Yasin Pişkin – Kurana Göre Akıl ve Akılcılık

“Kur’ân’a Göre Akıl ve Akılcılığın Kur’ân Tefsîrine Etkisi” isimli bu çalışmamız ilk felsefi tercümelerin Đslâm düşüncesine girdiği Hicri II. asırdan günümüze kadar süregelen rasyonalist anlayışların Kur’ân yorumuna olan etkilerini genel karakterleri itibariyle incelemeyi amaçlamaktadır. Hz. Peygamber Allah’ın kendisine verdiği risalet misyonunun ona sağladığı geniş yetkilerle gayr-ı metluv vahiy bağlamlı olarak Kur’ân’ın mücmel ve muhtasar olan ayetlerini gerek söz ve fiil gerekse takrirlerle açıklamıştır. Böylece Allah’ın kendisine verdiği hikmet ekseninde ortaya koyduğu nebevi öğreti ve yaşam sistemiyle Hz. Peygamber, külli karakterli olan Kur’ân naslarının beşeri anlam seviyesine göre açılımını yapmış ve nasları bizim anlama seviyemize çekmiştir. Bu bağlamda hepimize şamil genel geçer felsefenin üzerinde bir vasfa sahip bir akılla muttasıf olan Hz. Peygamberin sünneti, Kur’ân’ın öz ve evrensel açılımıdır. Dolayısıyla onun açıklamaları, yorumlar hiyerarşisinin en üst basamağında olup evrensel karakterli bir bağlayıcılık vasfına sahiptir. Müslüman coğrafyanın kültürel ve siyasi hâkimiyet alanlarının genişlemesiyle meydana gelen bir medeniyetler buluşması, diğer medeniyetlerin özellikle de Yunan felsefî metodolojisinin Kur’ân’ı anlamada etkin ve alternatif bir yorum projesi olarak algılanmasına ve nebevi karakterli yorumsal metodolojinin akıl eksenli bir şekilde rasyonalize edilmesine neden olmuştur. Đ’tizalî hareketle başlayan bu farklılaşma, söz konusu dönemden itibaren farklı tonlarda ve versiyonlarda değişken nitelikli bir etkinlik gücüne sahip olarak günümüze kadar devam etmiştir. Đşte biz bu çalışmamızda, aklın Kur’ânî statüsünün ışığında, vahiy harici yapılanma sergileyen anlayışların Kur’ân yorumundaki izdüşümlerinin yorumsal değerlerini incelemeyi amaçlamaktayız. Allah’ın insana en önemli lütfu olan akıl, insanı diğer varlıklardan ayıran ve onu yeryüzünde, sonunda ceza ya da ödülün gerçekleşeceği bir deneme sürecine ehil kılan bir alâmet-i fârikadır. Kur’ân’da isim olarak geçmemekle birlikte defaatle vurgulanan akletmek ve türevleri Kur’ân’ın muhataplarından dinamik ve üretken bir aklî aktivite istediğinin açık göstergeleridir. Kur’ân’a baktığımızda koordinatlarını 2 vahyin belirlediği bir akli aktivite yapısı göze çarpmaktadır.


Bu belirlemeyle Kur’ân, insanı mikrodan makroya çok geniş bir bağlamda kozmosu düşünmeye teşvik etmekle birlikte insanın zayıf bir varlık oluşu dolayısıyla aklın da sınırlı bir güce sahip olduğunu da önemle vurgular. Ancak, aklın bu konumu, dine rakip olarak hakikatin bilgisine vahyi dikkate almadan ulaşmayı hedefleyen epistemolojilerin oluşturduğu akıl anlayışyla değişime uğradı. Bu rasyonel karakterin oluşumunda, adeta bir mitoloji haline gelen muharref din anlayışlarının, insanların hakikate ulaşma gayretlerini ve arzularını tam olarak karşılayamaması, bu yetersizliğin ise hakikati akılcı bir tavırla bulma konusundaki felsefi kıpırdanışları tetiklemesi etkili olmuştur. Fetih hareketleriyle Đslâm coğrafyasına dâhil olan felsefî medreseler ve tercüme faaliyetleri bu akılcılığın Đslâm düşüncesine de girmesine neden oldu. Bu akılcılık, Đslâm düşüncesinde seküler ve rasyonel katılığını belli oranlarda yumuşatmasına rağmen ayetlerin lafızlarını gölgede bırakacak şekilde idealize edilmiş bir aklı merkeze alan bir tefsîr metodunun oluşumuna sebep oldu. Bu anlayışı özellikle Mutezilenin ve Meşşâi akılcıların Kur’an ayetlerine getirdikleri akılcı yorumlarda görmek mümkündür. Đslâm düşünce tarihinin erken dönemlerinden itibaren bazen etkin bazen de pasif bir şekilde varlığını sürdüren akılcı hareket, son dönemde ehl-i Kur’ân ekolüyle tekrar büyük bir dinamizm kazanmış ve onsekizinci yüzyılın üçüncü çeyreğinden itibaren oluşturmaya başladığı akılcı paradigmayla birlikte Đslâm düşünce dünyasındaki teolojik gündemi belirlemede sürekli olarak etkin bir konuma sahip olmuştur. Dolayısıyla akılcılığın yorum tarihinde işgal ettiği alanın genişliği ve gündem belirleyicilik gücü bakımından yorumlarının önemi, çalışmamızın da önem seviyesini gösteren en önemli parametrelerdir. B) ĐZLENEN METOD: Đnsan sorumlu bir varlıktır. Onun sorumluluğu ise akıllı bir varlık olmasıyla yakından ilgilidir. Đnsanın akıl sahibi oluşunu göz önünde bulunduran vahiy, şehadet âlemindeki pek çok delil üzerinde düşünmesini insana emretmiş, bu deliller üzerinde düşünüp imân edeni de övmüştür. Vahyi anlama ve yorumlama konusunda aklı alabildiğine kriter alan tefsîr anlayışları, bu yaklaşımlarını meşrulaştırmak için, Kur’ân’ın akletmeyi ve tefekkürü teşvik eden ayetlerini delil olarak getirmişlerdir. Öyleki Abbasiler döneminde tercüme faaliyetleriyle Đslâm düşüncesine iyiden iyiye giren Yunan akılcılığı dahi, Kur’ân’ın tefekkürü teşvik edici söz konusu ayetlerinin 3 kapsamına dâhil edilmiştir. Bu bağlamda Kur’ân’ın akıl-vahiy, akıl-gayb ve akılimân ilişkileri için akla uygun gördüğü değeri, sınırı ve misyonu ihlal etmiş bir akılcılık, Kur’an ayetlerini yoruma tabi tutmaya başlamıştır. Đslâm dışı kültürel kodlar içeren bu akılcılığın tefsîr faaliyeti ise bir akıl-vahiy çatışmasının mimarı olmuştur.

Konu itinayla incelendiğinde ortaya çıkacaktır ki; vahiyle bir çatışma alanı oluşturan akılcılık Yunan felsefesinin özellikle de Aristo akılcılığının derin izlerini taşır. Bu nedenle biz bu çalışmamızda öncelikle Yunan akılcılığının temel karakterini ve onun Đslâm düşüncesindeki güçlü takipçileri olan Mu’tezilî ve Meşşâî bilginlerinin akıl tanımlarını incelemeye çalıştık. Bu inceleme Đ’tizâlî ve Meşşaî akılcılığının Đslâm dışı referanslara sahip oluşunun ve akılla çatışması dolayısıyla Kur’ân ayetlerini te’vil edişinin Yunan akılcılığıyla bağlantılı olduğunu ifade sadedinde büyük önem taşımaktadır. Söz konusu akılcı tefsîr anlayışının geliştirdiği metod ve yorumların meşruiyet bakımından konumunu belirlemek için ise aklın konumunu, sınırını, görevini ve akıl-vahiy, akıl-imân ve akıl-gayb ilişkilerini Kur’ân ayetleri perspektifinde incelemeye çalıştık. Bunun için öncelikle söz konusu konu başlıklarını dikkate alarak Kur’ân’ı baştan sona bir okumaya tabi tuttuk ve söz konusu ayetleri tespit etmeye çalıştık. Bu ayetleri ilgili konu başlıklarına tasnif ettikten sonra gerektiğinde tefsîr kitaplarına başvurarak Kur’ân’ın vasfettiği aklın fonksiyon ve konumunu ortaya koymaya çalıştık. Bu bağlamda sünnette akla yüklenen misyon ve fonksiyonları da konuyu netleştirmemize yardımcı olması için ele almaya çalıştık ve muteber hadis kaynaklarında aklın önem, sınır ve değerinden bahseden rivayetleri –gerektiğinde hadis şerhine ilişkin kaynaklara müracaat ederek– incelemeye gayret ettik. Özellikle bu bölümdeki tespitler akılcı tefsîr anlayışının idealize ettiği aklın ve aklîliğin Kur’ân’a uygun olup olmadığını belirlemede oldukça önemli bir konuma sahiptir. Konunun işleniş merhalelerinde görüleceği üzere akılcılık hangi çağda ortaya çıkarsa çıksın benzer özelliklerle karakterize olmuştur. Örneğin ayetleri serbest bir şekilde yoruma tabi tutabilmek için hadis ve sünneti göz ardı etmiş ve peygamberi adeta bir iletici, Allah’ın muciz kelamı olan Kur’ân’ı da sanki sıradan bir beşerî metin gibi telakki etmiştir. Bu bağlamda akılcı tefsîr hareketi belki sadece beşerî metinler için uygun olabilecek bir anlama metodolojisini Kur’ân’a da tatbik etmiş ve 4 ayetleri –lâfzî delaletlerini hiçe sayarak– tahrif derecesinde tefsîr ve te’vile tabi tutmuştur. Bunu yaparken de çoğu zaman ayetlerin iniş sebepleri, bütünsellik ve müteşabih faktörü gibi Kur’ân’ın anlaşılmasında dikkate alınması gereken pek çok hususu göz ardı etmiştir. Çünkü söz konusu kriterler Kur’ân’ı salt akla göre anlamak isteyen akılcı tefsîr hareketine bir ayak bağı niteliği taşımaktadır. Bu sebeple biz Kur’ân’ı sıradan beşerî metinlerden ayıran alamet-i farika vasıflarını da kısaca vurgulamayı konunun açıklığa kavuşması açısından önemsedik. Bu bağlamda peygamberin vahyin doğru anlaşılmasındaki rolünü, Kur’ân’ın insanın fıtratına hitap eden Allah’ın “mucize” kelamı olduğunu ve onun ancak sünnet ve sahabe telakkilerini dikkate alma, nüzûl sebeplerini bilme, müteşabih ayetlerinin fevkal akıl mahiyetlerine imân etme ve bütünsel olarak Kur’an’ı değerlendirme gibi kriterlerle doğru bir şekilde anlaşılabileceğini ifade etmeye çalıştık.

Aklın her türlü öznellikten kurtulmuş bir şekilde vahyi doğru anlayabileceğini iddia eden akılcı tefsîr hareketinin bu iddiasının yanlışlığını ifade sadedinde, sağlıklı anlamanın önündeki psiko-sosyal ve kültürel etkenleri izah etmeye gayret ettik. Konunun bu bölümünü incelerken mümkün olduğunca ilk dönem tefsîr, hadis ve tefsîr usûlü kaynaklarından istifade etmeye gayret ettik. Kur’ân’ın idealize ettiği aklın önemini, sınırını ve görevini ortaya koyup Kur’ân’ın sıradan bir kitap olmadığını kendisine ait anlaşılma hususiyetlerinin olduğunu ve ancak bu özellikleri dikkate alındığında Kur’ân’ın doğru anlaşılabileceğini ifade ettikten sonra, akılcılığın yorum usûlünü ve bu usûlle ayetler üzerinde yaptığı tefsîrlerin oluşturduğu sorunları, örnekler vererek ortaya koymaya çalıştık. Öncelikle akılcılığı, ortaya çıkış zamanı, karakteri ve vuku buluş sebepleri bakımından iki bölüme ayırmayı uygun bulduk. “Đlk dönem akılcılık” olarak isimlendirdiğimiz ve Mu’tezile ve Meşşâîler ekseninde yoğunlaştığımız “III. Bölüm”de söz konusu akılcılığın özelliklerini, gelişimini, tarihi sürecini, ortaya çıkış sebeplerini, adalet ve tevhid ilkeleri ekseninde Kur’ân ayetlerine getirdikleri yorumları incelemeye çalıştık. Bunun yanında ilk dönem akılcıların yorum ilkelerinden olan “Gaibin şahide kıyası, Müteşabihin muhkeme hamli ve Akıl-nakil çatışmasında aklın nakle tahkim ve takdimi” gibi metodolojik unsurları da örnekleriyle birlikte incelemeye gayret ettik. Konunun bu bölümünde özellikle 5 Mu’tezile’ye ait ilk dönem eserlerden, “Milel ve Mezâhib” kitaplarından ve mümkün olduğunca Meşşâî akılcıların kendi eserlerinden istifade etmeye çalıştık. “Geç Dönem Akılcılık” olarak ifade ettiğimiz bölümde ise kilise dogmatizmine bir başkaldırı mahiyetinde gelişen Aydınlanma akılcılığının 1850’li yıllardan itibaren Đslam düşünce dünyasında oluşturduğu akisleri ve bunların Kur’ân tefsîrindeki etkilerini ele almaya gayret ettik. Bu bağlamda geç dönem akılcılığın tanımını, ortaya çıkış sebeplerini ve özellikle aydınlanma akılcılığıyla olan irtibatını ortaya koyduktan sonra “Akla ve bilime uygunluk, sahih rivayetleri önemsememe ve sosyal-cari konjonktürü önceleme” gibi prensipleri göz önüne alarak ayetlere getirdikleri tefsîrleri inceledik. Özellikle son dönem akılcılığın Kur’ân’ı rasyonalize etmede kullandığı “tarihselcilik, hermenötik, sembolizm ve antropolojik yaklaşım” gibi yardımcı disiplinlerin Kur’ân’ı aklî bir usûlle tefsîr etmede nasıl kullanıldığını açıklamaya çalıştık. Konunun bu merhalesini ele alırken geç dönem akılcılıkla erken dönem akılcılığın ortak yönlerini de mümkün olduğunca tespit etmeye gayret ettik. Bölümün materyalini oluştururken aydınlanma felsefesine dair eserlerden ve son dönem akılcıların bizzat rasyonel tefsîr örneklerini verdikleri kendi eserlerinden istifade etmeye çalıştık. C) KULLANILAN KAYNAKLAR: Çalışmamızın, aklın kavramsal analizini yaptığımız giriş bölümünde, Firûzâbâdî’nin “el-Okyanûs”undan, Cürcânî’nin “et-Ta’rifât”ından, Ebu’l-Bekâ’nın “el-Külliyyât”ından, et-Tehânevî’nin “Keşşâf”ından, el-Đsfehânî’nin “elMüfredât”ından, Zebîdî’nin “Tacu’l-Arus”undan, Đbn Manzûr’un “Lisânu’lArab”ından ve kavram tanımlarına ilişkin diğer ansiklopedik eserlerden istifade etmeye çalıştık. Ekolcü akıl tanımlarında değindiğimiz başlıkları incelerken a) “Yunan felsefesinde akıl” bölümünde Weber’in “Felsefe Tarihi”, Ahmet Arslan’ın “Đlkçağ Felsefe Tarihi”, Bertrand Russel’in “Batı Felsefesi Tarihi”, Macit Gökberk’in “Felsefe Tarihi”, Süleyman Hayri Bolay’ın “Felsefî Doktrinler Sözlüğü”, Ali Selak’ın “el-Akl fî Mecra’t-Târîh” gibi eserlerden b) “Đslâm Düşüncesinde Akıl” isimli bölümde ise Macit Fahri’nin “Đslâm Felsefesi Tarihi”, Şemseddin Günaltay’ın “Felsefe-i Ulâ”, Ahmet Cevizci’nin “Orta Çağ Felsefesi Tarihi”, De Boer’un “Đslâm’da Felsefe Tarihi”, Abdurrahman Bedevi’nin “Mezâhibu’l-Đslâmiyyîn”, Muhammed Ammâra’nın “Mezâhibu’l-Đslâmiyyîn”, Cahız’ın “Kitabu’l-Hayevân”, 6 Ali Sami en-Neşşâr’ın “Đslâmda Felsefî Düşüncenin Doğuşu” gibi eserlerden temel olarak istifade etmeye çalıştık.

“Aklın Kur’ânî Statüsü” isimli bölümde ise akletmeye ve tefekküre vurgu yapan ayetlerinin tespit ve tasnifinde Muhammed Fuad Abdulbaki’nin “Mu’cem”inden ve “Kütüb-ü Tis”a gibi temel hadis kitaplarından ve ayetleri izahta yer yer temel tefsîr ve tefsîr usûlü eserlerinden istifade etmeye çalıştık. Bunun yanında özellikle son dönemde aklın Kur’ânî konumuna ilişkin yapılmış özel çalışmalardan olan Fatıma Đsmail’in “el-Kur’an ve’n-Nazaru’l-Aklî”, Nayif Ma’rûf’un “el-Đnsan ve’l-Akl”, Yusuf Şevki Yavuz’un “Kur’ân’a Göre Tefekkür”, Kettâni’nin “ Cedelu’l-Akli ve’n-Nakl”, Đlyas Çelebi’nin “Đslâm Düşüncesinde Akılcılık”, Abdulbaki Güneş’in “Aklî Tefsîr Hareketi” gibi eserlerden de istifade etmeye çalıştık. Kur’ân’ın ilâhi bir metin olduğunu ve onu doğru anlamada birtakım kriterlerin varlığını ifade etmeye çalıştığımız bölümde ise yine Kur’ân’ın söz konusu ayetlerinden, temel hadis, tefsîr ve tefsîr usûlü kitaplarından istifade etmeye çalıştık. Ayrıca çağdaş çalışmalardan Mevdudi’nin “Mebâdiu Esasiyyun li Fehmi’l-Kur’ân”, Yusuf Işıcık’ın “Kur’ân’ı Anlamada Temel Đlkeler”, Mustafa Ünver’in “Kur’ân’ı Anlamada Siyakın Rolü”, Sebbağ’ın “Tefsîr Usûlü Araştırmaları” gibi eserlerden olabildiğince yararlanmaya çalıştık. Mu’tezile akılcılığının Kur’ân tefsîrine etkisini incelediğimiz bölümde ise Mu’tezile’nin tefsîr anlayışını ifade ederken Kadı Abdulcebbar’ın “el-Muğni”, “Şerhu’l-Usûli’l-Hamse”, “Müteşabihu’l-Kur’ân”, Zemahşeri’nin “Keşşâf” ve Zühdi Carullah’ın “el-Mu’tezile” isimli eserlerden istifade etmeye çalıştık. Ayrıca enNeşşar’ın “Đslâmda Felsefî Düşüncenin Doğuşu”, Macit Fahri’nin “Đslâm Tarihi Felsefesi”, Abdulhalim Mahmud’un “et-Tefsîru’l-Felsefî fi’l-Đslâm”, Kamil Güneş’in “Akıl ve Nas” ve Mustafa Öztürk’ün “Kur’ân’ın Mu’tezilî Yorumu” gibi eserlerden istifade etmeye çalıştık. Filozofların özellikle de Meşşaî akılcıların Kur’ân tefsîrine ilişkin örnekleri konusunda Đbn Rüşd’ün “Faslu’l-Makâl”, “Menâhicu’l-Edille” ve “Tehâfütü’t-Tehâfut”, Farâbî’nin “es-Siyase” ve “Arâu Ehli’l-Medine”, Đbn Sînâ’nın “Kitabu’n-Necât” gibi eserlerden ve Mübahat Türker’in “Üç Tehafüt”, Đbrahim Makdur’un “fi’l-Felsefeti’l-Đslâmiyye”, Đlhan Kutluer’in “Akıl ve Đtikat” isimli eserlerinden istifade etmeye çalıştık. 7 1850’li yıllardan sonra Ehlu’l-Kur’ân ve’l-Hadis ve Hint Alt Kıtası Tefsîr Ekolüyle baş gösteren son dönem akılcılığı ele alırken Seyyit Ahmet Han’ın “Tefsîru’l-Kur’ân”, Gulam Ahmet’in “Luğatu’l-Kur’ân”, Muhammed Abduh’un “Risâletu’t-Tevhid” ve “Tefsîru Cüz’i Amme”, Reşit Rıza’nın “Tefsîru’l-Menâr” ve Hüseyin Heykel’in “Hayâtu Muhammed” gibi eserlerden yararlanmaya çalıştık. Bunun yanında Muhammed Kutup’un “Çağdaş Fikir Akımları”, Mustafa Sabri Efendi’nin “Mevkifu’l-Akl”, Aziz Ahmet’in “Modernizm ve Đslâm”, Baljon’un “Kur’ân Yorumunda Çağdaş Yönelimler”, Ahmet Yüksel Özemre’nin “Modernist Akım Đçinde Kur’ân Tefsîrleri”, es-Sebbağ’ın “Tefsîr Usûlü Araştırmaları” ve Abdulbaki Güneş’in “Tefsîrde Akılcı Hareket” gibi eserlerden azami oranda faydalanmaya çalıştık. D) AKIL KELĐMESĐNĐN KAVRAMSAL ANALĐZĐ 1) Terim Anlamı Yunanca’da “Nous” Latince’de “Ratio” ve “Đntellectus”, Grekçe’de “Slectus” ve Türkçe’de “Us” anlamına gelen “Akıl” kelimesi Arapça “a.k.l” sülâsî mücerred fiil kökünden türemiş bir mastardır. Sözlükte “yasaklamak, engellemek, devenin ayağını bağlamak, istemek, tutmak, korunmak, sığınmak, bilmek, anlamak, zekâ, bilgi, ruh, düşünce, görüş, nefs-i natıka ve kavrama yeteneği gibi anlamlara gelir.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir