Walter Ruben – Eski Metinlere Gore Budizm

İ.Ö. 6 yy. Hindistan’da Vedaların sorgulandığı, arayış ve çıkışların olduğu dönemdir. Bu arayışı yapanlardan birisi de Siddharta Gautama’ydı. Söylenceye göre Siddharta (Buda) insan olarak doğmadan önce gökyüzündeki Tuşuta cennetinde yaşamaktaymış. Kendisine gelen bir esinle yeryüzünde doğmak zorunda olduğunu anlamış. Şimdiki Nepal sınırları içerisinde kalan Himalaya eteklerindeki Lumbini bölgesinin Kapilavatsu kentinde doğmuş (1) Babası Suddhodha Şakya soyundan gelen bir kralmış. Babası doğan oğluna “amacına ulaşan” anlamına gelen Siddharta adını koymuş. Siddharta krallık içerisinde bir prens nasıl büyütülürse öyle büyütülmüş; bir prens nasıl eğitim alırsa öyle eğitim almış. Erken denebilecek bir yaşta kuzeni Yoshodhana ile evlenmiş. Bir oğlu olmuş. Adını Rohula koymuşlar. Sarayında mutlu bir ya- (1) E. B.


Cowell, Buddhist Mahayana Texts. New York, 1969. şam sürüyormuş. Ne olmuşsa 29 yaşında olmuş. Yine söylenceye göre daha önce hiç karşılaşmadığı yaşam gerçeklerini görmüş: Hastalık, yaşlılık, ölüm ve huzur. Bu gerçekler onu öylesine etkilemiş ki o ünlü arayışına çıkmış. Amacı doğum- ölüm döngüsünden kurtulmak, yaşamın acılarına çare bulmak, gerçeğe erişmekmiş. Budacılık, Gautama Siddharta denilen genç prensin baba ocağını terk edip de yaşamın acılarına çare aramaya çıkmasıyla başlar. Budacılık Hint felsefe ekollerinden astik (2) olmayan ya da diğer bir deyimle ortodoks olmayan bir öğretidir. Başlangıçta Buda’nın öğretisi basit ve sadeydi. Tek amacı vardı Buda’nın, o da yaşa (2) Hint kültür tarihinin ilk ana kaynakları Vedalardır. Veda İ.Ö. 2000-2500 yılları arasında Hindistan’ın kuzeydoğusuna (Pen- cap, Yukarı lndüs Havzası) akın eden Arilerin dinidir. Vedalar ise Veda Tanrıları için yazılmış olan ilahiler (Mantralar) külliyatıdır.

Dört kitaptan oluşurlar. Rig Veda (Rig Beyit), Yajur Veda (Nesir, düz yazı) Sama Veda (Sama-Beste) Atharva Veda (Düz yazı). Vedaların diğer bir adı da samhita (dört derleme) dir. Vedalara daha sonraki dönemlerde açıklamalar yazılmıştır. İlk açıklamalara Brahmanalar adı verilir. Bunlar Vedalar’daki karışık ritüaliz- mi en ince ayrıntılarına kadar ilahiler biçiminde açıklarlar. Kurban töreni ayinlerini ve diğer ayinleri pratik yönden ele alırlar. Brahmanalar içerisinde çok az felsefi düşüncenin izlerine rastlanmaktadır. Brahmanalara açıklama niteliğinde ilaveler yapılmış metinlere Aranyakalar adı verilir. Bu metinler (eserler) özellikle orman içindeki büyük Aşramlarda (tapınak) yaşayan Rişiler (Azizler,) tarafından yazılmışlardır. Aranyakalarda dini düşünüşten felsefi düşünüşe geçişin ilk izlerini görürüz. Aranya- kaları tamamlayan, bütünleyen metinlere, eserlere Upanişadlar adı verilir. Upanişadlar tamamen felsefi ve ruhsal öğretileri içerir. Upanişadların diğer bir adı Vedanta (Veda-anta) yani Veda- ların sonudur. Veda düşüncesinin en üst düzeyini teşkil ederler.

Ortodoks Hindu düşünürlerine göre Vedalar, Tanrı Brahman’ın ağzından çıkmış olan söz (veç) lerdir. Vedaların bize verdiği bilgi değişmez, ebedi ve gerçek bilgidir. Vedaları felsefi yönden değerlendirmek, tartışmak doğru değildir. Hindu düşünürlerin bu mın acılarından, ıstıraplarından insanları kurtarmak. Aydınlanmaya erişipte gerçeği görünce ilk vaazını Benares’de vermiştir. Benares vaazında Buda: “Doğmak acıdır, yaşlılık acıdır, hastal ık acıdır. Ölüm ac ıdır, sevilmeyenle birle şmek acıdır, sevilenden ayrı kalmak acıdır. İstediğini elde edememek acıdır…” diyerek öğretisinin en önemli sacayağını ortaya koymuştur. Buda konuşmasının devamında acıyı doğuran nedenler olarak hırs ve arzuyu göstermiş ve ancak arzuyu, hırsı yenmekle acının üstesinden gelinebileceğini söylemiştir. Geriye tek bir şey kalıyordu, o da hırsın, arzunun ortadan nasıl kaldırılabileceği. Buda, bunun için birçok öğretide izlerini görebileceğimiz sekiz aşamalı yolu gösteriyordu: Doğru sözlülük, tam davranış, doğru yaşama, tam uygulama, tam bi- linçlilik, tam uyanıklık… İşte Budacılığın özü budur. Buda 45 yıl boyunca Magadha ve Kosala krallıklarındaki kentlerde bu öğretiyi halka yaymaya çalışmıştır. Buda öğretisini yayarken yukarıdaki dipnottan da anlaşılacağı gibi bir taraftan Vedaların otoritesi, diğer taraftan bu otoriteye karşı çıkan düşünce akımları vardı. Buda bir taraftan Upanişad Brahmanların idealizmine karşı çıkarken diğer taraftan kendisiyle aynı safta olan Çarvakalılar’ın (Maddecilerin) görüşleri Hint felsefe ekollerinin iki ayrı gruba ayrılmasına neden olmuştur. Birinci grup: Astik grup (Ortodoks grup), ikinci gup: Na-Astik, Nastık (Astik-olmayan) grup.

Birinci gruptaki ekoller: Vedanta, Sankhya, Yoga, Nyaya, Vaişeşika, Mimamsa. İkinci gruptaki ekoller: Çarvakalar (Maddeciler, Materyalistler) Cainalar ve Budacılar’dır. Bu üç ekolde Tanrı inancı yoktur. Bunlara inkâr- cıl dinler de denir. Yoga felsefe ekolü birinci gruba dahil olmakla birlikte Budacı ve Cainist düşünceyi de etkilemiştir. (L. B.) dünya görüşüne, yaşam anlayışına karşı çıkıyordu. Buda, kendi öğretisini bu iki öğreti arasında orta yol olarak gösteriyordu. Buda Vedaların otoritesini reddedip kurban törenlerine, kastların yapısına karşı çıkarken amacı Hindistan’ın toplumsal yapısında bir değişiklik yapmak değildi. Özde reformcu olmasına rağmen reformculuğu, devrimciliği dışa dönük değil, içe dönüktü. Buda’nın izdeşçilerini bağlı bulundukları kast yapısına bakmadan kabul etmesi o dönem Hindis- tanı için önemli bir hareketti. Ancak yine de Buda’nın öğretisine bağlı olanların büyük çoğunluğu üst kastlardan olmuştur. Buda öldüğünde 80 yaşındaydı. Ölümünden sonra öğretisi Magadha ve Kosala krallıklarında izdeşçileri tarafından sürdürüldü.

Ölümünden sonra ilk Budacı dinsel kurul (Konsey) Racagriha’da toplandı. Racagriha’da toplanan dinsel kurul Buda’nın sözlerinin derlenmesi ve kurallara dökülmesi kararını aldı. Ancak bu kurul aldığı kararı daha sonra yaşama geçiremedi. İkinci dinsel kurul Buda’nın ölümünden aşağı yukarı 140 yıl sonra Vaişali kentinde toplandı. Ancak bu dinsel kurul da yeterli etkinlik gösteremedi. Bu kuruldan hemen sonra Budacılıkta ayrılık tohumlarının ekildiğini görüyoruz. Daha sonraki yüzyıllarda tam filiz verecek olan bu tohumlar Hi- nayana ve Mahayana Budacılığını doğurmuştur. Ayrılığı doğuran neden ise geleneğe bağlı olanlarla gelenekten kopup Budacılığa yeni bir yaklaşım, yeni bir soluk, yeni bir anlayış getiren Mahayana ekolü arasındaki düşünce ayrılığıdır. Üçüncü Budacı dinsel kurul İ.Ö 250’ye doğru ünlü hükümdar Çandragupta’nın torunu Aşo- ka’nın girişimiyle Pataliputra’da toplandı. Kral Aşoka dedesi tarafından başlatılan Hindistan Birliğini kurma işini üstlenmişti. Aşoka diğer iki Budacı dinsel kurulun yapamadığını yaptı, Budacı öğretiyi kaleme aldırdı ve Tripitaka yasası diye bilinen derlemeyi hazırlattırdı. Aşoka’nın bu girişimi ve Budacılığın koruyuculuğunu üstlenmesi hiç kuşkusuz Budacılık tarihi açısından yeni bir sayfanın açılmasına neden olmuştur. Aşoka’nın Buda- cılığı benimsemesi söylentiye göre bugünkü Kal- küta – Madras arasındaki Kalinga ülkesine yaptığı askeri sefer sırasında olmuştur. Kalingalıların direnmesi üzerine patlak veren büyük savaşta, düşmanlarının binlerce ölü verdiğini gören Aşoka derin bir pişmanlık duymuş ve bir daha savaşmama kararı almıştı.

Aşoka bununla da yetinmemiş insanların da hiçbir zaman savaşmamasını sağlamak için ahimsa (şiddet göstermeme) anlayışına, ilkesine gönül bağladı. Aşoka’nın barışçı politika güdüp Budacılığı benimsemesi Budacılık için yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Aşoka Budacılığı yaymak için Hindistan’ın her tarafına, Gandhara’ya, Baktaria’ya, Birmanya’ya ve Seylan’a misyoner göndermiştir. Böylece Bu- dacılık için güneyde Malezya, Seylan ve Endonezya’ya kadar kuzeyde de Tibet ve Nepal’i aşarak Çin’e kadar yayılma olanağı doğmuştur. İmparatorluğu süresince Aşoka Hindistan’ın önemli yol kavşaklarına ve kilit noktalarına sütun lar diktirmiş ve sütunlar üzerine liberal din anlayışını, insan sevgisini temel alan yazılar kazdırmıştır. Budacıların ikinci büyük koruyucusu hiç kuşkusuz Kanişka’dır. Kanişka döneminde Budacılı- ğın altın devrini yaşadığı söylenebilir. Kanişka Ku- şanların İ.S. 30 yıllarında Gandhara ve Pencab’ın hakimiyetini ele geçirmesiyle kurulmuş olan krallığın İ.S. 78 – 120 yılları arasında hükümdarlığını yapmıştır. Kendisi hakkında pek çok efsane yaratılmıştır. Onun zamanında Keşmir’de Budacı dinsel kurul toplanmıştır. Kuşan krallığının sınırları Kuzey Hindistan, Pakistan, Doğu Afganistan, Özbekistan ve Tacikistan’a kadar uzanıyordu.

Buda- cılığın İç Asya’ya doğru yayılışı Kanişka zamanında olmuştur. Budacılığın yayılması için Kanişka İç Asya’da birçok keşiş tapınağı yaptırmıştır. Kanişka’nın yaşadığı dönemlerde Mahayana Budacılı- ğı da gelişmeye başlamış, tanrısız, tapınaksız öğreti giderek tanrılar, yarı tanrılar, koruyucu ruhlar ve ayinlerle kalabalıklaşmış çok-tanrılı bir din haline gelmişti. Ne var ki Budacılık Kanişka’dan sonra ana yurdu olan Hindistan’da önemini giderek yitirmiş ve birkaç yüzyıl süren parlak Budacı hükümdarlar döneminden sonra gösterişe dönük törenler ve uygulamalarla yozlaşıp İ.S. ikinci yüzyıla doğru çökmeye başlamış ve bunun üzerine kendisini toparlayarak yenileyen eski Brahmanizm yeni bir solukla ileri atılmıştır. <3> Budacılığın Brahmanizm’e karşı yenilgisini tam anlamıyla açıklayabilmek zor. Ancak bu dönem (3) H. J. Störig, İlkçağ Felsefesi çev: Ömer Güngören, Yol Yayınları 1993. lerde (¡.S 2. yy.) özellikle Vişnuit Brahmanlar Buda’yı Vişnu’nun dokuzuncu avatarası (genedoğu- mu) olarak görüyorlar ve onun için dinsel törenler yapıyorlardı. Bu, Budacılığın Hinduculuk karşısında bir tür yenilgisiydi.

Budacılık Hindistan’da önemini kaybedip azınlık durumuna düşmesine karşılık komşu ülkelerde yayılmasına devam etti. Hindistan’dan kaçan keşişlerin İç Asya’daki önemli kentlerde yeniden yaşam alanları, dinlerini sürdürecek ortam bulduklarını görüyoruz. Bu kentlerden Hotan, Yarkent, Kaşgar ve Kuça Budacılığın İç Asya’daki tarihi açısından önemlidir. Bu kentlerde Budacılık birçok kültürle karışmış ve görkemli sanat eserleri ortaya çıkmıştır. Bu bölgelerde 19. yy. başında yapılan kazılarda Budacılığa ait birçok tapınak ve çeşitli sanat eserleri ortaya çıkarılmıştır. (4) Budacılığın İç Asya’da yayılışı Türk tarihi ve kültürü açısından da önemlidir. Budacıların bu zengin ve renkli yaşamları İslamiyet İç Asya’ya gelene kadar devam etmiştir. Türkler ve Budacılık Türkler Budacılığa Burkancılık (Burkan dini) Buda’ya da Burkan diyorlardı. Buda’nın öğretisinin ne zaman Türkler arasında yayılmaya başladığını kesin olarak bilemiyoruz. Ancak Çin kaynakları Türklerin Budacılık ile ilişkileri konusunda az da olsa bilgi veriyor. Budacılığı benimseyen Türk (4) Bilinmeyen İç Asya. L. Ligeti, Türk Dil Kurumu Yayınları.

kavimlerinin başında Uygurlar gelmektedir. Ancak Uygur Türklerinden önce Budacılık Hunlar ve Göktürkler arasında az da olsa bir ilgi görmüştür. Büyük Türk hükümdarı Bumin Kağan’ın ikinci oğlu Murhan Kağan (553 – 572) bir Budacı tapınağının yazıtında dine inanmış bir kişi olarak anılıyor. Mu-han’ın küçük kardeşi To-po (572-581) zamanında Huilin adında bir Budacı keşiş, Ts’i hanedanı tarafından Göktürklere yollanır. Keşiş kağana Budacılığı kabul ederse, halkının huzur ve refaha kavuşacağını söyler. Kağana bir Budacı tapınak yaptırmasının yine halkının huzuru ve rahatı için gerekli olduğunu da ekler. Ancak Budacı keşişin bu girişimi sonuç vermez. Kağan To-po, kendisine keşiş gönderen Ts’i hükümdarına birkaç Budacı metni göndermesi için hediye gönderir. Ts’i hükümdarı Budacı Nirvana-sutra’yı çevirttirip Kağana gönderir. (5) Aynı dönemlerde, Türklerin Batı’da Buda diniyle karşılaştıklarını görüyoruz. Ancak bu defa üstatları Çinliler değil Soğutlar (Sogdlar) idi. 552 – 576 yılları arasında hükümdar Bumin’in kardeşi İstemihan, vali olarak devletin batı kısmını yönetiyordu. Yönettiği topraklar içinde Soğut (Sogd) ülkesi ve Afganistan’ın kuzeyi de bulunmaktaydı. Bu yörenin kentlerinde Budacılığın Hinayana mez- hepi yaygındı. Ancak bu kentlerde Budacılığı benimseyenler genellikle yönetici ve soylu kimselerdi.

Orta Asya’da Budacılığı benimseyip bu dinden (5) Şinasi Tekin. Maitreyasımıt. Atatürk üniversitesi Yayınları – Erzurum. – 1976 yaptıkları çevirilerle, zengin bir edebiyat birikimi oluşturan Türk topluluğu Uygurlar olmuştur, Uy- gurların Budacılıkla temasları 7. yy. da başlamış ancak daha sonra devlet dininin Mani dini olması ve ülkenin ileri gelenlerinin Mani dininin koruyuculuğunu yapmaları nedeniyle Budacılık Mani dini kadar etkin bir din olamamıştır. Ancak Uygurlar 840 yılında uçsuz bucaksız bozkırların hakimiyetini Kırgızlara kaptırınca Uygur tarihi açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur, Uygur boylarının büyük bir kısmı bozkır yenilgisinden sonra Çin’in Türkistan bölgesine göç etmişler, bir kısmı da (Kan-Chou Uygurları) Kansu kenti yakınında yeni bir Uygur devleti kurmuşlardır. Çin’in Türkistan bölgesine giden Hoça (Kau-Chang, Turfan) Uygurlarının merkezi Hoça kenti idi. Hoça Uygurlarının yerleştiği bu bölgelerde yerleşik zengin bir medeniyetin varolduğu bilinmektedir. Bu bölgenin kuzey İpek Yolunun batı kısmında Hint – Avrupa boylan, Kuça ve Hamil bölgesinde ticaretle uğraşan Soğutlar (Sogdlar), Kuça’dan Turfan’a kadar olan bölgede ise Tohar- lar yaşıyordu. Çinliler de bu bölgelerde yaşamlarını sürdüren diğer bir topluluktu. Bütün bu bölgelerde yaygın olan din Budacılıktı. Budacılıkla birlikte az sayıda Hıristiyan ve Mani dininin izdeşçileri de vardı. (6) Uygurlar bu bölgeye göç ettiklerinde Budacılı- ğa yeniden geçmeleri zor olmamıştır. Uygurların (Kan-chou – Sarı Uygurlar) göç ettikleri bir başka bölge ise Tibet ve An-hsi bölgesi (6) Şinasi Tekin.

Maitreyasımıt, Atatürk Üniversitesi Yayınları – Erzurum. 1976 dir. Bu bölgenin merkezi Kansu (Kanchou) kenti idi. Bu bölgenin asıl özelliği Budacılığın en fazla yayılmış olduğu bir bölge olmasıdır. (7) Tun-huang (Bin Buda) mağaraları bu bölgededir. Bu yüzden Uygurların eski dini Manihaizm (Manicilik) burada uzun süre yaşamamış ve Uygurlar aşağı yukarı 100-150 yıl önce bozkır bölgesinde tanıştıkları Budacılık dinine yeniden dönmüşlerdir. Budacılığın her iki mezhebi de Türkler arasında yayılmıştır. Ancak Mahayana Budacılığının daha çok yaygın olduğunu görüyoruz. Bu bölgelerde 19. yy. başından itibaren yapılan araştırmalarda Uygurlara ait çok sayıda Budacı metin bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi Maytrısımıt’tır. Bu metinin XII. yy.’ın ikinci yarısında Toharcadan çevrildiği sanılmaktadır.

Maytrısımıt (skr. Maitreyasa- matı) Budacıların mehdisi Maiteraya ile gerçekleşecek buluşmayı anlatır. Bu eser yalnızca okunmak için değil aynı zamanda dini bayramlarda oynansın diye de yazılmıştır. Pazar yerlerinde veya Budacı tapınakların önünde toplanan halka bu eser Budacı keşişler tarafından oynanırdı. Canlandırılması mümkün olmayan sahneleri, örneğin ilahların, doğa üstü güce sahip yaratıkların konuşmaları, olaylarla ilişkisi anlatılırken büyük panolar halinde resimler gösterilirdi. (8) üygurlar XIV. yüzyılın başına, bölgenin bütünüyle İslamlaşmasına kadar Budacılığa bağlı kaldılar. (9) Bu dinin bellibaşlı yapıtlarını Çince, Tibet- (7) Doç. Dr. Özkan İzgi – Uygurların Siyasi ve Kültürel Tarihi. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Ankara – 1987. (8) Uygur yazmaları arasında. Milliyet Sanat Dergisi – Şinasi Tekin’le yapılan konuşma. (9) Günümüzde Çin’in Tibetle, Doğu Türkistan arasındaki Gansu eyaletinde çok az sayıda Budacı Türk yaşamaktadır. (L.

B.) çe, Toharca, Sogdca ve Sanskrit dilinden eklemeler yaparak ve genişleterek çevirmişlerdir. Çeviri yaparken karşılığı bulunmayan yabancı kelimelere büyük bir özenle yeni kelimeler türetme yoluna gitmişler, dilin mevcut imkanlarından yararlanarak yeni kavramlar oluşturmuşlardır. Bunun yanında bu metinlerde bol miktarda yabancı kelimelere de rastlanır. Ancak yeni kelime türetme çalışması İslam dini kabul edildikten sona durmuş, Arapça ve Farsçadan alıntılara daha çok yer verilmiştir. Bu da Türk dilinin gelişimine, düşünsel yapının zenginleşmesine büyük bir darbe olmuştur. Uygur metinlerinde görülen özelliklerden birisi o döneme kadar Türkçede karşılığı bulunmayan soyut kavramlara karşılık bulunmasıdır. Bu metinlerde görülen bir başka özellik te hiçbir Budacı edebiyatta görülmeyen canlı dış dünya tasviridir. Aşağıya aktardığım Öyle Yerlerde adlı şiir bunun güzel bir örneğidir. 10 (10)R. Rameti Arat – Eski Türk Şiiri – T.D.K. Yayınları 1991 “Birbirine bağlı duran kat-kat dağlarda Sakin ve tenha aranyadana’da ardıç ağaçları altında, akar sular boyunda; sevinç içinde uçuşan kuşçukların toplandıkları, bir araya geldikleri yerde hiçbir şeye bağlanmadan, huzura kavuşmalı işte öyle yerlerde! İç-içe, derin, kat-kat, kıvrım-kıvrım dağlarda, eski, kadim arany adana’da Yüksek, yekpare kayalıkların baskısı altında, tam bir sessizlik içinde, imirt, çoğurt ağaçları arasında, incecik suların kıyısında hiçbir şeye ilinmeden, dhyana’ya dalmalı işte öyle yerlerde! Derin dağların köşesinde, eteğinde, sevimli arany adana’da süzülüp akan sular arasında ıp-ıssız bir tenhalıkta Sekiz türlü yel ile kımıldanmadan Orada sükûn içinde sabırla, yalnızca töre huzurunu tatmalı işte öyle yerlerde! Gögerip duran güzel dağlarda, gönlün hoşlandığı tenha yerlerde Kesif, sık söğütlükler içinde, kaynayıp köpüren göller arasında başta göz olmak üzere, bütün hasselerden sıyrılıp her şeyin göründüğü, bilindiği gibi olduğu yerde hiçbir arzu beslemeden, huzur tatmak işte öyle yerlerde!

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir