Yves Berger, John Berger – Uçuşan Etekler

Sana çok yakışan güzel giysilerinle canlanıyorsun gözümde, yüreğimde gömülü o kendine has tebessümünle gülümsüyorsun. Bir zamanlar, daha ben dünyaya gelmeden yaşadığın Noel Road karşımda uzanıyor. Dudaklarından eksilmeyen tebessümünle o yolda yürüyüşünü, köşeyi dönüşünü hayal ediyorum. Pek çok şey eskisi gibi, pek çok şeyse bambaşka. Hayat böyle, anne. Bana hep dediğin gibi, “Roma bir günde inşa edilmedi”yse eğer, belki de doğduğumuz günden ölene değin en hayati şeyleri benliğimizin derinliklerinde taşıyoruz. Yani, senin bundan elli y ıl önce, Noel Road’da yürürken taşıdığını, ben bugün galerinin önünde otururken taşıyorum. Ve resimlerim bir yerlerden geldiyse eğer, bu yerin seninle benim aramda, o zamanla bu zam an arasında olduğuna inanıyorum. Birbirimize olan sevgimiz gibi anne, hayatın hiç son bulmayacağı bir yerde. Sen öleli dört hafta oldu. Dün gece ilk kez geri geldin. Ya da bir başka deyişle mevcudiyetin, yokluğunun yerini aldı. Beethoven’in (op. 51) piyano için 2 no.lu Rondo’sunu dinliyordum. Neredeyse dokuz dakika boyunca sen o Rondo idin, ya da Rondo şendin. Uçuculuğun, direngenliğin, kalkık kaşın, sevecenliğin vardı onda. Bu ağıdı senin için yakıyoruz; Rondo’ya bir tür yanıt bu. Aynı zamanda okura senin hakkında bir ileti. Senin için olduğu kadar, senin hakkında. Ve birlikte yaşadığımız kırk yıl boyunca, aynı konular üzerine kafa kafaya vererek yaptığımız işler hakkında… Senin için ve senin hakkında. Solo müzik dinlerken, çoğu zaman başlangıçta insan bir başkasına hitap edildiği, kendisininse kulak misafiri olduğu izlenimine kapılır. Sonra o başkası kendisi olur. Aynı şekilde belki de okurun biri senin yerine geçebilir. Evin önünde ve balkondaki saksılarda yetiştirdiğin bitkilerini sularken, kimi zaman bu eylemin ibadetle ilintili olduğunu düşünürdüm, bundan sonraki halka ise ibadetle sevda idi… Suyun ısısı, havaya ve kovanın güneş altında kaldığı süreye bağlı olarak değişirdi. Kimi zaman vücut ısısından daha sıcak olurdu, kimi zamansa ürpertici. Ama bu yaptığın işe gösterdiğin ihtimamı etkilemezdi, ne de sularken kafana geçirdiğin şapkayla seni nasıl sevdiğimi. Bunları yazarken aniden Mahmud Derviş’in bazı dizeleri geldi aklıma; Ramallah’ta onunla bir lokantadayız (yoksa Nablus’ta mıydı? Sana sorsam, mükemmel hafızanla, tıpkı oyun kâğıtlarını dağıtmaktaki şevkinle kıyaslanacak şekilde, ânında cevap verirdin. Ama artık mümkün değil bu!). O günkü ateşli tartışma sırasında pek az konuştun, ama Mahmud Derviş’ten bir şiir okumasını istedin, bu isteğin onu çok sevindirdi, sakin sakin ezbere okudu. O gün okuduğunu değil de, şu sırada aklımdan geçenleri yazıyorum:

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir