Kocaman bir kuş kondu pencereme. Gagasında taşıdığı kendisinden de büyük silgiyi pervaza bıraktı. “Her şeyi sil” dedi, “sonra ben yine geleceğim.” Fatih içeri girdiğinde Samet telefonda yüksek sesle, bozuk bir aksanla Inǚ gilizce konuşuyordu. Gözlüğünün üstünden bakıp gülümseyerek başını salladı. Kalkmak için yeltenince, Fatih elini ileri doğru uzatarak rahat olmasını işaret etti. Masanın karşısındaki koltuklardan birine oturdu. Cam sehpanın üzerinde broşürler, mesleki dergiler vardı. Bacak bacak üstüne atıp arkadaşına baktı. Konuşurken bir yandan da ensesini ovuşturuyordu Samet. Sıkıntılı görünüyordu Konuştukları konuyla ilgili olmalıydı sıkıntısı. Son karşılaşmalarından bu yana daha da kilo almıştı. Masasının üstü dosyalar, kâğıtlar, kalemlerle darmadağınıktı. Oda pahalı ama zevksiz döşenmişti. Onca önlem almasına, üzerindeki ağır parfüm kokusuna karşın akşamdan kalma olduğu her halinden hissediliyordu. Görüşmesi bitince ayağa kalktı. Dosyalardan bir-ikisi yere saçıldı. Her zamanki sakar Samet’ti işte. Düşenlere bakmadan ama olup bitenin farkındaymış da umursamıyormuş gibi kollarını iki yana açarak, “Ooo, kim gelmiş,” dedi coşkuyla. Yüzüne çocuksu bir gülümseme yayıldı. Az önce telefonda konuştuğu konu her neyse unutmuş, bir anda patron kimliğinden çıkıvermişti. “Biz seni öldü sanıyorduk,” deyip omuzlarını sarsa sarsa güldü. İşte şimdi eski Samet olmuştu. Kucaklaştılar. Mayalanmış alkol kokusunu daha güçlü hissetti Fatih. “Ne o lan, yanma randevusuz girilmiyor mu?” dedi gülerek. “Sekreter terbiyesizlik mi yaptı?” “Hayıır! Kızın işi bu oğlum, talimatlarını uyguluyor.” Hiçbir şey umurunda değilmiş gibi koluyla havada bir yay çizdi.
Cemil Kavukçu – Aynadaki Zaman
PDF Kitap İndir |