Miyase Sertbarut – Anadolu Ateşi

PANAN BĐR KAPI ANNE : Evladım kaçtır söylüyorum, çarpma şu kapıları. ŞEFĐKA : Anlaşılan yine heyecanlı bir şeyler olmuş. Ne oldu Rıza? Kurbağaların en fazla kaç metre zıplayabildiğini mi keşfettin? RIZA : Hayır hala. Bahçede bir kertenkele bulduk. ANNE : Öyle mi? Büyük müydü bari? RIZA : Önce büyüktü, ama sonra küçüldü. ŞEFĐKA : Ne diyorsun sen Rıza? Önce büyük olan bir şey sonra nasıl küçülür? 2 RIZA : Kuyruğunu kopardık, onun için öyle oldu. ANNE : Ayıp size, çok ayıp! Yazık değil mi? Niçin eziyet ettiniz hayvana? Bu gece rüyana girerse görürsün. RIZA : Sahiden rüyama girer mi anne? ANNE : Girer ya… Ben de küçükken bir kurbağaya taş atmıştım da yaralanmıştı, sonra hep rüyama girip beni korkuttu. RIZA : Ama Ömer dedi ki kuyruk yeniden çıkarmış. Kuyruğu yine uzar değil mi hala? ŞEFĐKA : Bilmiyorum Rıza’cığım, ama koparmasaydınız iyi olurdu. RIZA : Gidip yapıştırayım mı? ANNE : Bir daha bulamazsın onu, çoktan kaçmıştır, hem kopan kuyruk yapışır mı hiç? Artık olan olmuş. Bir daha yapma oldu mu oğlum? RIZA : Peki anne! Ben gidip oynayacağım. EFEKT : AYAK SESLERĐ UZAKLAŞIR ŞEFĐKA : Çocukluk ne garip değil mi yenge? Bazı oyunların sonuçta nasıl kötü bir duruma yol açabileceğini düşünemiyorlar. ANNE : Çocuk aklı işte, yapıştırmayı denemese bari. ŞEFĐKA : Kertenkelenin kopan kuyruğu bana ne düşündürdü biliyor musun yenge? Bizim memleketin halini. ANNE : Ayıp Şefika, koskoca vatan toprağını bir kertenkeleye nasıl benzetirsin! ŞEFĐKA : (ÜZGÜN) Düşünsene yenge, o geniş topraklardan ne kaldı geriye? Şimdi elimizdekini de paylaşmaya çalışıyorlar. Biz de kertenkele gibi her saldırıda kuyruğu bırakıp savuşuyoruz. Belki bir gün başımızla birlikte gövdemiz de gidecek. ANNE : Sus sus, Allah göstermesin o günleri. Đnşallah kurtulacağız bu işgalden. 3 ŞEFĐKA : Anadolu’dan gelen haberler hiç iç açıcı değil ki, umutlanmak için yolunda giden bir şeylerin olması gerekir. Đtalyanlar Antalya’daymış şimdi, ne yapıyorlarmış biliyor musun yenge,? ANNE : Yine mi zulüm? Anlatma n’olur, içim kaldırmıyor… ŞEFĐKA : (ÖFKELĐ) Zulüm değil yenge, tam tersi, halka ilaç, yiyecek, battaniye yardımı yapıyorlarmış. ANNE : Ben de katliam yaptıklarını sandım, sanki kötü bir şeymiş gibi anlatıyorsun. ŞEFĐKA : Asıl bundan korkmak gerek yenge. Çünkü dağıttıkları unla, pirinçle, şekerle vatandaşlarımızı avlamaya çalışıyorlar. Sahipsiz kalmış bu bereketli toprakları halkı isyan ettirmeden avlamaya çalışıyorlar. Anlatılanlara göre, karış karış gezmişler oraları, tarihi eser bile aramışlar. Ormanları madenleri keşfe çıkmışlar. ANNE : Ah! Ne olacak bu memleket söylesene Şefika, herkes bir tarafından çekiştiriyor! Ağabeyin için de kaygılanıyorum. Rıza de çok soruyor: Babam ne zaman gelecek, babam ne zaman gelecek?.. Dilinde hep bu… ŞEFĐKA : Ben de ağabeyimle gitseydim keşke… ANNE : Kız başına ne yararın dokunacak ki Şefika? ŞEFĐKA : Ama Đstanbul’da oturup olup biteni uzaktan izlemek daha çok acı veriyor. Bana göre de işler vardır, yemeklerini yaparım, yaralarını sarar, doktora yardım ederim. ANNE : Ama sen böyle bir eğitim almadın ki Şefika. ŞEFĐKA : Öğrenirdim yenge, ağabeyim Manisa’dan döner dönmez mutlaka danışacağım bu meseleyi. EFEKT : GEÇĐŞ MÜZĐĞĐ (BAHÇEDE ÇOCUK VE DOĞA SESLERĐ) RIZA : Bak Ömer, üsteğmen evine geliyor. Koşup selam verelim mi?

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir