Nikolay Ostrovski – Bu Hesapta Yoktu

Moskova’daki “Maly Theatre” (Küçük Tiyatro) “Ostrovski’nin Evi” diye bilinir. Aleksandr Nikolayeviç Ostrovki (1823-1886) on dokuzuncu yüzyılın ortalarında Rus tiyatrosuna damgasını vuran adamdır. Bugün hâlâ ülkesindeki tiyatroların dağarında yer almakla kalmaz; sınırları çoktan asan oyunları tiyatro dünyasının baskentlerinde tekrar tekrar oynanır. Babası Nikolai Fedoroviç ünlü, varlıklı bir avukattı. Aleksandr’ın annesi ölünce genç, güzel, zengin barones Emilia Andreyevna von Tessin’le evlendi. Mülküne mülk, parasına para kattı. İsveç asıllı barones kendi çocuklarından baska üvey oğlu Aleksandr’ın da eğitimiyle ilgilenmis, onun yabancı diller ve müzikteki yeteneğine hayran olmustu. Güzel bir tenor sesi olan delikanlı notaları da yazılar kadar severek okuyup yazıyordu. Aleksandr, “gimnasium”u birincilikle bitirdikten sonra babasının ısrarıyla hukuk eğitimi gördü. İlk önemli oyunu “İflas Bayrağı”nı yazıncaya kadar mahkemelerde dolanıp durdu. Gel gelelim avukatlık yılları daha çok oyunları için malzeme toplamasına yaradı. Daha sonra “Aile İçinde Kalsın” adıyla da bilinen bu oyun dalavereci tüccar sınıfının yasamını realist çizgilerle çiziyordu. Sansürün hısmına uğradığı için tam on üç yıl sahnelenmesi yasaklandı. Ama daha sahnelenmeden yazarına ün getirmisti. Tiyatro yeteneği yazarlıkla sınırlı kalmayan Ostrovski oyunu belli çevrelerde okuyor, sesini bile değistirmeden, ilginç tonlamalarla kadınlı erkekli bütün kisileri dinleyenler için hayata geçiriyordu.


Her kisinin uyumlu bir biçimde bütüne hizmet etmesi, baskalarını ezerek sivrilmeye çalısmaması daha o zamandan inandığı, bizzat uyguladığı bir dramaturjiydi. Daha sonra yazdığı “Fakirlik Ayıp Değil” adlı komedi bir hayli basarı kazandı. Bunu “Kozma Minin” ve “Vasilisa Melenteva” gibi tarihi piyesler izledi. “Karların Kızı” adlı fantezisini Rimsky-Korsakov bir opera yaptı. Yine de en basarılı yapıtları Rusya’daki orta sınıf, tüccarlar ve küçük toprak sahipleri üstüne yazdığı oyunlar ve komedyalardır. En önemli rollerinden birini “Çeyizsiz Gelin”de oynayan Stanislavski, yazardan çok etkilendiğini söyler: “Volga’daki küçük kentlerden birinde Avrupa limanlarına gidip sık giyinmesini, hava basmasını öğrenen tüccarlar yüreklerinde hâlâ hayvanoğlu hayvandırlar. Yarı çingene, güzel Larissa bir handa çigan melodileri söyler. Eski bir kurtizan olan annesi onu en fazla para bastırana satmak hevesindedir. Volga’dan, eski subay, simdi gemi sahibi olan Paratov gelir. Gelisi bir olaydır. Larissa’yı bastan çıkarır. Adamın evli olduğu anlasılınca birtakım acı olaylar birbirini kovalar. Kızla evlenmek isteyen çekingen, tutucu Karandisev ile Paratov birbirlerine ates ederken çeyizsiz gelin vurulur. “Ostrovski’nin zengin, kusursuz dilinin hakkını verememek korkusu beni dehsete düsürüyordu. Ancak kırk derecelik atesle tiyatroya gelip kendimi unuttuğum ve Paratov’un insanca yönlerini de kavrayabildiğim gece iyi bir oyun çıkarttım.

” Ostrovski, ailesinin onaylamadığı güler yüzlü, tatlı dilli, ama okuyup yazması bile olmayan Agafia İvanovna’yı eve getirince baba ocağından kovuldu. Bir tavanarasına sığınan gençler çok sıkıntılı yıllar geçirdiler. Evlilik dısı çocukları yasamadı. Çevresi çekici aktrislerle dolu olan Aleksandr, Agafiya ölünceye kadar ona sadık kaldı. İkinci askı bir serf olarak doğan, ama çalıskanlığı, direnci, üstün yeteneğiyle bas oyunculuğa yükselen Lubov Kositskaya idi. Olağanüstü bir sesi olan kadın drama kadar opera, vodvil ve farslarda da basarılıydı. Ostrovki’nin kendisi için yazdığı, belki ilk Rus feminist eğilimli yapıt sayabileceğimiz “Fırtına”yı oynadığı zaman o sırada kent dısında bulunan yazara “Fırtına Moskova’da kıyametleri kopartıyor” diye yazmıstı. Gerçekten kazanılan basarı müthisti. Kositskaya ömrünün sonuna kadar yazarla dostluğunu sürdürmüs, ama onun evlenme teklifini kabul etmemisti. Kositskaya kendinden bir hayli genç, yakısıklı, ama yeteneksiz ve hayırsız bir oyuncuyla hayatını birlestirince, Ostrovski de kendinden bir hayli genç, güzel, ama yeteneksiz bir oyuncuyla evlendi. Ama Maria Vasilyevna hayırlı çıktı ve yazara altı çocuk doğurdu. Tabii ailesini geçindirebilmek için çok daha fazla çalısması gerekiyordu. İsten bas kaldıramasa bile çocuklarının üstüne titrer, bir tanesi hastalansa günlerce eline kalem kâğıt alamaz, bir konuk holde altı çocuğu bir arada görürse, “İste en güzel eserlerim” diye övünürdü. Yazları ailece Sçelikovo’daki büyük eve giderlerdi. Aleksandr ile kardesi Mikhail bu konak yavrusunu babaları ölünce üvey annelerinden satın almıslardı.

Mikhail, St.Petersburg’da önemli bir devlet memuru olduğu için buraya seyrek gelirdi. Evin kapısı dostlara, yoksul oyunculara, özellikle yazarın balıkçılık merakını paylasanlara açıktı. Aleksandr burada sağlıklı, rahat, güzel günler geçirebilirdi. Ne var ki sansür hâlâ belini büküyor, yapıtlarının oynanabilmesi için yüksek memurlara meram anlatmaya çalısmak gücüne gidiyor, tiyatronun geleceğinin mankafaların elinde olması kanını basına sıçratıyordu. Masrafların gittikçe artması soluk aldırmıyordu ona. 1860’lı yıllarda Rus tiyatrosuna yirmi bes yapıt armağan etmisti. Molière, Dumas ve Shakespeare’den yaptığı çeviriler de cabası. Tiyatrolar onun sayesinde bol bol para kazanıyor, ama yazarın iki yakası bir araya gelmiyordu. Biraz telif hakkı alabilmek için suna buna yüzsuyu dökmek hiç ona göre değildi. Tiyatrodan vazgeçmeyi ciddi ciddi düsünmeye basladı. Hiç değilse artık çağdas komediler yazmayacak, belki bir iki tarihi oyunla yetinecekti. Kanıyla canıyla kendini tiyatroya adamıs biri zaman zaman “Bıktım artık, tiyatroyu gözüm görmesin” dese de bu tövbe uzun sürer mi! Ostrovski tiyatronun her yönüyle ilgiliydi, yönetmenliğin henüz bir meslek sayılmadığı günlerde gençlere, bu arada Stanislavski’ye ısık tutan bir yönetmen, Nemiroviç Dançenko’yu yüreklendiren bir oyunculuk eğitmeniydi.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir