Tami Hoag – Deer Lake Serisi 2 – Günah Kadar Suçlu

Herşeyden önce, hukuk asistanı, kardeş yazar, ve dost Nancy Koester’a mahkeme sisteminde bana rehberlik eĴiği için yürekten teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Uzmanlığını paylaşırken ve sonsuz sorularımı yanıtlarken gösterdiğin cömertliği her zaman şükranla hatırlayacağım. Ayrıca, beni dünyalarına soktukları ve sorularımı sabırla yanıtladıkları için avukat Charles Lee’e, asistan avukat Steve Betcher’e, hakim Robert King’e, ve Goodhue Bölge Savcılık Bürosu’ndaki herkese teşekkür ederim. Tanrı şahidimdir ki Park Bölgesi mahkemesindeki bütün insanlar benim hayal dünyamın ürünleridir ancak bu konuda siz de istediğiniz biçimde hayat kurmakta serbestsiniz. Diva’lara,kriz ve delilik dönemlerinde verdikleri destek için Adaletin tek, kötülüğün pek çok yüzü vardır. Moses Ben Jacob Meir Ibn Ezra.


“Ölme zamanı, bugün doğumgünün, orospu.” Doğumgünü. Otuz altı yaş. Ellen’in korkuyla beklediği gün. Otuz altı birden çok genç görünmeye başlamıştı. Hızlı adımlarla merdivenden yukarı çıkarken ayakkabısının topuğu kenara çarpınca sendeledi. Tırabzanı yakalamak için uzandığında tırnakları duvarın kaba badanasına sürtündü, bir tırnağı kırıldı, parmakları sıyrıldı. Merdiven boşluğu loştu. Yalnızca üsĴeki ve alĴaki hollerden gelen ışıklarla aydınlanmıştı.


Güvenlik ışıkları. Oysa güvenlik açısından hiçbir şey sağladıkları yoktu. Zihninin gerisinde alçak ve dumanlı bir ses: “Patronunun güvenlik konusunda birileriyle konuşması gerek. Bu çok hassas bir dava. Her şey olabilir.” Ellen üçüncü kata çıktı, koridorda sapıp doğu yönünde yürüdü. Doğu merdivenine varabilse… Binalar arasındaki geçide bir girebilse… Şeriflik bürosu iki adım ötedeyken kendisine saldırmaya cesaret edemezdi. “Seni yakaladık işte, orospu!” Önünden koştuğu bürolarda telefonlar vardı. Odalar kilitliydi. Katilliğine soyunmuş kişi gülerek koşuyordu arkasından. Ses bir mızrak gibi delip geçiyordu Ellen’i, tıpkı adamın kendisini öldüreceğini bildiği gibi. Adam kovalamayı planlamış olmayabilirdi ama şimdi bu da oyunun bir parçası olmuştu. Oyun. Bunun çılgınlığı ölüm olasılığı kadar ürkütücüydü. Sistemi alt et.

Yaşamları parça parça et. Öldür. Kişisel bir şey değil. Yalnızca bir oyun. Ellen, Yargıç Grabko’nun duruşma salonunun önünden geçti, güneydoğu merdiven boşluğuna giden köşeyi döndü. Merdiven boşluğundaki inşaat iskelesi yolunu kesti. Bina onarımcılarının iskelesi. Tanrım, aptal bir alçı tavan süsü yüzünden ölecekti. “Şah-mat, akıllı orospu.” Kuzeydoğu merdivenleri bir mil uzakta gibiydi. Arada adliye binasıyla cezaevi arasındaki üst geçidin demir kapılan vardı. Ellen duvardaki yangın alarmına atılıp cam tüpü kırdı. Tüp kırıldı. Ama o kadar. Ses çıkmadı.

Alarm zili çalmadı. “Tanrım, olamaz!” Lanet onarım işleri. Eskiler sökülüp yenileri takılacak. Teknolojinin son harikası. “Haydi, Ellen. İyi bir orospu ol da bırak seni öldüreyim.” Ellen yangın hortumunun bulunduğu dolabın kapısının kolunu yakalayıp çekti. “Öleceksin, orospu. Oyunu kazanmamız gerek.” Adamın eli Ellen’in kolunu yakaladı. Ellen’in parmakları baltanın sapını kavradı. 24 Ocak 1994, Pazartesi “Bir oyun olduğunu söyledi” diye mırıldandı kadın. Sesi fısıltı kadar hafif, acıyla gergindi. Bir hastane yatağında yatıyordu. Yüzündeki koyu morluklar çarşaf ve örtülerin çıplak beyazlığı ve teninin kül beyazlığıyla tam bir çelişki oluşturuyordu.

Sağ gözü neredeyse kapanmıştı, eti olgun bir erik rengindeydi. Boynunda mor satenden bir kurdele gibi çepeçevre boğma izleri vardı. Patlamış dudağı dikilmişti. Sancı, anı pırıltılarını getirmişti: Ani, şiddetli, bangır bangır. Öylesine keskin, öylesine yoğun bir sancının anısı şimdi âdeta ses ve tada dönüşüyor, korkunun kokusunu, kötülüğün tadını alabiliyordu sanki. “Akıllı kız. Belki de seni öldüreceğimizi sandın, ha?” Boğazı göremediği eller tarafından sıkılıyor. HayaĴa kalma güdüsü dalga dalga yükseliyor içinde. Ölüm korkusu dalganın üstünde. “Seni öldürebiliriz.” İpeksi bir mırıltı ses. “Birincisi olmayacaksın nasılsa…” Hava ciğerlerinde iki yumruk gibi, sonra yavaş yavaş dişleri arasından boşalıyor. Savcı yardımcısı Ellen North, o anın geçmesini bekledi. Yatağın yanındaki taburede oturuyordu. Not defteriyle küçük ses alma cihazı sağındaki tepsinin üzerindeydi.

Megan O’Malley’le birkaç gün önce tanışmıştı. Minnesota Cezai Takibat Bürosu ajanı hakkındaki izlenimi bir avuç sıfattan oluşuyordu: Dayanaklı, cüretli, yetenekli, kararlı, yeşil gözlü ve kavgadan yılmayan ufak tefek bir kadın. CTB’nin sahra ajanlarının erkek saflarını ilk kez delen insan. Deer Lake bölge bürosundaki ilk gününde Kirkwood’ların oğlu kaçırılmıştı. On iki gün önce. Masum ve sakin bu taşra kasabasını bir karabasanın derinliklerine çeken on iki gün. Megan olayı çözmeye çok yaklaşmıştı. Örtünün altında hasar görmüş olan sol dizi yükseltilmişti. Sağ elinde alçı vardı. Doktoruna bakılırsa el çok kötü ezilmişti ve adam bir uzmanın titiz bakımı altında bile “o zavallı kemikçiklerin” akıbetinden korkuyordu. Megan hava izin verdiği takdirde Salı günü Deer Lake Hastanesi’nden Minneapolis’te Hennepin İlçe Tıp Merkezi’ne nakledilecekti. Aslında saldırıya uğradığı gece nakledilecekti ama Minnesota bir Ocak fırtınasının pençesinde kıvranmaktaydı. Aradan iki gün geçmiş, Deer Lake otuz santim karın altından ancak görünmeye başlamıştı. “Bunun bir oyun olduğunu söyledi” diye Megan yine baştan başladı. “J osh’u kaçırmak.

Beni kaçırmak. Herkesi kandırmak. Biz, sizi hep kandırdık dedi… Biz, hep biz…” “Odada başka birinin varlığını duydun mu?” “Hayır.” Megan yutkunmaya çalıştı, yeni bir sancı dalgasıyla yüzü buruştu. “Biz bütün hamleleri, bütün seçenekleri, bütün olasılıkları hesapladık… Asla kaybetmeyeceğiz. Beni anlıyor musun? Bizi yenemezsiniz. Biz bu oyunun ustasıyız… parlak ve yenilmez.” Sekiz yaşındaki J osh Kirkwood, normal bir Çarşamba gecesi hokey antrenmanından sonra Gordie Knutson Buz Pisti’nin dışından kaybolmuştu. Geriye işe yarar bir ipucu bırakılmamıştı. Tek tanık, yarım blok ötedeki bir evin penceresinden tesadüfen bakmakta olan bir kadındı ve o da telaşlanacak bir şey görmemişti: Küçük bir çocuk antrenmandan sonra bir araca biniyordu. Herhangi bir zorlama ya da korku yoktu görünürde. Arkasında yalnızca içinde bir not olan torbasını bırakmıştı. bir çocuk kayboldu cahillik masumiyet değil GÜNAHtır Bir oyun. Ve Megan bir piyon olarak kullanılmıştı. Bunu düşündüğü anda içinde hiçbir işe yaramayan bir duygu seli kabardı.

ÖĤe, hiddet, nefret doğuran bir çaresizlik. Bütün bunların içinde kendini tatmin eden tek şey adamın son darbesini önledikleri ve GarreĴ Wright’ın şimdi Deer Lake Cezaevi’nde bir hücreye kapatılmış olmasıydı. GarreĴ Wright. Harris Koleji’nde psikoloji profesörü. Medyanın bu olayı yaratan zihnin çarpık çalışmasını açıklaması için çağırdığı “uzman tanık.” Kirkwood’ların komşusu. Toplumun saygın bir üyesi. Çocuk suçluların gönüllü danışmanı. Hiçbir kusuru olmayan bir insan. Ancak Wright yakalanmışsa da, Josh’tan hâlâ ne bir iz vardı ne de bir haber. “Gözlerin bağlı mıydı?” “Evet.” “Garrett Wright’ı görmedin demek.” “Ayaklarını gördüm. Topukları üzerinde ileri geri sallanma huyu var. Bunu kendisiyle tanıştığım ilk gün fark etmiştim.

O gece de aynı şeyi yapıyordu. Yaklaştığında botlarını görebiliyordum.” “Bu bir kanıt sayılmaz.” Megan savcı yardımcısına kaşlarını çaĴı. ÖĤesi uyuşturucu ve sancının yaraĴığı sisi deliyordu. Lanet avukatlar. GarreĴ Wright kendisine uyuşturucu ilaç vermiş, korkutmuş, taciz etmiş, küçük düşürmüştü. Megan için her şey demek olan mesleğini bile sona erdirmişti belki de. On yıllık polislik, kriminoloji doktorası, FBI akademisinden diploma – gayet iyi bir polisti- ve Ellen North da şimdi karşısında hanım hanımcık oturmuş sanki Megan, Adalet Hanım kadar kör, sıradan bir sivilmiş gibi sakin sakin sorguya çekiyordu. “Oydu, o orospu çocuğuydu. Benim nereye giĴiğimi biliyordu. Onu bulmama az kaldığını biliyordu. Beni yakaladı, öldüresiye dövdü, J osh’u kaçırdığının kanıtı olan bir çarşafa sardı…” “O çarşafın neyi kanıtlayacağını henüz bilmiyoruz” diye Ellen sözünü kesti. “Üzerindeki kanın kime ait olduğunu bilemiyoruz. Laboratuara acil olduğunu söyledik ama DNA testleri haftalar alır.

Kan, J osh’un olabilir de, olmayabilir de. DNA analizi kanın Paul Kirkwood ile Dr. Hannah Garrison’un çocuklarının olduğunu gösterirse, kullanacak bir şey elde etmiş oluruz. Ama bu bir kandırmaca da olabilir. Çocuğu kaçıranın bizi izden uzaklaştırmak için çalışması daha akla yatkın…” “Onun aklına yatkın” diye Megan kadına itiraz eĴi. “Herif her şeyi yapabileceğine inanıyor ama bizi fazla küçük gördü. Sen kimden yanaşın?” “Benim kimden yana olduğumu biliyorsun, Megan. Ben de Wright’ın cezasını çekmesini senin kadar istiyorum…” “O konuda bana asla erişemezsin.” Ellen bu noktayı tartışamazdı. Megan’ın sesinin altındaki acı nefret tartışılmazdı. Wright’ın her darbesiyle kadının içinde vurarak biçimlendirdiği duygu Ellen’in hayal edebileceği her şeyden daha derindeydi. Bu bir kurbanın öĤesinin, gururlu bir polisin küçük düşürülmesiyle bin kat artmış haliydi. Ellen kendinin kişisel ve ahlaki adalet açlığının onunla kıyasla çok soluk kaldığının farkındaydı. “Onun cezalandırılmasını istiyorum” dedi. “Ama aleyhindeki iddianın çok sağlam olması gerek.

Avukatının küçük bir çatlak bile görmesini istemiyorum. Bizim iddianamemiz ne kadar sağlam olursa ondan gerçeği almak şansımız o kadar artar. Bu Josh’u geri almak demek olabilir.” Ya da cesedinin nerede olduğunu öğrenmek. O cümleyi söylemedi ama. Olaya karışan herkes J osh Kirkwood’u sağ bulma şansının ne olduğunu biliyordu. Wright ve her kimse suç ortağı, kendilerini teşhis edebilecek tek kişiyi sağ bırakmazlardı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir