Emile Zola – Nana (v2)

Saat dokuz olduğu halde Varietes tiyatrosunun salonu ‘daha dolmamıştı. Balkonda ya da alt ön sıralarda, kadife koltukların arasında kaybolmuş bir kaç kişi avizenin hafif aydınlığı içinde bekliyorlardı. Kırmızı perde yarı karanlığa boğulmuştu; sahneden hiçbir gurultu duyulmuyordu; ışıkları sönmuştu, muzisyenlerin kursuleri dağınık bir haldeydi. Yalnız paradide, gaz lâmbasının soluk ışığının etkisi ile yeşile çalan bir gökyuzunde uçuşan kadın ve çıplak çocuk resimleriyle suslu değirmi tavanın altında; surekli bir uğultu halinde bağırışmalar, guluşmeler duyuluyordu. Burada, etrafı yaldız çerçeveli pencere boşluklarının altında kasketli, bereli başlar sıralanmıştı. Zaman zaman elinde biletlerle telâşlı telâşlı bir yer gösterici kadın geçiyordu. Bir aralık smokinli bir bayla bir bayanı yerlerine oturttu. Zayıf ve sırtı çökuk kadın, ağır ağır etrafına bakınmaktaydı. Salonun luks mevki bölumunde genç iki adam belirdi. Ayakta durup salonu gözden geçirdiler. Uzun boylu ince bıyıklı olan daha yaşlısı bağırdı: – Sana söylemedim mi Hector, bırak da şu puromu bitireyim, diye! Bu sırada oradan geçen bir yol gösterici kadın; ahbapça: – O! bay Fauchery siz misiniz? Daha başlamasına yarım saat var, dedi. Uzun yuzunden canı sıkıldığı bel i olan Hector: – Peki ama neden saat dokuzda? Oyunda rolu olan Clarisse bana bu sabah, tam sekizde başlanacağına yemin etmişti NANA Bir ara sustular. Başlarını yukarı kaldırıp loş locaları gözden geçirdiler. Yeşil duvar kâğıtları bu locaları busbutun karanlık gösteriyordu. Paradinin altındaki asma kat locaları kapkaranlıktı.


Balkon localarından birinde, kadife kaplı balkon kenarına ilişmiş tek bir kadın vardı. Sağda ve solda uzun sutunların arasında ön sahnenin iki tarafındaki boşlukta puskul u saçaklar sarkıyordu. Duvarları beyaza boyalı ve yaldızlı salon, buyuk kristal avizenin hafif ışığı altında ince bir toza gömulmuş gibi silikleşmişti. Hector: – Lucy için ön localardan birini ayırttın mı? diye sordu. – Evet; diye öteki cevap verdi. Ama oldukça zahmetli oldu bu iş… Oh!. Lucy’nin geç gelmesinde bir tehlike yok: ona daima yer bulunur! Hafifçe esnerken eliyle ağzını kapadı. Bir sure sustuktan sonra : – Şansın var senin… Daha ilk oyunu görmedin… Sansın Venus bu yıl bir olay yaratacak. Altı aydır ondan söz ediliyor. Ah! Dostum, bir muzik ki! Ne malın gözudur şu Bordenave! İşini bilir; exposition’a saklıyor bunu! Hector bu sözleri can kulağıyla dinliyordu. – Ya peki şu Sarışın Venus’u oynayacak olan Nana’yi tanıyornıusun sen? diye sordu. Fauchery kol arını havaya kaldırarak : – Bıktım be! Sabahtanberi kafamı şişirdiler bu Nana’y-la! Şimdi de sen çıktın başıma! Nereye gitsen, kiminle ko-nuşsan hep Nana, Nana! Ne bileyim ben. Paris’in butun kızlarını tanıyabilir miyim ki! Belki yirmi kişi bana sordu bu Nana’yı. Nana, Bordenave’ın icat ettiği bir yaratık. İyi becermiş olmalı bu işi! Sustu.

Ama bu boş salon avizelerinden dökulen yan aydınlık, bir kilise havası içindeki fısıldaşmalar iyice canını sıkmıştı.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir