Zaporojyelilerin ordusunda bir gürültüdür, bir kargaşadır gidiyordu. Düşman destek kuvvetlerinin kente girdiğini önce kimse anlayamadı. Sonradan öğrenildi ki, kentin yan kapısını tutan Pereyaslav bölüğünün Kazakları bir gün önce içip içip sızmışlar; düşman baskın yapınca yarısı kılıçtan geçirilmiş, yarısı da neye uğradıklarını bilemeden tutsak edilmişler. Komşu bölükler patırtıdan uyanıp silahlarına sarılıncaya değin Lehliler kapıdan içeri girmeyi başarmışlar; üstelik karmakarışık bir durumda saldıran, yarı sarhoş, yarı uykulu Zaporojyelileri yaylım ateşine tutmuşlar. Ataman bütün Kazakların toplanmalarını buyurdu, gelenler halka olup kalpaklarını çıkardılar. Ataman şöyle konuştu: ─ Bu gece olup bitenleri gözlerinizle gördünüz, arkadaşlar. Bakın, içki denen zıkkım insanın başına ne işler açıyor! Düşmana rezil olduk! Bu huyunuzdan vazgeçmezseniz daha nice bela gelecek başınıza! Içǚ ki payınızı artırdık diye hepiniz kör kütük sarhoş oldunuz. Düşman bacağınızdan şalvarınızı çekip alsa, bir de suratınıza tükürse gene de farkına varmayacaktınız! Kazaklar başlarını önlerine eğmiş, suçlu suçlu dinliyorlardı. Nezamaykov bölüğünün komutanı Kukubenko çıkıp bu sözleri yanıtlamasa daha da sessiz sessiz dinleyeceklerdi. ─ Bir dakika, ağam! dedi Kukubenko. Ataman konuşurken sözünükesmek törede yoktur ama işler hiç de söylediğin gibi olmadı. Koca bir Hıristiyan ordusunu kolayca suçlayamazsın. Eğer Kazaklar yürüyüş sırasında, çarpışırken, önemli bir görev yaparken içselerdi, yerden göğe hakkınız vardı, o zaman hepsinin kellelerinin uçurulması gerekirdi. Fakat bir kentin kapısında kollarımızı kavuşturmuş bekliyor, hiçbir iş yapmıyorduk. Hani, perhiz ayı falan da değildi ki, dinimiz içkiyi yasaklasın. Aylak bir adam oturup can sıkıntısından kafayı çekmişse, böyle yapmakta bence hiç günahı yoktur. Şimdi biz gider, uyurken baskın yapmanın ne demek olduğunu gösteririz düşmana. Zamanında çok dayağımızı yediler, şimdi de öyle bir sopa çekeriz ki, dünyanın kaç bucak olduğunu anlarlar! Bölükbaşının konuşması Kazakların çok hoşuna gitmişti. Odžnlerine düşen başlarını biraz olsun dikleştirdiler, Kukubenko’yu onaylayanlar, destekleyenler çoğaldı. Atamanın biraz ilerisinde duran Taras Bulba; ─ Sen bu işe ne dersin, ağam? Kukebenko doğru söylemiyor mu? diye sordu. ─ Hem de çok doğru söylüyor! Anaların ne yiğitler doğurduğunu görüyorsunuz. Güç duruma düşmüş birini azarlamakla, suçlamakla kimsenin eline bir şey geçmez. Hüner onu yüreklendirmek, onurunu yükseltmektir. Atı, suyunu içtikten sonra mahmuzlarsanız nasıl hızlı gittiğini bilirsiniz. Işǚ te ben de sizi yüreklendirici sözler söylemeye hazırlanırken Kukubenko benden tez davrandı. Zaporojyeliler komutanlarının konuşmasını da beğenmişlerdi. Yer yer; ─ Doğru söylüyor! Tam yerinde konuştu! diye bağıranlar oluyordu. Kır düşmüş tepe perçemleri, aklaşmış bıyıklarıyla boz şahinlere benzeyen yaşlı Kazaklar, önderlerini alçak sesle onayladılar. ─ Haklı. İyi söylüyor… Ataman; ─ Arkadaşlar, beni iyi dinleyin! dedi. Kale duvarlarına tırmanarak, sular altından lağımlar kazarak kent düşürmek biz Kazaklara yakışmaz; Alman ustalarının yöntemini bırakın düşmanlarınız uygulasın. Anlaşıldığına göre Lehliler kente fazla yiyecek sokamamışlardır, kaç arabayla geldiklerini görmediniz mi? Içǚ erdekiler günlerdir aç, bu yiyecek fazla dayanmaz onlara. Sonra hayvanları da ot ister, arpa ister… Eğer Katolik erenleri tepeden onlara çuval çuval buğday atarsa, ona bir diyeceğim yok. Yalnızca, papapazlarının laf ebeliğinden başka bir iş yapmadıklarını biliyoruz… Sizin anlayacağınız, er geç dışarı çıkacaklardır, kentte fazla duramazlar. Ordumuzu üçe ayırıp, üç çıkış kapısını tutacağız. Ana kapıya beş bölük, yan kapılara üçer bölük yeter. Diyadkov bölüğüyle Korsun bölüğü pusuya yatsınlar; Albay Taras Bulba da askerlerini alsın, pusuya girsin. Titarev bölüğüyle Timoşev bölüğü sağ kapıya, Sçerbinov ile Steblikov’un atlı birlikleriyse sol kapıya yedek güç olarak ayrılsın. Aranızdan çenesi kuvvetli gençlere düşmanı kızdırma görevi veriyorum. Lehlilerin aklı biraz kıt olur, sövüp saymaya hiç gelemezler. Bakarsınız, hemen bugün fırlayıverirler dışarıya. Her bölük komutanı bölüğünü iyice dolaşsın, gözden geçirsin, eksiği varsa Pereyaslav bölüğünden artanlarla doldursun. Adam başına birer somunla birer bardak şarap dağıtın. Içǚ sinler de mahmurlukları geçsin. Ama dün akşamki yemekten sonra gene de yemeğe iştahları olur mu, bilmem… Öyle bir tıkındınız ki, geceleyin nasıl kimse çatlamadı, şaştım doğrusu. Bir diyeceğim daha var, o da şu: Eğer Yahudi meyhanecilerden biri hele bir parçacık içki vereyim desin, alnına bir domuz kulağı mıhlatıp baş aşağı astırmazsam bana da Kazak demesinler! Hadi, şimdi iş başına! Dağılın, arkadaşlar! Başkomutanın buyruğunu duyan Kazaklar, bel kırıp oradan ayrıldılar, ancak hayli uzaklaştıktan sonra kalpaklarını giyebildiler. Yerlerine döner dönmez ilk işleri kılıçlarını, palalarını bilemek, barutluklarına barut doldurmak, arabaları son kez gözden geçirip atları tımar etmek oldu. Alayına doğru yollanan Taras Bulba hep oğlu Andrey’i düşünüyordu. Başına bir şey mi gelmişti? Onu da ötekiler gibi uyurken bağlayıp götürmesinlerdi? Ama Andrey düşmanın eline sağ geçecek yiğitlerden değildi. Odžlüler arasında da bulunmadığına göre ne olabilirdi?.. Böyle dalgın dalgın yürürken alayın önüne varmıştı. Birinin, adıyla ona seslendiğini neden sonra duyabildi. ─ Ne var? Ne istiyorsun? dedi sese dönerek. Yahudi bezirgan Yankel’di onu çağıran. Odžnemli bir şey söyleyecekmiş gibi heyecandan kesik kesik konuşuyordu. ─ Albayım! Bugün kentteydim, neler olduğunu bir bilsen! dedi. Taras’ın ağzı şaşkınlıktan bir karış açık kaldı. ─ Ne? Kentte miydin? Nasıl girdin oraya?
Nikolay Vasilyeviç Gogol – Taras Bulba 2 (Cumhuriyet)
PDF Kitap İndir |