Nikolay Vasilyeviç Gogol – Ölü Canlar

Kim olursan ol, ey okur, ister yüksek tabakadan önemli biri, ister basit halk arasından, sıradan biri ol; Tanrı sana eğer okuyup yazabilme gibi bir üstünlük bağışlamış ve benim kitabım da eline geçmişse, bana yardım etmeni rica ediyorum senden. İlk baskısını okuduğunu sandığım bu kitapta bizim toplumumuzdan birini anlatıyorum. Arabasıyla Rusya topraklarını dolaşıyor kahramanım ve soylulardan sıradan halka dek, değişik sınıf ve tabakalardan pek çok insanla karşılaşıyor. Rus insanının eksiklerini, ayıplarını göstermek için yazdım onu; yoksa üstünlüklerini, erdemlerini göstermek için değil. Yine, onun çevresini oluşturan insanları da zayıf, eksik yanlarımızı göstermek için yazdım. İyi, olumlu tiplere kitabımın sonraki ciltlerinde yer vereceğim. Kitabımda pek çok eksik, yanlış olduğu ve anlattıklarımın Rus yurdunda gerçekte olup bitenlere uymadığı kuşkusuzdur; çünkü tek başıma her şeyi bilmem mümkün değil; ülkemizde olup bitenlerin yüzde birini bilmeye bile yetmez tek bir insanın ömrü. Öte yandan acemiliğim ya da aceleciğim nedeniyle de kitabımın her sayfasının düzeltilmesi gereken pek çok yanlışla dolu olduğunu biliyorum. Senden ricam, okurum, bunları düzeltmendir. Küçük görme bu işi. Ne kadar üst düzey eğitimli ya da yüksek tabakadan biri olursan ol, kitabım gözünde ne kadar değersiz olursa olsun, rica ediyorum senden, yap bunu; hakkında görüş bildirmeye değmeyecek kadar önemsiz bulsan da kitabımı, yap. Ve sen, yüksek tabakadan olmadığı gibi üst düzey bir eğitimden de geçmemiş, halktan okurum, sen de kendini bana bir şey öğretebilecek bilgiden yoksun biri gibi görme. Şu dünyada yaşayan, başka insanlarla bir araya gelip konuşan, görüşen herkes, başkalarının göremediği bir şeyleri görmüş, başkalarının bilmediği bir şeyleri öğrenmiş olabilir. Onun için beni görüşlerinden, düşüncelerinden yoksun bırakma. Dikkatle okuyacak olursan, kitabımda eleştireceğin, üzerine bir şeyler söylemek isteyeceğin nice şey bulacaksındır, eminim.


Benim yazdığım insanların çevresini iyi bilen, yaşam deneyimi, yaşam bilgisi, görgüsü yüksek okurlarımdan hiç değilse biri kitabımı elinde kâğıt kalemle ve tek sayfa bile atlamadan okusa, birkaç sayfa okuduktan sonra kendi yaşamını, tanıdığı insanların yaşamlarını gözünde canlandırsa, gerek kendi gözü önünde olup biten olaylardan, gerekse başkalarından duyduğu olaylar arasından, benim kitabımda anlattıklarıma benzer olanları ya da benim anlattıklarımın tam tersi olanları anımsasa ve bunları belleğinde canlandıkları biçimiyle, artık yazacak hiçbir şeyi kalmayana dek kâğıda geçirebilse, sayfalar doldurmaktan kitabımın tümünü okuyamamış olsa bile, bu yazdıklarını bana gönderebilse, ne iyi olurdu! İşin kendisi, gerçeklik, önemli olduğu için edebiyat yapmak, deyiş güzelliği sağlamak gibi şeylerin de hiçbir önemi olmazdı burada. Bana karşı resmiyet, sıkılganlık, alçakgönüllülük gibi duygular içinde olmasına da gerek bulunmazdı okurumun: Kitabımın falanca ya da filanca yerinde düşüncesizce şeyler yazdığımı, bu saçmalıklar yüzünden insanlara yarar yerine zararımın dokunduğunu söyleyebilir, bu yüzden bana sitem edebilir, kızabilirdi. Ve benim bütün bunlar için ona duyabileceğim tek şey gönül borcu olurdu. Yine, sürdürdüğü yaşamla, aldığı eğitimle, kitabımda anlattığım çevreden uzaklaşmış olmakla birlikte, üyesi olduğu o çevrenin yaşamını iyi bilen yüksek tabakadan biri çıksa ve kitabımı yeniden okuyup, yaşamı boyunca karşılaştığı yüksek tabakadan insanları belleğinde canlandırsa, bunlarla benim kitabımda anlatılan insanlar arasında yakınlık olup olmadığı ve zaman zaman aşağı sınıflarda olup bitenlerin yüksek tabaka içinde de yinelenip yinelenmediği üzerinde dikkatlice düşünebilse ne iyi olurdu! Ve bu konuda aklına gelen her şeyi –yüksek tabakadaki gelişmelerle, yukarıdaki noktaları doğrulayan ya da çürüten her şeyi– ayrıntılarıyla yazsa, bunlar gözünün önünde nasıl olup bittilerse, insanların eğilimlerine, alışkanlıklarına, huylarına, hatta giysileri, mobilyaları ve evlerinin duvarları gibi onları çevreleyen cansız nesnelere varana dek hiçbir ayrıntıyı atlamadan tek tek yazsa ne güzel olurdu! Toplumumuzun rengini oluşturan bu tabakayı tanıyabilmem çok önemli. Rusya’daki yaşamı bütün yönleriyle –en azından kitabımı yazmama yetecek ölçüde– tanımadan yapıtımın sonraki ciltlerini yazabilmem olanaksız. Yine, düş kurma ya da değişik insan hallerini gözünde canlandırabilme ve hayalinde onları farklı ortamlarda izleyebilme yeteneğinden yoksun olmayan, kısacası, okuduğu her yazarla ilgili olarak düşünsel planda derinleşebilen ya da yazarın düşüncesini geliştirebilen biri, kitabımda yer verdiğim her kişiyi dikkatle izleyebilse ve bana onun falanca olayda, filanca durumda nasıl davranması gerektiğini, onunla ilgili başta yazılanlara bakarak kitabın ilerleyen bölümlerinde başına şöyle şöyle şeylerin gelmesi gerektiğini, benim yazdıklarıma şu şu eklemeler yapılırsa daha iyi olacağını söylese ne kadar güzel olurdu! Bunu izleyecek yeni baskının daha farklı, daha iyi olması için bunların tümünü dikkate alırdım. Düşüncelerini benimle paylaşmak isteyen okurlarımdan önemli bir dileğim var: Bana yazarken, kendileriyle aynı eğitim düzeyinde, leb demeden leblebiyi anlayan birine yazar gibi değil, çok düşük düzeyde eğitim almış, hemen hiçbir şey bilmeyen birine yazar gibi yazsınlar. Hatta en iyisi, benim yerimde, ufacık köyünden dışarı adım atmamış, bütün yaşamını ıssız bir dağ başında geçirmiş, en küçük şeyleri bile bir bebeğe söyler gibi çok basit sözcüklerle söylemezseniz anlayamayan, dolayısıyla da kavrama düzeyinin üstünde karmaşık sözcükler kullanmaktan hep kaçınılması gereken, cahilin cahili biri olduğunu düşünsünler. Kitabım üzerine görüşlerini bildirecek olanların bu söylediğim noktaya gereken özeni göstermeleri, ilettikleri görüşlerin düşündüklerinden çok daha ilginç bir niteliğe bürünmesini ve benim onlardan gerçekten yararlanmamı sağlayacaktır. Okurlarım arasında bu içten dileğimi yukarıda belirttiğim biçimde yerine getirecek kadar iyi yürekli olanlar çıkarsa, görüşlerini bana şu şekilde ulaştırabilirler: Yazdıklarını önce bir kâğıda sarıp üzerine benim adımı yazsınlar, sonra bunu bir başka kâğıda sarıp üzerine ya Sayın Pyotr Aleksandroviç Pletnev, St. Petersburg Üniversitesi Rektörü diye ya da Sayın Stepan Petroviç Şevırev, Moskova Üniversitesi Rektörü diye yazarak, bu iki kentten hangisine daha yakınlarsa oraya yollasınlar. Zaman zaman insanoğluna özgü bazı aşırılıkları, ölçüsüz çıkışları olduysa da, kitabıma ilişkin olarak daha önce gösterdikleri içten tepkileriyle hem kafama, hem ruhuma büyük yararları dokunan gazetecilere ve genel olarak yazın insanlarına da içten teşekkürlerimi sunarken, beni bu kez de değerli görüşlerinden yoksun bırakmamalarını rica ediyorum. Bütün uyarıların, bütün öğütlerin büyük bir gönül borcu duygusuyla dikkate alınacağına inanmanızı bütün içtenliğimle dilerim.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir