İsmet Zeki Eyuboğlu – Divan Şiiri Cilt II

Divan şiirinin, XVll. yy.daki, durumu biçim bakımından, kullanılan kavramlar, sözcükler yönünden önemli bir gelişim göstermez. Kimi ozanların kullandıkları yabancı sözcüklerin sayısında bir artma görülür kavramların birbirine eklenmesinden oluşan ba{ılaşıklı dizi (izafet terkibleri, terkibler) daha da uzar. Şiirin içeri{ıinde, özü yönünden bakı lırsa, Önemli bir de{ıişiklik görülür. İranda do{ıan, eskilerin “sebk-i hindi/ hind biçimi” dedikleri yeni bir şiir dokusu, divan yazınında da etkisini gösterir. Kimileri bu yeni şiir anlayışının, iran’da XVl l. yy.da başladı{ıını ileri sürerlerse de, ozanlar üzerinde yapılacak düzenli bir çal ışma “sek-i hindi”nin daha eskilere gitti{ıini, kavramları alabildi{ıine soyutlaştırarak kişileştirme, diri varlıklar gibi söyletme, konuşturma, çelişik görüntülerden, simgelerden bir evren oluşturma olayının eski li{ıini ortaya koymakta güçlük çekmez. XVll .yy. divan şiiri, eski dönemlere oranla, daha soyut, daha boşlukta kalan bir şiirdir. Seçilen kavramların ikinci, üçüncü, kimi ozanlarda sonuncu anlamlarını öne almak, yaşanan evreni bile soyutlaştırmak e{ıilimi başlıca başarı sayılır. xvı. yy.


şiirinde dizelere egemen olan anlam – ses uyumu, XVl l. yy.da yerini simge-ses düzeni ba{ılantısına bırakır. XVI. yy. şiirinde simgeler arasında kurulan ba{ılantı, anlam bakımından, düşünce ilkelerine, düşünme eylemini sa{ılayan genel kurallara aykırı de{ıildi. Daha XIV. yy. ile XV. yy.da bile simge-anlam bütünlü{ıü birbirinin ayrılmaz birer ö{ıesi niteli{ıindeydi. Seyyid N esimi’nin en yüksek aşamaya çıkardı{ıı tasavvufla ilgili soyutlamalarda bile anlam egemendi, simge anlamın çizgisi dışına taşmıyordu. XVl.yy.da bu özellik korundu, en açık örneklerini Fuzuli’de gördü{ıümüz aşırı soyutlama anlamın denetimi altındaydı.

Dil gene karışıktı, ancak, bütünleşme şiirde kendini gösteriyordu. Baki’nin elinde ses uyumuna, akıcı söyleyişe dönüşen şiirde simgelerin, az da olsa, gene do{ıal bir varl ı{ıa ba{ılandı{ıını görüyoruz. oysa XVll. yy. şiirinde bambaşka bir özellik çıkar karşımıza. Artık simgenin yaşamla, yaşanan olaylarla en ufak bir ba{ılantısı kalmaz. Soyutlaşma öylesine ileri götürülür ki, yapısı gere{ıi, soyut olan bir kavram ile ikinci bir işlemle yeniden soyutlaştırılır. Fehim, Naili, Neşati ile onların tutumunu benimseyen kimi ozanlarda görülen soyutlaşma okuyucuyu birdenbire bir söylence evrenine götürür. Şiirde başl ıca· ilke akıcılıkla simgeyi ba{ıdaŞtırmak, bunu başarabilmek için de en elverişli kavramları seçmek yolunu bulmaktır. 7 Şeyhülislam Yahya’ nın şiirlerini okuyan bir kimse yumuşak bir yürüyüşle, yaşamın süslü, kulağa tatlı gelen seslerle dolu girinti çıkıntıları içind dolaşır gibi olur. Soyut kavramların örtüsü altında yaşanmış bir olayın özlemi duyulur. Ozan, çağımız anlayışına göre, gerçekçi değildir. Ancak şiirini okurken, yorum yoluyla da olsa onda gerçeklere gülümseyen bir yüz görür gibi oluruz. Nefi’nin şiirindeyse’ birbirine eklenen, gittikçe yükselen, yoğunlaşan seslerden oluşan, anlam aramayı nerdeyse gereksiz kılan, sürükleyici bir gümbürtü ortamı . bulunur.

Şiir bittikten sonra anlamını aramayı kurarız bir bakıma. Ozan, gülden başlar, birdenbire gökgürültülerine varır, yıldırımlar düşürür, yağmur yağdırır, denizleri taşırır, sevgilinin kaşıyla gözüyle birbirinin kanına susamış iki savaşçı gibi karşılıklı saldırışlara geçer, sonra özdeş hızla geri döner, durgunlaşır, dinleneceğiz derken ortalık yeniden allak bullak olur. Riyazi, Fasih Dede, Cevri, Vecdi insanın yüreğini okur gibi gülümseyen bir bakışla ba-· kar, dizelerin arasında kıvrım kıvrım yollarda soyut bir evreni çeker okuyucuyu. Bahayi bütün ağırbaşlılığına karşın neyi, neden sevdiğini söylemez, sıcak bir yel gibi kavrayış yeteneğinin saçlarına dokunur geçer. Bu ozanların, başlıca özelliği, di llerinin yumuşakl ığı, akıcılığıdır söyleyiş bakımından. Öte yandan Nabi’yi okuyunca başka bir çağda yaşıyormuş gibi olur okuyucu. Şiire düşüncenin, derinlik eğilimiyle bilgiçlik göstermenin egemen olduğunu görülür kolayca. Daha önce adı geçenlerin şiirleriyle Nabi’ninkiler yanyana konamaz. Başarı, beceri konularını bir yana bırakırsak Nabi’yi XVI . yy. ozanlarından Nev’i’nin izinde görebiliriz. xvıı. yy. şiirinin böyle değişik nitelikte olması, aşırı bir soyutçuluğa kaçması boşuna değildir, Osmanlı Devletinin toplumsal yapısıyla, yaşama biçimiyle içten· içe bağlantı lıdır. XV.

yy. ile XVI . yy.ın ortalarına değin, ilerleyen, büyük savaşlar kazanan, büyük başarılar sağlayan, o çağda bilinen yeryüzünün en güçlü, eri büyük devleti yok artık. Eski başarıların, utkuların yerini şimdi duraklama, yer yer geri çekilme, başarısızlığ uğrama, kendi kendine yetemeyiş almaktadır. Arap-Fars di llerinden alınacak, aktarılacak kavramlar bitmiştir, elde olanlarla yetinme gereği başlamıştır. Osmanlı toplumu, önceki yy.larda dışa dönüktü, başka ülkeler alma, utkular kazanma, egemenliğini elinden geldiğince geniş bir alana yayma ardında koşuyordu. Oysa XVl l. yy. bu olanakların nerdeyse hepsini ortadan kaldırdı, içekapanış dönemi başladı. Bize kalırsa kavramları soyutlaştırma yolunda başlayan ozanlar yarışının başlıca nedeni Osmanlı devletinin içinde bulunduğu durumdur. XVl l. yy. İran şi irinin durumu da böyledir az çok.

Arap şiirinde de önemli bir gelişme, etkili bir çiçeklenme arama boşunadır. Bu dönemin·Avrupa’sına baktığımızda bü­ _tün sanat, düşünce, bilim alanlarında, özellikle felsefede, deney bilimlerinde baş döndürücü bir gelişme görürüz. Avrupa ulusları bilinçlenme yarışına girmiş, ulusal varl ık bilinci aydınların yöneticilerin başl ıca konu8 su olmuştur.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir