Özlem Kumrular – İslam Korkusu – Kökenleri ve Türklerin Rolü

Sevgili okur, bu kitapta başrollerini Türklerin ve Arapların oynadığı, Ortaçağ başından Yeniçağ’a uzanan sürede Avrupa’daki İslam korkusunun hikâyesini bulacaksın. Büyük bir kısmı beni de şaşkına çeviren sürpriz bilgileri, hep dünyanın öbür ucunda buldum. Küçük bir ipucunun peşinden gidip hikâyenin eksik parçalarını bir araya getirdim. Beyrut’ta bir kitapçıda, Sardinya Adası’nda bir arşivde, Cezayir’de bir kütüphanede, Ljubljana’da bir sahafta, Zagreb’de bir sokak satıcısından alınan bir eserde, yakın bir dostun özel arşivinde, Atina’da bir arşiv-kütüphanede, Brüksel’de kitap yığınları altında kalmış özel bir yapıtta bu yap-bozun parçalarına rastladım ve resmi elimden geldiğince tamamladım. Bu bir imgebilim kitabıdır. Arap, Osmanlı ya da Türk tarihi üzerine bir kitap değildir. İmgebilim çalışmalarının gerektirdiği şekilde düzenlenmiş, kurgulanmış ve bu çerçevede araştırılmıştır. Müslüman toplumların dışarından nasıl göründüklerini, Avrupa’nın İslam’la istemsiz bir şekilde tanışmasının ardından yaşadığı travmayı, korkuyu ve buna karşı uygulamaya koyduğu antipropagandayı incelemeyi amaçlamaktadır. Dolayısıyla içerideki gerçeklerden ziyade, dışarıdan görülen, çoğu zaman çarpık algıyı işlemektir esas olan. Bu eser Osmanlı devleti ya da başka bir İslam devletini incelemeyi değil, yarattığı tepkiyi incelemeyi hedeflediğinden kaynakları da bu doğrultuda seçilmiştir. Bu kitapta kahramanlarımız sınırlar arasında gidip gelen, çoğunun adı bile hatırlanmayan küçük insanlar. Hikâyemi onlar üzerine kurdum. Çünkü ne de olsa hayat ayrıntılarda gizlidir ve aslolan bu küçük hayatlara sıkışan ve önemsiz gibi duran küçük olaylardır. Son yıllarda dünyanın dört bir yanında İslam korkusu üzerine geniş bir külliyat çıktı. Ben bu korkunun kaynaklarını büyük akımlar üzerinden değil de, işte bu sıradan insanların hayat hikâyeleri ve edebiyattan parçacıklarla baştan kurgulamayı seçtim.


Cezayir doğumlu yazar Y. B. (Yassir Benmiloud) 2003 yılında Paris’te çıkan Allah Süperstar adlı eserinde “şimdi durumu size açıklığa kavuşturacağıma söz veriyorum” der ve şöyle devam eder: “Önce şunu söylemek lazım, İslamcıları Müslümanlarla karıştırmamak gerekir, çünkü onların İslam’la alakası yok, çünkü Allah köktendincilere karşıdır. Özetliyorum: İslam insanın Tanrı tarafından sömürülmesidir, İslamcılık da tam tersi.” [1] Bu sert söylem kitabın neden Cezayir’de değil de Paris’te yayımlandığını yeterince açıklar. Paris’in kuzey varoşlarının diliyle, Fransa örneği üzerinden Avrupa’nın İslam korkusunu hicveder ve “Mesela ben Müslüman’ım, ama fark etmez, çünkü sana bir şey yapacak değilim. Babam da günde beş kez namaz kılarken kıbleye dönüyor, sana değil. Ne demek istediğimi anlıyor musun?” derken de adeta hicvi sertleştirir. [2] Diğer bir taraftan Bernard Lewis de Müslüman olmayan bir İslam tarihçisi olarak “farklı ırklardan insanlara kardeşçe, farklı inançlardan insanlara ise yan yana makul bir hoşgörüyle yaşamayı öğreten bir dinin” zaman içinde olumsuz pek çok kavramla eş tutulduğunu anlatan makalesinde İslam’ın modern dünyada nasıl algılandığını özetler. [3] Salamanca Üniversitesi’nin saygın Arap dili ve İslam çalışmaları profesörü ve İspanya’nın İslam üzerine en verimli külliyatının sahibi, harika akademisyen Felipe Maíllo Salgado’nun Acerca de la conquista árabe de Hispania (İspanya’nın Araplar tarafından fethine dair) adlı çalışmasına yazdığı önsözde, onca yıldır dillerine, tarihlerine, kültürlerine emek verdiği Müslümanlar konusunda zıvanadan çıkmış yorumlarda bulunmasının altında yatan ne olabilirdi? “Ahlakın sekülerleşmesine karşı çıkan ve seküler sağduyuyu demokrasilerin medeni temeli olarak kabul etmeyen” bir ümmeti bu denli hararetle tenkit etmesinin sebebi neydi? [4] İspanya’ya gelip “uğruna hiçbir savaş vermedikleri [İspanyolların] özgürlüklerimizin tadını” çıkarmalarını da şiddetle kınıyordu. Bugün İspanya’da yaşayan, camileri devletin bütçesinden yapılan Müslümanların sonunda “kendilerini konuk eden topraklarda geleneklerini alenen yerleştirmeye çalışmalarını” protesto ediyordu. 2010 Nisanı’nda bir grup Müslüman, eskiden cami olan Córdoba (Kurtuba) Katedrali’nde Paskalya’nın göbeğinde toplu bir dini ayin yapmaya kalkışmışlardı. Oysa nisan ve mayıs ayları boyunca yüzlerce Hıristiyan Fas’ta dinlerini yaymaya çalışmakla (proselitismo) suçlanarak ülkeden atılmışlardı. [5] Özetle, elinizdeki bu kitabın işlerin bu noktaya nasıl varmış olduğunu/olabileceğini anlatmaktan başka bir iddiası yoktur. İslam’ın başta Hıristiyan dünyasıyla aynı alanda mesken tutmasıyla/tutmaya çalışmasıyla ortaya çıkan, yüzyıllarca sürecek bir çatışmanın kaynaklarına mütevazı bir giriş yapmak dileğim.

2008 yılında yine Doğan Kitap’tan çıkan Türk Korkusu adlı kitabımda Türkler üzerinden İslam korkusuna geniş olarak yer vermiştim. Avrupa’nın İslam ve Müslüman algısı konusunu o eserde tüm detaylarıyla incelediğim için, o sayfalarda işlenmiş noktalara yeniden değinmedim. Bu kitaptaki eksikler orada mevcuttur. Bu kitap başta İspanyolca, İtalyanca ve İngilizce olmak üzere, Katalanca, Fransızca, Portekizce, Yunanca ve Almanca kaynaklardan yararlanılarak oluşturulmuştur. Kaynakların bir kısmına ulaşmamı sağlayan dostlara sonsuz teşekkürler. Öncelikle kitabın ilk halini büyük bir sabır ve özenle okuyan, hatalarımı tespit eden dostum Derya Tulga’ya sonsuz teşekkürlerimi iletlemeliyim. İyi ki var! En yakın dostum ve biricik hocam Yusuf Eradam’ın kitap yazma süreci boyunca eline geçen her veriyi ve kitabı, kitabın atölyesine getirdiğini söylemeliyim. Kitaba son anda hakkınca sığdıramadığım bir Hırvat destanı olan Osman’ın metnini Girit’e kadar elleriyle getiren Hırvat tarihçi dostum Vjeran Kurşar’a ne kadar teşekkür etsem az. Bir sonraki çalışmada hak ettiği yeri alacak eser. Benimle Alexandroupolis’te (Dedeağaç) kitapçı kitapçı dolaşarak danışmanlık yapan, pek çok kitap hediye eden biricik Yunan arkeolog dostum Dimitris Merkouris ise hayatımın tadı tuzu. İspanya’dan konuyla ilgili kitaplarımı bulup gönderen en yakınlarım Ana Carabias Torres, Emilio Sola Castaño, Fernando Fernández Lanza’ya; her yeni çıkan kitabını bıkıp usanmadan sevgiyle gönderen akademisyen/yazar Felipe Maíllo Salgado ile Hırvat arkadaşım Lovro Kunčević’e ayrıca teşekkürler. Zorlu Almanca metinler konusundaki yardımı için biricik Almanca hocam Nurten Bilenoğlu’na ve dini terimler konusunda sabırla destek olan dostum Vagarşak Seropyan’a da şükran borçluyum. Canım arkadaşım Adolfo Muñoz García’nın verdiği yarım milenyumluk Salamanca türküleri kitabı renklendirdi. Bunun yanı sıra sevgili hocalarım Nilüfer Narlı ve Nebi Ceylan, sevgili arkadaşlarım Aslı Niyazioğlu, Levent-Deniz Safalı, İrini Dimitriadis, Giorgios Koutzakiotis, Niça-Antonio Filipuçi ve bana az kalsın unutacağım bir eseri hediye eden Mehmet Burak Çetintaş’a da sevgiler. Telaştan katkılarını unuttuğum dostlarıma ayrıca teşekkürler.

Ve en önemlisi en sona… Ben çok şanslı bir insanım. Çünkü Halil İnalcık ve Ercüment Atabay gibi iki muhteşem hocanın yakınında olma lüksünü verdi hayat bana. Kutb-ül müverrihin Halil Hocamız her türlü desteği, varlığıyla, tüm nezaketiyle gönderdiği kitaplarıyla, gösterdiği yolla, sohbetiyle bu kitabı mümkün kıldı ve elinizdeki kitabın bazı bölümlerini okuyup sabırla düzeltti. Onun şefkatine layık olmaya çalışacağım. Ercüment Hocam dünyanın diğer ucuna da gitsem bulamayacağım sayısız kitabı ve yakın arkadaşı Bernard Lewis’in yıllar yılı kendisine gönderdiği of -print’leri bana “yerini buldu” deyip hediye ederek, hayat boyu her konuda cesaret verip destekleyerek, yalnız olmadığımı hatırlatarak bu kitaba tam anlamıyla can verdi. Allah onlara sağlık ve huzur dolu daha nice yıllar versin! Lütfen sonuna kadar okuyun.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

2 Yorum

Yorum Ekle
  1. Yandex boş görünüyor. Bilginiz olsun.

    1. Linkler yenileniyor.