Etiket: Lawrence Durrell

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü #4 – Clea

O yıl portakallar her zamankinden daha boldu. Parlak, yeşil yapraklı kameriyelerin içinde fener gibi parlıyor, yukarıdaki güneşli korunun arasından göz kırpıyorlardı. Sanki bu küçük adadan ayrılışımızı kutlamak istemişlerdi – çünkü çoktandır Nessim’den beklenen haber sonunda geldi. Yeraltı dünyasına bir çağrı gibi. Benim için, sürekli olarak, düşle gerçeklik arasında gidip gelmiş, salt adının uyandırdığı şiirsel imgeler […]

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü #3 – Mountolive

Geleceği son derece parlak küçük bir görevli olarak Arapça’sını ilerletmek üzere bir yıllığına Mısır’a gönderilmişti; orada ilk diplomatik görevine atanmayı beklerken kendisini bir tür yazıcı sıfatıyla Yüksek Komisyon’da çalışırken buldu; ama ilerideki görevinin tam anlamıyla ayırdında, sanki elçiliğin genç bir sekreteriymiş gibi davranıyordu. Ancak şu sıralar sakıngan durmak her zamankinden daha zordu, çünkü balık avı […]

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü #2 – Balthazar

Doğa görünümü renkleri: Kahverengiden tunç rengine, inişli çıkışlı kent silueti, alçak bulutlar, bulanık istiridye, menekşe rengi yansımalı inci rengi toprak. Çölün aslan rengi tozu: Eski zaman gölünün üstündeki gün batınımda çinko ve bakır rengine dönüşen peygamber mezarları. Denizin karada bıraktığı izler gibi, havanın bıraktığı izlere benzeyen kocaman kum fayları; top-madeni renginde, ıslak, titrek, erik-karası bir […]

Lawrence Durrell – İskenderiye Dörtlüsü #1 – Justine

Deniz bugün yine kabardı; coşturucu bir rüzgâr. Kış ortasında ilkbahar belirtileri görülüyor. Öğleye değin sıcak, soyulmuş inci benzeri bir gökyüzü, köşe bucak gizlenmiş cırcırböcekleri, şimdi de büyük düzlüklerin içini deşen, yağmalayan bir rüzgâr… Yanımda birkaç kitap ve çocukla bu adaya sığındım — Melissa’nın çocuğu. «Sığınmak» sözcüğünü neden kullandım bilmiyorum. Buralılar, yarı şaka yarı ciddi, böylesine […]

Lawrence Durrell – Afrodit’in Başkaldırısı

Hepsi siyah iş takımları giymiş masadaki üç adamdan ikisi herhalde körkütük sarhoştu. Sitemkâr Nash değildi, o değildi tabii. Ama yayıncı (habire gec “Peki, ” diyor Nash kibirle beni süzerek “Habil bana ne söyleyebilir ki, hı?” “Bir sürü şey Nash, bir sürü. 15 sün kadar önce yakaladım seni. Telefonla konuşurken sesini bol bol kaydetmiştim. At kılı […]