Gerard De Villiers – 17 Italyan Intikami

Soylu Serenissime Altesleri Prens Malko Linge balo salonunun mavi kadife perdelerinden birini açtı. Sabahtan beri Liezen Şatosu’nun avlusunu kaplayan göz kamaştırıcı beyazlığa baktı. Bütün gece kar yağmıştı. Daha sonra don yapmış ve her yer cam gibi olmuştu. Presbourg-Viyana yolu çok kaygan olmasına rağmen tüm davetliler gelmişti. Toplam davetli sayısı on iki çift kadardı. Malko’nun tecrübeli aşçısı ilse soğuk mezelerden sonra bir oğlak getirdi. Tabii şarapları da unutmamıştı. Yemekten sonra birinci kattaki salonlardan birine geçildi. Pek sıcak sayılmazdı. Salonun ortasındaki çok iyi cilalanmış kare biçimli dans pisti, buraya balo salonu denmesini sağlıyordu. Dans etmeyenler ise ya kanepelerde flört edebilirler, ya da bara geçebilirlerdi. İsteyen istediği kadar votka, viski, şampanya ve konyak içebilirdi. Kadınların hepsi uzun gece elbisesi giymişlerdi. Ayrıca, serviste Krizantem’e yardım etmeleri için kasabadan iki kişi tutulmuştu. Kütüphane, salon ve balo salonundaki şöminelerde koskoca kütükler yanıyordu. Sehr Gemütlich*. — Ne kadar güzel! Bu peltek ve kadife gibi ses Malko’yu ürpertti. Elektrik çarpmış gibi dönerek genç kadına baktı. (•) Harika! Şüphesiz, gecenin en çekici kadınlarından biri Vanja Alagoas idi. Bu Brezilyalı dilberi, Malko’nun eski dostlarından Kontes Thala von Wisberg getirmişti. Kontes Malko’yu çok beğenirdi ve bunu da birçok kez kanıtlamıştı. Vanja Alagoas’a gelince, 1.75 boyunda, uzun siyah saçlı, büyük ağızlı, inci dişli, çocuksu bakışlı ve iri gözlü bir afetti. Vücudunu sımsıkı saran altın sarısı pul pul bir elbise giymişti. Elbiseden yanık göğüslerinin büyük kısmı rahatça gözüküyordu. Bu manzara kış ortasında iyiden iyiye tahrik ediciydi. Vanja Alagoas bu vahşi güzelliğinden pek memnun gözüküyor, fırsat buldukça en sadık kocayı bile çıldırtacak şekilde bacak bacak üstüne atmaktan çekinmiyordu. Evliydi. Ama evliliğin tüm gereklerini yerine getirdiği söylenemezdi. Malko kafasından onu tropikal dilberler sınıfına sokmuştu. Kadının göğüslerine bakmamaya çalışarak gülümsedi. — Karı sever misiniz? diye sordu. — Ülkemizde hiç yağmaz, dedi o nefis aksanıyla. Karı seyretmeyi bırakıp ev sahibinin altın sarısı gözlerine bakmaya başladı. Gözlerinde hiçbir art niyet yoklu. Aniden Malko onun Viyana’ya dönmeyi pek düşünmediğini sezdi. Burada gördüğü her şey gözünü kamaştırmış, kütüphanedeki şöminenin üstünde asılı olan aile armalarını hayran hayran seyretmişti. Aslında oradaki diğer konuklar gibi Vanja da Malko’nun esas işini bilmiyordu. Ona, göre topraklarında yaşayan çekici bir asildi o. Bu eski taşları birbirine bağlayan harcın kanla karıldığını bir an bile düşünmemişti. Şatonun bugünkü konforunu sağlayacak parayı temin etmek için Malko hayatını yüzlerce kez tehlikeye atmıştı. CIA’nın emrinde kazandığı dolarlarla olmuştu bütün bunlar. Bugünkü haline on beş yıllık sabır ve çalışmayla gelinmişti. Hâlâ da birçok eksik vardı. Ama artık burada yaşayabiliyor ve misafirlerini ağırlayabiliyordu. Malko’nun yardımcısı Elko Krizantem marangozluk, elektrikçilik, boyacılık gibi işleri de üstlenmişti. 6 Esas görevi ise, patronunu korumaktı. Malko bu gece çok sakindi. Çünkü gönlünce yaşıyordu. Alexandra’nın yokluğunu unutmaya çalışıyordu. Kaprisli nişanlısı bir kez daha ortadan kaybolmuş, genç bir delikanlıyla Karaibler’e gitmişti. Her zaman olduğu gibi yine birkaç gün sonra çocuğu terkedip Liezen’e dönecekti. Hiçbir şey olmamış gibi. O zaman Malko ile başbaşa yemek yiyip, bol bol içecek sonra da “aynalı oda ” adını verdikleri yere geçeceklerdi. Bu birinci katta, tabanı aynalarla döşenmiş bir odaydı. Orada sevişirlerdi. Gözü genç Brezilyalıya takılan Malko vefasız Alexandra’nın yokluğundan fazla üzüntü duymamaya başladı. Herkes vals yapıyordu, ama Brezilyalı diğer misafirlerle birlikte olmaktansa Malko’ya eşlik etmeyi tercih ediyor, gözünü yakışıklı ev sahibinden ayırmıyordu. Aniden müzik kesildi. Dans eden çiftler oldukları yerde kaldılar. Malko içini çekti: — Bandı değiştirmem lazım, dedi. Bana yardım eder miydiniz? Bütün kata yayın yapan Akai set kütüphanedeydi. Brezilyalı bir an bile düşünmeden kütüphaneye giden koridorda Malko’yu takibe başladı. Bu arada bazı misafirler ve özellikle de ağırbaşlı Gotka bazı kötü düşüncelere saplandı. Malko geçerken Kontes von Wisberg’in mutlu ve şeytansı bakışlarıyla karşılaşınca, kendi kendine “umarım bu girişimim aptalca değildir” diye düşündü. Kapı kapanmadan önce Malko’ya bakan Elko Krizantem olacakları anlamıştı. Ona göre derebeyinin evlenen her gelinle ilk geceyi geçirme hakkı, gelecek nesillere aktarılması gereken bir adetti. * ** Kütüphane oldukça loştu. Şöminenin alevleriyle 7 aydınlanıyordu. Kaseti çıkaran Malko cihaza bir yenisini koydu. Oda hareketli bir samba ritmiyle doldu. Malko, Vanja Alagoas’a gülümsedi. — Davetliler şaşıracak. Bu dans vals gibi yapılmaz… Genç Brezilyalı olduğu yerde kıvrılmaya başlamıştı bile. — Haydi, dedi, size öğreteyim. — Zevkle, dedi Malko. Genç kadını kucakladı. Elbisesine rağmen kalçalarının dolgun ve kadife gibi olduğu anlaşılıyordu. Başdöndürücü bir parfüm sürmüştü. Fısıltılı bir sesle: — Kendinizi sıkmayın, dedi. Vücudumun hareketlerini izleyin. Ayaklarını hiç kıpırdatmadan olduğu yerde kıvrılıyordu. Bazen Malko’ya sürtünüyor, bazen göğüslerini değdiriyordu. Arada sırada farkında olmadan dudak dudağa geliyorlardı. Gözlerini kapadı. Ağzı aralıktı. Yavaş yavaş Malko’dan vücudunun üst kısmını uzaklaştırdı. Ama göbeği ile bacakları hâlâ ona yapışıktı… Kasetin üçte biri bittiğinde, Malko devam edemeyeceğini anladı. Artık müziği bile duyamaz hale gelmişti. Kanı kaynıyordu. Aniden Brezilyalıyı kendine doğru çekti. Gözlerini açan kız saf bir edayla: — Ritmi izlemiyor musunuz? Aslında çok basittir, dedi. Siyah gözbebekleri azizeler kadar saftı. Malko cevap olarak kadını dudağından öptü. Genç kadın dansı kesti. Ama Malko’nun boynuna doladığı kolunu çekmedi. Bir süre dudakları kapalı kaldı, sonra aralandı ve şehvetle öpmeye başladı. Hem öpüyor hem de göğüslerini vücuduna sürtüyordu. Sonra aniden durdu. Malko’dan uzaklaştı ve çocuksu bir sesle: — Bu doğru değil! Sizi tanımıyorum, dedi. İki yüzlü nefis bir yosmaydı. Çünkü hâlâ Malko’nun duyarlı yerlerine sürtünüyordu. Malko hiçbir şey 8 olmamış gibi ellerini kadının kalçalarına koyup sıkarak: — işte tanışıyoruz ya, dedi. Kaset yarıya gelmişti. Tekrar öpmeye başladı. Bu kez kendine yaslanmış olan vücudun gevşediğini hissetti. Kalçalardaki ellerini göğüslerine kaydırınca Vanja tekrar geriledi. — Müthişsiniz, dedi. Brezilyalı hiçbir erkek böyle davranmaz… Malko içini çekti. Sonra Vanja’ya öyle bir sarıldı ki, kadının siyah gözleri parladı. Şehvetle Malko’yu öpmeye başladı. Avusturyalı Vanja’nın elbisesini yukarı doğru çekti. Genç kadın bir hırıltı koparıp kurtulmak istercesine kollarını Malko’nun boynundan çekti. Çok geçti. Elbise artık en gizli yerlerini ortaya çıkaracak kadar çekilmişti. Bu kez Vanja boğuk bir çığlık attı: — Delisiniz! Ya birisi gelirse. — Bu beni çok üzer, dedi Malko. Ben bu odaya bir kadınla girince uşağım kapıyı tutar. Akai’nin bulunduğu tahta bölmeye yaslanan Vanja açmaza girmişti. Yine ondan kurtulmak istedi. Ama bu kez Malko’nun onu çıplak kalçalarından yakalamasıyla bedenleri birbirine değdi. Bu olay ona fazla yabancı olmamalıydı. Çünkü sadece içini çekti ve bir daha da kurtulmaya uğraşmadı. Malko kadının bacaklarını ayırmaya uğraştı, ama başaramadı. — Doğru bir şey değil bu, beni bırak, diyordu Vanja. Bu arada bacaklarını açtı ve kendini Malko’ya sundu. İçeri giren olsa sadece sarılmış iki kişi görürdü. Vanja’nın gözleri saflığını kaybetmişti. — Çok iyi! Harika! diye inliyordu. Malko’nun her hareketinde kadın arkadaki tahta bölmeye çarpıyordu. Bu işin daha fazla sürmesini isterdi ama… Ama yine de onunla birlikte olabilirdi. Çünkü bu saatten sonra yatmak için Viyana’ya dönmesi zayıf bir ihtimaldi. Koruyucu kontes artık buna göz yumardı. Müziği bastıran silah sesleri duyulduğunda Malko 0 zevkin doruğuna erişmişti. Sesler balo salonundan geliyordu. Hareketsiz kaldı. Bütün isteği kırılmıştı. Sadece müzik sesi duyuluyordu. Vanja içten bir şekilde: — Ne oldu? diye sordu. Malko çoktan üzerinden kalkmıştı. — özü r dilerim, dedi. Hemen gelirim. Şaşkın ve nefes nefese olan Vanja elbisesini aşağıya çekti. Tatmin olmamıştı. Müzik devam ediyordu. Malko hızla kütüphaneden çıktı. Kaygılıydı. Balo salonunda kim yaylım.ateşi açabilirdi? * ** Birdenbire balo salonunun girişinde durdu. Tavanda mermilerin saplandığı yerden alçılar dökülmüş, tertemiz parkeyi kirletmişti. Donakalan konukları süzdü. Gözü bir tarafı kırık camlı kapının önünde duran dört yabancıya takıldı. Oradan girmişlerdi. Üç adam, bir kadın. Hepsinin üzerinde yeşil komando üniforması, bot ve siyah bere vardı. Ellerinde yedek şarjörlerin bulunduğu bez bir kılıf tutuyorlardı. Kemerlerinde de el bombaları asılıydı. İçlerinden biri daha önde durmuş, korkmuş olan misafirlere elindeki kısa otomatik tüfeği çevirmişti. Malko silahın Çek yapısı bir Akrep olduğunu anladı. Korkunç bir silahtı ve saniyede yirmi mermi atabiliyordu. Akrepli yabancıyı süzdü. Gözlerine kadar indirdiği bere bile onu çirkinleştiremiyordu. Erkeksi ve düzgün hatları vardı. Mavi gözlerindeki soğuk bakışlar bu fiziğe hiç yakışmıyordu… Üzerinde üç el bombası asılıydı. Arkasındaki ise, her haliyle basit bir memura benziyordu. Yalnız vahşi bir havası vardı. Elindeki Beretta marka otomatik silahı bir sağa bir sola çeviriyordu. Yanındaki nefis sarışın kızdan en az yirmi santimetre daha uzundu. Kızın ayağında deri botlar, omuzunda bir torba, sağ elinde ise otomatik bir 10 tabanca, belinde de el bombalan vardı. Kalkık burnu, sert bakışlı lacivert gözleri ve büyük ağzıyla ilginç bir lipti. Sağında, elindeki silah olmasa iri kulakları ve paytak ayaklarıyla Şarlo’ya çok benzeyen komik uzun boylu bir genç duruyordu. Birkaç saniye hiçbir şey olmadı. Kırık camdan giren buz gibi havayı Malko ciğerlerine çekti. Sonra Akrepli sarışın, en yakınındaki hoparlöre tekme atıp devirdi. İlerledi ikincisine de aynı şeyi yaptı. O da bir ölüm sessizliğine büründü. Bir kadın hıçkırmaya başladı. Herkes Malko’ya dönmüştü. O ise dikkatle yabancıları inceliyordu. Kimdi bunlar? Ne istiyorlardı? Elinde silah olmadığı için üzüldü. Tabancası ikinci kattaki odasındaydı. Bir adım atacak oldu, silahın namlusunu karnında hissetti. — Sakın kıpırdama! Sarışın sesini yükseltmeden kuru bir sesle söylemişti. Malko kafasına takılan bir fikirden kurtulmaya uğraştı. Koridordan ayak sesleri duyuldu. Gelen, Vanja Alagoas idi. Kendine doğrultulan silahın önünde durdu ve çığlık attı. Komandoların Akrepli şefi havaya kısa bir ateş açtı. Kapalı yerde yankılanma sağır ediciydi. Tavandan alçı parçaları döküldü. Misafirler sanki biraz yatışmışa benziyorlardı. Korkunçlardı. Elko Krizantem çalışma odasının kapısına doğru yavaş yavaş gerilemeye başladı. Kız Elko’nun hareketini farketti. Silahını o yöne çevirdi ve: — Dur! diye bağırdı. Elko Krizantem hareketsiz kalakaldı. Sarışın herif ufak tefek olanına döndü. — Angie, mutfağa git ve hizmetçileri getir! diye emretti. Angie gitti. Bir süre sonra ilse ile kocasını dürtükleyerek buz gibi bir ifadeyle geri geldi. Malko komandoların şefine doğru ilerledi ve 11 Almanca: — Kimsiniz? Ne istiyorsunuz? diye sordu. Sarışın herif konuşmaya başlamadan onu tepeden tırnağa süzdü, scnra: — Savaş adım “Johnny”dir, dedi. “İntikam ve ceza” komandolarıyız. Filistin davasındaki şehitlerin öcünü almaya geldik. Siz siyonist ajan Malko Linge değil misiniz? — Ben Prens Malko Linge’im, diye düzeltti Malko. İçerde soğuk, ama sakin bir hava hüküm sürüyordu. Johnny’nin kalın dudakları mutlulukla aralandı, sonra hiç kimseyi uyarmadan bardaki içki şişelerine ateş açtı. Bütün şişeler tuzla buz olunca, silaha yeni bir şarjör taktı ve kelimelerin üzerine basa basa: — Filistin Direnme Örgütü Mahkemesi tarafından idama mahkûm edildiniz. Cezanızın infazı için geldik, dedi.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir