Ali Osman Gündoğan – Bergson

Henri Bergson, 20. yüzyılın önemli sayılabilecek ve Türk düşüncesini de derinden etkilemiş filozoflarının başında gelir. Metafiziğe karşı ilginin azaldığı bir dönemde pozitivizm, materyalizm, evrimcilik ve entelektüalizm gibi akımların sıkı bir eleştirisini yapan Bergson, söz konusu felsefe akımları ve bilimci anlayışlar karşısında sıkışmış durumda kalan ve kendilerine bir çıkış kapısı arayan kendi çağının insanları için önemli bir referans kaynağı olarak görülmüştür. Onun örneğin evrimcilik karşısındaki tutumu, kendi onurunun zedelendiğini düşünen maneviyatçı yönelimler için elverişli bir destek, pozitivizmden ve onun uzantısı olan fikir akımlarından rahatsız olanlar için de emsalsiz bir çıkış yolu olmuştur. Yaşadığı dönemde, hem Fransa’da hem Fransa dışında haklı bir üne kavuşmuş olan Bergson, ele aldığı konulara yaklaşma biçimi ve yazılarında kullandığı üslup dolayısıyla meslekten felsefecilerden farklı, benzetmelerle yüklü, sanat değeri de felsefi değeri kadar yüksek denilebilecek eserler üretmiştir. Bergson’ un bu tavrı, ona olan ilgiyi artırmış, kısa süre içerisinde eserleri, Türkçe de dahil olmak üzere pek çok dile çevrilmiştir. Yazma ve konuşma tarzının çekiciliği yanında, içinde yaşadığı dönemin büyük toplumsal-siyasal olayları karşısında da bir eylem adamı olarak tavır takınan Bergson, felsefe tarihi hakkındaki derin bilgisi, biyoloji ve psikoloji alanlarında spesifik denilebilecek bir derinliğe sahip olması, disiplinler arası bağlantıları kurma yeteneği sayesinde sadece felsefe alanında değil, pek çok alanda başvurulan bir düşün insanı olmuştur. O, her şeyden önce bir psikologdur. Çünkü onun ilgilendiği, insanın iç halleridir. İç hallerin anlaşılması, ruh ve bilinç konularında derinleşme, hafıza, beyin, düşünme alanlarında sistematik ve bu alanlar arasında bağlantılı düşünceler oluşturabilme, psikolojiye başvurmayı gerektirir. “Felsefeyi, metafiziğe uzanan bir psikoloji” olarak gördüğü ve insanın iç hayatını kendisine ilgi alanı olarak seçtiği için felsefeye başladığı gençlik sıralarında çok tutkun olduğu Spencer felsefesinden vazgeçmekte güçlük çekmemiştir. Çünkü Spencer felsefesinde, aradığı hürriyet halini temellendirebilecek bir zaman anlayışının dikkate alınmadığını görmüştür Kendi varlığımız ve iç dünyamız üzerine düşündüğümüzde, hem bir devamlılık hem de sürekli değişen bir yapıyla karşılaşmış olduğumuzu görüyoruz. Değişme ile devamlılık arasındaki çelişki ve bu ikili durumu süre ile açıklayabileceğini düşünen Bergson, sürenin de geleneksel felsefedeki zaman anlayışlarından, bilimin zaman konusuna getirdiği açıklamalardan farklı oluşuna dikkat çeker. “Sonsuz bir akış”, “bir nehir”, “bir kabarma” biçimindeki ifadelerle süreyi açıklamaya çalışan Bergson, kendi varlığımızla birlikte bütün gerçekliği dokuyan kumaşın süre olduğu sonucuna varır. Şayet bütün şeylerin temeli için bir töz söz konusu edilecekse bu töz, ancak süre olabilir. Bundan dolayı onun felsefesi, bir “süre felsefesi”dir. Süre felsefesinde değişme, oluş, hareket gibi kavramlara yapılan vurgu ve hakikat alanı olarak bizzat hareket ve değişme yani oluş içindeki hayat söz konusu edildiği için Bergson’un tavrı, Herakleitos’un tavrına benzer.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir