Osman Aysu – Elissa

Hepimiz hayatın beklenmedik tesadüflerle dolu olduğunu biliriz. Çoğumuz buna benzer olaylar yaşamıştır, ama önemli olan rastlantının hayatımızda doğuracağı sonuçları önceden tahmin edemiyor olmamızdır. Benimki de öyle oldu. Onu ilk gördüğümde, ilerde ruhumda nasıl derin yaralar açacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. İlk bakışta, her gün, her yerde sık sık karşılaştığımız sıradan insanlardan farkı yoktu; daha doğrusu bana öyle gelmişti. İlgilenmemiştim önce. Resimlerimi teşhir ettiğim galeriyi gezen ve sonra da çıkıp giden sayısız ziyaretçilerden biri olarak bakmıştım ona. Fakat yanıma yaklaşıp konuşmaya başladığında sahip olduğu nitelikler birer birer dikkatimi çekmeye başladı. Gözlerindeki canlılığı ilk o zaman yakalamıştım. Kuşkusuz asıl çarpıcı özelliği zekâsı, hazırcevaplığı, üstün muhakeme gücü ve tüm sorunları basite indirgeyen pratik çözümler üretmedeki başarısıydı. Sohbetimiz ilerledikçe bu genç kıza duyduğum hayranlık artmaya başlamıştı. Önceleri sadece bir takdir duygusuydu bu; daha fazlasına, özellikle sahip olduğu fiziksel mükemmeliyete dikkat etmemiştim. Resim hakkında konuşuyorduk ve konuşmamız bu sanatın sınırları içinde kalıyordu. Zaten o günkü giysileri içinde, yirmi beş yaşının gösterişsiz masumiyetini taşıyordu.


Ne yazık ki asıl hatayı o an yaptığımı birkaç gün sonra anlayacaktım. O gün yanında bir kız arkadaşı daha vardı ve sohbetimiz sırasında hiç konuşmadan sadece bizi dinliyordu. Hatta sohbetimizden biraz sıkılmış gibiydi, ama ona pek aldırdığımız yoktu. Ne de olsa bir sanatçıydım ve karşımdaki güzel kızın estetik mükemmeliyeti de her geçen dakika beni biraz daha kendine çekiyordu. Onun resmini yapmak fikri de o an kafama takılmıştı. Son derece masum bir yüz ifadesi ve inanılmaz ölçülerde dengeli vücut hatlarına sahip olduğunu da yavaş yavaş görmeye başlamıştım. Üç gün sonra, yani sergimin kapanmasına iki gün kala bir daha ziyarete geldi. Kalabalık arasında onu önce görmemiştim. Yanıma da yaklaşmamıştı o sefer. Sohbet ettiğim birkaç resim meraklısı dostum yanımdan çekilince, birden karşı duvardaki tablolarımdan birini hayranlıkla seyreden kızı gördüm. O olduğuna ihtimal vermemiştim önce, seçtiğim tek şey siyah bir palto içindeki zarif beden ve omuzlarına dökülen siyah saçlar olmuştu. Her güzel kadına ilgi duyan bir erkek olduğumu düşünmeyin; kuşkusuz sanatçı ruhum estetik değer taşıyan güzelliklere düşkündür, ama o zarif bedende ruhuma işleyen değişik ve heyecan verici kıpırdanışları da inkâr edemezdim. Bir süre onu uzaktan seyrettim. Tablom karşında mest olmuş bir tavırla kımıldamadan öylece duruyordu. Sadece onu seyretmeye devam ettim, ta ki birden geriye dönünceye kadar. O zaman gözlerim irileşti, inanamadım.

Bu o kızdı. Cesaretlenerek ona doğru yaklaşırken, aynı bedende iki farklı insan görüyormuşum gibi hissediyordum kendimi. İlk görüşümdeki naif, özensiz kılıklı kız gitmiş, yerine zarif, bakımlı ve çarpıcı biri gelmişti sanki. Yaklaştığımı görüyor fakat pek oralı olmuyordu. Sadece hafif bir tebessüm oluşmuştu yüzünde. Nihayet, “Merhaba” dedim. “Merhaba, efendim” diye karşılık verdi. Hafif şaşırmış gibiydi. “Beni hatırladınız demek?” “Nasıl hatırlamam, daha üç gün önceki sergimi ziyaretiniz sırasında uzun uzun sohbet etmiştik.” “Doğru, ama sizin gibi ünlüler çok insanla sohbet ederler, hele böyle mekânlarda.” Gerçektende ünlü bir ressamdım, ama memleketimizde kaç ünlü ressam tanınırdı ki? Caddelerde dolaşsam kimsenin beni tanıyacağını sanmıyordum. Gülümsediği zaman yanaklarında oluşan gamzeleri de şimdi farkına varıyordum. Daha dikkat etmediğim başka özelliklerini de yavaş yavaş görüyordum; örneğin boyu alışılmış standartlara göre uzundu. Belki bugün ayağındaki zarif topuklu ayakkabılar bende bu hissi yaratmıştı. Tebessüm ettim, sonra utanmış gibi fısıldadım.

“Biliyor musunuz, önceki ziyaretiniz sırasında size adınızı bile sormayı unutmuşum. Size ne diye hitap edeyim?” Yanağındaki gamzeler derinleşti. “Adım Gül. Ama dostlarım bana hep Elissa derler.” “Elissa mı? Ne güzel bir isim. O da gerçek adınız gibi kokusu güçlü bir çiçek adını hatırlatıyor insana” dedim. “Çok naziksiniz.” “Peki, hangi adınızı kullanmamı istersiniz?” “Siz hangisini uygun görürseniz” dedi. Bir an düşündüm. Elissa bana çok sıcak, kadife yumuşaklığında, aromalı, bembeyaz bir çiçeği çağrıştırıyordu nedense. Sanki manolya gibi koklandığında veya dalından koparıldığında hemen bozulacak, koku ve tazeliğini kaybedecek cinsten. “Elissa’yı tercih ederim” dedim. “Ben de öyle tahmin etmiştim zaten” diye karşılık verdi. Bu kez fırsatı kaçırmayacak, bir tesadüf eseri onu yeniden karşımda bulduğum için hemen aklımdan geçen isteğimi ona açacaktım. “Size bir teklifim olacak” diye fısıldadım sakin bir edayla.

Oysa daha şimdiden kalbim gürül gürül atmaya başlamıştı. Yapacağım teklifin içeriğini galiba yanlış anlamış olacaktı ki hafifçe kaşlarının çatıldığını gördüm. “Ne teklifi?” diye sordu, kuşkulu, endişeli bir hava içinde. “Bir iş teklifi. Tamamen profesyonelce.” “Pek anlayamadım” diye mırıldandı. “Bana modellik yapar mısınız? “ Önce hayretle yüzüme baktı, sonra o nefis gözlerinde heyecanlı parıltılar oluştu. İşte o an, hayatımda büyük bir değişikliğin, beni fırtınalı, çalkantılı, sarsıcı yeni bir döneme geçişimin başlangıcı olacağını hissetmiştim. Öyle de oldu, nitekim… Elissa hayatıma girecek ve bir daha da çıkmayacaktı. Biliyorum hikâyemin başlangıcındaki bu ifade yeterince açık ve aydınlatıcı değil; okuyanlar bunu sadece ilerde doğacak bir aşkın ilk filizlendiği an olarak düşünebilirler. Kısmen doğrudur da Elissa’ya o an âşık olmuştum. Hayatıma etki edecek, yaşantımı değiştirecek, zaman zaman beni mutluluğun doruklarına taşıyacak, bazen de sıkıntı ve bunalımların şahikasına sürükleyecek bir maceranın başlangıç günüdür o. Fakat meseleyi bu kadarla özetlemek, sanırım Elissa’ya da bana da haksızlık olur. Çünkü o gün sıradan bir aşk macerasının başlangıç tarihi olmayıp, ikimizin de hayatını derin ölçüde etkileyecek olaylar zincirinin bir halkası olarak yer alacaktır. Neden mi? Bunu nasıl olsa size aktaracağım olaylar silsilesi içinde öğreneceksiniz.

Sanırım en iyisi, hikâyeme o günden başlamak. Çünkü aradan geçen bunca zamana rağmen geriye dönüp baktığımda her şeyin o gün tomurcuklandığını, her şeyin temelinde o günkü tesadüfün izlerini görüyorum. “Şaşırttınız beni” diye fısıldamıştı. “Böyle bir teklifi hiç beklemiyordum. Bilmem ki…” Gülümsemiştim. “Bir ressam gözüyle bakıldığında resmedilecek o kadar renkli hatlara sahipsiniz ki, sizin gibi model bulmak cidden şans işidir.” Yanaklarının birden kızardığını gördüm. Tereddüt ediyordu. Elissa hayat dolu, konuşkan, doğal neşesini çevresine rahatlıkla aktarabilen, yaşam dinamiklerine sahip, olağanüstü bir varlıktı. Açık sözlü, saklayacak bir şeyi olmayan, saf ve temiz bir kızdı. Onunla konuştukça hayranlığım daha da artacaktı. Yüzünün güzelliğine baktıkça, içimdeki heyecanın sadece mükemmel bir model bulmaktan öte bir şey olduğunu sezinliyordum artık. Korkarım, ona âşık oluyordum. Yeterince tanımadan, ilk görüşte mi diyebilirsiniz, tabii. Ben ilk görüşte aşka pek inananlardan değilimdir.

Tecrübem, aşkın zaman içinde beğeni, yeterince tanıma, takdir hissinin gelişmesi, karşınızdaki kişiliğe saygı duyulmasıyla şekillendiği gerçeğini kabul ederim. Oysa Elissa’ya olan tutkum pek böyle gelişmedi. Zaten her şey, bir anda oldu denebilir. “Ciddi misiniz?” “Evet, çok ciddiyim. Bana modellik yapmanızı istiyorum.” Yanaklarındaki kızarıklık artıyordu. Güçlükle, “Bunu sormam gerekiyor” diye fısıldamıştı. “Kime?” “Eşime, tabii. Ben evli bir kadınım.” Yaşadığım ilk şok bu olmuştu. Onun evli olabileceğini doğrusu hiç tahmin etmemiştim. Öylesine saf, temiz ve masum bir ifadesi vardı ki, onun bakire olduğuna iddiaya bile girebilirdim. Şaşkınlığımı belli etmiştim galiba. Oysa erkeklerin ona âşık olması, evlenmesi çok doğaldı; çünkü masumiyetin ve cinselliğin böylesine iç içe geçtiği birini bulmak çok zordu. Gözlerinde kocasına olan aşkının ve sevgisinin izlerini aradım.

Bir anlamda bu hayal ettiğim projenin başlamadan bittiği anlamına geliyordu. Çünkü onun kocası olsam asla modelliğine izin vermezdim. Yüreğimde bir şey cız etmişti. Kendimi inkâr edecek değildim; bir erkek olarak fazla romantik, devrin gerisinde kalmış, aşkı cinselliğin önünde gören, demode bir adamdım. Elissa da edepli bir portre üzerinde çalışmayacağımı anlamış olmalıydı ki dikkatle beni süzüyordu. Hislerine saygı gösterip, fazla ileri gitmeden, devreden çıkmam gerekecekti. Daha ilk gün mağlubiyeti kabul ettim. Elissa’nın sanatıma saygısı büyüktü, ama kalbinde bana yer olmadığını hissetmiştim. Üstelememem, çekilmem gerekirdi. Ama yapamadım. Tabii, hikâyemin başında bu açıklamamın nedenleri var, okudukça o nedenleri anlayacak ve bana hak vereceksiniz. En iyisi, elimden geldiği kadarıyla basit ve abartmadan duygularımın takip ettiği seyir ile olayların gelişimini paralel olarak sizlere nakletmem. *** Birbirimize telefon numaralarımızı vermiştik. Teklifimi eşine açacak ve durumu bana bildirecekti. Aradan iki gün geçti.

Elissa’dan hâlâ haber çıkmamıştı. Alacağım cevabın olumsuz olacağına artık aklım kesmeye başlamıştı. Kendimi hazırlamalıydım. Oysa bir ressam olarak onu tanıdığım andan itibaren resmini yapma ihtiyacıyla yanıp tutuşmaya başlamıştım. Bu meslekten olmayanlar, bunun içe işleyen ne kadar güçlü bir tutku olduğunu kolay kolay anlayamazlar. Gerek akademideki öğrencilik yıllarımda gerekse mesleğe atıldıktan sonra pek çok modelle çalışmıştım. Modelle çalışmak sadece işimin bir özelliğidir ve modele sadece bir obje olarak bakmaya alışmışızdır, oysa Elissa benim için görüntüsünü tuvale dökeceğim bir obje olmaktan çoktan çıkmıştı. Üçüncü gün dayanamamış, ben telefon etmiştim. Önce bir öğle yemeğinde buluşup buluşamayacağımızı sormuştum. Modellik konusundaki cevabı olumsuzsa telefonda onu ikna etmeye çalışmak çok daha zor olurdu, yüz yüze konuşmak, gözlerinin içine bakarak derdimi anlatmak zorundaydım. Elissa yemek teklifime hiç itiraz etmemiş, hatta “sevinirim, sizinle sohbetten zevk alıyorum” demişti. İçimi tatlı bir sevinç kaplamıştı önce.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir