Alex Haley – Malcolm X

Siyahların Amerika kıtasındaki tarihlerinde Kuzey-Güney Savaşından sonra en büyü!( olay kuşkusuz İslamiyettir. İnsan yerine konulmayan siyahlar günün birinde hızla ve kitleler halinde ana dinleri İslamiyeti seçtiler. Siyahlar için İslamiyet yalnızca soyut bir din değil, kendilerine bilinçli bir biçimde unutturulan tarihlerine, dillerine, kültürlerine, kısaca köklerine. yeniden dönüştü. Malcolm X bu akımın en önde gelen ve en radikal önderlerinden biridir. Başlangıçta, ilk zenci müslüman hareketinin öncüsü Elijah Muhammed’in bağlısı olarak ırkçı düşünceler taşıyorken, Hac dolayısıyla İslam dünyasına yaptığı bir gezi onu bu düşüncelerden döndürdü. Artık kendisini İslam’ın sömürgecilik ve ırkçılık karşıtı evrensel mesajını tüm dünyaya iletmeye adamıştı. Bu amacını kitleler çapında gerçekleştirmeye çalıştığı toplantılarından birinde suikate uğrayıp, 25Şubat1965’de öldürüldü. Ülkemizde Kökler adlı TV dizisi ve romanıyla tanınan Alex Haley, bu en büyük çalışmasıyla Malcolm X’in hayat hikayesini bizzat kahramanının dilinden bize anlatmaktadır. “1955 dolaylarında, N ew York televizyonunda yayıma giren “Nefretin Doğurduğu Nefret” programının ardından kamuoyunun yavaş yavaş Müslümanların farkına varmaya başladığı sırafarda ben San Francisco’daydım ve Birleşik Devletler Sahil Muhafaza Teşkilatı’ndaki yirmi yıllık hizmetimden sonra emekli olmaya hazırlanıyordum. Memleketi Detroit’e yaptığı ziyaretten dönen bir bayan arkadaşım bana ürkütücü bir ‘siyah adamlar’ dininden, bir ‘İslam Cemaati’nden söz açtı. Onu asıl şaşırtan şeyse, kendi ailesinin de topluca bu dine girmiş olmasıydı. Asıl itibariyle siyah olan insanları ‘çılgın bilgin Yakup’un genetik yoldan ‘aşılamak’ suretiyle nasıl beyazlaştırmış olduğunu, inanmaya inanmaya dinledim. Bu örgütün lideri ‘Muhterem Elijah Muhammed’ olarak anılıyordu ve ‘Veki l Malcolm X’ diye birisinin de kurmay takımının başı olduğu anlaşılıyordu. New York City’de serbest bir yazar olarak işe koyulduktan sonra , Harlem dolaylarından bir hayli çarpıcı malzeme topladım ve bunun ardından Reader’s D igest’a bu mezheple ilgili bir yazı yazma önerisi götürdüm.


Harlem’deki Müslümanlar lokantasını ziyaretim sırasında , Vekil Malcolm X’i nasıl bulabileceğimi sormam üzerine , bana hemen arkamdaki telefon kabininde konuşan adamı gösterdiler. Az sonra adam ka-binden çıktı. Dalyan boylu, cüsseli, kızıl-kahverengi tenli bir adamdı; o zamanlar otuzbeş yaşındaydı; ne amaçla geldiğimi anlatınca tepesi birden attı, kalın kemik çerçeveli gözlüklerinin ardından bana yiyecekmiş gibi bakıyordu. “Sen de beyaz adamın aj anlık için yolladığı maşalardan birisin !” diye şiddetle çıkıştı bana . Yazı yazmak için hukuk! ruhsatımın bulunduğunu söyledim kendisine ve derginin benden Müslümanların kendileri hakkındaki düşüncelerine de, Müslümanların muarızlarının düşüncelerine de yer veren dengeleyici, tarafsız bir yazı yazmamı isteyen mektubunu gösterdim. Malcolm X, hiçbir beyazın sözlerinin, üzerine yazıldığı kağıt parçası kadar bile değer taşımadığını söyledi bana burnundan soluya soluya ; bununla birlikte bana yardımcı olup olamayacağına karar verebilmesi için biraz zamana ihtiyacı olduğunu da ekledi. Bu arada bana , Harlem’de , Yedi Numaralı Mabet’te yapılan toplantıların bazılarına katılmamı salık verdi, çünkü bu mabet Müslüman olmayan Zencilere de açıktı (bu ‘mabet’ler daha sonraları ‘cami’ olarak anılmaya başlanmıştır). Müslümanlar lokantası çevresinde , hepsi de tertemiz giyinip kuşanmış, hepsi de insanı mahcup edecek derecede nazik, sonradan hidayete ermiş daha başka kimselerle de karşılaştım. Hepsinin tavır ve davranışlarında örgütlerinin kendilerinden istediği Sparta askeri disiplininin izlerini bulmak mümkündü ve hiç birisinin ağzından 1 slam Cemaati’nin klişeleşmiş cümlelerinden başka birşey çıkmıyordu. Havanın güzel oluşunu bile, Allah’ın ‘Muhterem Elijah Muhammed’in yüzü suyu hürmetine bahşettiği bir lütfu olarak görüyorlardı. Sonunda , Vekil Malcolm X, kendisinin kişisel bir sorumluluk altına girmek istemediğini bildirdi bana. Böyle bir yazı için doğrudan doğruya Sayın Muhammed’le görüşmemin daha yerinde olacağını söyledi. Bunu memnuniyetle kabul ettiğimi belirttim, bir randevu ayarlandı ve derhal Chicago’ya gittim uçakla. Narin yapılı, mahcubiyeti yüzünden okunan ve yumuşak sesli bir adam olan Sayın Muhammed, oturduğu o mükellef evde ailesiyle birlikte bir akşam yemeği için davet etti beni . Aslında yemekte FBI’ın ve Gelirler ldaresi’nin, örgütünü çok yakından izlemekte olduğunu, hatta ilerde bir meclis soruşturmasının açılacağı söylentilerinin ortalıkta dolaştığını anlatırken, bir yandan da çok dikkatli bir şekilde beni incelemekteydi; bunun farkındaydım.

“Ama benim bunların hiçbirisinden de korktuğum yok; ben, bana gerekli olan herşeye sahibim: gerçeğe yani,” dedi Sayın Muhammed. Benim yazmak is- tediğim yazıdan her nedense hiç söz açılmadı, ama dönüşümde Malcolm X bana yardım etmeye çok daha istekli görünüyordu. Benimle Müslümanlar lokantasında beyaz örtülü bir masaya oturdu ve N ew York basınından kendisine gelen telefonlara bakmak için kabine gidiş gelişleriyle sık sık bölünen konuşmamızda sormaya fırsat bulabildiğim sorularımın hemen hepsine de -oldukça şevklendirici cevaplar verdi. Kendisine öteki kentlerdeki Islami faaliyetleri de görüp göremeyeceğimi sorduğumda, öteki vekillerle de görüşerek, Detroit, Washington ve Philadelphia’daki mabetlerin toplantılarına gidip gelmemi de ayarladı hemen. “Sayın Muhamm ed Diyor ki” başlığını taşıyan yazım 1 960’ın ilk aylarında yayınlandı ve bu Siyah Müslümanlar olayına bir derginin ilk dikkat çekişiydi. Hemen ardından, Sayın Muhammed’in yazımda tarafsız davranacağıma dair verdiğim sözü tuttuğumdan dolayı beni tebrik eden bir mektubu geldi, ve ayrıca bana telefon eden Malcolm X’ten de aşağı yukarı aynı övgüleri aldım. Yine o sıralarda, Dr. C. Eric Lincoln’un Amerika’daki Siyah Müslümanlar adındaki kitabı yayımlanmış ve Siyah Müslümanlar her geçen gün artıp giden bir ilginin konusu olmaya başlamıştı. 1961 ve 1962 boyunca Saturday Evening Post beni, Al Balk adındaki bir beyaz yazarla birlikte, hacimli bir makale hazırlamakta görevlendirdi: daha sonra da ben, soracağım sorulara verilecek cevapları harfi harfine yaymlayacağına dair söz veren Playboy dergisi için tek başıma Malcolm X’le bir söyleşi yaptım. -Birkaç gün süren bu söyleşi sırasında Malcolm X, H ristiyanlık aleyhinde ya da beyazlar aleyhinde sarf ettiği zehir zemberek sözlerinden sonra: “Sen de biliyorsun ki o iblisler bunları basmayacaktır[” diye tekrar ve tekrar kükremişti. Ne var ki, Playboy’un verdiği sözü tuttuğunu görünce kendisi de hayli şaşırdı. Bütün bunlardan sonra Malcolm X bana bir parça ısınmaya başlamıştı. Ülkedeki süreli yaymların sahip oldukları gücün farkındaydı, ve bana da sırf bunun için, amaca yaklaştıran bir araç olarak görüldüğüm için, hala biraz kuşkuyla bakmakla birlikte saygılı davranıyordu. Artık bana zaman zaman telefon açıp radyoya, televizyona vereceği demeçleri, yapacağı daha başka konuşmaları dinlememi salık veriyor ya da Siyah Müslümanlar’ın düzenlediği panayırlara, öteki toplu çalışmalara katılmam için davet ediyordu.

Işte, 1 963 başlarında iş danışmanım, Playboy’da yayımlanan söyleşimin kendisinde Malcolm X’in hayat hikayesi düşüncesini doğuran, bir yayıncıyla birlikte bana geldiğinde , kendisini genellikle “Amerika’nm en kızgın siyah adamı” olarak takdim eden Malcolm X’le ilişkilerim bu minval üzereydi. Şimdi memleketin her bir yanında tanınan o ateşpare adamı, en ince ayrıntılarıyla bütün hayatını anlatması için ikna edebileceğimi aklımın kesip kesmediği soruluyordu bana. Buna hemen bir cevap veremeyeceğimi, ama konuyu kendisine ileteceğimi söyledim yayıncıya. Yayıncı, böyle bir kitabın en canalıcı noktalarını şöyle kısaca anlatmamın mümkün olup olmadığını sordu bana . Ve ben daha konuşmaya başlar başlamaz, yap tığım onca söyleşiye rağmen Malcolm X’in kişiliği hakkında ne kadar az şey bildiğimi kavradım. Bu soru sayesinde şunun farkına vardım: Malcolm X kendisini her zaman geri planda tutmaya ve lideri Elijah Muhamm ed’i daima ön plana çıkarmaya ne kadar da dikkat sarf etmekteydi. Bunu aynen söyledim yayıncıya. Gerçekten de, Malcolm X hakkında bildiğim tek şey, Siyah Müslümanlar arasına katılmadan önceki hayatının cürümler ve hapisler içinde geçtiğini bir cümleyle geçiştirdigini duymuş olmamdı. Bunu söyledim. Bana birçok defalar: ” Geçmişimi anlatsam kulaklarınıza inanamazsınız,” demişti; başkalarından da onun bir zamanlar esrar ve kadın sattığını, silahlı soygunlara karıştığmı duymuştum. Malcolm X’in zaman konusunda fanatikliğe varan bir yanılgısı olduğunu biliyordum. Bir defasında bana, “Benim hiç tahammül edemediğim kimseler, saat kullanmayan kimselerdir, çünkü bu tip insanlar zamanın farkında olmazlar,” demişti. “Her işimizde, zamana verdiğimiz değer ve duyduğumuz saygıdır başarıyı ya da başarısızlığı belirleyen.” Malcolm X nerede bir konuşma yapacak olsa oradaki Siyah Müslümanların sayısının arttığını söylediklerini duymuştum ve Malcolm X’in kendi mahkumiyet devresinde olduğu gibi birçok hapishanedeki Zeııci mahkumların İslam dinini keşfetmelerinden gurur duyduğunu biliyordum. Onun sadece bir Siyah Müslüman’ın (tercihen karısı Betty’nin) pişirdiği yemekleri yediğini, hergün kremayla hafifleştirdiği sayısız kahve içtiğini, içerken de iğneli bir şekilde, “Kahve, uzlaşmaktan hoşlandığım tek şeydir,” dediğini biliyordum.

Bütün bunları konuştuğumuz yemek masamızdan kalkarken, yayıncıya ve danışmanıma gayr-i Müslimlerin huzurunu Malcolm X’in nasıl kolayca kaçırabileceğini anlattım; örneğin bir keresinde beni arabasıyla metroya kadar götürmeyi teklif etmişti de, ben de arabada sigara yakmaya yeltenince soğuk bir gülümsemeyle beni süzerek: “Yakarsan arabamda sigara içen ilk ve son insan sen olacaksın,” demişti .

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir