Ali Yildirim – Bir Celladin Anilari

DEVLETİN İŞLEDİĞİ CİNAYET:İDAM Ölüm cezası, ceza hukukunun ve toplumsal hayatın en çok tartışılan, üzerinde en çok durulan ve bir o kadar da tarihselliğe sahip bir olgudur. Ölüm cezasına ilişkin görüşümü konuya başlarken hemen belirtmek istiyorum: Ölüm cezası en ince tasarlanmış cinayetten daha korkunç bir cinayet örneğidir. Hiçbir cani kollektif bir biçimde planlayarak, inceden inceye düşünerek, kurbanına hiçbir kurtuluş hakkı tanımayarak ve kurbanına önceden onu öldüreceğini haber vererek bir cinayet işleyemez. Bu en inceden inceye tasarlanmış cinayet işleme yetkisi yalnız ve yalnız devlete aittir. Bu olay ceza hukukunun kavramları ile ifade edecek olursak “devletin taammüden adam öldürmesi”dir. Devletin planlayarak, tasarlayarak (planlı-programlı) adam öldürmesidir. Kurbanına öldürüleceğini önceden haber vererek işlenen en soğukkanlı,en acımasız cinayet idamdır. Ölüm cezasının niteliği bu kadar açık olmasına karşın ölüm cezası yüzyıllar boyunca birçok ülkede uygulanmış, ve hâlâ da -Türkiye de dahil- kimi ülkelerde uygulanmaya devam edilmektedir. Bir yandan ceza hukukunun insanileşmesi tartışmaları sürerken ve geniş bir hukukçu kitlesi tarafından kabul görürken, ölüm cezasını savunmaya devam eden hukukçular ve politikacılar da bulunmaktadır! Bu cezayı savunanlar, iddialarını “idam cezasının caydırıcılığı” tezine dayandırmaktadırlar. Onlara göre idam cezası “suç işlemeyi önlemektedir.” Suç işleyecekler üzerinde caydırıcı bir etki yapmaktadır. Ne var ki, bu görüşün temel iddiası tarihsel olarak kanıtlanabilmiş değildir. Yani bir ülkede ölüm cezasının var olduğu zamanlarda ölüm cezasını öngören suçların işlenmediği somut bir gerçeklik olarak kanıtlanmamıştır. Tersine ölüm cezasının uygulandığı birçok ülkede, ölüm cezasının kaldırılmış olmasına karşın suç oranlan artmamış, hatta bu suçların işlenmesinde bir azalma bile görülmüştür. Sözgelimi; köklü bir idam cezası geleneğinin bulunduğu ve ceza yasasında ölüm cezasını düzenleyen hükümlerin çokluğu nedeniyle, bu yasaların “kanlı yasalar” olarak anıldığı İngiltere’de Ölüm Cezası Kraliyet Komisyonıı’nun 1953’de yayınldığı bir raporda, “Ölüm cezasının kaldırılması, ilgili suç oranını arttırmamamkta, ölüm cezasının yeniden konulması da suç oranını azaltmamaktadır” denilmektedir.


1863’den beri ölüm cezası uygulamayan Belçika hükümeti de aynı kanıdadır: “Ölüm cezası kalktığından beri, bu cezanın otadan kalkmasının yol açtığı hiçbir suç artışına rastlanmamıştır.” Ölüm cezası savunucularının “caydırıcılık” gerekçesi ceza hukukunun genel ilkeleri ve amacı ile de çelişki halindedir. Şöyle ki; suç işlenene kadar bir caydırıcılık özelliğinden sözedilse bile, suç işlendikten sonra fail hakkında bu unsurun bir etki doğurması sözkonusu olamayacaktır. Bu noktada caydırıcılık unsuru hüküm doğurmayacaktır. Burada şu soru sorulabilir; Sanığın kendisi üzerinde ölüm cezası bir etki doğurmasa bile, başkaları bundan ibret alarak suç işlemekten vazgeçmezler mi? Bu yaklaşım cezanın kişiselliğini ortadan kaldırmaktadır, ilkel ceza anlayışı ile fail burada “kurban” olarak sunulmaktadır. İşlenecek suçlan önlemek için sunulan kurban! Başkalarını işleyecekleri suçlardan vazgeçirmek için bir insanın nasıl, hangi hakla yaşamına son verilebilir? Ölüm cezasını “ibret-i alem” etkisi gerekçesiyle savunmak bir ortaçağ yaklaşımıdır. Vahim olan odur ki; bugün bile, cellatlarca parçalanan bir insanı izleyenlerin, bu kan ve vahşet ortamından deheşete kapılarak suç işlemekten vazgeçeceklerini ileri süren savcılar, ceza hukuku profesörleri var. Oysa ölüm cezası ile yaşanan, bir arenanın ortasında imha edilen insanlık ve onu seyreden gözünü kan bürümüş güruhun gösterisidir. Günümüz ceza hukukunda cezanın kendisi kadar amacı da gözönüne alınmaktadır. Ölüm cezası bir ceza sayılablir mi? Suç işleyeni tümüyle ortadan kaldırdığı, onun varlığına son verdiği için, suç işleyen kişiye çektirilen bir ceza olarak nitelenemez. Ölüm cezasının caydırıcılık etkisi failin kendisi için sözkonusu olamayacağına göre, burada ölüm cezası “kefaret” amacıyla uygulanıyor olmalıdır. Failin işlediği suçun kefareti olarak canını almak, bir ceza olarak değerlendirilebilir mi? Ölüm cezası eğer başka suçlann işlenmesini engellemek, suç işleyecek kişilere ibret olması için infaz ediliyorsa bu demektir ki, başka insanlar için halihazırdaki mahkûm kurban edilmektedir. Bunun ahlaki olduğunu kim ileri sürebilir? Yani mahkûmu işlenecek suçları engellemek için bir ödeme aracı, sunulan bir kurban olarak değerlendirmek değil midir bu? Ölüm cezasını savunan bazı yazarlar derler ki:Öldürmeye hakkı olmayanın öldürmesi karşılığında ölüm cezası uygulanmaktadır. Yani, can alanın cam alınmaktadır. Burda bir ödetme durumunun varlığını savunurlar.

Peki, öyle ise, hiç kimseyi öldürmemiş insanların idamları nasıl açıklanacaktır? Sözgelimi, daha yakın zamanlara kadar mülkiyete yönelik bir dolu suç için ölüm cezası yaptırımı sözkonusu değil miydi? Yine halen bir tehlike oluşturduğu iddiası ile, özellikle siyasal suçlarda idam cezasının uygulanmasına ne demeli? CAN ALANIN CANI ALINSIN Genellikle idam cezası sözkonusu oldu mu başkasının canını alan bir katilin canının alınmasının, işlediği cinayetin ağırlığına uygun olduğu düşünülür. Ve sanılır ki yalnız katillere idam cezası veriliyor. Gerçek böyle değildir.Türk Ceza Yasasında adam öldürme dışındaki suçlar için de idam cezası yaptırımı vardır. Yani yalnızca can alanın canı alınmamakta mülkiyeti koruyucu ve siyasal düşüncelerden yola çıkılarak idam cezası yaptırımı uygulanmaktadır. CEZANIN AMACI Cezanın amacı nedir? Faile bir kefaret ödetmek mi? Suç işleyen kişiyi yeniden topluma kazanmak mı? Ceza suç işleyen kişiyi ıslah etmek için mi yoksa o kişinin üzerinden topluma bir mesaj vermek için mi veriliyor? Cezanın amacı kefret değil de faili kazanmak ise ölüm cezası kişinin yaşamına son vererek bu olanağı baştan ortadan kaldırmaktadır. Ölüm cezası insanı yok ederek ceza olmaktan çıkıp bir öç almaya dönüşmektedir. ÖLÜM CEZASINA KARŞI BİLDİRİ Ölüm cezasının kaldırılması amacıyla Afrika, Asya, Avrupa, Ortadoğu, Kuzey ve Güney Amerika ve Karaip bölgesinden (11 Aralık 1977’de Stockholm’de biraraya gelen 200’den fazla delege ölüm cezası savunucularının gerekçelerini tek tek çürüten ortak bir bildiri yayınladılar. Bu bildiride ölüm cezasının “”vaşhi, insanlık dışı, aşağalayıcı ve yaşam hakkını ihlal eden” bir nitelik taşıdığı vurgulanıyordu. Bildiride ölüm cezsına karşı şu görüşler ifade ediliyordu: Ölüm cezası sık sık, muhaliflere, ırksal, etnik, dinsel ve ayrıcalıksız guruplara karşı bir baskı aracı olarak kullanılır. idam bir şiddet eylemidir ve şiddeti davet eder. Ölüm cezasının verilmesi ve uygulanması bu sürece katılan herkesi gaddarlaştınr. idam cezasının caydırıcı etkisinin olmadığı görülmüştür. Ölüm cezası geri alınamaz ve masum kişilere de uygulanabilir.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir