Asık Paşazade – Osmanoğulları Tarihi

Aşık Paşa sülalesinin Türk kültür hayatında, XIII. yüzyıldan başlayarak XV. yüzyıla kadar geçen zaman içinde, üç yüzyılı bulan bir hizmeti vardır. Baba İlyas’tan (öl. 1240) itibaren Muhlis Paşa (öl. 1274), Aşık Paşa (öl. 1332) ve Elvan Çelebi’den (öl. 1358) Aşık Paşazade’ye kadar uzanan zamanda bu soydan gelenler, Türk edebiyatı ve Türk tarihiyle ilgili çalışmalarda öncü durumunda olmuşlardır. Bunlar içinde Aşık Paşa, Türkçecilik akımının önde gelen bir siması olarak Carib-name gibi büyük bir mesneviyi ortaya koyar. Oğlu Elvan Çelebi, Menakıbü’l-Kudsiyye adlı eseriyle Türk kültür hayatında menkıbe türünün ilk örneğini verir. Yine bu sülalenin bir devamı olan ve Aşık Paşa soyundan olması nedeniyle Aşıkl malılasını kullanan ve bütün bir on beşinci yüzyılı hayatıyla dolduran Aşık Paşazade de (1393?- 1485?), anonim tarihleri bir tarafa bırakırsak, tarih türünün ilk eserini kaleme alır. Bu tarih, yazarı bilinen, gerçek anlamda ilk Osmanlı tarihidir. Tevarih-i Al-i Osman veya Aşık Paşazade Tarihi adıyla anılan bu eserde Osmanlı sülalesinin şeceresi verildikten sonra bunların Anadolu’ya gelmeden önceki maceraları, Anadolu’ya gelişleri, kaç bölük oldukları, hangilerinin Anadolu’ da kaldığı ve kalanların Türk tarihinde aynadıkları roller, Süleyman Şah’tan II. Bayezid’e gelinceye kadar bütün ayrıntılarıyla ele alınmıştır. Selçuklular’ dan sonra Anadolu’ da kurulan beyliklerin düşmanlarıyla ve birbirleriyle ilişkileri, bunlar içerisinde Osmanlı Beyliği’nin durumu, şehzadeler arasındaki mücadeleler, İstanbul’un fethi ve daha sonraki hadiseler, Aşık Paşazade’nin Tevarfh-i Al-i Osman adlı eserinde canlı bir şekilde ortaya konmuştur.


Bir de Aşık Paşa’ dan başlayarak bu sülalenin insanlarının, Osmanlı sultaniarına yakınlığı vardır. Bunlardan biri tarihi yaparken, diğeri de yazarak kültürümüzün hizmetinde olmuştur. Bu yönüyle Aşık Paşa’ dan başlayarak gelenler, Türk tarihini ve kültür hayatını gözlemleyen kişilerdir. Aşık Paşazade bunların sonuncusudur. 25 26 Aşık Paşazade 1 Osmanoğulları’nın Tarihi Yıldırım’ın oğlu Çelebi Mehmet’ten itibaren, II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet’le yakınlığı vardır. Bunlarla yerine göre sadık bir dost, yerine göre de yaptıklarını yazan bir tarihçi olarak yakınlık kurar. Osmanlı sultaniarına bu yakınlığı yanında onun, okuyan biri olması, özellikle tarihe ilgi duyması, Aşık Paşazade’yi Tevilrfh-i Al-i Osman’ı yazmaya yöneltmiştir. Okuduklarını, dinlediklerini, görüp yaşadıklarını da daha çok bir menkıbe havasında anlatmıştır. Aşık Paşazade, eserinin yazılış sebebini, İy aziz fakir ki Derviş Ahmed Aşıki’yem ibni Şeyh Yahya ve ibni Şeyh Selman ve ibni sultanü’l-me’ali Aşık Paşa’yam ve ibni mürşidü’l-afak Muhlis Paşa ve ibni kutbu’ d-devran baba İlyas halife-i seyyid-i Ebu’l-Vefa nevvarallah u kubfuahum. Fakir dahı güşe-i feragatda teslim-i rıza küncinde fena ve sabır hırkasm geyüp oturınış-ıd um Kostantiniyye’de ve du’a sofrası-y-ılan mütena’im olmış-ıdum. Nagah bir cema’at azizlerden Al-i Osman’un tevarihinden ve menaklbmdan zikr itdiler. Fakirden dahı sü’al itdiler. Fakir dahı cevab virdüm. Orhan Gazi’nün imaını İshak Fakıh oglı yahşı Fakı’dan kim ol Sultan Bayezici Han’a gelince bu menakıbı ol Yahşı Fakı’dan yazılmış buldum kim ol Orhan Gazi’nün imaını oglıdur ve fakir dahı ba’zı hallarından ve kallerinden ve menakıblarından ihtisar id üp kalem diline virdüm.

Kalem dahı safha-yı sahrada beyaz kalbe söyledi. Fakir dahı kim işitdüm, can kulagmı ol nagmeye tutdum. Gönlüm dahı hayretde kaldı. Hernan dem eyitdüm kim … cümlelerinde anlatmıştır. Bu sözlerden de anlaşıldığı gibi Aşık Paşazade Tarihi, okumaya, dinlemeye, görme ve yaşamaya dayanmaktadır. Osmanlı padişahları da Derviş Ahmed Aşıki’ye gereken değeri vermişler ve çeşitli ilisanlarda bulunmuşlardır. Olayları kendi hayatında bizzat yaşayan bir tarihçinin eseri olarak Aşık Paşazade Tarihi çok önemli bir tarihtir. Çeşitli yazmalarının yanı sıra eserin Ali Bey ve Giese yayınları olmak üzere eski harflerle iki baskısı yapılmıştır. Nihal Atsız Çiftçioğlu da 1947 yılında, bu iki eseri yayma hazırlayıp neşretmiştir. İstanbul’ da basılan Ali Bey baskısı, yalnızca İstan- Önsöz bul Arkeoloji Müzesi 478 nurnarada kayıtlı bulunan nüsha esas alınarak yapılmıştır. Giese baskısı ise karşılaştırmalı bir neşirdir. Ancak Giese bütün nüshaları görememiştir. Bugün Aşık Paşazade Tarihi’nin bilinen on iki nüshası vardır. Bunlardan Ahmet Vefik Paşa’nın gördüğü bir nüsha kayıptır. Diğer on bir nüsha arasından İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi’nde bulunan ve yukarıda işaret ettiğimiz nüsha dışında, aynı kütüphanede 1504 nurnarada kayıtlı ikinci bir nüsha daha bulunmaktadır; ancak daha önceki yayınlarda bu nüsha incelenmemiş ve değerlendirilmemiştir.

Ayrıca Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 4954 nurnarada kayıtlı Aşık Paşazade Tarihi’nden ise kimsenin haberi olmamıştır. Tarafımızdan bulunan bu nüshaların, diğerleri içinde ayrı ve önemli bir yeri vardır. İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi 1504 nurnarada kayıtlı nüsha, harekelidir ve güvenilir bir yazmadır. Ancak bu nüsha başından ve sonundan eksiktir. Ayrıca ortasından birkaç yerden de bazı yapraklar kaybolmuştur. Böyle olmasına rağmen eser tam imiş gibi düşünülerek varak numaraları, baştan sona kadar atıanmadan yazılmıştır. Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar 4954 nurnarada kayıtlı nüsha ise tamdır. Yer yer harekeli olan bu nüsha, son devre ait bir yazmadır. Ancak güvenilir bir nüshadır. Bu nüshada varak yerine sayfa numaraları konmuştur. Biz bu iki nüshayı ele alıp değerlendirdik Her iki yazmanın aynı şecere kolunda bulunması, bizi bu nüshalar üzerinde çalışmaya yöneltti. Böylece zaten neşirleri yapılmış olan diğer nüshaları bir tarafa bırakarak İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi 1504 nurnarada kayıtlı (A) nüshasıyla Süleymaniye Yazma Bağışlar 4954 (S) nüshalarını ele aldık. Kurduğumuz metinde imla ve dil açısından A nüshasına dayandık Ayrıca A nüshasında bulunmayan uzun metin parçalarını, S nüshasından tamamladık. Her iki nüshayı karşılaştırdık. Anlama katkısı olan yerlerde S nüshasından ‘italik’ harflerle aklarmalarda bulunduk.

A nüshasının 2b varağından önceki eksikliği S nüshasının 1-15 sayfalarından, 11b-12a arasındaki eksikliği S nüshasının 21-27 sayfala27 28 Aşık Paşazade 1 Osmanoğulları’nın Tarihi rından, 62b-63a arasındaki eksikliği de 54-55. sayfalarından aktarmalarla ikmal ettik ve bu kısımları italik olarak vermedik. Ayrıca A nüshasının bittiği yerden itibaren S nüshasının 170 ila 177. sayfalarını da aktardık. Aslında kanaatİmizce eser, S nüshası itibariyle, 171. sayfada bitmektedir. Müstensih, sonraki babları yazmaya başlamış, fakat belki de, -eserin istinsah ettiği nüshasında eserin olması gereken orijinal şekline göre- bundan sonrasında yabancı kalemlerin esere müdahil olduğunu fark ederek bırakmıştır. S nüshasından sonraki kısımları ise Ali Bey neşrinin dayandığı İstanbul Arkeoloji Müzesi Kütüphanesi 478 nurnarada kayıtlı Al olarak işaretiediğimiz nüshadan aktardık. Bu bölümler, başkaları tarafından sokulmuş intibaını vermektedir. Al nüshasının, tarihi sırayı takip etmeyen bölümlerini EK başlığı altında verdik. Bu kısımda eksiklik gösteren az sayıdaki bazı yerleri, italik olarak Giese baskısından tamamladık. Eseri yayma hazırlarken dayandığımız yazmalardan A nüshası, varak numarasına; S ve Al nüshaları ise sayfa numarasına göre numaralandığı için biz de bu varak ve sayfa numaralarına uyduk ve bunları köşeli parantez içinde verdik. Dipnotlarda da bu varak ve sayfaları kullandık. Yayma hazırladığımız metinde nazal, fi sesi dışında, transkripsiyon işaretlerine yer vermedik Ancak k ve g seslerinin kalın olması ve önlerinde ünlünün uzatılınası durumuyla karşılaşınca bu seslerin aslına uygun şekilde okunmaları ve anlamda bir sapmaya yer vermemeleri için ünlülerin üzerine, uzatrna, inceitme için kullanılan (A) işareti yerine; kanun, kadı, gazi örneklerinde olduğu gibi, çizgi koyduk. Bu çalışmada bizi en çok uğraştıran husus, özel isirolerin yazılması oldu.

Yer ve şahıs isimlerinin okunmasında metne bağlı kaldık. Ancak bu özel isirolerin önemli bir kısmının yabancı dillerde oluşu, başka okunuş şekillerini de beraberinde getirdi. Bu yüzden biz salıayla ilgili diğer yayınları da göz önüne alarak, farklı okunuş şekillerini köşeli parantezler içinde ayrıca verdik. Bütün gayretierimize rağmen yine de gözüroüzden kaçmış durumlar olabilir. Eksikliklerimizi tamamlamak için Ön söz her zaman okuyucularımızın tenkitlerine açık olduğumuzu bildirirken, “iyi gözle bakan iyi görür” sözü gereğince noksanlarımızın iyi niyetimize verilerek bağışlanmasını dileriz. Bu eserin yayma hazırlanması sırasında yardımlarını gördüğümüz, Doç. Dr. Hayati Develi, Dr. Yücel Dağlı, Sabri Koz anabilim dalımız araştırma görevlileri Dr. Cemal Aksu ve Murat Karavelioğlu ile Süleymaniye Kütüphanesi müdürü, değerli ve aziz dost Dr. Nevzat Kaya’ya, okuyucusunu her zaman güler yüzü ve yardımseverliğiyle karşılayan İstanbul Arkeoloji Müzeleri Kütüphanesi memuru Havva Koç Hanımefendi’ye teşekkür eder; İÜ Edebiyat Fakültesi Dekanlığı’nın teşviklerini minnetle anarız. Ayrıca eserin yayını için çaba gösteren, başta Samih Rifat Bey olmak üzere Koç Kültür Sanat Tanıtım yetkililerine ve eserin görsel olarak en iyi biçimde okuyucuyla buluşmasını sağlayan Ersu Pekin’ e de teşekkürü bir borç biliriz. İstanbul’un fethinde bizzat bulunan Aşık Paşazade’nin bu eserinin, İstanbul’un fethinin 550. yılında yeniden yayınlanması, bize kutlu bir rasıantı gibi görünüyor. Armağan olsun!.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir