Aziz Nesin – Bir Koltuk Nasıl Devrilir

Olur a, günün birinde, canınız bir hükümet devirmek isteyebilir. Bunu nasıl yapacağınızı biliyor musunuz? Ama siz, hükümet devirmeyecekmişsiniz; olsun, bilin de yine devirmeyin. Çok bilgi, insana ağırlık vermez. Şimdi size, bir hükümetin nasıl devrileceğini anlatacağım. Bana «Peki, sen biliyor musun, hükümet devirdin mi?» diye sorarsanız, söyleyeyim; ben hükümet devirmedim ama, kitap sayfalarında bir hükümetin nasıl devrildiğini gördüm, daha doğrusu okudum. Elime bir kitap geçti, gizli bir kitap… Kitabın .di «Hükümet devirme sanatı». Kitabı bana postayla, irt dışından göndermişler. Kimin gönderdiğini bil-tiyorum. Böyle bir kitabın, postada denetlenmeden ıasıl bana ulaştığına şaştım. Bu kitabın basıldığı yer «Patşcoskylmes» diye 11 I bir yer. Bu adı duymadım bile. Atlasa baktım, böyle bir yer bulamadım. Kitap gizli basım olduğu için, sanırım, basıldığı yeri de atmışlar. Yok böyle bir yer.


Kitabın önsözünde şunlar yazılı: «Yeryüzünde en çok kullanılan dil İngilizce olduğu için, biz de bu kitabı İngilizce yazdık. Bu kitap, hükümet devirmeye yetenekli oldukları bizce bilinen kimselere gizli olarak yollanacaktır. Siz’ de bu kitabı, okuduktan sonra, hükümet devirmeye meraklı ve yetenekli olduklarını tahmin ettiğiniz arkadaş~ lannıza okutunuz. Bu yolda gizli kurslar açılması da\ salık verilir. Tam güvenemediğiniz kimselere, kitaptan yararlı bulduğunuz bölümleri daktiloda çoğaltarak gönderiniz. Amacınız, hükümetleri devirmek olmalıdır. Bu yolda okurlarımıza başarılar dileriz. Bu kitapta anlatılan, öğretilen yöntemlerle devitmeyecek kadar dayanıklı hiç bir hükümet yoktur. Saygılarımızla» Yeraltı çalışması yapan bir anarşistler topluluğu nun bu kitabı hazırladığını sanıyorum. Kitabı görünce, ilkin büyük bir korkuya kapıldı: Ne yapacağımı şaşırdım. Bir süre kendimi toparla-yamadım. Neden sonra kendime gelince, hükümetine candan bağlı her yurttaşın yapması gerekli olduğu gibi bu kitabı götürüp polise vermeyi tasarladım. Sonrî yine düşündüm; belki de hükümet devirmek isteye yurttaşlarımız vardır. Ne diye onlara bu sanatı öğret mekten çekmeyim? «Hükümet devirme sanatı» adlı kitap, tıpkı «nro aşeret usulleri», «Makyajda nasıl başarı elde edilir?»! 12 «Yemekler ve tatlılar», «İki ayda Almanca», «Her genç kız neler bilmelidir?» türünden kitaplara benziyor. Kitabın ayrı bölümlerinde, hükümetlerin cinsine, o ülkenin özelliğine, devireceklerin tutumuna göre, herhangi bir hükümetin nasıl devrileceği, bir yemek, örneğin «düğün çorbası»nın pişirilmesi anlatılır gibi tatlı tatlı, akıcı bir deyişle anlatılmış.

Kitabın güzelliği de burada. Kitabı kimler yazmışsa, kurnaz herifler-miş doğrusu… İnsanlar bu kitabı okuyunca, içinde önüne geçilmez bir hükümet devirme isteği duyuyor; benim gibi hükümet devirmeyi aklının ucundan geçir-memiş bir insan bile, «ah nasıl etsem de bir hükümet devirsem» diye içinden geçiriyor. Kitaptaki bölümlerden birkaçı: «Halk düşmanı bir hükümet nasıl devrilir?» «Diktatör idaresi nasıl alaşağı edilir?» «Korkak insanların hükümet devirmekte kullanacakları yöntemler» «Baskıcı hükümete karşı nasıl ayaklanılır, halk nasıl kışkırtılır?» «Ödlek insanların hükümet devirmekte izleyecekleri yollar» «Verdiği sözde durmayan hükümetin devrilmesi» «Hükümeti devirmek için hangi zamanlarda ihtilâl meşru olur?» «Kendini meşru sanan zorbacı hükümetin dev- Irilmesi» «Azgelişmiş ve gerikalmış ülkelerde hükümet levirme» «Sıcak ülkelerde hükümet devirme işinde nelere likkat edilmelidir?» «Uygar ülkelerde hükümetin devrilmesi.» 13 cvm ne darağacına gideceksiniz, ne cezaevine… Hiç «Ormanlık, dağlık boig . ^ ^enııKe oısayuı, ucu mac mua win ^«j^»^…. devrilir?» hirkacı bunlar. Daha bu yöntemi uygularsanız, hem hükümet devrilecek, İşte, kitaptaki bölümlerden birkaçı mıma e y hükümeti sizin devirdiğiniz anlaşılmaya- «i ^i «** w».!2-l» tütla dCT4 İşte bölümde şöyle deniliyor: V(5n,emfen| 1998 yılında, Haparia kıtasının kuzeydoğusun- «Buraya kadar anlatılan butun yo^J I os dağlanyıe Virnazut ırmağı arasındaki denediniz de, yine hükümeti^dev ıremedrn^^ I’ ye engebdi bölgede Tuştuk devleti bulunmakmayın, üzülme^n. ^tn^de allataca^U, Tutuklular çok dalgacı, alaycı ve kendilerim devrilmeyen hükümetler, bu sonbou r, sanan saf msanlardı. yolla yüzdeyüz bir kesinlikle devrilir. Şmdıa™ 8\ ım ym şubat ayına kadar Tuştuk’larda «Yamız bu yönteme hiçbir hükümet f^T^^^l^ Memleket Partisi» iktidardaydı. Fakat bu tarih-kez deneyiniz. Denemekten ne çıkar, ne kayoea .» ^^ seçimlerde Yaşasın Memleket Partisi ikBaşarılar dileriz.» Idardan düştü, Vatan Evlâtları Partisi iktidara geçti.

İşte bundan sonra, anlatım.ıbfşhyt°^v.rme vönL bu iktidar değişikliği Tuştuk tarihinde çok büyük Kitabın bir özelliği de şu: Hükümet W.yon I İşte Kitabın bir özelliği de şu: Hükümet Wy temi anlatılırken, bu yöntemle tarihte devn™Jtilerek | Vatan Evlâtları Partisi’nin başında Kafakan Bey metlerden örnekler veriliyor. Yer, zama erde’|rdı. Kötü adam denilemezdi. Uluslararası toplantıbelgeler ortaya konarak, bu yöntemin a g! y f uyumaktarİ! uyumadığı zamanlarda da burnunu nasıl kullanılırsa başarıya ulaşıldığı anlatıhyorr k kl er yer ç ların herbiri çok meraklı, yer yer çok acıklı, uku^ Kafakan fiey başbakan oldu. Onun başbakan yüreğimizi ağzımıza getirtecek kadar tıeyeca , y ^^ ^ muhalefet partisi olan Yaşasın Memleket lerimizi ürpertecek kadar korkulu olay a .9 ^ çekemediler. Her ne uğruna olursa olsun, size bu kitabın son bölümünde anlatılan oıayı, d ^ ^ Ev]âüan Partisini iktidardan düşürmek isti-olduğu gibi, hiç eksiksiz artıksız aktarıyorum. ^^^ Durmadan burnunu karıştıran bir adamın katle okumanızı salık veririm. Okuyun da, zar y^ ^^^ olması, ulusal onurlarına dokunuyordu, yine hükümeti devirmeyin. Ama sanmıyorum Kafakan Bey’in ve arkadaşlarının hırsız olduksanız, dayanamayıp hükümet devirmeye icaiKişa g ^ gazetdef de yazdılar. Buna vjmse aıdırış etmedi. mZ1 Ayrıca şunu da ekleyeyimki, anlatılan buJontei” 1 ffiçbir işe yaramayan bir adamın hırsız değil le hükümet devirmenin tehlikesi de yoktur.

Hiç kork 15 14 diye başbakan olmasındansa, iş yapsın da varsın lj sız olsun… -diyordu. Haklıydılar, çünkü Yaşasın Memleket Parl de iktidardayken az hırsızlık yapmamıştı. Bu antipropaganda sökmeyince, Kafakan Bey’ diktatör olduğunu ilân ettiler. Ulusa, özgürlük ta mıyordu. Halk bunu da umursamadı. Kısacası, Yaşas Memleket Partisi, Vatan Evlâtları Partisini iktide dan düşürmek için, bütün demokratik yöntemle kullandı ama, onları iktidardan düşürmeyi başar madı. Bunun üzerine hükümet devirmek için hal ayaklandırma yoluna gitti. Bu yanlış bir yoldu. Çü; kü, kendi ülkelerinin özelliklerini ve koşullarını di şünmeden, başka ülkelerde uygulanmış ihtilâl yönten lerini olduğu gibi taklide kalkıyorlardı. Tuştuk’luli ayaklanamaz, hiçbir zaman hükümete karşı geleme; lerdi. Böyle bir gelenekleri yoktu. Onların ayaklam bilmesi için, başlarındaki hükümetin «Her yun taşın ayaklanması gerekir» diye kanun çıkarması ayaklanmayanların da ağır cezalara çarptırılmalaı gerekirdi. Hükümetin buyruğu ve desteği olmada ihtilâla kalkamazlardı. Yaşasın Memleket Partisi, hükümeti devirmel için her yola başvurup da başaramayınca bu partini genel başkanı Kurt Santor, Partisinin yönetim kurulı üyelerini topladı, onlara şöyle dedi: — Sayın arkadaşlarım! Hükümet devirmekti başarı gösteremeyişimizin nedeni, başka ülkelerdek ihtilâl yöntemlerini örnek alışımızdır. Oysa biz ulusal benliğimizden, yerli koşullarımızdan ve kendi ruhumuzdan ayrılmamalıyız.

Her ülkenin kendine özgü 16 koşullan vardır. Öyleyse biz, kendi ruhumuza uygun hükümet devirme yolu hangisiyse onu arayıp bulmalıyız. Ben bu konuda tarihimizi inceledim ve bize uygun bir hükümet devirme yöntemi buldum. Bu, dünyada bir eşi benzeri daha görülmemiş bir hükümet devirme yöntemi olacaktır. Benim dediklerimi dinler ve yaparsanız bu Kafakan, iki aya kalmaz, gümbür gümbür devrilir. Yönetim Kurulu üyeleri, partinin genel başkanı Kurt Santor’a, — Nedir bulduğunuz bu hükümet yöntemi? Aman çabuk söyleyiniz! -dediler. Parti genel başkam cevap verdi: — Kendi partimiz nasıl iktidardan düştüyse, aynı yolla biz de bu hükümeti devirmeliyiz. Biz, kendi başımıza gelenleri unutup, başka ülkelerden hükümet devirmek için hazır reçeteler almaya kalkıyoruz. Bizim yanıldığımız burası işte!… Biz iktidardan neden düştük, bunu düşünelim. Partimizin iktidardan düşmesi, partililerimizin, yani bizim kendi yüzümüzden olmuştur. Halk bizi beğenmedi, istemedi ve hükümetten düşürdü. Öyle değil mi? Üyeler, — Evet. Öyle! -dediler. — Öyleyse biz, kendi partimizden istifa edip Vatan Evlâtları Partisine geçelim. O partiyi dolduralım.

O zaman yurttaşlar Vatan Evlâtları Partisini de beğen-meyip iktidardan düşüreceklerdir. Ne dersiniz? Üyeler, — Çok doğru yahu, hiç aklımıza gelmemişti. Hay aklınla bin yaşa!… -dediler. Yönetim Kurulundan biri, 17 — Peki ama biz Vatan Evlâtları Partisine geçince orada ne yapacağız? -diye sordu. Buna, Yaşasın Memleket Partisi Genel Başkanı, — Hiçbişey yapmayacağız… -dedi-. Bizi hiç-bişey yapmadığımız için iktidardan düşürdüler. Vatan Evlâtları Partisine girince de hiçbişey yapmıya-cağız. Kendi partimiz iktidardayken ne yaptıksa, yine öyle yapacağız. Haydi şimdi birer ikişer Yaşasın Memleket Partisinden istifa edip, Vatan Evlâtları Partisine geçelim. Ve kendi partimiz iktidardayken ne yaptıksa yine öyle yapalım. Bu toplantıdan sonra, Yaşasın Memleket Partisinin ocaklarına, bucaklarına kadar alman bu karar yayıldı. Yaşasın Memleket Partisinden istifa edenler, Vatan Evlâtları Partisine doluşuyordu. Vatan Evlâtları Partisi Başkanı Başbakan Kafa-kan da, partisine akın akın katılmalardan çok seviniyordu. Kendi partisi güçleniyor, muhalefet partisi zayıflıyordu. Vatan Evlâttan Partisinin kongresi vardı.

Başbakan Kafakan kürsüye çıktı, mikrofonun önüne geçti: — Muh… -dedi. Ağzından daha ilk hece çıkar çıkmaz, bir alkıştır koptu. Alkıştan, Başbakan konuşamıyor, ne söylediği anlaşılmıyordu. Bay Kafakan bir daha, — Muh… -dedi. «Muhterem arkadaşlar!» demek istiyordu. Ama alkışların şiddetinden «Muh…» diyor, arkasını söyleyemiyordu. Yaşasın Memleket Partisinden Vatan Evlâtları Partisine aktarma olanlar, tıpkı kendi eski partileri iktidardayken yaptıkları gibi, başkanlarını durmadan alkışlıyorlardı. 18 Bay Kafakan, __Muh… muh… muh… -diyor, hıçkırık tutmuş gibi, başka bir şey söyleyemiyordu. — Muh… Alkış kıyamet… __Arkadaşlar, çok rica ederim… -dedi. Alkışlıyorlardı. — Tadını kaçırdınız artık! -dedi. Alkış daha da şiddetlendi. Başbakan kızmıştı: — Ama yeter artık!… Muh… Alkış göklere yükseliyordu. Başbakan kıpkırmızı oldu, — Yeter ulan… Kesin! -diye bağırdı. Dinleyen yoktu, alkışlıyorlardı.

Kızgınlığın sonuna gelen başbakan, ne yapacağını şaşırıp gülerek, — Yapmayın ulan… -dedi-. Namussuzluk etmeyin… Muh… Baktı ki alkış durmuyor, Başbakan alkış gürültüleri arasında ne dediğini kendisi de anlamadan bir süre konuştu, sonra kürsüden indi. Kongre böylece sona erdi. Ama başbakanı ner-de görseler, aktarma partililer durmadan alkışlıyorlardı. Öksürse alkışlıyorlar, hapşırsa alkışlıyorlar, es-nese, uyuşa, burnunu kaşısa alkışlıyorlardı. İlk zamanlarda bu alkışlara kızan, hatta, — Yapmayın yahu… Rica ederim… Namussuzluk etmeyin! -diyen Başbakan, yavaş yavaş alkışlara kızmaz oldu. Sonraları alkışa alıştı. Daha sonra alkış beklemeye başladı. Gözünü kırpsa da karşısındakiler alkışlamayı unutsalar, neden alkışlamadınız, der gibilerden kızarak çevresindekilere bakıyordu. 19 Böyle böyle… Halk arasında söylentiler almış yürümüştü. Her kes Başbakanın deli olduğunu söylüyordu. Delinij sonu ne olursa, Başbakanın ve Vatan Evlâtları Par tisinin sonu da öyle oldu. İki ay bile sürmedi, Vataı Evlâtları Partisi hükümeti devrildi. Tarihteki bu en önemli hükümet darbesinden den almamız gerekir. Bütün yöntemler denenip de ; biriyle hükümet devrilmezse, bu yöntemi denemeli gerekir.

Dünyanın en sağlam hükümetleri bile buna dayanamaz, devrilir. Hepinize, çalışmalarınızda başarılar dileriz. 20 MERHABA BEYFENDİ! Bu olay, Üsküdar – Beşiktaş arasında işleyen küçük vapurda başımdan geçti. İskelenin kapısı açıldı. En önde bendim. Yolcular da kalabalık değildi. Üst kat salonda, en dipteki kanapeye oturdum. Birkaç yolcu da aşağı salona geçti. Üst salonda benden başka yolcu yoktu. Tarifeye göre vapur iskelede onbeş dakika bekledikten sonra kalkacaktı. Tektük yolcular gelmekteydi. Benim olduğum salona bir yarbay geldi. Topuklarını birbirine vurarak selâm verdi. Selâmdan sonra, geçti, arkası bana dönük olarak bir kanapeye oturdu. Yarbayın selâm vermesine şaşırdım.

Arkam vapurun duvarı… Yine de başka biri var mı diye dönüp baktım, arkam duvar, salonda benden başkası yok… Her halde yarbay beni birisine benzetmiş olacaktı. Bu düşünceler içindeyken, genç, güzel bir hanım 21 merdivenden çıktı. Beni görünce gülümseyerek başıylj selâm verdi. O da kanapelerden birine, pencere yanına benim karşıma oturdu. Kadın gözümün içine baki baka bana selâm vermişti. Ben şaşkınlıktan gülüm seyemedim bile; bana selâm verdiğini bile bile, kim< selâm veriyor diye sağıma soluma baktım. Kadın tanıyor olmalıydım ama hatırlayamamıştım. Merdivenden kılıkları kopukça iki bıçkın deli. kanlı çıktı. Onlar da selâm vermez mi! Biri eli ile se-lâm verdi, öbürü, merhaba, dedi. Kim olduklarım çıkaramıyorum ki ben de onlara selâm vereyim… Ya onlar beni birine benzetmiş olacaklardı, yada ben onları tanıyordum da dalgınlığımdan hatırlayamıyor-dum. Acaba bunlar kimlerdi de hatırlayamadım diye düşünüp dururken, yaşlı başlı, kelli felli bir adam geldi, şapkasını çıkarıp yan beline kadar eğilerek selâm verdi. Selâm veren adama asık suratla bakmak da ayıp oluyor. Yaşlı bir efendi daha selâm verince, şaşkınlığım| büsbütün arttı. Vapura giren her yolcu beni tanımıyordu ya… Hepsi de beni birisine benzetmiş olamazlardı.

E öyleyse? Yoksa iskelede duran bir arkadaş vapura her giren yolcuya, bana selâm vermesini söyleyerek, benimle alay mı ediyordu? Her yolcu da benimle alaya yanaşmış olamazdı. Salona giren yolcuların beni selâmlamalarını görmemek için başımı pencereye çevirip denizi seyre daldım. Ama bitürlü içinden çıkamadığım bu sorunu düşünüp duruyordum. Düşüne düşüne bulur gibi de oldum. Hani biz de yani şu memlekete az hizmet etmedik!… İki seçim döneminde de bağımsız olarak milletvekilliğine adaylığımı koymuştum. Hoş seçilemedim ama, seçim kampanyası sırasında memleketi kalkındıracak çok esasıı nutuklar söylemiştim. Meydanları dolduran halka nutuklar çekerek çok alkışlanmıştım. Selâm verenler, beni herhalde o zamandan tanıyorlardı. O kadar kalabalığın içinden insanları benim teker teker tanımama elbet imkân yoktu. Arasıra «Şu memlekette hiçbişey olmaz!» diye karamsarlığa düştüğüm olurdu. Oysa ne kadar yanılmışım. Memlekete yapılan hiçbir hizmet unutulmuyor. Hiçbir söz boşa gitmiyor. Seçim nutuklarımı dinlemiş olanlar, aradan bunca zaman geçtiği halde, beni unutmamışlardı, saygıyla selâm veriyorlardı. Salona giren uzun boylu bir yolcuyla gözgöze geldik.

Adam selâm verdi. Elbette selâm verecek… Ne demek? Biz bu memleket için bu kadar çalışalım, uğraşalım, didinelim de, halkımız bize bir selâmı bile çok mu görecek!… Ben de ona selâm verdim. Artık gözüm merdivenlerdeydi… Üç genç kız geldi, öğrenci olmalı idiler. Kızlar selâm vermeyince çok canım sıkıldı. Bu zamanın gençleri de hiç değer bilmiyorlar, gençlikte iş yok!… Yazık bu memlekete… Gençler böyle mi olmalı?… Şişman, orta yaşlı bir adam geldi. O da selâm vermedi. Belki beni görmemiştir diye hızlı hızlı ök-sürdüm. Adam yüzüme baktı ama yine selâm vermedi… Yazık, çok yazık!… Bir memleket, değer bildikçe yükselir. Bir yolcu geldi, selâm verip yanıma oturdu. A-ferin, işte adam dediğin böyle olur. Ondan sonra gelen yolcuların kimisi selâm veriyor, kimisi vermiyordu. Selâm vermeyenlere, kollarından tutup, «Efendi, ^r 22 23 neye selâm vermedin? Ayıp değil mi?» diye sormak geliyordu içimden. Bu duygumu, burnu büyük bir adam olduğuma yormayın… Hayır, kesinlikle!… Şahsıma selâm verip vermemeleri hiç önemli değil, ama memlekete hizmeti olan insanları unutursak, bu milletin sonu nereye varır? İşte sorun bu!… Yoksa ben şahsım için hiçbişey istemiyorum. Selâm vermeyenlere memleket hesabına, iyiden iyiye kızmaya başlamıştım. Selâm verenlere, gülümseyerek ben de selâm veriyordum.

Vapur kalktı. Selâm verip yanıma oturan adam, — Beyefendi, yine Toprak Ofis’te misiniz? -diye sordu. Ne cevap vereceğimi şaşırdım. Ben hiçbir zaman Toprak Ofis’te bulunmadım. Toprak Ofis nedir, nerededir, ne iş yapar onu bile bilmem. Demek’bu adam, beni Toprak Ofis’te çalışan birine benzetmişti. Cevap yerine, her anlama çekilebilecek gibi gülümsedim. Adam, — Eksik olmayın Mahmut bey, ben sizin çok iyiliğinizi gördüm… -dedi. Hiç bozuntuya vermedim. — Estağfurullah… Ne olacak… Teşekküre değmez! -dedim. Adam konuşmayı ilerletmesin diye gazeteyi açıp okumaya daldım. Adam da sıkıldığımı anladı mı nedir, yanımdan kalktı. Selâm veren yolculardan iki delikanlı yanıma geldi.

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir