Aziz Nesin – Okuduğum Kitaplar

“Aziz Nesin çok okuyan bir yazardı” diye başlamak istiyorum önsöze, ancak bu tümce tam gerçeği ifade etmez. Aziz Nesin çok değil, çok çok okuyan bir yazardı. Sadece edebiyat ve edebiyat üzerine değil, ileri akademik düzeyde kitaplar da okurdu. Ve ciddi bir okurdu; hep masa başında ve not tutarak okurdu. Gazeteleri bile masasında okurdu. Aileden birini, yerde, yatakta, koltukta, kanepede okurken görse, kendini tutamaz, okumanın ciddi bir iş olduğunu söyler, kitaba saygı duyulması gerektiği konusunda uyarılarda bulunurdu. Yalnızca son birkaç yılında geceleri yatağında şiir kitabı okuduğunu gördüm. Son yıllarda gözleri neredeyse hiç görmüyordu. Çok zorlanarak okuyordu. Okuması daha az zahmetli olduğundan şiir okuyordu genellikle. Roman ve öyküleri Vakıf çocuklarına ya da arkadaşı Ayben Kop’a okuturdu. Ölümünden sonra, başucunda, okunmuş ve okunmayı bekleyen yüzlerce kitap bırakmıştır. Notlarını genellikle kitaplara yazardı. Bu notları daha sonra, zaman bulabilirse kâğıda geçirip dosyalardı. Dosyanın adı, “Okuduğum Kitaplar”dı.


Ölümünden sonra V akıftaki dolaplardan dört klasör dolusu “Okuduğum Kitaplar” notu çıktı. Yarısı eski yazıyla yazılmıştı. Onlar daha yeni yazıya çevrilmedi. “Okuduğum Kitaplar” notlan, Aziz Nesin’in de defalarca belirttiği gibi, eleştiri yazısı olarak değerlendirilmemeli. Bunlar bir yazarın okur olarak tuttuğu, kendi kişisel beğenisini, kendi öznel görüşünü yansıtan notlardır. Bu notlarda benim en çok dikkatimi çeken, bana en ilginç gelen, Aziz Nesin’in düşünsel dürüstlüğüdür. Yazarı kim olursa olsun, ne kadar tanınmış olursa olsun, Aziz Nesin genel yar- ÖNSÖZ gıya kendini teslim etm eden, kendini akıntıya bırakmadan, bir kitabı eleştirmekten, hatta kimileyin yerden yere vurmaktan çekinmemiş. H er an tetikte olduğu kesin. Aziz Nesin’in bu düşünsel dürüstlüğü, bu kitapta yer almayan, 1950’de tuttuğu kitap notlarında da kendini gösteriyor. Bundan çıkardığım sonuç şu : Aziz Nesin tüm yaşamı boyunca kendine yalan söylememiş, kendini kandırmamış, her düşünceyi kendi süzgecinden geçirmiş, en azından bu uğurda büyük bir çaba harcamış bir aydındır. Toplumun yadırgadığı düşünceleri, ilginç çıkışları, düşündüğünü çekinmeden söylemesindeki cesareti, hiç kuşku yok ki, bu dürüstlüğünden kaynaklanıyor. – Ali Nesin 12 Eylül 2000 YAŞAMIN GERÇEĞİ UYDURMANIN SINIRLARINI AŞIYOR Uğur Mumcu Sakıncalı Piyade anı Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! Sakıncalı Piyade’yi yazdığı için eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık… Kendi yazdıklarıma gülemem. Am a senin yazılarını gülerek okudum. “Acı acı gülmek” deyimi vardır ya, işte öyle, acı acı güldüm. Bir yazında anlattığın olayın sonunda, tıpkı halkımızın ağzıyla “Güler misin, ağlar mısın?” diyorsun.

Yazılarını okurken, içimde, gülmekle ağlamak arası bir burukluk duydum. Üstelik, otuz yıl önceleri, askerî mahkemeler ve sıkıyönetim mahkemeleri önünde yargılanışlarımı da anımsadım. Hemen hemen aynı şeylerdi başımıza gelenler. Yalnız, arada otuz yıllık zorunlu bir takvim ilerlemesi olduğu için, bizi yargılayanlar çok daha serttiler, katıydılar. Örneğin, sıkıyönetim mahkemesinde bir sanığı bir avukatın savunabilmesi için, buna sıkıyönetim komutanının izin vermesi gerekirdi. Sıkıyönetim komutanlarına avukat beğendirmek zordu. Buyüzden avukatlar, sıkıyönetim sanıklarının avukatlığını almak istemezlerdi. Seksen yaşındaki babam, avukat yazıhanelerini kapı kapı dolaşıp beni savunacak avukatı boşuboşuna aramıştı. O gün bu gün, gönüllü bile olsalar, siyasal davalarımda avukat tutm ak istemem. A radan geçen otuz yılda, hiç olmazsa cellatlar da gülümsemesini öğrenmişler. Gülümsemek, bu bir insancıllık belirtisidir. Başımızdan öyle olaylar geçer ki, o durumlarda “Anlatsan, kimse inanmaz!” deriz. 12 M art sonrası, pekçok namuslu aydının, yurtseverlerimizin başından “Anlatsan, kimse inanmaz” denilecek olağanüstü olaylar geçti. Sen, anlatsan kimsenin inanmayacağı başından gççmiş olayları, bütün doğruluğuyla, her okuyanı inandıracak biçimde yazmışsın. Alabildiğine yalınlıkla ve söyleşi havasında yazdığın için kolaylık ve rahatlıkla okunan bu anlatılarda hem olağanlık, hem de olağanüstülük var.

Olağandır; çünkü bu olaylar yada benzerleri herkesin başına gelmiştir, gelmeyenlerin başına da gelebilir. Olağanüstüdür; çünkü bunlar mantıkdışı, akıldışı, saçmalık sınırlarını bile aşan zırtapozluklardır. Daha da kötüsü, bu zırtapozlukları, koşullanmış kafalar Türkiye’nin yararına sanarak yapmışlardır. Yaşamın katı gerçeği, bütün uydurmaların sınırına aşar. İnsanoğlu öyle katı gerçekler yaşar ki, bunları yaşamadan uydurmanın olanağı yoktur. İşte buyüzden yaşanmış kimi olaylar, anlatınca kimsenin inanmayacağı denli gerçekten daha gerçektirler. Oysa ülkemizin insanları, 62 yaşımın aklımın erdiği yarım yüzyılı içinde sürekli olarak, anlatılsa kimsenin inanmayacağı, inanamayacağı olayları yaşamışlardır, yaşamaktadırlar. Uğur M umcu’nun Sakıncalı Piyade’sinde gülmece, yaşamın kendi gerçeğinde varolunca daha somutlaşarak ortaya çıkıyor; daha da etkili oluyor. Örneğin, “Bir hukuk doçentinin ishal oluşu, Anayasa M ahkemesi İçtihat Kararlarına geçti” denilse bu bir gülmecedir ama, soyuttur ve geneldir; buyüzden de etkin olmaz. Ama, adıyla sanıyla bildirilen bir hukuk doçentinin, askerî m ahkemenin huzurunda, kendini, ishal olduğu için, gizli örgütün toplantısını dikkatle izleyemediğini, çünkü sıksık helaya gitmek zorunda kaldığını söyleyerek savunmaya kalkışı, sonra bu savunmanın resmî gazetede yayımlanışı, gülmecenin en somut örneğidir. Anlatılan olayı okurken, bir güldürü sahnesi seyreder gibi biz de yaşar ve o güldürüye katılırız. Bence, Sakıncalı Piyade’nin gülmece olarak başarısı, yaşanmış olaylardaki gülmeceyi somutlaştırmış olmasıdır. Bu bakımdan Sakıncalı Piyade, yakın geçmişimizin en yağlıkara lekesi olan 12 M art’ın ıcığını cıcığını çıkaran belgesel bir yapıttır. Halkımız ötedenberi gülmeceyi, işine yarar bir aygıt olarak kullanmıştır. Nasıl, açar denilen aygıtla kilit açılıyorsa, nasıl, bıçak denilen aygıtla ekmek kesiliyorsa, gülmece denilen aygıtla da halkımız çıkmazlarına çıkar yol bulmakta, karmaşık sorunlarını çözümlemektedir.

Kısacası gülmece, üretim toplumlarının ve üretm en sınıfların işine yarayan bir aygıttır. Sakıncalı Piyade nasıl mı işimize yarayacak? Onun yararları pekçok… Ama en başta, faşizme özenenleri yıldırması, umutsuzluğa düşürmesidir. Çünkü, faşist özençlileri, dikta heveslileri, ellerine geçen fırsatlarda nice zart zurt ederlerse etsinler, sonunda, Sakıncalı Piyade’de olduğu gibi, alay edileceklerini, maskara olacaklarını, isteristemez anlayacaklar, korkacaklardır. Faşizme geçit yok! Bu geçidi tıkayacak en iyi engel, faşizmin alay konusu hırtlıklarını ortaya koymaktır. Bizi acılı acılı güldürdün, düşündürdün, sağol Uğur Mumcu!

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir