Bulent Ecevit – Umut Yili 1977

CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in Yeni Yıl Kutlaması [1] Halkımız için acılarla dolu, özgürlük uğruna demokrasi uğruna verilmiş kurbanlarla dolu bir yıl sona ererken bir umut yılı başlıyor şimdi ülkemizde. Ekonomide de uluslararası alanda da yitirilmiş olanaklarla dolu bir yıl kapanırken her olanağın açılabileceği bir yıl başlıyor. Karanlık bir yıl tükenirken giderek aydınlığa dönüşecek bir yıl başlıyor Türkiye’mizde. Işık yılına umut yılına giriyoruz 1977 ile… Seçim yılıdır çünkü bu yıl… Silahlara karşı oy yılıdır, zorbalara karşı halk yılıdır, haksızlığa karşı hak yılıdır bu yıl… Günleri güvenle saymaya başlayınız yurttaşlarım: Dokuz ay sonra bir mutlu Türkiye doğabilir. Sizin elinizdedir bu yeniden doğuş, sizin oylarınızdadır kurtuluş… Yılın iki gününü vermeniz yetecektir bunu sağlamaya: Mart gelince seçmen listelerinde adınızı denetlemeniz, seçim günü gelince de oyunuzu kullanmanız ve sandığınızı korumanız yetecektir. Özgürlük uğruna, demokrasi uğruna, insanca yaşamak uğruna bunca acıya katlanan, bunca kurban veren, çile çeken halkımız, hiç kuşkusuz, demokrasinin gereği olan bu ödevlerini de eksiksiz yapacaktır. Gençlerin birçoğundan oy hakkı esirgense de, seçmen kütüklerinde yakınlarının adlarını denetleyerek, seçime kadar zorbalığa silahsız göğüs gerip barışı sağlamaya çalışarak ve seçim günü yaşlıların sandık başına gitmelerine yardımcı olarak onlar da yapacaklardır ödevlerini… Yurtdışındaki işçilerimizden oy hakkı esirgense de, düşüncelerini yakınlarına mektupla, teyple ulaştırarak, tatillerinde Türkiye’ye gelip köy köy dolaşarak, özledikleri mutlu ve gelişen Türkiye’nin temellerine kendi harçlarını koyabileceklerdir onlar da… Türk Ulusu’na kutlu olsun 1977 yılı, ışık yılı, umut yılı, kurtuluş yılı… Kıbrıslı Türklere huzur getirsin, tüm insanlığa barış getirsin, halkımıza mutluluk getirsin 1977 yılı… Geciken Yıl [2] 1977 geciken bir yıl Türkiye için… Tam üç yıl geciken bir seçim yılı… Çünkü Türkiye’de milletvekili genel seçimlerinin 1974 güzünde yapılması –yasal bir zorunluluk olmasa da– siyasal, toplumsal ve ekonomik bir zorunluluktu. 1973 güzünde bir rejim bunalımından ve iç kavgalar döneminden yeni çıkmıştı Türkiye… İç kavgaların ve rejim bunalımının olumsuz etkilerini gidermek için bir huzur dönemine ve huzur getirebilecek bir hükümete gerek vardı. 1973 yılı sona ererken dünya ağır bir ekonomik bunalım dönemine de girmişti. Bu ekonomik bunalımdan en çok zarar görenler petrol zengini olmayan gelişme sürecindeki ülkelerdi: Türkiye gibi ülkeler… Türkiye’de uzun vadeli ekonomik önlemleri, atılımları ve temele inen yapısal değişiklikleri cesaretle gerçekleştirmeye girişebilecek; ekonomi alanında günü geçiştirmeye değil, günü kurtarırken geleceği de güvence altına almaya çalışacak, halkın güvenini kazanmış, çağın gerçeklerine uyabilen etkin bir hükümete gerek vardı. Bütün bunların üstüne 1974’te Türkiye uluslararası alanda büyük adımlar atmıştı. Kıbrıs Barış Harekâtı ile bütün dünyayı etkileyen ve dünyada kendi yerini yeniden belirleme olanağını sağlayan bir atılımda bulunmuştu Türkiye… Ege’de yıllardır savsaklanan ulusal haklarını almak üzere harekete geçmişti. Bu adımların, bu girişimlerin sonunu getirmek gerekiyordu. Dünyadaki büyük değişiklikler nedeniyle ulusal savunma kavramımızda ve düzenlememizde önemli değişikliklerin de zamanı gelmişti. Öte yandan Ortak Pazar’la ilişkilerin bir an önce yeniden düzenlenmesi zorunluydu.


Bu nedenlerle de, yurtta güvenilen dünyada sayılan tutarlı ve kararlı bir hükümete gerek vardı ülkemizde. 1974 güzünde seçim yapılsaydı bütün bu gereksinmeleri karşılayabilecek, kendi içinde tutarlı bir çoğunluk iktidarının ve hükümetinin ortaya çıkacağını da herkes biliyordu. * Fakat ülkeden önce partilerini, ulustan önce kendilerini düşünenler, 1974 güzünde de 1975 yazında da seçime gidilmesini önlediler. Öylece de Türkiye’yi bugünkü bunalıma sürüklediler. Tutarlı ve kararlı bir hükümete en çok gerek duyulan bir dönemde, birbirinin kuyusunu kazan dört partiden oluşmuş, tutarsız, uyumsuz ve hiçbir önemli konuda hiçbir karar alamayan, halka değil silahlı zorbalara dayanan bir sözde hükümet oluşturdular. 1974 güzünde seçim yapılmış olsaydı, bugüne kadar ekonomik, toplumsal ve siyasal –iç ve dış anlamda siyasal– birçok sorunlarımız çözüm yoluna girmiş, Türkiye içerde ve dışarıda her bakımdan güçlü bir ülke durumuna gelmiş olacaktı. Ülkede barış olacaktı. Okul ve sokak saldırıları yüzünden sayısız yurttaşımız genç yaşında, çocukluk yaşında yaşamlarını yitirmemiş, öğrenimlerini yarım bırakmamış olacaklardı. Kıbrıs sorunu çoktan dünya gündeminden çıkmış, Ege’de haklarımız sağlanmış, Ortak Pazar’la sorunlarımız belki de büyük ölçüde çözülmüş, ulusal güvenliğimiz sağlam temellere dayandırılmış olacaktı. 1974’ün alabildiğine elverişsiz koşullarında bile gelir dağılımımızda sağlanabilen düzelme ilerlemiş, köylümüzün gelir düzeyinde o yıl gerçekleştirilen büyük yükselme süreklilik kazanmış, ekonomide büyük atılımlar yapılmış olacaktı. * Oysa şimdi, üç yıllık bir gecikmeyle seçimlere yaklaşırken, tüm sorunlarımız, üç yıl öncesiyle oranlanamayacak kadar ağırlaşmış durumda… Üç yıl boyunca Türk Ulusu’na büyük acılar, sıkıntılar çektirildi. Ekonomimize, geleceği de ağır biçimde etkileyecek yükler getirildi. Dövizlerimiz tüketildiği gibi, Türkiye, ağır ödünler karşılığı sağlanabilen ödünç dövizlere muhtaç duruma sürüklendi. Projesiz kaynaksız kredisiz boş temeller atılırken, yatırımlar yavaşladı, üretim düşmeye, fabrikalar kapanmaya, işsizlik alabildiğine artmaya başladı. Yaşam pahalılığı dar ve orta gelirli halk için dayanılmaz ölçülere vardı.

Irk ayrımı, mezhep kavgası, sınıf çatışması kışkırtıldı ülkemizde… 1974 yılında –demokrasi gereği olan düşünce özgürlüğü ve ayrılıkları içinde– bütün dünyayı imrendirecek ölçüde birliğe erişen Türk Ulusu’nu, 1974 sonlarından –“cephe” hareketinin oluşturulduğu günlerden– başlayarak kendi içinde cephelere bölmeye kalkışıldı. Sayısız genç öldürüldü. Çocuklar öldürüldü. Öğretim büyük ölçüde aksadı. Silahlı saldırılar ortaokullara kadar yaygınlaştırıldı. Ve Kıbrıs sorunu, Ege sorunu, Ortak Pazar sorunu, ulusal güvenlik sorunu, hepsi iki yılı aşkın süredir askıda… Seçime kadar da öyle kalacak. Fakat acılarla, bunalımlarla gelmiş olsa da umut yılıdır 1977… Üç yıl gecikmiş de olsa seçim yılıdır çünkü bu yıl… Türk Ulusu’nun tükenmez ve ölçülmez gücünü harekete geçirebilen bir yönetim kurulabilecektir bu yıl sona ermeden… Ne kadar ağırlaşmış olursa olsun tüm sorunlar çözülebilir, en çetin engeller aşılabilir o güçle… Ulusun güvenini kazanan ve ayrım gözetmeksizin her türlü saldırganlığın, zorbalığın karşısına dikilen bir hükümetle barış ve birlik sağlanabilir ülkemizde… O birlikle ve kararlı bir hükümetle en az 1974’teki kadar ve kısa sürede ondan da saygın ve güçlü bir Türkiye dünyada yeniden varlığını duyurabilir ve tüm dış sorunlarını ve güvenlik sorunlarını çözmeye başlayabilir. Boş temellerde fabrikalar yükselebilir. Kurulu fabrikaların duran veya duralayan çarkları tam hızla işlemeye başlayabilir. Köylü, toprağına şevkle sarılabilir. * Gecikmiş de olsa seçim yılıdır bu yıl… Silahların ve zorbalığın karşısına oylarla çıkılacak yıl… Başlangıcı karanlık da olsa sonlarına doğru ufkun ağardığı yıldır bu yıl… Geciken, üç yıldır özlenen ve gencecik canlar yitirilerek, acılar sineye çekilerek erişilen yıldır bu yıl… Halkımızın daha birkaç aylık çilesi kalmış olsa da umut yılıdır, kurtuluş yılıdır bu yıl… II 1977 YILI BÜTÇESİ VE 1977 TÜRKİYE’Sİ [3] Sayın Başkan, Sayın Milletvekilleri, Her bütçe, hükümetin aynasıdır. Hazırlayıcısı olan Cephe Hükümeti’nin çözülüp dağılma dönemindeki çarpıklıklarını, dengesizliklerini, kopukluklarını da 1977 Bütçesi bir ayna gibi yansıtmaktadır. Yansıttığı Hükümet iç dengesini yitirmiş, iç uyumunu yitirmiş bir hükümet olduğu için de bu ayna –teşbihte hata olmaz– biraz lunapark aynalarını andırmaktadır. Herhalde Hükümet, kamuoyunun da, muhalefetin de bu bütçeyi ciddiye almasını beklemiyordur. Çünkü Hükümet’in kendisi bu bütçeyi ciddiye almamaktadır.

Hükümet’te 204.5 milyar lira olarak bağlanan 1977 Bütçesi bir gece içinde 220 milyar liraya çıkıvermiştir. Birdenbire unutulmuş bir kaynak mı Sayın Maliye Bakanı’nın aklına gelmiştir, yoksa ağır bir vergi mi çıkarılması kararlaştırılmıştır? O nedenle mi bütçe bir gecede bu kadar boy atmıştır? Hiçbiri değil. Sadece, Hükümet çözülüp dağılmasın diye, bağlanmış olan bütçe çözülmüştür; kolu kanadı uzatılmıştır, 15.5 milyar liralık ödenek daha eklenivermiştir. Zaten şişirme olan gelir beklentileri biraz daha şişirilmiştir; yasaların gereği olan birtakım ödenekler de kısılmıştır. Hükümet kanatları bütçenin dış görüntüsünü ciddiye almadığı gibi, iç dengesini de ciddiye almamaktadır. Bu da, Koalisyon kanatlarının katsayı konusundaki ilginç tartışmalarından ve çekişmelerinden bellidir. Hazırlayıcısının bile ciddiye almadığı bu bütçe üzerinde uzun uzadıya durmak gereksizdir. Ben konuşmamın Bütçe’yle ilgili bölümünde Bütçe’nin yalnızca birkaç belirgin çelişkisi ve çarpıklığı üzerinde duracağım. Zaten kendini koalisyon protokolü ile de Hükümet programıyla da, Beş Yıllık Planla da veya yıllık programlarla da hatta yasalarla ve Anayasa’yla da bağlı saymayan bir hükümet karşısındayız. Çözülüp dağılması beklenen, çözülüp dağılması bu hükümetin kuruluşuna en büyük katkılarda bulunmuş çevrelerce bile artık istenen bir hükümet karşısındayız. Böyle bir hükümetin bütçesi aslında kimseyi pek ilgilendirmiyor. Ancak bazı kimselerde, memleket bütçesiz kalmasın kaygısıyla bu bütçenin de geçivermesi isteniyor. Gerçekte böyle bir kaygının da yeri yoktur.

Memleket hiçbir zaman bütçesiz kalmaz. Nitekim ilk Demirel Hükümeti, Bütçe görüşmeleri yarısında kesilerek kurulmuştu. Güvenilirliğini de, özgüvenini de yitirmiş böyle bir hükümetin, üstelik nasıl olsa ya birkaç hafta ya da birkaç ay sonra yok olup gidecek bu Hükümet’in iler-tutar yanı olmayan son bütçesini geçirmekle, ülke kurtulacak değildir. Daha tutarlı bir hükümete ve daha geçerli bir bütçeye olanak hazırlamak, elbette daha iyi olurdu; ama bu Yüce Meclis’in bileceği iştir. Enflasyon-Tasarruf Çelişkisi Bütçe en az yüzde 20 enflasyon öngörmektedir. Bütçe’nin gerçeklik kazanabilmesi, en az bu oranda enflasyon olmasına bağlıdır. Bütçe ile bağlantılı olarak hazırlandığı varsayılan yıllık programsa, gerçeklik kazanabilmek için marjinal özel tasarruf oranında büyük artış öngörmektedir. 1976’da Türkiye’de marjinal özel tasarruf yüzde 23’tü. Bu yıl birdenbire bu oranın, bu tasarruf oranının yüzde 23’ten yüzde 42.06’ya çıkması bekleniyor, çıkacağı varsayılıyor. Bu ölçüde bir marjinal özel tasarruf artışı, dünyanın en otoriter ülkelerinde en otoriter rejimleriyle bile sağlanabilmiş değildir. Üstelik herkesin bildiği bir gerçektir ki, enflasyon tasarruf eğilimini büsbütün kısar. Nitekim bir enflasyon yılı olan 1976’da halkın tasarruf eğilimi büsbütün kısıldığı içindir ki bankalardaki mevduat artış oranı hızı büyük ölçüde düşmüştür. Bir hükümetin aynı yıl hem yüzde 20’nin üstünde enflasyon hem de iki kata yaklaşan gönüllü marjinal özel tasarruf artışı beklemesi aklın alacağı şey değildir. Bu hükümet, eğer bütçesi bir ölçüde olsun ciddiye alınsın istiyor ise, neye dayanarak bu yıl yüzde 42’nin üstünde marjinal özel tasarruf varsaymaktadır? Bunu bu bütçe görüşmeleri vesilesi ile açıklamak zorundadır.

Kredi Beklentilerindeki Tutarsızlık Bütçe’deki ve Bütçe ile Program arasındaki bir başka temel tutarsızlık: 1977 Programı hem özel kesim hem de kamu kesimi için toplam olarak, toplam proje ve program kredisi olarak 857 milyon dolarlık dış borçlanma öngörüyor. 1977 Bütçesi ve kamu iktisadi kuruluşları programı ise, yalnız kamu kesimi için iki milyar 20 milyon dolarlık dış kredi öngörüyor. Oysa geçen yıl birkaç yüz milyon doların ötesinde proje kredisi sağlanamamıştı. Bu yıl nasıl olup da iki milyar 20 milyon dolarlık dış yardım sağlanacaktır? Programla bütçe arasındaki çelişkinin anlamı nedir? Bunu da anlama olanağını bulamadık. Bütçeyi ve programı böyle hayali dış yardımlara dayandırınca, öngörülen yatırımları da ciddiye alma olanağı elbette kalmıyor. Fakat Hükümet’in bu konuda bir kaygısı olmasa gerektir. Çünkü seçime kadar bol bol temel atmak, tören yapmak, söylev vermek için elbette kaynak, döviz, kredi gerekli değildir. Abartılan Yatırım Rakamı Sayın Başbakan, 15 Şubat 1977 günü düzenlenen ve “Sanayi Brifingi” adı verilen bir propaganda toplantısında, bugünkü gazetelerde okuduğumuza göre, şöyle demiş: “Türkiye’nin Üçüncü Beş Yıllık Plan döneminde 290 milyar lira civarında yatırım yaptığını biliyoruz; fakat biz yalnız 1977’de 210 milyar lira yatırım yapacağız.” Sayın Başbakan, bu rakam oyunlarıyla halkı aldatabileceğini sanıyorsa, çok yanılıyor. Çünkü Üçüncü Beş Yıllık Plan’la ilgili olarak verilen 290 milyar liralık miktar, 1971 sabit fiyatlarına göredir. Bunu, bugünün cari fiyatları açısından değerlendirdiğimiz vakit, kendilerinin seçimlik 210 milyar lirası, yarıya iner. Kaldı ki, Bütçe’de Bayındırlık Bakanlığı’nın müteahhit firmalar tarafından devlete karşı girişilmiş yükümlülüklerle ilgili olarak şimdiden yüzde 40 artış öngördüğü bildirilmektedir. Onu da bu miktardan düşecek olursanız yatırımların gerçek boyutları ortaya çıkmış olur. Eksik Ödenekler 1977 Programı sanayi ürünleri ihracatının yüzde 38.5 artışla bu yıl 900 milyon dolara çıkacağını öngörüyor.

Buna göre Bütçe’de ihracat vergi iadesi için 4 milyar liralık ödenek bulunması gerekirdi. Fakat bunun için Bütçe’ye konulan para 170 milyon liradan ibarettir. Sayın Maliye Bakanı, Bütçe’yi Komisyon’a sunuş konuşmasında, yaşlılık aylığı için bu yıl 7 milyar 200 milyon lira ödenmesi gerekeceğini söylemişti. Bütçe’ye konulan ödenek ise 3 milyar 259 milyon lira… İşçi dövizlerine dolar başına bir lira fark ödenir. 1977 Programı’na göre bu yıl işçi dövizi geliri 1 milyar 150 milyon dolar olarak beklenmektedir. Demek ki, Bütçe’ye bu amaçla 1 milyar 150 milyon liralık ödenek konması gereklidir, fakat sadece 100 milyon lira ödenek konmuştur. Hükümet, petrol fiyatlarını yükseltmeyeceğini söylüyor. O nedenle 1977’de en az 6 milyar liralık açık vereceği belli olan petrol fonu için Bütçe’ye 6 milyar liralık ödenek konması gerekli idi, fakat sadece 50 milyon lira ödenek konmuştur. Maliye Bakanlığı bütçesinin gelir bölümünde verilen rakama göre deprem fonuna bu yıl 1 milyar 644 milyon lira ödenek konması gerekli idi, fakat 100 milyon lira konmuştur. Kamu İktisadi Kuruluşları’na bu yıl ödenmesi gereken görev zararları karşılığı ile tarımsal destekleme görev zararlarının 15 milyar lirayı bulacağı 1976 gerçekleşmelerinden anlaşılmaktadır. Bu 15 milyar liranın da Bütçe’ye konulması zorunlu idi, fakat ancak bunun üçte biri kadar, yani 5 milyar lira ödenek konulmuştur. Bunlar herhalde “gerekirse Maliye Bakanı aktarma yapar” gerekçesiyle açıklanamayacak tutarsızlıklardır, çünkü söz konusu rakamlar, gerektiği şimdiden belli olan rakamlardır. Bile bile bunlar akıl almayacak derecede düşük oranlarda Bütçe’ye konulmuştur. Bunlar da bu Bütçe’nin ciddiye alınacak yanı olmadığını gösteren birkaç açık örnektir… Bu tür aldatmacalarla denk gibi gösterilip gerçeğe göre değil, isteğe göre şişirilen bu bütçe, aslında değil 1977 yılını, seçimlik ve göstermelik bir bütçe olmasına karşın seçimlere kadar geçecek süreyi bile çıkarabilmesi zor bir bütçedir. Bütçe’de ve Program’da yapılacağı söz verilen yatırımlar Bütçe’nin içine daha başlangıçta yerleştirilen yüksek enflasyon ve kaynak yetersizliği ile şimdiden küçülmüş olmaktadır.

Toplumsal Adalete Aykırı Bütçe Ayrıca, bu bütçe toplumsal adalete de aykırıdır, çünkü şişirilmiş gelir kaynaklarını bir ölçüde olsun gerçekleştirme çabası ile, halka bir şey vermeden, gelir dağılımı adaletsizliğini düzeltmeden, tersine büsbütün bozarak, halkın eline geçirilen paranın değerini büyük ölçüde azaltacağı da şimdiden bellidir. Bunun belirgin bir örneği, gelir dağılımında adalet sağlamanın başlıca araçlarından biri olan toprak reformunun, zaten baltalanmış olan toprak reformunun, bu bütçe ile büsbütün baltalanmak istenmesidir. Nitekim, geçen yılkinden, yüzde 3.2 oranında eksik ödenek konulmuştur toprak reformuna.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir