Carole Mortimer – Altin Kafes

Şeytanla bir anlaşma yapmıştı Cynara… Çünkü Zack Buchanan şeytanın ta kendisiydi. Beş yıl öncesinin öcünü almak için daha fazla beklemeye niyeti olmadığı açıktı. Cynara onun gözünde mesleğinde yükselmek için aşk yapan bir şarkıcı parçasından başka bir şey değildi. Zaten Zack’ın babası da ölünce Cynara’dan başka, işin iç yüzünü bilen kimse kalmamıştı. Yani yaşlı kurdun genç kadına oğlunu bırakması için şantaj yaptığını… Ve şimdi Cynara’nın bu şeytan oyununa girmekten başka çaresi yoktu ! ********* BİRİNCİ BÖLÜM Cynara, her sabah erkenden uyanıp yüzdüğü, otelin giriş katında bulunan havuzdan çıkmak üzere merdivene ayağını atmıştı ki, ansızın olduğu yerde kalıverdi. Londra’nın bu ünlü otelinin resepsiyon bölümü, sabahın dokuzunda bile girip çıkan insan kalabalığıyla bir arı kovanını andırıyordu. Ve bütün bu kargaşa içinde Cynara’nın ilgisini çeken şey, şimdi on yaşında olmaSı gereken, uzun boylu, incecik bir oğlan çocuğuydu. Michael Buchanan! Onu ve babasını son görüşünden bu yana beş yıl geçmişti, ama çocuk bu süre içinde hemen hemen hiç değişmemiş gibiydi ve siyah pırıltılar saçan saçları, soğuk bakışlı yaşli gözleriyle inanılmaz derecede Zack’a benziyordu. Hele bu kadar küçük bir çocukta in sanın tuhafına giden o garip kendine güven havası… Çocuk, Günbatımı Salonu’nun hemen dış tarafındaki ilan tahtasının önünde ayakta durmuş, Cynara’nın kameraya gülümseyen ve ilk bakış ta göze çarpan fotoğrafına bakıyordu. Çenesini ellerine dayamış, alev kırmızısı saçları dalga dalga beline inmiş, kadife yumuşaklığındaki kahverengi gözlerinde muzip bir pırıltıyla sımsıcak gülümsüyordu genç kadın bu fotoğrafta. Aslın da bu son beş yılda onun da pek değiştiği söy lenemezdi. Michael onu tanıyacak mıydı acaba? Gerçi yalnızca bir kere karşılaşmışlardı ama, küçücük bir çocuğun hafızasından bile kolay kolay silinmeyecek bir karşılaşma olmuştu bu. Michael, panoya arkasını dönüp genç kadının yanından bekleyen asansöre doğru yürürken suratından düşen bin parçaydı. Kapıları kapanıp, asansör sessizce hareket edinceye kadar Cynara yerinden kıpırdayamadı. Neden sonra gerginliği yavaş yavaş azaldı.


Michael’ın, bir zamanlar babasıyla yaşamış olan fotoğraftaki şarkıcı kadını tanıyıp tanımadığını bilmiyordu. Ama çocuğun, havlusunu bir türban gibi başına sarmış, bikinisinin üstüne kendisini olduğundan biraz daha toplu gösteren bol bir havlu elbise giymiş olan kadını tanımadığı kesindi. Eğer Michael otelde kalıyorduysa, ki öyle görünüyordu, Zack ya da Joanne de burada demekti. Asıl soran içlerinden hangisinin orada olduğuydu. Eğer çocukla beraber olan Joanne’se, o zaman korkacak bir şey yoktu. Çünkü Zack ve Joanne, genç adamın babasının bütün ayak diremesine rağmen, dört yıl önce boşanmak için başvurmuşlardı. Joanne, kocasının genç şarkıcı Cy nara ile olan ilişkisinden habersizdi; Zack ve Cynara karşılaştıklarında karı koca zaten ayrı yaşıyorlardı. Ama, ya Michael’ın yanındaki Zack” sa?. Ona, hayatından çıkıp gitmesini söylediği o son korkunç sahneden bu yana, Zack’ı hiç görmemişti. Ve bundan böyle de görmek istemiyordu! O sabah resepsiyon masasında Diana vardı. Bu seçkin otelin çalışanlarının çoğunun aksine, ters, huysuz bir kadındı Diana. Ama Cynara, birlikte çalıştığı kimselerle iyi geçinmeyi genel bir politika haline getirmişti. Böylece, sürekli yer değiştirmek zorunda olduğu mesleğinde, işler daha iyi yürüyordu. Masasına yaklaşan bu güzel sarışın kadına hiç tanımıyormuşçasına baktı Diana. Cynara’nın otelin bir aylık sözleşmeli şarkıcısı olduğunu ve bu yüzden de, biraz daha fazla saygı gösterme si gerektiğini unutmuş gibi davranıyordu.

«Biraz önce konuştuğun Michael Buchanan mıydı?» Burada çalıştığı şu son hafta içinde, Diana James’le konuşurken nazik bir başlangıç yap maya hiç de gerek olmadığını öğrenmişti genç kadın. Onunla, en az onun kendisiyle olduğu kadar açık ve doğrudan konuşması gerekiyordu. Aslında bu Cynara’nın da işine geliyordu. Genç kadın dürüstlüğü ve açık sözlülüğü her zaman tercih ederdi çünkü. Buz gibi bakan bir çift mavi göz yüzüne dikilmişti şimdi. «Burada kalan konukları tartışmaya yetkili değilim,» diye kibirle cevap verdi kadın. «Kimseyle,» diye imalı bir tavırla da ekledi. «Demek Michael bir konuk?» diye onun bu tavırlarına hiç aldırmadan üstüne gitti Cynara. Doğuştan kısık, hatta biraz boğuk bir sesi vardı, ama sürekli çalışmak durumunda kaldığı şu son aylardaki kadar boğuk olmamıştı şimdiye kadar. «Bilemeyeceğim,» diye kestirip attı Diana. Sonra da dudaklarını sımsıkı kapadı. «Peki, Zack Buchanan’ın burada konuk olup olmadığını biliyor musun?» diye tatlı bir alayla sordu Cynara. Sonra kadının ikinci kez reddetmek üzere ağzını açtığını görünce, sabırlı bir tavırla atıldı. «Yalnızca otelde kayıtlı olup olmadığını söylesen yeter. Oda numarasını filan istemi yorum, yalnızca burada kalıyor mu kalmıyor mu, onu öğrenmek istiyorum.

» «Sana hiçbir konuğun oda numarasını verme ye niyetim yok zaten!» Sanki kendisinden gerçekten oda numarası is tenmiş gibi kızmıştı Diana. «Her ne kadar, bura da Mr. Buchanan adında bir kayıtlı bulunmadığını söylememin seni inciteceğini sanmıyorsam da…» diye hasetle eklemeyi de ihmal etmedi. «Teşekkürler,» dedi Cynara sertçe. Duyduğu ferahlık kelimelerle anlatılamayacak kadar büyüktü. Bunca zamandan sonra Michael’ı görmek bile genç kadının altüst olmasına yetmişti, ya bir de Zack’ı görmek zorunda kalsaydı? «Gidip giyinmen gerekmiyor mu?» diye öteki kadın homurdandı. «Eminim Daniel, otelde çalı şan hiç kimsenin, geçici bile olsa, böyle senin gibi yarı çıplak bir durumda ortalıkta salınıp durmasından hiç hoşlanmayacaktır. Hatta bir star sayılsan bile!» Küçümseyen bakışlarını Cynara’nın üstünde dolaştırdı. Bir star olmaktan ne kadar uzak olduğunu bildiği için, bu keskin alayı hiç fark etmemiş gibi davrandı genç kadın. Otelin birinci sınıf şarkıcılarla çalışmamak gibi bir politikası yoktu, ama Cynara yalnızca, fazlasıyla revaçta olan bu mesleğin yetenekli mensuplarından biriydi ve adının dillerde dolaşmasını sağlayacak olan o büyük atılımı bir türlü yapamamıştı. Ayrıca, Daniel Pope’un onun havuzdan yeni çıkmış olmasına zerrece aldıracağını sanmıyordu da! Otel müdürü Diana’yla düzenli bir biçim de görüşüyor olabilirdi, ama bu adamın gözlerini sürekli çevrede dolaştırmasına, hatta geçen hafta son derece açık birtakım teşebbüslerde bulunmasına da engel olmuyordu. Ne var ki, Cynara’nın ne bu tür ilişkiler kurmaya vakti vardı, ne de böyle bir başka kadınla zaten ilgisi olan er keklerden hoşlanmaya niyeti. Böyle ilişkilerin in sana neye mal olduğunu iyi bilirdi. Dersini almıştı. Hem de ne ders! Neyse, hiç olmazsa Zack’ın otelde olmadığını öğrenmişti! Yine de eğer Michael onu tanımış ol saydı, sıkıntılı birkaç dakika geçireceği kesindi.

Gerçi Joanne Buchanan, kocasıyla ayrı olduğu sırada Zack’ın kurmuş olduğu bir ilişki için dokunaklı sahneler yaratacak tipte bir kadın değildi. Zack’m karısı hakkında söylediklerinden, Joanne’ın asla bu tür sahneler yaratacak bir kadın olmadığını öğrenmiş bulunuyordu. Evliliklerini sona erdirmeye karar verdikten sonra bile, Zack’ın karışma karşı şefkati ve saygısı eksilmemişti. Cynara’nın genç adamın hayatından çıkıp gitmesindeki nedenlerden biri de, Zack’ın bu sevme tarzı sayılabilirdi bir bakıma. Ama asıl neden… «Prova yapman gerekmiyor mu?» diyen soğuk, iğneleyici bir ses, düşüncelerini yarıda kesti. «Dün geceki şovundan sonra, sanırım buna özellikle ihtiyacın var!» Kadife bakışlı kahverengi gözleri hiddetle parladı Cynara’nın, ama yine de gülümsemesinde en ufak bir falso olmadı. «Otel yönetiminin şovum hakkında bir kuşkusu varsa, bunu bana kendilerinin ileteceklerinden eminim,» diye damarına bastı Diana’nın. «Yönetim demek Daniel demektir,» diye tısladı öteki. «Ve ona karşı gösterdiğin o cüretkâr tavırlardan sonra, senden şikâyet etmeye cesaret edebileceğini sanmıyorum,» diye hararetle devam etti. «Daniel’in gözleri, önüne daha yağlı bir kuyruk çıktığı anda, onu bir sinek gibi bir kenara atacağını fark edemeyecek kadar, güzelliğinle kamaşmış bulunuyor.» O zamana kadar bu tür saldırılara çoktan alışmıştı Cynara. Bu meslekteki tüm kadınların önü ne gelenle yattığına inanılırdı. Diana da böyle suçlamalarda bulunan ilk kadın değildi. Kendisi ne yöneltilen suçlamalardan dolayı kılı bile kıpırdamamış gibi görünüyordu Cynara’nın. Diana’ nın onu ne kadar yaralamış olduğunu anlamasını istemiyordu; bu ona, hak etmediği bir tatmin vermek demek olacaktı.

Müşterilerden biri resepsiyona yaklaşırken, «Daha sonra görüşürüz Diana,» diye neşeli bir ta vırla selamladı onu. Diana’nın ona karşı beslediği duyguların hiç bir mantığı olmadığını biliyordu; Daniel Pope’a hiçbir biçimde cesaret vermiş değildi. Ama Diana, bu adam ile olan ilişkisinde kendini o kadar güvensiz hissediyordu ki, onun konuştuğu her kadından şüpheleniyordu. Michael’ı böylesine beklenmedik bir anda görmek Cynara’yı sandığından da daha çok sinirlendirmişti ve o sabahki provaların hiç de iyi gitmeyeceğini çok iyi biliyordu genç kadın. Düşünceleri başka bir yerde, beş yıl öncesindeydi artık. O sıralarda kendisi yirmi bir yaşındaydı, Zack’sa otuz üç. Ve birtakım tecrübeler edinmişse bile, hayatın bu denli zalim ve acımasız olduğunu iyice bilmiyordu daha. Zack’la olan o kırık ilişkisi, bir erkeğe verebilecek pek az şeyi olduğunu açık ve kesin bir biçimde göstermişti genç kadına. «Öğle yemeği için biraz erken ara vermeye ne dersin?» Otelin, genç kadına eşlik eden daimi dörtlüsündeki piyanist Sean, genç kadına nazikçe yaklaşmış soruyordu. «Bu sabah biraz renk siz görünüyorsun.» «Keyifsiz demek istiyorsun,» diye kederle düzeltti genç kadın. Uzun saçlarını ensesinde toplamıştı. Üstünde, provalarda daima giydiği bol pantolonla bluz vardı. «Nezakete gerek yok Sean. Bu sabah hiç formunda değilim ve bunu ben de çok iyi biliyorum.

»

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir