Cem Eroğul – Tüze ve Yorum

Bana verilen konu, “Hukuk ve Yorum”. Gördüğünüz gibi, bu başlığın yarısı Osmanlıca, yarısı Türkçe. Hepsi Osmanlıca olsaydı, “Hukuk ve Tefsir” olurdu. Haydi gelin, biz de hepsini Türkçe yapalım ve “Tüze ve Yorum” diyelim. Bildiğiniz gibi, “hukuk”a karşılık olarak “tüze” sözcüğü, aşağı yukarı yetmiş yıl önce, Dil Devrimi çerçevesinde önerilmişti. Bence, çok uygun bir karşılık. “Tüze”, “tüz-düz” kökünden geliyor. Hukuk düzlük, doğruluk demek değilse, ne demektir? Ben bu sözcüğü seviyorum. Bir süredir de, yaygınlaşması için uğraşıyorum. Bu yaygınlaştırma çabamın bir parçası olarak, buradaki konuşmamda da, “hukuk” yerine “tüze” diyeceğim. Tüze ve Yorum konusunu, üç altbaşlık altında ele alacağım: I. Tüzeye Saygı; II. Yorumun Kaçınılmazlığı ve Sınırı; III. Tüzenin Niteliği ve Sınırı. I.


TÜZEYE SAYGI Çağcıl tüze anlayışını benimsediğimiz on dokuzuncu yüzyıldan bu güne, ne yazık ki, tüze saygısı, ne yöneticilerimiz, ne de yönetilenler arasında, bir türlü yerleşmemiştir. Daha ilk anayasamızın kabul edildiği 1876 döneminde, anayasal uygulama bir buçuk yıl bile sürememiş, II. Abdülhamit, Şubat 1878’de “tatil”e gönderdiği Meclis-i Mebusan’ı, anayasanın açık buyruğunu görmezlikten gelerek, otuz yıl boyunca bir daha toplantıya çağırmamıştır. Tüzeye bu saygısızlık, 1980’de başlayan son anayasal dönemimizde de olduğu gibi, dahası, katmerlenerek sürmüştür. “12 Eylül 1980’de iktidarı bir darbeyle ele geçiren Milli Güvenlik Konseyi, 27 Ekim 1980 günü kabul ettiği 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun’un1 6. maddesiyle, kendi kendine, “bildiri” ve “karar” yoluyla anayasa değişikliği yapma hakkını tanımıştır! Oysa, o sırada, anayasayı değiştirme yetkisi zaten aynı kurulun elindeydi. İstediği an, en kısa zamanda, hiçbir engelle karşılaşmadan anayasa değişikliği yapma olanağı vardı. Elinde bu olanak varken, bir de bildiri ya da karar gibi anayasa hükmünün karşısında pek ‘hafif’ kalan araçlarla anayasayı değiştirebileceğini kabul etmesi, ancak anatüzeye (anayasa hukukuna) karşı bilinçli bir küçümsemenin dışavurumu (ifadesi) olabilirdi. Kanımca, Türk tarihinde, anatüze (anayasa hukuku) kavramını böylesine aşağılayan başka bir tüzel işlem (bir hukuk tasarrufu) yoktur.”2 Tüzetanımazlık, ondan sonra da utanmazca sürmüştür. 10 Mayıs 1986 günü, “Başbakan Turgut Özal Kayseri’de yaptığı açıklamada, ‘Anayasa’nın 84. maddesini 15-20 gün işletmeyeceklerini, bu süre içinde herkesin istediği yere geçmesini, bu süre tamamlandıktan sonra 84. maddenin işletileceğini’ söyledi.”3 Anımsanacağı gibi, 1995 yılında yapılan anayasa değişikliğine dek, 84. madde, “partisinden istifa ederek başka bir partiye giren”lerin TBMM üyeliğinin düşeceğine karar verilmesini zorunlu kılıyordu.

İşte bu anayasa hükmü, Başbakan Turgut Özal’ın bir konuşmasıyla askıya alınmış oldu. Eylül 1987’de yapılan bir halkoylamasıyla, bu ülkede, kimi yurttaşların siyasal haklarının tanınıp tanınmayacağı halka sorulabildi. Başka bir deyişle, devlet eliyle halk mahkemesi kuruldu! Anayasa’nın 93. maddesine göre, milletvekillerinin

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir