Claude Levi-Strauss – Yapısal Antropoloji

Kısa bir süre önce kaleme aldığı incelemesinde kullandığı bir tümceyi bu kitabın başında alıntıladığım için umarım Jean Pouillon bana kızmaz, zira bu cümle bilim camiasında yapmayı düşündüğüm her şeyi -istediğimi elde ettiğim konusunda sık sık tereddütlerim olsa daçokgüzel biçimde ifade ediyor: “Lévi-Strauss, kuşkusuz, toplumsal olayların yapısal niteliğinin altını çizen ne ilk ne de tek kişidir, ancak onu başkalarından ayıran, bu yapısallığı ciddiye almak ve şaşmadan onu bütün sonuçlarıyla birlikte değerlendirmektir} Eğer bu kitap başka okuyucuların da bu düşünceyi paylaşmasını sağlarsa kendim i çok m utlu hissedeceğim. Yaklaşık otuz yıldan bu yana kaleme aldığım yü z kadar yazıdan on yedisi bu kitapta toplanmıştır. Bazıları kaybolmuştur; bazılarının ise, bir tarafta unutulm uş bir halde kalmasında fayda vardır. Varlığını sürdürmesine değer bulduğum m etinler arasında bir seçim yaptım ve sırf etnografyayla ilgili çalışmaların yanı sıra kuramsal bir öneme sahip olan, ancak Tristes Tropiques (Hüzünlü Dönenceler) adlı kitabımın özünü oluşturan çalışmaları bir tarafa bıraktım. Burada ilk kez, antropolojideki yapısal yöntem i açıklamak amacıyla iki m etin yayım ­ lanmış ve diğer on beş m etnin eklenm esiyle birlikte toplam metin sayısı on yediyi bulmuştur. Bu derlemeyi oluştururken, okuyucunun dikkatini çekm ek durumunda olduğum bir zorlukla karşılaştım. Birçok makalem doğrudan İngilizceyle yazılm ıştı ve dolayısıyla çevrilmesi gerekiyordu. Oysa bu çalışma esnasında, her iki dildeki metinlerin üslup ve kompozisyon açısından farklı olduğu dikkatim i çekti. Umarım, bu farklılık yapıtın dengesiyle bütünlüğünü tehlikeye sokmaz. Bu farklılık, kuşkusuz, kısm en de olsa bir takım sosyolojik nedenlerle açıklanabilir: Fransız ya da Anglosakson halkına hitap ederken aynı şekilde düşünce y ü ­ rütm ek ve olayları anlatmak olası değildir. Ancak, bazı kişisel nedenler de vardır. İngilizce alışkanlığım ne olursa olsun -ki bu dilde birçok y ıl ders verdim-, onu yanlış bir biçimde ve sınırlı bir dağarcıkla kullanıyorum. Çoğu kez farkında olmadan, İngilizceyle yazdığım şeyleri İngilizce olarak düşünüyorum; elim deki dilbilim sel araçlarla istediğimi değil, ancak elimden geleni yazıyorum. Kendi metinlerim i Fransızcaya aktarmaya çalışırken yabancılık duygusu çekmemin nedeni de budur. Bu hoşnutsuzluğumu okuyucuyla paylaşırken, bunun nedenlerini de açıklamak durumundaydım.


Bazı paragrafları özetleyerek, bazılarını da geliştirerek ve çok serbest bir çeviri yaparak bu zorluğun üstesinden gelmeye çalıştım. Ayrıca, birçok Fransızca m e tinde ufak tefek değişiklikler yaptım. En son olarak, bazı eleştirilere yanıt vermek, hataları düzeltm ek ya da yeni olguları eklem ek için kitabın değişik bölümlerine bir takım notlar düştüm. Hauser ile Simiand’m, tarihle sosyolojiyi birbirinden ayırdığını düşündükleri ilke ve yöntem sorunlarını ortaya koyup açıklamalarından bu yana yarım yüzyıldan fazla bir zaman geçmiştir. Hatırlanacağı üzere, bu farklılıklar esas olarak sosyolojik yöntemin karşılaştırmalı niteliği ile tarihsel yöntemin monografik ve işlevsel niteliğinden kaynaklanmaktadır.2 Her ne kadar bu iki yazar söz konusu farklılıklar konusunda uyuşsa da, her yöntemin kendi değeri konusunda fikir ayrılığına düşmektedir. Peki, o günden bu yana neler oldu? Tarihin, kendisine önerilen o mütevazı ve açık programıyla yetindiğini ve kendi doğrularına göre geliştiğini burada ortaya koymak zorundayız. Tarih açısından ele aldığımızda, ilke ve yöntem sorunları kesin olarak çözülmüş gibi görünmek tedir. Sosyolojiye gelince, durum biraz farklıdır: Sosyoloji hiç gelişmemiş denilemez; özellikle burada üzerinde duracağımız sosyoloji dallarından olan etnografya ve etnoloji, son otuz yıl boyunca çok sayıdaki olağanüstü kuramsal ve betimlemeli araştırma sayesinde epey gelişme göstermiştir. Ancak, birçok anlaşmazlık, çatışma ve karışıklık pahasına oldu bu: Burada, etnolojinin geleneksel tartışmanın tam içine -bu, işin kolayına kaçmak değil de nedir!- taşındığı ve bütünsel olarak etnolojinin sanki başka bir bilim dalı olan tarihle yine bütünsel olarak karşı karşıya getirildiği görülmüştür. Bir başka çelişki sayesinde, tarihsel yönteme karşı olduğunu söyleyen etnologların tarihçilerin savını olduğu gibi aldığı görülecektir. Kökenlerine hızlı hızlı değinmeden ve konuya daha fazla açıklık getirmek için birkaç tanım yapmadan bu durumu anlamak mümkün değildir. Bu metni yazarken, bu yüzyılın başlarından itibaren Durkheim ile Simiand’m ona yüklediği “bütün sosyal bilimlerin corpusu.” şeklindeki genel anlamı henüz hak edemeyen sosyoloji terimini bir tarafa bırakacağız. Toplumsal yaşamın ilkeleri ve insanların bu konuda şu ana kadar sürdürmeye devam ettiği düşünceler konusunda fikir yürütme anlamında ele alındığında -ki Fransa dahil birçok Avrupa ülkesinde bu anlam henüz geçerlidirsosyoloji, toplumsal felsefeye indirgenir ve onun incelememizle bir ilgisi yoktur.

Anglosakson ülkelerde olduğu gibi, en karmaşık toplumlarm örgütlenmesi ve işlemesiyle ilgili pozitif araştırmaların bir bütünü olarak görüldüğünde ise sosyoloji, etnografyanın bir uzmanlık alanı olur; ancak, konusunun karmaşık olması nedeniyle, henüz etnografyanınki kadar kesin ve verimli sonuçlar elde ettiği söylenemez.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir