Mehmet Rifat – Roman Kurgusu ve Yapısal Çözümleme; Michel Butor’un Değişim’i

Toplumun “edebiyat” (ya da “yazın”) diye adlandırdığı bir olgu vardır. Nedir bu olgu? Verilebilecek ilk yanıt, belki de anlatım ve içerik sözcüklerinin kaynaşmasıyla oluşan bir tanımda belirecektir. Gerçekten de ana sorun, anlamlı öğelerin “anlatılış” biçimidir. Anlam evreninin, biçimsel kurgu eşliğinde yeni değerler kazanmasını simgeler yazın: Birbirinden bağımsız biçim ve anlam birimlerinin aynı bağlam içine girerek birbiriyle çatışmasını, giderek kaynaşmasını gerçekleştiren değerlerdir bunlar. Yapısal kurguyu oluşturan birimlerin, Ferdinand de Saussure’in deyişiyle göstergelerin etkinlikte bulunduğu böyle bir kaynaşmanın özelliği, ilkin iletişim kavramıyla belirlenir. İletişimi oluşturan öğelerin bir yanında konuşanın (bu bağlamda yazarın ya da metin içindeki anlatıcının) öbür yanındaysa dinleyenin (bu bağlamda okurun ya da kendisine-anlatılan-kişinin) varlığı tartışılmaz. Ancak, iletişimin gücü, göstergelerin kullanımına, bir bağlam oluşturan birimlerin eklemlenme düzenine bağlıdır. İletişim olgusunun yanı sıra bir başka önemli sorun da öznenin, eylemin, tümleçin (ya da nesnenin), Algirdas Julien Greimas deyişiyle eyleyenlerin bağlam (olayörgüsü) içindeki görevidir. İletişime değer katacak olan da bu eyleyenler düzeninin kuruluşudur. Ancak, burada hemen bir açıklama yapmamız gerekir. Yazınsal metnin iletişimi, doğal dil düzeyindeki gibi sınırlı değildir. Dış gerçekten dönüşümlerle uzaklaşan, gerek anlatım gerekse içerik düzeyinde üretimsellik (anlamlandırma) olgusunu 15 simgeleyen metin, çoğulluğa açılan anlamlar taşır. Yazınsallık da böyle bir bütünün boyutlarını niteleyen bir kavram olarak belirir.1 Demek ki, yazını oluşturan metinler, eyleyenlerden kurulu, hem anlatımda hem de içerikte çoğulanlamlı, kendi kendine yeten bir bütün olarak tanımlanabilir. Bu tür özellikleri taşıyan yazınsal metni betimleme yöntemimiz ne olacaktır? Eşsüremli dilbilim, nasıl birlikte varolan ve bir dizge (sistem) oluşturan öğeler arasındaki ilişkileri incelerse, yazınsal göstergebilim de hemen her düzeyde ve her yönde kendi kendini biçimlendiren ve anlamlandıran yazınsal metni özerk bütünlüğü içinde ele alarak bunun “iki sınır çizgisi” arasındaki evrenini (evrenindeki ilişkileri) işlemlemeye, anlamlandırmaya yönelir.


Önce Algirdas Julien Greimas’ın,2 daha sonra da JeanClaude Coquet’nin3 uyguladığı yöntemden kalkarak bu “iki sınır çizgisi”ni belirleyelim: Belli bir tümcenin belli bir parçasını sözcükbirim (ya da sözlükbirim) diye ele alırsak, bu sözcükbirimi gösterge kavramının bir altbölümü olarak betimleyebiliriz. Buna göre: Çoğulanlam taşıyıcısı yazınsal metnin belli bir kesitini ele alalım. Bu kesit, söz konusu metnin bir bölümü, bir parçası olarak çoğul göstergelerden oluşur. Yine bu kesit “iki sınır çizgisi” arasında yer alır: 1) Anlatım düzeyi; 2) İçerik düzeyi. Süheyla Bayrav “Dilbilimsel Edebiyat Eleştirisi” adlı yazısında (Dilbilim I, 1976), “Son yıllarda edebiyatı başka komşu uğraşımlardan ayırmak, onu tanımlamak için bazı öneriler ileri sürülmüştür” der ve bu önerileri şu başlıklar altında açıklar: 1. İletilenin yokluğu / 2. Kapalılık / 3. Üretim / 4. Okunabilme / 5. Dil. Öte yandan, Yazınsal Betik Üstüne Araştırmalar (1976) adlı kitabımızda da söz konusu özellikleri yazınsallık nitelikleri olarak adlandırmış ve biz de beş birime indirgemiştik: 1. Yazınsal metnin kapalılığı ya da açıklığı; / 2. Gönderilen yokluğu; / 3. Çoğulanlam ya da yananmalar; / 4. Üretimsellik ya da yaratıcılık; / 5.

Metinlerarası ilişkiler (bkz. a.g.y. s. 18-26). [Ayrıca bkz. Mehmet Rifat, “Göstergebilim Açısından Yazınsallık Kavramı”, Göstergebilimin ABC’si, s. 83-104.] 2 Semantique structura/e’de “Langage et discours” başlıklı bölüm. 3 Semiotique litteraire’de “Questions de semantique structurale” başlıklı bölüm. 16 Tümceler anlatım düzeyinde sesbirimlerden (sesbirimler de sesbirimciklerden), içerik düzeyindeyse anlambirimlerden (anlambirimler de anlambirimciklerden) oluşurken, kesitler de anlatım düzeyinde biçimsel öğelerin, içerik düzeyindeyse anlamlandırıcı öğelerin eklemlenmesinden oluşur. Bu söylediklerimizi şöyle bir çizime indirgeyebiliriz: YAZIN YAZINSAL METİN Kesitler Anlatım: İçerik: Biçimsel öğe Anlamsal öğe Öyleyse, yazınsal metni oluşturan kesitler (büyükten küçüğe doğru: anabölüm, altbölüm, paragraf, tümce) öncelikle biçimsel öğelerin çizdiği, daha derin boyutlardaysa anlamsal öğelerin oluşturduğu çizgiler arasında katmanlaşır. Bu iki çizgi ya da yapı arasında yer alan kesit tüm yapıtın değil, yalnızca kendi evrenini -o da sınırlı bir biçimde- oluşturur. Oysa, bir bütünün sözgelimi bir romanın “anlam evreni” kesitlerin (bölümlerin) çizgisel anlam toplamından çok daha fazladır.

4 Gerçekten de bir biçim ve anlam bütünlüğü, ilk bakışta, kimi sözcüksel birimlerin toplamından oluşur ama bir bütünün gerçek değeri parçaların ilişkisine dayanır. Bu nedenle bir metinde yer alan herhangi bir kesitin anlatım/içerik boyutunu anlamlandıran, onu bir bakıma yeniden üreten, yeniden değerlendiren de, öteki eşdeğerli birimlerle olan ilişkisidir; öteki birimlerle eklemleniş özelliğidir. Bir yazarın bütün yapıtları arasındaki ilişkiler sonucu nasıl yeni anlamlar üretiliyorsa, bir yazınsal metnin belli bir kesiti de öteki kesitlerle olan ilişkilerine göre betimlenir. Bir yazarın hem kendi yapıtları arasındaki ilişkiler, hem de başka yazarların ya4 “La signification d’un tout est superieure a la somme lineaire des significations de ses parties”, Noam Chomsky, George A. Miller, ı: Analyse formelle des langues, s. 6. 17 pıtlarındaki metinlerle kendi metinleri arasındaki ilişkiler metinlerarası ilişkiler5 diye adlandırılırken, aynı yapıttaki ilişkileri de metiniçi ilişkiler6 ya da kesitlerarası özellikler diye adlandırabiliriz. Bir kesiti daha küçük parçalara ayrıştırmadan önce, eşdeğerli büyük kesitler arasındaki bileşimi göz önünde bulundurarak, özelliklerin kullanım sıklığına dayanan bir sınıflandırmaya gidebiliriz. Çünkü, yapıtın gerek söylem7 gerekse anlatı8 düzeyi çeşitli bileşimlerden oluşur. Ancak böyle bir sınıflandırma sonucu yazın’ın hem biçimsel hem de anlamsal bileşimini ortaya çıkarmış oluruz. Nasıl “anlambirimcik tek başına bir hiç”se,9 bir kesit de tek başına bir boşluktur, kendi kendine yetmeyen bağımlı bir parçadır. Ona değerini veren öteki kesitlerle eklemleniş biçimidir. Bu nedenle, ilk amaç, kesitlerin birbirine geçişini, birbirine eklemlenişini, dönüşümünü belirlemektir. Anlamsal katmanlaşmaya ancak böyle bir betimleme sonucunda yaklaşılabilir. Kesitleme işleminde bize yön veren ilk etkense, seçeceğimiz romanın kurgusundaki özellikler olacaktır.

Bu nedenle, kesitleri sezgisel, rastlantısal bir bölümlemeyle ele almamak için, öncelikle, yapıtın genel yapısal düzenini belirlememiz gerekir. Bizi romanın kesitlerine götürecek yol bu toplu yapısal düzenden geçer. Böylece, bir yazınsal metnin göstergeler evrenini çözümlemeyi, bu arada da özellikle kesitlerarası geçişbirimleri ve eyleyenler ilişkisini amaçlarken, yöntemsel yaklaşım örneğimiz üçlü bir düzen izleyecektir:

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir