Danielle Steel – Siginak

Ürkü, heyecan, dehĢet duygusuyla hep, günü gelir gideriz tanrının yitik ruhlarına, unutulmuĢ, üĢümüĢ, kırgın, pis, arada bir de temiz, yeni çıkmıĢ sokaklara, henüz kirlenmemiĢ saçları Fransız örgüsü, ya da yeni tıraĢ edilmiĢ yüzü, bir ay geçmez görürüz günlerin alıp götürdüğünü, yüzler aynı yüzler değildir artık, lime limedir giysiler, ruhlar baĢlamıĢtır paralanmaya, gömlekler pabuçlar gözler gibi… kiliseye giderim yola çıkmadan önce, dua ederim onlar için arenaya çıkacak matadorlar gibi, asla bilinemez ne getirecek gece, paylaĢma mı umutsuzluk mu, tehlike mi, ölüm mü yoksa onlara ya da bize, sessiz ve içten yakarıĢımın ardından yola koyuluruz sonunda, kahkahalar çanlar gibi yankılanır çevremizde, gözleriz biz yüzleri, bedenleri, bizi arayan gözleri, artık tanıyorlar, gelirler koĢarak biz ne zaman ne zaman insek arabalardan, arkamızda ağır torbaları sürükleyerek bir gün daha kazandırmak için onlara, yağmurda bir gece daha, bir saat daha… soğukta. yakardım sizin için… neredeydiniz? biliyordum geleceğinizi! yağmurda gömlekleri bedenlerine yapıĢmıĢ, acıları ve sevinçleri bizimkilere karıĢmıĢ, umut konvoyuyuz biz, ne kadar umut, ölçemeyiz, elleri ellerimize değer, bakıĢları gözlerimizin derinliklerine akar. tanrı sizi korusun, yürüyüp giderlerken sesler bir Ģarkıdır inceden. sokaklarda bir yaĢamı paylaĢırlar bir an için, bizimle, bir bacağı, bir kolu, bir gözü, bir zamanı, biz koyulurken yolumuza kazınırlar belleğimize ebediyen, yüzü kirden kabuk bağlamıĢ küçük kız, sağanak yağmurda tek bacaklı oğlan, annesi çırpınıyordur onu görebilsem diye, baĢını önüne eğmiĢ hıçkıra hıçkıra ağlayan adam, öyle güçsüz ki alamıyor torbayı elimizden, sonra ötekiler, bizi ürkütenler, sinsice, kollayarak yaklaĢanlar, kararsız kalanlar, üstümüze mi atılsın, pay mı alsın, emin olamayanlar, saldırsın mı, teĢekkür mü etsin, gözleri gözlerimize değer elleri ellerimize… yaĢamları yaĢamlarımıza karıĢır, tıpkı ötekiler gibi, değiĢtirilemez, ölçülemez, sonunda, en sonunda güven bizim tek bağımız, tek umudu onların, tek kalkanımız bizim biteviye biteviye karĢılaĢırken onlarla, gece ilerliyor, yüzlerin sonu yok, görünürdeki umutsuzluğu gecenin aralanıyor umudun doğduğu o kısacık anda, bir torba kalın giysi, bir paket yiyecek, bir el feneri, bir uyku tulumu, oyun kâğıtları ve birkaç yara bandı, geri verilen onurun simgesi, hiç farklı değil duygulan bizimkinden, ama sonunda bi yüz o periĢan kavurucu gözleriyle indirir yüreğinize, paramparça eder zamanı, ta ki biz de onlar kadar parçalanmıĢ oluncaya dek, onlar kadar bütün ya da, artık hiç fark yok aramızda, gözleri gözlerimi ararken aynıyız biz, izin verecek mi içimizden biriymiĢ gibi ona sahip çıkmama, yoksa öldürecek mi beni, umut yakalayamayacağı kadar uzak mı ona… bizim için neden yapıyorsun bunu? çünkü sizi seviyorum demek isterim hep, ama asla bulamam sözcükleri, umudum, inancım yetmez bu kadarına, uzatırım torbayı ve yanında yüreğimi. Ve her zaman, birkaç sevinçli yüzden sonra o yüz gelir, hepsinin en periĢanı, o denli yakındır ki ölüme konuĢamaz bile, iĢte bu sonuncusu benimdir her zaman, içimde kendimle birlikte eve götürürüm onu, üzüntünün tacı baĢındadır hâlâ, yüzü dağılmıĢtır, hepsinin en kirlisi en ürkütücüsü, durup bana bakar öylece, kımıldamadan, gözleri gözlerimi delerek, bazen yıkık, aynı zamanda uğursuzlukla ve umutsuzca, yürüdüğünü görürüm, üzerime gelir doğruca, kaçmak isterim, kaçamam, istemem kaçmayı, göze alamam, yüzleĢirim korkuyla, dururuz göz göze, duyumsarız birbirimizin korkusunu, gözyaĢları gibi karıĢırız tek bir yüzde, iĢte o zaman anlar o zaman hatırlarım, bu benim son Ģansım olsaydı eğer, tanrıya dokunmak, ona ulaĢmak, ve karĢılığında onun dokunuĢuna eriĢmek için, ona sevgimi saygımı kanıtlamak için son Ģansım olsaydı eğer, kaçar mıydım? dururum yerimde, hatırlayarak tanrının birçok kılıkta geldiğini, birçok yüzle, kötü kokularla, hatta belki öfkeli gözlerle, uzatırım torbayı, artık cesurca değil soluk soluğa sadece, bu karanlık geceye niçin ve kimin için geldiğimi hatırlayarak… ölüm asılı dururken aramızda eĢit ve yalnız bekleriz karĢılıklı, sonunda o uzanıp alır torbayı, fısıldar giderken tanrı seni korusun, ve sessizce ve utkulu dönerken evlerimize, ben bir kez daha anlarım, tanrının elinin bir kez daha dokunduğunu bize… SIĞINAK ParçalanmıĢtı, onarıldı, senin hayalin benim sığınağım bedenindeki dikiĢler, yara izlerim, bizi sevmiĢ olanların mirası, utkularımız ve yenilgilerimiz yavaĢça yaklaĢıyor birbirine, öykülerimiz tek bir öyküde buluĢuyor, uzanmıĢken kıĢ güneĢi altında, parçalanmıĢ değilim artık, bir bütünüm sonunda, bir antik vazo güzelliğinde, artık yanıt beklemiyor hayatın gizleri, ve sen dostum, sevgili dostum, ellerim avcunun içinde, iyileĢirken biz, baĢlıyor yeniden hayat, hiç bitmeyecek bir aĢkın ve sevincin Ģarkısı. KUZEY KALĠFORNĠYA’DA, SAHĠLĠN UZUN YAYI BOYUNCA rüzgârın estiği ve ince kumları bir bulut halinde havaya savurduğu Ģu serin, sisli, sözümona yaz günlerinden biriydi. Kırmızı Ģort ve beyaz eĢofman üstü giymiĢ küçük bir kız, köpeği suyun kenarındaki yosunları koklarken, yüzü rüzgâra dönük olarak kumsal boyunca güneye doğru ağır adımlarla yürüyordu. Küçük kızın kısa kesilmiĢ, kıvırcık, kızıl saçları, yanık kahveye çalan bal rengi gözleri vardı, yüzü çilliydi ve çocukları tanıyanlar onun on-on iki yaĢlarında olduğunu tahmin edebilirdi. Sıska bacaklı, zarif yapılı, ufak tefek bir kızdı. Köpek de çikolata renkli bir Lab’di. ikisi ağır adımlarla, özel mülk olan alandan diğer uçtaki halk plajına doğru yürüyorlardı. O gün sahilde hemen hiç kimse yoktu, hava çok soğuktu. Ama kız buna aldırmıyor, köpek de rüzgârın savurduğu kumlara arada sırada havlayıp sonra yine suyun kenarına yöneliyordu. Köpek bir yengeç görünce birden geriye sıçradı, öfkeyle havladı ve küçük kız güldü. Kızla köpeğin çok iyi dost oldukları belliydi.


Birlikte yürüyüĢ tarzlarından, yalnızlıktan ve sakin yerlerden hoĢlandıkları anlaĢılıyordu, insan onların bu Ģekilde daha önce de sık sık yürüdüklerini tahmin edebilirdi. Böylece uzun süre yan yana yürüdüler. Sahilde bazı günler, temmuzda bekleneceği gibi sıcak ve güneĢli olurdu, ama her zaman öyle değildi. Sis bastırdığında hava hep yağmurlu ve soğuk olurdu. Sisin dalgaların üzerinden ve Golden Gate köprüsünün direkleri arasından yaklaĢtığını görebilirdiniz. Köprü bazen plajdan görülebilirdi. Safe Harbour, San !?¦ * -t i î Francisco’nun otuz beĢ dakika kuzeyindeydi, arazisinin yarıdan çoğu da tüm sahil boyunca kum tepeciklerinin hemen arkasına inĢa edilmiĢ evlere ait ortak özel mülktü. Kapıda, içinde bir güvenlik görevlisi olan bir bekçi kulübesi, istenmeyen kiĢilerin buraya giriĢini önlerdi. Kumsala sahil evlerinden baĢka giriĢ yolu yoktu. Diğer uçta halka açık bir plaj vardı, oradaki bir sıra daha basit ev ve barakadan da kumsala ulaĢmak mümkündü. Sıcak, güneĢli günlerde halk plajı kalabalık olur, insan kaynardı. Ama genelde halk plajı bile tenha olur, kumsalın özel mülk olan ucunda ise nadiren insan görülürdü. Çocuk kumsalın basit baraka ve kulübelerin olduğu bölümüne henüz varmıĢtı ki, katlanabilir bir tabureye oturmuĢ bir adamın, önündeki Ģövaleye takılı bir kartona suluboya resim yaptığını gördü. Küçük kız adama biraz uzakça bir mesafede durup onu seyrederken, köpek, rüzgârla aldığı merak uyandırıcı bir kokuyu izleyerek kum tepeciğine doğru koĢtu. Küçük kız ressamdan uzakta, kumların üstüne oturdu ve onun çalıĢmasını seyretmeye baĢladı.

Epeyce uzağında olduğu için adam onun farkında değildi. Onu seyretmek kızın hoĢuna gitmiĢti, rüzgârda siyah saçları dalgalanırken adamın güvenilir ve tanıdık bir havası var gibiydi. Küçük kız insanları seyretmekten hoĢlanırdı, bazen yine böyle uzakta durup balıkçıları da seyreder, onların bütün hareketlerini dikkatle izlerdi. Ressam çalıĢırken kız orada uzun süre oturdu. Ve daha dikkatli bakınca, adamın resminde, aslında denizde olmayan tekneler bulunduğunu gördü. Epeyce sonra köpek de geri dönüp kızın yanına, kumların üstüne oturdu. Küçük kız, bakıĢlarını çevirmeden köpeği okĢadı. Gözlerini denize dikmiĢ, arada bir de ressama bakıyordu. Kız bir süre sonra adama biraz daha yaklaĢtı ve arkasında, yan tarafta durdu. Adam onu hâlâ fark etmemiĢti, ama kız Ģimdi resmi çok daha iyi görebiliyordu. Ressamın çalıĢtığı renkleri ve resimdeki günbatımını sevmiĢti. Köpek bu arada yorulmuĢ, onun bir emir vermesini beklercesine kızın yanında durmuĢtu. Kız bir süre sonra ressama biraz daha yaklaĢtı. Adam bu kez onu fark etti. Köpek zıplayarak ona kum sıçratırken, adam baĢını kaldırıp ĢaĢkın gözlerle onlara baktı.

Küçük kızı da o zaman gördü iĢte. Adam hiçbir Ģey söylemeden çalıĢmasına devam etti. Yarım saat kadar sonra, boyasına biraz su katıp baĢını çevirdiğinde onun hâlâ aynı yerde durup kendisini seyrettiğini görünce ĢaĢırdı. Birbirlerine tek söz etmediler, ama kız onu izlemeye devam etti ve sonunda kumların üstüne oturdu. Rüzgârda yere çökünce insan biraz ısınmıĢ gibi oluyordu. Ressam da üstüne kız gibi bir eĢofman üstü giymiĢti, ama altında kot pantolon, ayaklarında da eski spor ayakkabılar vardı. Adamın güneĢ yanığı yüzü hafifçe yıpranmıĢtı ve küçük kız, onun ellerinin güzel olduğunu fark etti. Adam hemen hemen kızın babasının yaĢında, yani kırklı yaĢlardaydı. Ressam onun hâlâ orada olup olmadığını anlamak için baĢını çevirince göz göze geldiler, ama ikisi de gülümsemedi. Adam uzun zamandır bir çocukla konuĢmamıĢtı. “Resim yapmayı sever misin?” Kızın hâlâ orada durması için, ressam olmak istemesi dıĢında bir neden düĢünemiyordu. Yoksa kız Ģimdiye kadar sıkılırdı. Gerçekte ise küçük kız, bir yabancı olsa bile, sessizce birinin yanında olmaktan hoĢlanıyordu. Nedense bu ona dostça bir Ģey gibi geliyordu. “Bazen.

” Kız ona karĢı dikkatliydi. Adam ne de olsa bir yabancıydı ve kız bu konuda kuralları bilirdi. Annesi ona yabancılarla konuĢmamasını her zaman hatırlatırdı. Adam elindeki fırçaya bakıp temizlerken, “Ne resmi yapmayı seversin?” diye sordu. YakıĢıklı, keskin hatlı bir yüzü, çukurlu bir çenesi vardı. GeniĢ omuzları ve uzun bacaklarıyla sessiz ve güçlü bir insan görüntüsü veriyordu. Ressam taburesinde oturmasına rağmen uzun boylu olduğu belliydi. “Köpeğimin resmini yapmayı severim. Orada tekneler yokken onların resmini nasıl yapıyorsunuz?” Adam bu kez ona doğru dönerken gülümsedi ve tekrar göz göze geldiler. “Onları tahayyül ediyorum. Sen de denemek ister misin?” Kıza küçük bir eskiz bloknotuyla bir kurĢun kalem uzattı, kızın oradan gitmeyeceği belli olmuĢtu. Küçük kız bir an tereddüt etti, sonra ayağa kalktı, adama doğru yürüyüp bloknotla kalemi aldı. “Köpeğimin resmini yapabilir miyim?” Küçük kız bunu sorarken narin yüzünde ciddi bir ifade vardı. Adamın ona bloknotu vermesinden gururlanmıĢ gibiydi. “Elbette.

Ne istiyorsan onun resmini yapabilirsin.” Birbirlerine UANlfcLLfcMfcfcL isimlerini söylemediler ve bir süre çalıĢarak yan yana oturdular. Küçük kız resmini çizerken gayet dikkatliydi. Köpek martıları kovalayarak yanlarından geçerken adam, “Adı ne köpeğinin?” diye sordu. Kız gözlerini resminden kaldırmadan, “Mousse,” dedi. Adam bir an için kendi resmine bakıp kaĢlarını çattı ve bir yerini düzelttikten sonra, “Moose mu? Köpeğin Ģu yassı boynuzlu iri geyiklere pek de benzemiyor ama olsun. Yine de iyi bir isim,” dedi. “Mousse bir tatlı. Bir Fransız tatlısı, hem de çikolatalı.” Adam bu kez tatmin olmuĢ göründü ve, “Sanırım bu olur,” diye cevap verdi. O gün için yeterince çalıĢmıĢ görünüyordu. Saat dördü geçiyordu ve adam öğle saatinden beri oradaydı. Gerçekten ilgilendiği için değil de, sırf bir Ģey söylemiĢ olmak için, “Sen Fransızca biliyor musun?” diye sordu ve kızın baĢ salladığını görünce ĢaĢırdı. Bu yaĢta bir çocukla konuĢmayalı yıllar olmuĢtu, ona ne söyleyeceğini bilemiyordu. Ama bu sessiz kız ona çok tutarlı, güçlü bir kiĢilik olarak görünüyordu.

Ona bir kez daha bakınca, bu küçük kızın, kızıl saçları dıĢında, kendi kızına da biraz benzediğini gördü. Bu yaĢtayken Vanessa’nın uzun sarı saçları vardı ama davranıĢ ve duruĢlarında bir benzerlik görülüyordu. Kız oturduğu yerde kendi resmine bakarken, “Annem Fran-sızdır,” dedi. Mousse’un resmini yaparken her zaman aynı güçlükle karĢılaĢırdı, hayvanın arka bacaklarını yine iyi çizememiĢti. Kızın canının sıkıldığını fark eden adam elini bloknota doğru uzatıp, “Ver de bir bakalım,” dedi. Küçük kız bloknotu ona verirken, “Arka tarafını hiçbir zaman iyi yapamıyorum,” dedi. ikisi Ģimdi bir resim öğretmeniyle öğrencisine benziyorlardı; resim, aralarında hızlı bir bağ oluĢturmuĢtu. Ve kız onun yanında kendini çok rahat hissediyordu. Adam ona ne yapması gerektiğini göstermeden önce, “Bak sana göstereyim… Gösterebilir miyim?” diye izin istedi. Kız baĢını salladı ve adam birkaç kalem darbesiyle hatayı hemen düzeltti. Ama o düzeltmeden önce bile köpek resmi oldukça iyi sayılırdı. Adam bloknotu kıza geri verip kendi resmiyle kalemini kaldırırken, “Çok iyi bir iĢ çıkardın,” dedi. “Resmimi düzelttiğiniz için teĢekkür ederim. Bu kısmı nasıl yapacağımı asla öğrenemedim.” Adam boyalarını toplarken, “Bir dahaki sefere öğreneceksin,” dedi.

Hava gittikçe soğuyordu, ama ikisi de bunu fark etmemiĢ gibiydi. “ġimdi eve mi gidiyorsunuz?” Kızın hayal kırıklığına uğramıĢ bir hali vardı. Onun konyak rengi gözlerine bakan adam, bu küçük kızın yalnızlık hissettiğini anlayıp duygulandı. Bu kızda olan bir Ģey onu etkilemiĢti. “Vakit geç oldu.” Dalgalar üzerindeki sis de gittikçe kalınlaĢıyordu. “Buralarda mı yaĢıyorsun, yoksa birini mi ziyarete geldin?” Birbirlerinin adını bilmiyorlardı ama bunun önemi yok gibiydi. “Ben buraya yaz aylarında kalmak için geldim.” Kızın sesinde hiç heyecan belirtisi yoktu ve nadiren gülümsüyordu. Adam elinde olmadan meraklandı. Kız bugün öğleden sonra onun yaĢamına girmiĢ, Ģimdi de aralarında garip, tanımlanamayan bir bağ oluĢmuĢtu. “Kumsalın sonunda mı?” Adam, küçük kızın kumsalın kuzeyinden geldiğini tahmin ediyordu. Kız baĢını sallayarak doğruladı. Kız ona, “Siz burada mı yaĢıyorsunuz” diye sorunca, adam da ona yanıt olarak, baĢıyla tam arkalarındaki bungalovlardan birini iĢaret etti. “Siz ressam mısınız?” Adam onun elinde sıkıca tuttuğu Mousse’un resmine bakıp gülümsedi ve, “Sanırım öyle.

Sen de öylesin,” diye yanıt verdi, ikisi de oradan ayrılmak istemiyor gibiydiler, ama gitmek zorunda olduklarını da biliyorlardı. Kız, annesi eve dönmeden önce gitmeliydi, yoksa baĢı derde girerdi. Saatlerce telefonda erkek arkadaĢıyla konuĢan bakıcı kıza görünmeden evden çıkıp kaçmıĢtı. Yeni yetme bakıcı kızın onun gitmesine pek de aldırıĢ etmeyeceğini biliyordu. Çoğu zaman bakıcı kız bunun farkına bile varmaz, ancak annesinin gelip onu sormasıyla anlardı yokluğunu. “Babam da resim yapardı.” Onun “yapardı” demesi adamın dikkatini çekti ama bunun ne anlama geldiğini kestiremedi; kızın babası artık resim yapmıyor muydu, yoksa onları bırakıp gitmiĢ miydi? ikinci olasılık daha güçlü geldi ona. Küçük kız belki de yetiĢkin bir erkeğin ilgisine aç, parçalanmıĢ bir ailenin çocuğuydu. Bunların hiçbiri ona yabancı sayılmazdı. “Baban ressam mı?” Ut\ri 1CLLE 0 1 “Hayır, mühendis. Ayrıca bir Ģeyler icat etti o.” Kız bunu söyledikten sonra içini çekti ve üzgün bir ifadeyle adama baktı. “Sanırım artık eve gitsem iyi olacak.” O sırada Mousse da onun bu sözünü bekliyormuĢ gibi birden ortaya çıktı ve gelip kızın yanında durdu. “Belki seninle tekrar görüĢürüz.

” Temmuz ayının henüz baĢlarıydı ve yazın bitmesine daha epeyce zaman vardı. Ama adam onu daha önce hiç görmemiĢti ve küçük kızın buraya pek sık gelmediğini sanıyordu. YaĢadığı evden epey uzaktı burası. Küçük kız bu kez gözlerinde hafif bir gülümsemeyle ve nazik bir ifadeyle, “Sizinle birlikte resim yapmama izin verdiğiniz için teĢekkür ederim,” dedi. Kızın gözlerinde gördüğü özlem ifadesi adama dokunmuĢtu. Adam içtenlikle, “Bu benim de hoĢuma gitti,” dedi ve nedense acemice bir Ģey yapıyormuĢ gibi hissederek elini küçük kıza uzattı. “Pekâlâ, benim adım Matthew Bowles,” dedi. Küçük kız onun elini tutup ciddiyetle sıktı ve adam onun kibarca davranıĢından etkilendi. Olağanüstü bir küçük kızdı bu, adam onu tanıdığı için mutlu olmuĢtu. “Benim adım da Pip Mackenzie.” “ilginç bir isim. Pip mi? Bir Ģeyin kısaltması mı bu?” Küçük kız bu kez yaĢına daha uygun davranıp kıkırdadı ve “Evet, nefret ediyorum bundan,” diye yanıt verdi. “Philippa’nın kısaltması. Bana büyükbabamın adını vermiĢler. Ne korkunç, değil mi?” Kız adını hiç beğenmiyormuĢ gibi yüzünü buruĢturdu ve bu da adamın gülümsemesine neden oldu.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir