Erwin Schrodinger – Yaşam Nedir

Bilim adamının kimi konuların bilgisine, kaynağından, baştan sona ve tamamıyla sahip olduğu ve bu nedenle, ustası olmadığı bir konuda çoğunlukla yazmamasının beklendiği sanılmıştır. Bu bir noblesse oblige (soyluluk borcu) sorunu kabul edilmiştir. Bugünkü amaç için soyluluktan vazgeçmek ve eğer varsa, minnet borcundan kurtulmuş olmak istiyorum. Mazeretim şunlar: Kavranan tüm bilgiyi birleştirme şiddetli arzusunu atalarımızdan kalıt almışız. En yüksek öğrenim kurumlarma verilen birçok ad bize, ilkçağdan beri ve birçok yüzyıl boyunca sadece bir tek evrensel görüşün itibar gördüğünü anımsatıyor. Ama, son yüz küsur yıl süresince, çeşitli bilgi dallarının, hem enine hem derinliğine, yayılm ası bizi ne olduğu belirsiz bir ikilem le karşılaştırıyor. Açıkça hissediyoruz ki bütün bilinenin toplu bir özetini bir araya getirmek için elverişli materyali elde etmeye ancak şimdi başlıyoruz; ama öte yandan, hemen sonra, onun uzmanlaşmış küçük bir bölü m ü n d en çoğunu bilm ek tek bir akıl için olanaksızlaşmaya başlıyor. Bu ikilemden kurtulmanın (gerçeğimiz sonsuza kadar yok olmaya yönelmesin diye), kimilerimizin, bazılarının bilgisi eksik ve ikinci elden de olsa, olguların ve kuramların bir sentezine sürüklenmeyi -ve kendi kendimizi budalalaştırma riskini- göze almak zorunda olmasından başka bir yolunu göremiyorum. Mazeretim konusunda bu kadar. Dil zorlukları ihmal edilebilir gibi değil. İnsanın doğal konuşması sımsıkı oturan bir giysidir ve doğrudan doğruya işe yarar olmayan, başka biriyle yerdeğiştirdiği zaman insanın içi kesinlikle tam anlamıyla rahat etmez. Dr. Inkster’a (Trinity Kolej, Dublin), Dr. Padraig Browne’a (St Patrick Koleji, Maynooth) ve nihayet, ama en az değil, Mr.S.


C. Roberts’a teşekkürler ederim. Üzerime yeni bir giysi uydurmak için büyük ve ara sıra, ‘özgün’ bir adetimden vazgeçmeye isteksiz olmamdan dolayı daha da büyük zahmete girdiler. Arkadaşlarımın yatıştırma gayretine dayananlar benim haneme yazılmalı, arkadaşlarımınkine değil. Birçok alt bölüm başlıkları aslında bilerek sınırlı özetlendi ve her bölümün metni kendi içinde sürekli okunmalı. E. S. Dublin Eylül 1944 Homo liber nulla de re minus quam de morte cogitat; et ejus sapientia non mortis sed vitae meditatio est. SPINOZA’nm Ethics (Aktöre, Ahlak) adlı eserinden. Pt ıv, Prop.67 (O özgür kişi ki ölümden daha az düşündüğü hiçbir şey yoktur; aklı ölüme değil yaşama aracılık eder.) IB Ö L Ü M K L A SİK F İZ İK Ç İN İN KONUYA YAKLAŞIM I Cogito ergo sum DESCARTES GENEL KARAKTER ve ARAŞTIRMANIN AMACI Bu küçük kitap, başlangıçta söz konusu sorunun zor ve derslerin halk anlatımlı olmayabileceği, hatta fizikçinin en korkulu silahının, matematik tümdengelim (dedüksiyon), zar zor yararlı olabileceği konusunda uyrıldıkları halde esas olarak azalmayan dört yüz dolayında dinleyiciye, bir kuramsal fizikçi tarafından verilen bir halk dersleri dizisinden doğdu. Konu matematiksiz açıklanacak kadar basit değildi ama bu onun çok daha fazla tamamıyla ulaşılabilir matematik içermesine neden oldu. En azından aldatıcı rağbeti kışkırtan başka bir özellik, dersi verenin hem fizikçi hem biyolog için biyoloji ile fizik arasında havada bir yerde askıda duran temel fikri açıklığa kavuşturma niyetiydi. Aslında, işe karışan konuların çeşitliliğine karşın, bütün girişim sadece bir fikri -geniş ve önemli bir sorun üzerinde küçük bir yorum- aktarma niyetindeydi.

Yolumuzu kaybetmemek için, önceden çok kısa bir plan çizmek yararlı olabilir. Geniş, önemli ve çok tartışılmış sorun şudur: Fizik ve kimya ile açıklanmış canlı bir organizmanın uzaysal sınırı içinde yer alan zaman ve mekanda olaylar nasıl olabilir? Bu kitabın açıklamaya ve yerleştirmeye çalışacağı ilk yanıt aşağıdaki gibi özetlenebilir: Bugünkü fizik ve kimyanın böyle olaylardan sorumlu olma konusunda apaçık yetersizliği o olayların, bu bilimler tarafından açıklanabileceğinden kuşkulanmak için hiç de neden değildir. İSTATİSTİKSEL FİZİK . TEM EL FARK YAPIDA O, sadece geçmişte ulaşılamamış olana gelecekte ulaşma umudunu özendirme anlamına geleydi çok önemsiz bir şey olurdu. Ama, çok daha olumlu bir anlamı var, demek oluyor ki bu yetersizlik, şu ana kadar, bol bol sorumluydu. Bugün, organizmaların gerçek yapı malzemeleri hakkında , fonksiyonlarını ifade etme konusunda ve bugünün fizik ve kimyasının canlı bir organizma içinde zaman ve mekan içinde olanlardan neden sorumlu olamayacağını kesinlikle ortaya koymak için yeterli bilgiyi biyologların, özellikle de genetikçilerin, son otuz kırk yıl süresince sürdürdüğü ustaca çalışmaya borçluyuz. Bir organizm anın en yaşam sal bölüm lerinde atom ların d ü zen len işleri ve bu atom d ü zenlenişlerinin etkileşim i, kim yacılarla fizikçilerin şimdiye kadar denel ve kuramsal araştırmalarına konu yaptıkları atom düzenlenişlerinin hepsinden bir esasta ayrılıyor. Az önce esas olarak adlandırdığım fark, fizik ve kimya yasalarının her yanda istatistiksel olduğu bilgisi ile baştan sona dolu bir fizikçi dışında, herhangi birine kolayca saçma görünebilecek türdendir.1 Çünkü, canlı organizmaların yaşamsal bölüm lerinin yapısı, istatistiksel bakım dan biz fizikçi ve kimyacıların fiziksel olarak laboratuvarlanmızda ve zihinsel olarak yazı masalarımızda her zaman meşgul olduğumuz herhangi bir madde parçasınınkinden bütünüyle farklı ilişkiler içindedir.2 Bu nedenle, yasaları ve düzenleri,bu yasalara ve düzenlere dayalı bir yapı göstermeyen sistemlerin davranışına doğrudan doğruya uygulamanın hemen hemen olanaksız olduğu bulundu. Fizikçi olmayan, şimdi yararlandığım kadar soyut terimlerle ifade edilen ‘istatistiksel yapı’daki farkı -ilişkisini değerlendirmek şöyle dursun- kavramayı umut ediyor bile olmayabilir. İfadeye renk vermek ve yaşama geçirmek için, daha sonra çok daha ayrıntılı olarak açıklayacağımız, canlı hücrenin en esaslı bölümünün – krom ozom iplikçiği- periyodik olm ayan bir kristal diye adlandırılmasının uygun olabileceğini önceden söylememe izin verin. Fizikte şimdiye kadar sadece periyodik kristaller’ le uğraştık. Alçakgönüllü bir fizikçinin aklı için bunlar çok ilginç ve karmaşık nesnelerdir; ve onun cansız doğa bulmacaları anlayışıyla en büyüleyici ve karmaşık özdeksel yapılardan birini kurarlar. Oysa bunlar, periyodik olmayan kristallerle karşılaştırıldıklarında kolay anlaşılır yavan şeylerdir.

Yapıdaki fark, tıpkı aynı kalıbın düzgün bir devresellikle tekrar tekrar yinelendiği sıradan bir duvar kağıdı ile, diyelim bir Rafael duvar resmi, tatsız tekrarlar değil, özenle hazırlanmış, tutarlı, anlamlı, büyük usta izleri taşıyan bir nakış başyapıtı arasındaki fark türündendir. Meslekte, fizikçiye özgü araştırma konularının en karmaşık olanlarından birinin periyodik kristal olduğunu düşünürdüm. A slında organik kim yanın incelediği çok daha karm aşık moleküller, kanımca, yaşamı taşıyan madde olan ‘periyodik olmayan kristal’e çok daha yakın duruyor. Ve bu nedenle fizikçiler bundan sonra hiçbir şey yapamazlarken organik kimyanın, yaşam sorununa çok ve önemli katkılar yapıyor olması pek şaşırtıcı değildir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir