Feridun Gurgoz – Saat Geri Donmuyor

6 Ağustos 1971 ‘de üzücü ve düşündürücü bir olay sonunda kaybettiğimiz Lütfi Erişçi. 4 Mart 1915’te İstanbul’da, Etyemez’de doğdu. Topçu Alİ Rıza Paşa’nın torunu, İstanbul Gümrüğü Umum Müdürü Nimet Bey’in oğludur. İlk ve Orta öğrenimini Kızıltoprak Taşmektep’te tamamladıktan sonra Haydarpaşa ve Kabataş liselerinde okudu. Yüksek eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde sürdürdü. Erişçi’nin yazı hayatı lise öğrenciliği yıllarında başlar; sürekli okumanın, öğrenmenin, araştırmanın yanında, kaynaklann da kaynaklarına inerek konulan denetlemesi, eleştirel bir düşünce ile değerlendirmesi, az ama öz, gün ışığına çıkmış bu çalışmalarının bir özelliği sayılmalıdır Biraz daha ayrıntıya girersek, Erişçi’nin—kısa yazıları ayrı tutulursa—araytırma ve incelemelerinden oluşan iki kitap ile üç uzun makalesi, konularında ilk ve özgün bu çalışmalarda, olaylara bakış açısı, yorumu ve konuyu çözümleme yöntemi, sözünü ettiğimiz özelliğinin yansıması ve belgesidir. İşte, dikkati çeken bu özelliğinin temeli, kaynak olarak yararlandığı eserlerden, yaptığı araştırmalarına yönelik aldığı notlara, düşüncesini destekleyen ya da karşı çıkan belge ve bilgi tanıklıklarına olan bağlılığına dayanmaktadır. Düşüncedeki berraklık, kısa ve öze yönelik bu notların, sonraki çalışmaları için malzeme oluşturmaktan başka birtakım kısa yazılarının da konulan olması, giderek genişleyecek ve gelişecek araştırmalarına da ilk adım olarak destek sağlamıştır. Kitaplaşmış ilk eseri. Türkiye’de Gençlik Meselesi (İstanbul 1938) yeni bir kuşağın. Cumhuriyet sonrası ortam içinde yeni kuşak ve gelecek kuşaklar İçin gözlemleri, yorumlan ve çözümlemeleri açısından okuyanlar üzerinde büyük bir ilgi uyandırmıştır. Bir başka kitaplaşmış çalışması İse Türkiye’de İşçi Sınıfının Tarihi (İstanbul 1951) ki, özel olarak yayımlanmış bu çalışma, kendisinden sonra -yabancı dillerde yayımlanmış olanlar da dahil – tüm çalışmalara kaynaklık etmiştir. “Bu küçük ama etkisi ve önemi büyük araştırma, Osmanlı tmparalorluğu’nda ve Türkiye Cumhuriyeti”nde— Tek Parti Yönelimi ‘tün sonuna değin—doğuş döneminden başlayarak işçi sınıfının sorunları değişmekle birlikte özünde önemini koruyan bir hak arama ve bunu belirleyecek teşkilâtlanma çabasının kısa ve kesin çizgilerle ortaya konulduğu özet tarihidir.” Aylık Ansiklopedi’de yayınlanmış uzun makalelerinden biri, “Bizde Siyasi Cemiyet ve Partilerin Tarîhçiği” (Aylık Ansiklopedi, sayı: 52 (1948), s. 1489 – 1497] bu konudaki ilk çalışmadır.


Tunaya’nın değerlendirmesiyle şöyle tanımlanır: “Bu mevzuda İlk araştırma Lütfü Eroğlu (Erişçı)nİn metodîk bîr makalesinde ifadesini bulmuştur. Muharrir ‘İnsan’ mecmuasındaki makalesini “Bizde Siyasî Cemiyet ve Partilerin Tarihçiği’ adı altında İkmal ederek ‘Aylık Ansiklopedi ‘de yayınlamıştır” [Türkiye’de Siyasi Partiler, İstanbul 1952, Önsöz, s,VI]. “Kabinelerin Tarihçiği (Osmanlı İmparatorluğu’nda ve TBMM Hükümetinde, Cumhuriyet’e Kadar)” [Aylık Ansiklopedi, sayı: 53 (1948), s. 1516-1520) adından da anlaşılacağı üzre, kabinelerin listesidir. “31 Mart İsyanı (İstanbul’da Dördüncü Avcı Taburunun İsyanı)” [Aylık Ansiklopedi, sayı: 60 (1949), s. 1716-1719] Hürriyefin llânı’ndan sonra meydana gelen (1909) bu irticaî hareketin bastırılması için İstanbul’a yürüyen Hareket Ordusu’nun girişimini, başka bir yorumla Sultana karşı bir eylem olarak yorumlamıştır. Bildiğimiz kadarıyla, Erişçi’nin hazırlanmış ama yayımlanmamış bir çalışması da “Osmanlı İmparatorluğumda ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Hükümetler ve tşçi Sınıfı “dır. Bu çalışmasında Erişçi, hükümet programlarını bir araya getirmiş, işçi (=emekçi) hak ve görevlerini, yapılmış ya da yapılacak düzenlemeleri göstermeğe çalışmıştır. Bir başka ve yarım kalmış çalışması ise “Türkiye’de Yabancı Sermaye”dir. Benim de belge taraması ve yazımında yardımcı olduğum ve Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyet’e kadar olan dönemde yabancı sermayenin amacı ve faaliyetleri, belgeler ve yorumlar desteğinde gösterilmeğe çalışılmıştır. Lütfi Erişçi, Osmanlı’nın son dönemi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin—Kurtuluş Savaşı da dahil—ilk yıllarına ait önemli bir belge arşivi oluşturmuştur. Çalışmalarında özellikle Hürriyet’in Hân’ından sonraki dönemin devlet yapılanması, halkın yönetime katılması yönündeki uğraşlar, kısaca toplumsal ve siyasal yapılanmalar öğrendiklerimizi ya da bildiklerimizi sınamak açısından çeşitli açılardan bakılması telkinleri ile bilimsel karşılaştırmayı, varılan sonuçları değerlendirmeyi tartışmalarında ana konu yapmıştır. Yaşamı süresince siyasal düşüncelerinden Ötürü ortamın getirdiği çileler, onu öğrenmekten ve öğrendiğini açık ve kesin yorumlamaktan yıldıramamıştır. İlk kez bu derlemede biraraya getirilen ve uzun süredir tükenmiş olan kitaplar ve makaleler bir bütün halinde ortaya konulmaktadır Üzerinde yeniden durulması, tartışılması ve değerlendirilmesi murad olunur. Böyle bir girişim için kızı Ayşe Semiha Erişçi’ye ve ayrıca TÜSTAV çalışanlarına çok teşekkür ederiz.

Erol Şadi Erdinç T.C. İstanbul İkinci Ağır Ceza Mahkemesi 948/114 sayılı karar metninde aşağıdaki bilgiler yer alıyor: “… Komünistlik lebinde faaliyet sarf ettiklerinden dolayı bölge dışına çıkarılmış olan şahıslar diye başlıklı bir listede şu on sekiz isim görülmektedir. (Halil Yalçınkaya, Ziya Sabah, Natalya, Hasan İzzet Dinamo, Lütfi Erişçi, Suphi Taşhan, Mehmet Boz, Arif Dino. Abidin Dino, Kerim Sadi, Sıdıka Uzunhasan, Abdülkadir Meriç, Kemal Sülker, Abidin Nesimî, Şükrü Kaya, Recep Bayrakdar, Klavdiya ve Hakkı)” LÜTFİ ERİŞÇİ TÜRKİYE’DE GENÇLİK MESELESİ Gençlik hakkında son senelerde yazılmış tekmil yazıların bilançosu, gençlik deyince ne anlamalı, gençliğin kemiyeti nedir, gençlik ne gibi şarait içindedir, gençlik neler yapabiliyor ve “Birlik” hakkında malûmat. SATIŞ YERİ: ÇIĞIR KİTABEVİ Ankara Caddesi – İstanbul İstanbul: Korgunal Basımevi 1937 1 – Gençlik için bilmeden neler söyleniyor? “Türk gençliği, onu temiz bir ahlâk, yüksek bir yurt ve devrim aşkı içinde toplayacak ulusal bir örgüte bağlanacaktır. Bütün Türk gençliğine, şevk ve sıhhatlerini, nefse ve ulusa inanlarım besleyecek beden eğitimi verilecek ve gençlik, devrimi ve bütün erginlik şartlan ile yurdu korumayı en üstün ödev tanıyan ve onları bu ödev uğrunda bütün varlıklarını vermeye hazır tutan bir düşünüşle yetiştirilecektir. Bu ana eğitimin tam bir sonuç vermesi için Türk gençliğinin bir yandan düşünme, karar verme, girişim alma gibi yüksek başarım kuvvetleri yetiştirilecek ve öte yandan gençlik onu, her türlü işin başarılmasında tek unsur olan sıkı disiplinin etkisi altında çalıştırılacaktır. Türkiye’de spor örgütü de bu esaslara göre düzenlenecek ve yürütülecektir. Yapılacak gençlik örgütünün üniversite, okullar ve enstitüler, halkevleri, toplu işçi fabrika ve kurumlarla yukarıdaki gayelere göre iş ve yönel birlikleri düzenlenecektir. Yurda beden ve devrim eğitimi ile spor işlerinde biteviyelik göz önünde tutulacaktır, okullarda, devlet kurumlarında ve özel kurum ve fabrikalarda yaşlarına göre beden eğitimi ile uğraşmak yükümü altına alınacaktır. Spor ve beden eğitimi için lüzumlu alan, kurumlar meydana getirilecektir. Spor alanları için özel yönetgelerle şarlıklar ilgilenecektir. 1 Böyle bir madde parti kurultayı tarafından kabul edildikten sonra programa ilâve edilebilirdi. Bunda bir fevkalâdelik yoktu.

Fakat daha o sıralarda temsilî hiç bir mahiyeti olmadığı halde: “Bizi yıllardır uğraştıran tezimiz; bir zaman içinde gençliği, Türkün yarınını düşünen aydın kafaları ilgilendirdi. Bugün ise, artık CHP’nin eliyle devrim işi oldu. Şu halde Çığır programının birinci bölümünü başarımla bitirmiş sayılabilir’’ 2 diyerek vaziyetten istifadeye kalkışanlar da oldu. Filvaki Hıfzı Oğuz’un Çığır’daki neşriyatı böyle aktif bir rol oynayabilmiş midir? Hiç zannetmiyoruz. Niçin mi? Bunu Çığır neşriyatını tetkik ederseniz siz de anlarsınız! 3 Evvelâ Çığır, gençliğin kemmiyyeti meselesini sanki fazla bir malûmat veriyormuş gibi kifayetsiz ve bu meseleyi ele aldıktan çok sonra, ufak bir not ile geçiştirir 4 ve gürültülü neşriyat arasında artık bu noktaya hiç dönülmez. Diğer taraftan asıl tetkik edilmesi lâzım mevzuu, gençliğin içinde bulunduğu ekonomik- sosyal vaziyeti, ekseriya anlaşılmaz, müphem ifadeler halinde kekeler durur. “Bir hakikattir ki İnkılâbımız memlekette yer etmiştir; fakat bütün kafalara işlenmiş ve ısınmış değildir. Bunun içindir ki biz yalnız dış düşmanla değil, iç düşmanlarla da boğuşmağa mecburuz ”5 der. Hattâ üstelik “Öteden beri istismar edilegelmiş olan, “20 ile 26 arasında en az bir milyon genç emeğini, bütün verim kabiliyetine rağmen harcıyoruz” 6 hakikatine erişir. Fakat neden bunlar oluyor; işte Hıfzı Oğuz’da yanaşılmayan bu taraftır. O ne olursa olsun kurulacak bir gençlik teşkilâtının her şeyi halledeceğine kanidir. Birdenbire değişir; “Türk gençliği duyan, temyiz kudretini haiz, daima harekete müsteit, seciyeli ve şuurludur Türk gençliği reşit ve vasiye muhtaç değildir. Bugünkü Türk gençliği her devirden daha çok milliyetçi ve demokrattır ilh.,” 7 teranesini tutturur. Mademki Türk gençliği herşeydir, herşeyi bilir; o halde o “Örgüt” ve “eğitim”ini almış.

Gayri bu mevzuda teşkilâttan bahsetmek lüzumsuz olmaz mı? Hıfzı Oğuz’un böylece içine düştüğü tezat bir değil, sayısızdır. Bütün yazılarında yekpare bir Türk gençliğinden dem vururken ağzı gene değişir; “Bir heyeti içtimaiyede bütün sınıfların menfaatlerini bir noktada birleştirmenin kabil olmadığından” 8 bahseder. Halbuki daha evvel “Çok mühim ve şerefli bir istikbal meselesi olan bu içtimaî organizasyon işi, hayatımızı hayatımıza uygun olarak tanzim eden diğer müesseseler başında bilhassa Maarif Vekâleti ile halkevlerinin omuzlarına yüklenmiştir, istediğimiz gençliği bu iki değerli müessese yapabilir” 9 demiş bulunmakta; yani hem “bütün sınıfların menfaatleri bir noktada” birleştirilemez; hem de gene o birleşmez sınıfların gençleri bir makastan çıkmış gibi bir kalıba dökülür tenakuzuna düşmektedir. Çığır’ın alıp tutma fasılları arasında kıvrılıp kalan şey, teşkilâtın şu, bu şartlar içinde şöylece kurulacağı değil; adeta budi mücerrette bir teşkilâtın şeklidir. Bu teşkilâtın şekli, evvelâ yukarıdaki pasajdan da anlaşılacağı gibi, doğrudan doğruya devlet murakabesi altında ileri sürülüyordu. Sonra İstanbul’da yaygarayı basan “Birlikçiler”in fikir ve neşriyatı ile uyuşulmak işine girişilmiştir. “Gençlik teşkilâtı, inkılâbın hâkim olan asil fikri ve gayri mahsus bir şekilde müessir olacak nâzım iradenin altında gençliğe yaptırılmalıdır.” 10 Fakat işte bu tarzda bir teşekkülden, aynı sayfalarda konuşan bir propagandacı faşist ağzın dediği gibi, işler beklenmektedir; “Tek organizasyon, bülün gençliği burada asker gibi kadrolandıracağız; burada olgunlaşan delikanlıları yaşları gelince yeni Türkiye’de iş kadrolarına geçireceğiz.” 11 Umumiyetle bu teşkilâtın davası şu şekilde hülâsa edilmektedir: “A — İnkılâp gençliğinin kafasını, gönlünü kazanması. B — İnkılâbın gençliğe dayanarak, bugünkü nesillerle birlikte gençlik tarafından yaşatılması ve yürütülmesi. C — İnkılâba, her sabada büyük Türk yarınının ufuklarına doğru tamamlanarak, ve esas prensiplere sadık kalarak gençliğin ulaştırılması.” 12 Ve artık teşkilâtın teferruatı düşünülüp durulur. Şöyle bir terbiye verilmeli, böyle imkânlar hazırlanmalı, bilmem filân şekilde bir harekiyet içinde ilerlenmeli. ilh… Fazla vakit kaybetmeden aşağıdaki makalelerin serlevhalarına bile göz gezdirmek Hıfzı Oğuz ve arkadaşlarının mevzuu nasıl şişirdiğini gösterecektir:

.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir