Frans De Waal – İçimizdeki Maymun – Biz Neden Biziz

Maymunu ormandan çıkarabilirsiniz, ama ormanı maymunun içinden çıkaramazsınız. Bu bizim gibi iki ayaklı maymunlar için de geçerlidir. Atalarımızın ağaçtan ağaca attadığı zamanlardan beri küçük gruplar halinde yaşamak bizim için bir sapiantı halini almıştır. Televizyonda göğüslerini yumruklayan siyasetçilere, gömlek değiştirir gibi sevgili değiştiren dizi yıldızlanna, kimin gidip kimin kalacağına karar verilen reality şovlara doymak bilmeyiz. Maymun kardeşlerimiz de güç ve cinselliği bizim kadar ciddiye almasalar bütün bu primat davranışlarıyla dalga geçmek kolay olurdu. Onlarla güç ve cinsellikten daha fazlasını paylaşıyoruz gerçi. Ortaklık duygusu ve empati de aynı ölçüde önemli oldukları halde biyolojik mirasımızın bir parçası olarak nadiren dile getirilirler. Kendimizde beğenmediğimiz şeyler için doğayı suçlamayı, beğendiğimiz şeyler için onu takdir etmeye yeğleriz. Katharine Hepbum’ün Afrika Kraliçesi’ndeki meşhur sözü gibi, “Doğa, Bay Allnut, bu dünyada aşmamız gereken şeydir. ” Bu kanaat halen varlığını sürdürüyor. İnsan doğası hakkında asırlardır yazılmış milyonlarca sayfa arasında şu son otuz yıldır yazılanlar kadar kasveliisi -ve hatalısı- yok. Bencil genlerimiz olduğunu duyuyoruz, insan iyiliği denen şeyin sahte olduğunu ve sadece başkalarını etkilemek için ahlaklı davrandığımızı. İyi de insanlar kendi çıkarlanndan başka bir şey düşünmüyorsa, neden bir günlük bebek bir başka bebeğin ağladığını işittiğinde ağlamaya başlar? Empati böyle başlar. Pek incelik li değil belki ama yeni doğmuş bebeğin kimseyi etkilerneye çalışmadığına emin olabiliriz. Bizi baş- 14 IÇIMIZDEKI MAYMUN kalarına yakınlaştıran ve hayatın ileri dönemlerinde onlara özen gösterınemizi sağlayan içgüdülerle doğarız.


Bu içgüdülerin ne kadar yaşlı olduğu maymun akrabalarımızın davranışlarından da bellidir. Genetik olarak bize şempanze kadar yakın olduğu halde pek az tanınan bonobo hakikaten dikkate değer bir türdür. Kuni adında bir bonobo, Büyük Britanya’da Twycross Hayvana! Bahçesi’ndeki bölmesinin camına bir sığırcığın çarptığını gördüğünde onun yardımına koşmuş. Sersemiemiş kuşu alıp usulca ayaklarının üzerine koymuş. Kuş kıpırdamayınca tutup dikkatle havaya atmış, ama hayvan sadece çırpınmış. Sonra sığırcığı eline alan Kuni en yüksek ağacın tepesine tırmanmış, iki eli kuşu tutmak için serbest kalsın diye bacaklarını sıkıca ağacın gövdesine dolamış. itinayla kuşun kanatlarını açmış, iki kanadı da uçlarından parmaklarıyla tutup germiş ve kuşu küçük bir oyuncak uçak gibi bölmesinin camları üzerinden dışan göndermiş. Ama kuş özgürlüğe kavuşamadan alanı çevreleyen hendeğe düşmüş. Kuni aşağı inip uzun müddet kuşun başında nöbet tutmuş, onu meraklı bir genç bonobodan korumuş. Akşama kadar kendini biraz topariayan kuş emniyetle uçup gitmiş. Kuni’nin bu kuş için yaptıkları, başka bir maymuna yardım etmek için yapabileceklerine hiç benzemiyor. Katı sınırlarla belirlenmiş bir davranış şablonunu takip etmek yerine yardımın türünü kendinden çok farklı bir hayvanın özel durumuna göre ayarlayabilmiş. Alanının üzerinden geçen kuşlardan, ne tür bir yardım gerektiğine dair bir fikir edinmiş olmalı. Empatinin bu türlüsü hayvanlarda pek duyulmuş şey değildir, çünkü başkasının koşullarını tahmin etme becerisine dayalıdır. Öncü iktisatçı Adam Smith, iki asır önce bize empatinin en kalıcı tanımını “hayalinde acıyı çekenle yer değiştirmek” olarak verdiğinde (bir maymun tarafından yapılmasa bile) Kuni’ninki gibi eylemleri düşünüyordu herhalde.

Empatinin primat mirasımızın bir parçası olması ihtimali bizi memnun etmeli, ama doğamızı sahiplenmek gibi bir huyumuz yoktur. İnsanlar “soykırım” yaptığında onlara “hayvan” deriz. Fakirlere yardım ettiklerinde “insan” diye överiz. Olumlu davranışı kendimize mal etmeyi severiz. İnsan tarafından yapılmamış bir insanlığın mümkün olduğuna toplumun uyanması, bir maymunun bizim türümüzden birini kurtarmasıyla oldu. 16 Ağustos 1 996’da Binti Jua AILEDEKI MAYMUNLAR 15 adında, sekiz yaşında bir dişi goril, Chicago Brookfield Hayvanat Bahçesi’nin primat bölümüne düşen üç yaşındaki bir oğlana yardım etti. Anında tepki veren Binti oğlanı kucağına alıp emniyetli bir yere götürdü. Bir derenin içindeki kütüğe oturup çocuğu kucağında salladı ve bekleyen hayvanat bahçesi görevlilerine götürmeden önce usulca bir-iki kere sırtına vurdu. Bu basit duygudaşlık eylemi filme alınıp bütün dünyada gösterildi, pek çok kişinin kalbini fethetti ve Binti kahraman ilan edildi. ABD tarihinde ilk olarak bir maymun siyasi liderlerin konuşmalarında yer aldı ve bir şefkat modeli olarak gösterildi. Insan Janus Kafası Binti’nin davranışının insanlar arasında bu kadar şaşkınlık u yandırması, hayvanların medyada nasıl gösterildiğine dair önemli ipuçları sunuyor. Aslında hiç de olağandışı bir şey yapmamıştı, en azından bir maymunun kendi türünden bir çocuğa yapmayacağı bir şey değildi. Son zamanlarda doğa belgeselleri kana susamış hayvanlar (ya da onlarla güreşip yenen maço adamlar) üzerinde odaklanadursun, doğayla bağımızın aslında ne kadar derin ve engin olduğunu anlatmak hayati bir önem kazandı. Bu kitap primat davranışlarıyla bizim davranışlarımiz arasındaki büyüleyici ve ürkütücü benzerlikleri incelemek üzere yazıldı, iyi, kötü ve çirkine eşit mesafeden. inceleyebilecek iki yakın primat akrabamız olması bizim için büyük nimet, hem bunlar geceyle gündüz kadar birbirlerinden farklılar.

B irisi öfkesini zaptetmekle ilgili sorunlar yaşayan hırslı, haşin görünümlü bir karakter. Diğeri özgür ruhlu bir hayat tarzının eşitlikçi yandaşı. Bilimin on yedinci yüzyıldan beri tanıdığı şempanzeyi duymayan yoktur. Hiyerarşik ve cinai davranışlan insaniann “öldüren maymun lar” olduğuna dair yaygın görüşe kaynaklık etmiştir. Başkalarını yenerek gücü ele geçirmek ve ebediyen savaşmak bizim biyolojik kaderimiz, der bazı biliminsanları. Şempanzeler arasında öyle çok kanlı vakaya şahitlik ettim ki yıkıcı bir damarları olduğuna katılıyorum. Ama henüz geçen yüzyıl keşfedilen diğer yakın akrabamız bonoboyu gözardı etmemeliyiz. Bonobolar sağlıklı bir cinsel iştahı olan gailesiz tipler. Doğaları gereği barışçıl olduklarından, tümüyle kana susamış bir soydan geldiğimizi yalanlıyorlar. 16 IÇIMIZDEKI MAYMUN Bonoboların birbirlerinin ihtiyaçlarıyla arzularını anlamalarını ve bunlara kavuşmak için birbirlerine yardım etmelerini sağlayan şey empati. Linda adındaki bonobonun iki yaşındaki kızı dudaklarını büzüp annesine mızıldandığında, meme emmek istediğini anlatıyordu. Ama bu bebek San Diego Hayvanat Bahçesi’nin kreşinde tutulmuş ve Linda’nın sütü kesitdikten çok sonra gruba geri bırakılmıştı. Yine de annesi ne istediğini anladı ve çeşmeye gidip ağzını iyice suyla doldurdu. Sonra kızının önüne oturup dudaklarını büzerek uzattı, bebek suyu içebilsin diye. Linda kızının arzusu yerine gelene kadar tam üç kere çeşmeye gidip geldi.

Böylesi davranışlara bayılırız – bunlar başlı başına bir empati ömeğidir. Ama başkalarını anlama yeteneğimiz onları bile bile incitmeyi de mümkün kılar. Duygudaşlık da, zalimlik de insanın davranışının başkasını nasıl etkileyeceğini tahmin etme melekesinden kaynaklanır. Köpekbalıkları gibi küçük beyinli hayvanlar elbette başkalarına zarar verirler, ama bunu onların ne hissettiğine dair en ufak bir fikirleri olmadan yaparlar. Halbuki maymunların beyinleri bizimkinin üçte biri kadardır, bu da onları zalimlik için yeterince karmaşık kılar. Oğlan çocuklarının göldeki ördeklere taş atması gibi maymunlar da bazen eğlence olsun diye can yakar. Oyun oynayan küçük laboratuvar şempanzeleri bir çitin ardındaki tavukları, ekmek kırınıısı atarak yanlarına çekiyorlardı. Kolay aldanan tavuklar ne zaman yaklaşsa, şempanzeler onlara ya sopayla vuruyor ya da sivri bir tel batırıyordu. Tavukların aptallıktan uyum sağladıkları bu Tantalos oyunu (tabii onlar için oyun filan değildi) şempanzeler tarafından, sıkıntılarını dağıtmak için icat edilmişti. Hatta oyunu öyle mükemmelleştirmişlerdi ki, bir maymun yemi atarken diğeri tetikçi oluyordu. Maymunlar bize o kadar benzer ki “antropoid” diye bilinirler, bu terim “insansı” kelimesinin Latincesinden türemiştir. Birbirine taban tabana zıt toplum yapısı olan iki yakın akrabaya sahip olmak olağanüstü eğitici bir şey. Güce susamış, barbar şempanze, barış aşığı, erotik bonoboy la karşı karşıya – bir nevi Dr. Jekyll ve Bay Hyde durumu. Bizim doğamız bu ikisinin sorunlu evliliğidir.

Karanlık yanımız acı verecek ölçüde aşikardır: Sadece yirminci yüzyılda tahminen 160 milyon insan savaş, soykırım ve siyasi baskı yüzünden hayatını kaybetmiştir – hepsi de insanın vahşet kapasitesi yüzün- AILEDEKI MAYMUNLAR 17 den. Bu akıl almaz rakamlardan daha fenası insan zalimliğinin daha şahsi ifadeleridir; mesela 1 998’de küçük bir Teksas kasabasında üç beyaz adamın, kırk dokuz yaşında bir siyahı arabalarına alması vakası. Adamı evine bırakmak yerine ıssız bir yere götürüp dövmüşler, sonra bir ipte kamyonete bağlayıp asfalt yol üzerinde kilometrelerce sürüklemişler, başını ve sağ kolunu kopartmışlardı. Başkalarının neler hissettiğini tahmin edebilme becerimize rağmen ya da belki tam da bu yüzden sergiteyebi I iyoruz böylesi hunharlıkları. Öte yandan bu becerimiz olumlu bir tavırla birleştiğinde, bizi aç insanlara yiyecek göndermeye, hiç tanımadığımız insanları kurtarmak için kahramanca gayret göstermeye (mesela deprem ya da yangınlarda), birisi hüzünlü bir hikaye anlattığında ağlamaya, komşumuzun çocuğu kaybolduğunda arayanlar arasına katılmaya sevkediyor. Hem zalim hem de merhametli taraflarımızla, dünyada bir Janus kafası gibi duruyoruz, iki yüzümüz de farklı yönlere bakıyor. Bu bazen kafamiZI öyle karıştırıyor ki ne olduğumuza dair aşırı basitleştirici genellemeler yapabiliyoruz. Ya “yaradılışın kralı” olduğumuzu iddia ediyor ya da kendimizi yegane gerçek zalimler olarak resmediyoruz. Neden her ikisi de olduğumuzu kabul etmiyoruz? T ürüroüzün bu iki yüzü, yaşayan en yakın iki akrabaınızia örtüşüyor. Şempanze insan doğasının vahşi yönünü o kadar iyi sergiliyor ki pek az biliminsanı diğer yönü hakkında bir şeyler yazıyor. Ama biz aynı zamanda, birbirine gereksinim duyan, fazlasıyla sosyal mahluklanz ve aklı başında, mutlu hayatlar sürdürebilmek için başka insanlarla etkileşime ihtiyaç duyuyoruz. Ölüm cezasından sonra bize verilebiIecek en büyük ceza tek başına bir yere kapatılmak. Vücutlarımız ve zihinlerimiz yalnız bir hayata göre tasarlanmamış. İnsanlar arasında olmayınca ruhen çöküntüye uğruyoruz ve sağlığımız bozuluyor. Kısa süre önce yapılan bir tıbbi araştırmada, soğukalgınlığı ve grip virüslerine maruz bırakılan sağlıklı gönüllülerden, etrafında arkadaşı ve ailesi olmayanların daha kolay hastalandığı görüldü.

Bu bağlantı kurma ihtiyacı kadınlar tarafından doğal olarak anlaşılıyor. Memelilerde anne bakımı, emzirmeden ayrılamaz. Memeli evriminin 180 milyon yılı boyunca, yavrularının ihtiyaçlarına cevap veren dişi ler, soğuk ve mesafeli olanlardan daha fazla çoğalmıştır. Yavrularını besleyen, temizleyen, taşıyan, rahatlatan ve savunan 18 IÇIMIZDEKI MAYMUN annelerle dolu uzun bir silsileden geldiğimiz için insanlarda empati konusunda cinsiyetler arasında farklar olmasına şaşmamalıyız. Bu farklar sosyalleşmeden çok daha önce kendini gösterir: Empatinin ilk işareti -başka bir bebek ağlarlığında ağlamak- kız bebeklerde erkeklere göre daha yaygındır. Hayatın ileriki dönemlerinde de empati, kadınlarda erkeklere oranla daha gelişmiştir. Bu, erkeklerin empatiden nasibini almadığı ya da başkalanyla bağlantı kurma ihtiyacı rluymadığı anlamına gelmez ama, bunu erkeklerden ziyade kadınlarda ararlar. Bir kadınla, evlilik gibi uzun bir ilişki, bir erkeğin yaşamını uzatması için en etkili yoldur. Bu tablonun öteki yüzündeyse otizm -başkalanyla bağlantı kurmamızı engelleyen bir empati bozukluğu- vardır ve erkeklerde kadınlara oranla dört kat fazladır. Empatik bonobolar sıklıkla kendilerini başkasının yerine koyarlar. Atlanta’daki Georgia State Üniversitesi Dil Araştırma Merkezi’ nde, Kanzi adında bir bonobo insanlarla iletişim kurmak üzere eğitildi. Bonoboların en ünlü simalarından biri oldu, konuşulan İngilizceyi anlamaktaki büyük başarısıyla tanındı. Maymun dostlarının aynı eğitimi alınarlığını fark eden Kanzi, zaman zaman öğretmen rolüne de soyunuyor. Bir keresinde, küçük kız kardeşi Tamuli’ye bir araştırmacı basit sözel komutlara cevap vermeyi öğretmeye çalışırken onun yanında oturuyormuş; eğitimsiz bonobo cevap vermemiş. Araştırmacı Tamuli’ye hitap ederken, Kanzi hareketlerle onun sözlerini anlatmaya başlamış.

Tamuli’den Kanzi’yi tırnar etmesi istendiğinde, Kanzi onun elini tutup çenesiyle göğsünün arasına sıkıştırmış. Bu duruşu bozmayan Kanzi, gözlemcilerin yorumuna göre soru sorareasma Tarnuh’nin gözlerine bakmış. Kanzi hareketi tekrar ettiğinde, genç dişi ne yapacağını bilemiyormuş gibi parmaklarını onun göğsüne koymuş. Kanzi komutların kendisine mi yoksa başkasına mı verildiğini gayet iyi anlıyor. Tamuli’ye verilen bir komutu kendisi uygulamaya kalkışmamış – onun anlamasını sağlamaya uğraşmış. Kanzi’nin kız kardeşinin bilgi eksikliğine karşı hassasiyeti ve ona öğretirken takındığı yumuşak tavır, bildiğimiz kadarıyla sadece insanlarda ve maymunlarda görülen bir empati seviyesine işaret ediyor. AILEDEKI MAYMUNLAR 19 Bir Ismin Nesi Var? 1 978’de, ilk olarak bir Hollanda hayvana! bahçesinde yakından görmüştüm bonoboları. Kafeslerinin üzerindeki levhada “pigme şempanzeler” yazıyor, daha iyi tanınan kuzenlerinin küçük bir türü oldukları ima ediliyordu. Ama hiçbir şey hakikatten bu kadar uzak olamaz. Fiziksel açıdan bir Concorde bir Boeing 747’den ne kadar farklıysa, bir bonobo da bir şempanzeden o kadar farklıdır. Şempanzeler bile bonobonun göze daha hoş göründüğünü kabul ederdi herhalde. Bonobonun vücudu zarif ve ince, elleri piyanist elleri gibi, başı da görece küçüktür. Şempanzeye göre daha yassı, açık bir yüzü ve yüksek bir alnı vardır. Bonobonun yüzü siyah, dudaktan pembe, kulakları küçük, burun delikleri geniştir. Dişilerinin memeleri vardır; bizim türümüz kadar belirgin olmasa da düz göğüstü diğer maymuntarla kıyaslandığında epey belirgindir.

En bariz özelliği de alameti farikası olan saç biçimidir: muntazaman ortadan ayrılmış, uzun siyah saçlar. İki maymun arasındaki en büyük fark vücut oranlarıdır. Şempanzeterin büyük kafaları, kalın boyunlan ve geniş omuzları vardır – her gün jimnastik salonunda çalışıyormuş gibi görünürler. Bonoboların daha enielektüel bir görünümü vardır, vücutlannın üst kısmı zayıf, omuzları dar, boyunları incedir. Ağırlıklarının büyük bölümü, şempanzeterinkinden daha uzun olan hacaklarında toplanmıştır. Bunun sonucunda el eklemleri üzerinde, dört ayak yürüdüklerinde şempanzenin vücudu güçlü omuzlarından aşağı doğru eğimli durur, bonobanunsa yüksek kalçası sebebiyle gövdesi hayli yatay durur. Ayakta durduklarında ya da dik yürüdüklerinde, bonobo sırtını şempanzeden daha fazla düzleştirir, bu da duruşunu tekinsiz bir biçimde insana benzetir. Bu sebeple bonobolar “Lucy”ye, Australopithecus atamıza benzetilmiştir. Bonobo bilimin keşfettiği son memelilerdendir. Keşif 1 929’da, balta girmemiş bir Afrika habilatında değil, Belçika’nın bir sömürge müzesinde, küçük bir şempanzeye ait olduğu sanılan kafatasının incelenmesi sonucu vuku bulmuştur. Olgunluğa erişmemiş hayvanlarda kafatası kemiklerinin birleştiği yerlerde boşluklar olur. Bu ka- 20 IÇIMIZDEKI MAYMUN fatasında boşluk yoktu. Bunun alışılmadık ölçüde küçük bir şempanzeye ait olduğu sonucuna varan Alman anatomİst Ernst Schwarz, yeni bir alttür bulduğunu ilan etti. Çok geçmeden anatomik farklılıklar, bonoboyu tümüyle yeni bir tür mertebesine yükseltecek kadar önemli bulundu: Pan paniscus. Berlin’de Schwarz’ın öğrencisi olan bir biyolog, bana meslektaşlarının onunla nasıl dalga geçtiklerini anlatmıştı.

Schwarz sadece iki şempanze türü değil, üç de fil türü olduğunu iddia etmişti. Herkes birincinin sadece bir, ikincininse iki türü olduğunu biliyordu. Der Schwarz için ürettikleri espiri “her şeyi fazla fazla” bildiğiydi. Sonuçta Schwarz’ın haklı olduğu ortaya çıktı. Afrika orman tilinin ayrı bir tür olduğu kısa süre önce doğrulandı ve Schwarz bonobonun resmi kaşifı olarak kabul edildi – biliminsanları böyle bir onur için can atar. Bonobonun cins adını, insan gövdeli, keçi bacaklı, kulaklı ve boynuzlu Yunan orman tanrısı Pan’dan alması çok isabetli olmuştur. Oyuncul, hovarda Pan, çoban (pan) flütünü çalarak su perileriyle zevkusefa etmekten hoşlanır. Şempanze de aynı cinse mensuptur. Bonobo’nun tür adı, paniscus, “ufak” anlamına gelir, şempanzenin tür adı olan trog/odytes ise “mağarada yaşayan” demektir. Bonoboya küçük keçi ilah, şempanzeye de mağara keçi ilahı isimlerinin takılınası ilginçtir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir