Fredric Jameson – Diyalektiğin Birleştirici Güçleri

Günümüzde temposu gitgide düşüyor gibi görünse de şu ana kadar yazılan diyalektiğe girişlerin haddi hesabı yok. Geleneksel “sunum ların çokluğu ve onları taşıyan dalgadan beri meydana gelen tarihsel değişimler yeni bir girişimin faydalı olabileceğini gösteriyor. Bu girişim, temsil eleştirisinden (Heidegger) ve yapısalcılıktan bu yana öncülük rolünü üstlenen yeni “düşünce üzerine düşüncelerin” hepsini ele alırsa daha da faydalı olacaktır. Ayrıca Hegel’in günümüzde de her zamanki kadar etkili olan canlanışı, Hegel tedrisatından geçmemiş Marksizmin dışarıda bıraktığı, hatta sansürlediği çok sayıda kaçınılmaz “teolojik inceliği” kesinlikle kapsamına almayı vaat ediyor. Geleneksel sunumlar, diyalektiği ya sistem ya da yöntem olarak ortaya koyuyorlardı; Hegel’den Marx’a geçişteki vurgu değişimini belli belirsiz akla getiren bir ayrım bu. Her iki alternatif de çağdaş, hatla modern düşünce tarafından ciddi ölçüde itibarsızlaştırıldı: Zira felsefi sistem ideali Nietzsche’den bu yana şiddetle sorgulanırken -benlik ya da özne [self or subject] bile yapısal bakımdan bütünlüksüz ya da dağınıkken, bütünlüklü bir sistem iddiasında bulunmayı nasıl sürdürebiliriz?- yöntem ideali de bariz bir biçimde araçsallaştırılması ve zorunlu olarak bünyesinde taşıdığı radikal araç-amaç karşıtlığı yüzünden bir o kadar gözden düşmüştür. Diyalektik sadece bir araçsa, amacı ne olabilir? Metafizik bir sistemse, metafiziğin sonunun ardından nasıl bir geçerlilik iddiasında bulunabilecektir? Ne var ki, hem bizatihi diyalektiğin daha derindeki özelliklerinin ipuçlarını veren bu iki ayartıya dönmek hem de diyalektiğin zamansallıkla ilişkisi gibi birkaç seçenek eklemek isteyeceğiz. Zaten diyalektik Hegelci halindeyken bile kavramlarımıza zamanın ve değişimin damgasını vurmaya yönelmemiş midir? Ayrıca pek insanca bir zamansızlık özleminin, zihinsel [mental] kategorilerimizin yetersizliğini gözden sakladığını, dolayısıyla çelişkilerin göz kamaştırıcılığını filtrelediğini göstermeye çalışmamış mıdır? (Marx bu teşhisi çeşitli ideoloji öğretileriyle gündeliğin düzeyinde özetleyecektir.) Nitekim, diyalektik olmayan felsefede zamansallığın ihmaline bakarak, bu felsefeye gündelik hayatın ^ideolojisinin en “doğal” biçimi 12 DİYALEKTİĞİN BİRLEŞTİRİCİ GÜÇLERİ ve diyalektiğin sık sık paylamayı görev addettiği sağduyu [common sense] (Aristoteles ve Kant sağduyu düşüncesi ile özne-nesne ampirizmine dair büyük külliyatlar üretmişlerdi) olma niteliğini neyin verdiğini tespit etmemiz pekâlâ mümkün olabilir. O halde diyalektiğin bu gayri-doğallığının [un-naturality], sağduyuya kışkırtıcı ve sapkın bir tarzda meydan okumasının ta kendisini genelleştirip, doğal düşmanları üzerinden bir tanıma ulaşabiliriz. Zaten doğal düşmanlar da, sıradan ve felsefedışı sağduyu gibi, bir yandan dogmatizm, diğer yandan ampirizm değil midir? En kökleşmiş anti-diyalektik duruşların ve gerek çeşitli pozitivizmlerin gerekse çeşitli idealizmlerin kayüağı, bir tarafta değişmez kavramlara, diğer tarafta ise gerçek nesnelerin kesinliğine duyulan inançtır. Hegel bunları birer Verstand biçimi olarak görüp savaş açacak, Marksizan şeyleşme tanısı ise farklı ama bağlantılı bir yönden üstlerine gidecektir (bunlardan hiçbiri Verstand’ın, sağduyunun, hatta bizatihi şeyleşmenin salt bir nevi yanılsamaymışçasına kalıcı olarak giderilebileceğini varsaymaz). Gerçi biz de burada en başta belirttiğimiz klişeleri kopyalamaya, zamansallık ve çelişkiyle tanımlanan bir içerik önererek diyalektik sisteme benzer bir şeye yaklaşmaya başlamadık mı? Keza diyalektik olmayan duruşları ve felsefeleri zayıflatmaya yönelik biçimsel görev de yavaş yavaş diyalektik yöntemin yeni bir versiyonuna dönüşmeye başlamadı mı? Aslında tam da bu karşıtlığın kendisinin diyalektik olduğunu söylemek kaçınılmazdır: Onu şu ya da bu şekilde çözmeye kalkmak diyalektik yoldan sapmaktır; halbuki buradaki anlamıyla diyalektiğin kendi kendini imhasına yol açmak yerine, bu alternatifin her iki tarafının da yapıbozuma uğratılmasıyla yaratılan bakış açısı sayesinde problem kendi kendisinin çözümü haline gelebilir. Nitekim elimizdeki problemi -diyalektiğin sunumu- başlı başına bir çözüme çevirme girişimimiz pekâlâ bu bakış açısına dayanabilir; yani henüz varlığını bile ispatlamadığımız bir şeyi ritüele uygun şekilde tanımlamak ve analiz etmekte kullandığımız çeşitli sözcükler üzerinde kafa yorabiliriz. Zira hiç beklenmeyen işlevler ve içerimler, konuşma parçalarının sunduğu pek çok kamera açısından yakalanabilir ve tetkik edilebilir; şayet bu konuşma parçaları kendi metafizik içerimlerini kaçınılmaz yapısal çarpıklık şeklinde beraberlerinde getirmezlerse elbette.


Demek ki belirli tanımhkla [the] diyalektikten bahsetmek muhakkak bu felsefenin daha evrenselci iddialarını güçlendirecek, bütünlüğünü artıracaktır. Aynı zamanda bu teşhis, özel isimlere has tarzdaki bir tekilliği­ FREDRIC JAMESON 13 ni de artmr; hatta buradaki anlamıyla diyalektiğin Hegel, Marx ve onlarla bağlantılı düşünce çizgilerini geliştirmeye çalışanlardan başka düşünürlere referansla anılması nadir bir durumdur. Fakat belirsiz tanımlık tüm bunları değiştirir ve Kant ya da Deleuze, Wittgenstein ya da Bergson gibi başka yazarlarda, yani diyalektik olmayan, hatta diyalektik karşıtı felsefelerde, diyalektik uğraklar/momentler en çok bu biçimde keşfedilebilir ve tespit edilebilir. Böyle teşhisler tümden farklı nitelikteki evrenlerde bulunan özgül ya da yalıtılmış alanların yasaları olarak karşımıza çıktığı gibi, belirli tanımlığın (ilk kabulümüzdekinin) bütünsel bir alan teorisi aktarma ve neredeyse bilimsel kurallılıklar tasarlama arayışında olduğu izlenimimizi geriye dönük olarak tasdikler. Fakat belirsiz tanımlık genellikle çoklu yerel örüntülerin, hatta birazdan göreceğimiz gibi ikili karşıtlıkların keşfini banndmyormuş gibi görünmektedir. Son olarak da genellikle diyalektik olmayan çapraşıklık anlarını netleştirmekte ve kurulu düşünce süreçlerini (örneğin çelişmezlik ilkesine körü körüne bir güveni) sarsmakta kullanılan sıfat halindeki “diyalektik” vardır. Bir fenomeni ya da formülasyonu diyalektik olarak tanımlamak demek, sağduyunun alışkanlığını tembelce taşıyan muhatabı örtük ya da açık olarak suçlamak ve bizi irkilterek en az iki düşünce türü arasındaki ayrımı göstermek demektir. Sözcüğün bu üç versiyonu nesnenin kendisine dair daha zengin bir anlatıyı düzenlemek için yeterli olabilir. 1. D iyalektik [T he D ialectic] Belirli tanımlıklı diyalektikten, yani büyük harfle başlayan diyalektikten bahsetmenin anlamı, çeşit çeşit diyalektik düşünceyi tek bir felsefi sistem altında toplamak ve muhtemelen toplarken de bu sistemin hakikat olduğunu ve nihai olarak tek yaşayabilir felsefe -Sartre’ın zamanımızdaki Marksizm için öne sürdüğü o “düşüncenin aşılamaz ufkuna” benzer bir şey- olduğunu doğrulamaktır.1 Kimi zaman ben de bunu düşünüyorum; ama hiçbir şey indepassable [aşılmaz). değildir ve şu an için sadece böyle bir konumun getireceği problemlerin farkında olmamızı istiyorum. Her şeyden önce bu konum buradaki anlamıyla felsefenin dokunulmaz1 jean-Paul Sarlre, Searchfor a Method [Yöntem Araştınnalan, çev. Serdar Rifai Kırkoglu, İstanbul: Kabalcı Yayınlan, 1998], New York: Knopf, 1963, xxxiv. HazcI E.

Bamcs “indepassable” sözcüğünü “ölesine geçemeyeceğimiz” diye çevirir. Bkz. “Question de methode,” Critique de la raison dialectique içinde, Paris: Gallimard, 1985, H . Critique de la raison dialectique’e verilen sonraki referanslarda CRD kısaltması kullanılacak. 14 DİYALEKTİĞİN BİRLEŞTİRİCİ GÜÇLERİ lığını baştan kabul eder ki, söz konusu dokunulmazlık daha Nietzsche döneminde sorgulanabilir olmuş ve teori dediğimiz şeyin meydana çıkışıyla kesinlikle son derece şüpheli hale gelmiştir. Hegel’in felsefesi son büyük geleneksel felsefeyse, (en sevdiği tabirlerden biriyle) son felsefi sistemse, o halde dünden bugüne Hegel’e her yönden saldırıların hiç kesilmemesi ve keskin Hegel karşıtlığının iflah olmaması diyalektikle ilgili olduğu kadar felsefeye ve sisteme inançsızlıkla da ilgilidir. (Aynı zamanda idealizm sorunuyla da ilgilidir ki buna daha sonra döneceğim.) I. Marksizmi kendine ait bir felsefeyle donatmak için pek çok girişim olduğu açıktır; bu girişimler pozitivizmden dine, pragmatizmden yapısalcılığa kadar geniş bir yelpazeyi kapsadığı gibi, Marksizan analitik felsefe ve Marksizan bir sosyobiyoloji yolunda tarihselcilik ve varoluşçuluğu da kat etmişlerdir. Ama felsefi sistem olarak Marksizmin aldığı başat biçim Batı’da sık sık Ortodoks Marksizm, hatta vulgar Marksizm ya da Stalinizm olarak adlandırılan o resmi felsefedir kesinlikle; Annette Michelson’un yerinde tabiriyle yalın (demotic) Marksizm de denebilecek olan bu felsefenin eski sosyalist ülkelerdeki asıl resmi adı diyalektik materyalizmdir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir