Fredric Jameson – Siyasal Bilinçdışı

Daima tarihselleştirin! Bütün diyalektik düşüncenin “tarihselötesi” buyruğu olduğunu söyleyebileceğimiz bu mutlak slogan, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, Siyasal Bilinçdışı’nın da ahlaki kuralını oluşturacaktır. Ancak, geleneksel diyalektiğin bize öğrettiği gibi, tarihselleştirme işlemi sonunda aynı yerde buluşan iki ayrı yol izleyebilir: Nesnenin yolu ve öznenin yolu; bizatihi şeylerin tarihsel kökenleri ve kavramlar ile kategorilerin, bu şeyleri sayesinde anlama girişiminde bulunduğumuz daha belirsiz tarihselliği. Bu kitabın esasını oluşturan kültür alanında, verili bir kültürel metnin formunun ve içeriğinin tarihselliği, dilsel imkanlarının tarihsel oluşum anı, estetiğinin duruma özgü işlevi gibi “nesnel” yapılarının doğasına ilişkin inceleme ile söz konusu metin aracılığıyla okuduğumuz ve anladığımız yorumlayıcı kategorileri ya da kodları ön plana alacak oldukça farklı bir şey arasında bir tercih yapmak durumunda kalırız. İyi de olsa kötü de olsa, burada ikinci yolu izlemeyi tercih ettik: Siyasal Bilinçdışı, dolayısıyla, kendi örgütsel kurgusu bakımından yorum ve önvarsayım ediminin dinamiklerine bağlı kalmaktadır. Bu nedenle, dolaysız biçimde kendinde bir şey olarak, olanca canlılığıyla bir metinle asla gerçekten yüz yüze gelmeyeceğiz. Metinler önümüze daima okunmuş olarak gelmektedir; onları, önceki yorumların tortulaşmış tabakaları ya da eğer metin yeniyse, tevarüs edilmiş yorumcu geleneklerin geliştirdiği tortulaşmış okuma alışkanlıkları ve kategorileri aracılığıyla kavrıyoruz. O halde bu önvarsayım, başka bir yerde “üstyorum” dediğim bir yöntemi kullanmayı gerektirir. Bu yönteme göre, çalışmamızın hedefi metinden çok, metinle yüzleşmeye ve onu sahiplenmeye çalıştığımız yorumlardır. Yorum, burada, verili bir metni belirli bir yorumcu temel koda -göre yeniden yazmaktan ibaret olan, esa- · 11 Siyasal Biliııçdışı sında alegorik bir edim olarak anlam kazanır. O halde bu temel kodun saptanması, bu türden kodlara veya başka deyişle, Amerikan edebiya – tında ve günümüzün kültür araştırmalarında geçerli olan “yöntemler”e ya da yaklaşımlara ilişkin bir değerlendirmeye yol açacaktır. Onların diyalektik ya da bütünleştirici, Marksist anlayış idealiyle yan yana getirilmesi, öteki yorumlayıcı kodların yapısal sınırlarını kanıtlamak ve özellikle de “yerel” tarzları göstermek için kullanılacaktır. Bu sınırlar ve tarzlar kendi araştırma hedeflerini ve “içerme stratejilerini” inşa eder ve böylelikle okumaların bir biçimde tam ve kendine yeterli olduğu yanılsamasını oluşturabilir. Geriye dönük üstyorum yanılsaması böylece tam olarak Marksist bir yorumcu edimin ürününü ve yoğunluğunu, bugünün entelektüel piyasasının “çoğulculuğu” içinde yarışılması gereken etik, psikanalitik, mit-eleştirel, göstergebilimsel, yapısal ve teolojik diğer yorumcu yöntemlerin yoğunluğuyla karşılaştırarak ölçmemize izin verme avantajına sahiptir. Burada, anlambilimsel zenginlik bakımından Marksçı bir yorumcu çerçevenin önceliğini öne süreceğim. Günümüzde Marksizm, zafer duygusuyla tarihin çöplüğüne havale edilecek diğer yöntemlerin sadece yedeği olarak savunulamaz; bu türden yöntemlerin otoritesi, parçalanmış bir toplumsal hayatın şu ya da bu yerel yasasıyla, karmaşık ve sürekli üreyen bir kültürel üstyapının şu ya da bu altsistemiyle tam bir uyumdan kaynaklanır.


Daha sahici bir diyalektik geleneğin ruhunda Marksizm, görünüşte antagonist ya da ölçülemez eleştirel işlemleri, onlara kendi içinde kuşku götürmeyen sektöre! bir geçerlilik atfederek, böylece onları geçersiz kılarak ve koruyarak kapsayan bir “aşılamaz ufuk” olarak kavranır. Ne var ki bu geriye dönük örgütlenmenin kendine has odağı yüzünden, Siyasal Bilinçdışı’nın ne olmadığı konusunda okuru uyarmak gerekebilir. İlk planda okur, Raymond Williams’ın doğru biçimde Marksist bir kültürel eleştiriciliğin en acil görevi olarak önerdiği, hayati ve acil bir siyasal kültürün ne olması ve ne yapması gerektiğine dair açıklayıcı bir kestirimi andıran bir şey beklememelidir. Çağdaş Marksizmin bu meydan okumanın üstesinden gelme konusunda neden yavaş olduğunu ortaya koyan uygun ve nesnel tarihsel sebepler kuşkusuz vardır: Sanat alanında uygulanan Jdanovcu reçetenin üzücü tarihi, bu sebeplerden biriyken, daha eski Marksist kültür paradigmalarının ancak kusurlu biçimde uygulandığı bütün bir yeni siyasal ve ekonomik “dünya sistemi”nin gelişinin yanı sıra, form ve dilde yaşanan modernizmlerin ve “devrimler”in büyüsü de bir diğer sebeptir. Bu çalışmanın bir ara sonucu, Marksist yorumun, kendi sınırlarımızın -ötesinde yatan yeni kolektif düşünce ve 12 Ônsöz kolektif kültür formlarını önceden sezinleyip kavramasını beklemek gerektiğine dair bazı meydan okumaları ayrıntılı biçimde açıklayacak olmasıdır. Okur burada, hem realizmin hem de modernizmin ötesinde, geleceğin henüz gerçekleştirilmemiş, kolektif ve merkezileşmemiş kültürel üretimi için ayrılmış boş bir sandalye bulacaktır. O halde bu kitap, eğer siyasal ve devrimci bir estetik önermeyi başaramazsa, sanatın doğası ve işlevi, şiir dilinin ve estetik deneyimin belirliliği, güzel olanın teorisi vb. gibi geleneksel felsefi estetik meseleleri bir kez daha ortaya atmakla eşit derecede az ilgilenmiş olur. Yine de bu meselelerin mutlak yokluğu onlara ilişkin üstü kapalı bir yorum olarak hizmet edebilir. Ben esas olarak, tarihselci bir bakış açısını sürdürmeye çalıştım. Bu bakış açısında, geçmişe ilişkin okumalarımız şimdiki zamana ilişkin deneyimimize, özellikle zaman zaman geç tekelci veya tüketici ya da çokuluslu kapitalizmin “disakümülatif ” uğrağı olan societe de consommation· denilen şeyin, Guy Debord’un imaj ya da seyir toplumu dediği şeyin yapısal özelliklerine son derece bağlıdır. Önemli olan şu ki; mesajlarla, her türlü “estetik” deneyimle doymuş böyle bir toplumda bizatihi daha eski bir felsefi estetiğe ilişkin meselelerin radikal biçimde tarihselleştirilmesi gerekir ve süreç içinde tanınmayacak ölçüde dönüştürülmesi beklenebilir. Edebiyat tarihi, kitabın bütününe sinmiş olsa da Siyasal Bilinçdışı, günümüzde kriz içinde olan bu söylemsel form ya da tür içinde paradigmatik bir çalışma olarak da görülmemelidir. Geleneksel edebiyat tarihi, temsili anlatının bir alt kümesi, roman tarihindeki başlıca örnekleri kadar sorunsal hale gelen bir tür anlatı “gerçekçiliği” idi. Kitabın tür eleştiriciliğiyle ilgili olan ikinci bölümü, Marksizm ve Biçim’de “artzamanlı yapılar” dediğim bu türden edebi-tarihsel anlatıların statüsüne ve imkanına ilişkin teorik sorunu ortaya koyacaktır; sonraki Balzac, Gissing ve Conrad okumaları, artzamanlı bir çerçeveyi, oluşum halindeki kapitalizmde burjuva öznenin kuruluşunu ve onun kendi zamanımızdaki şizofrenik dağılışını yansıtır.

Ancak burada sorun asla bütünüyle çözümlenmemiştir. Bugünün edebiyat tarihinin yerine getirmesi gereken görevin Louis Althusser’in genelde tarihyazımı için yaptığı öneriyle aynı olduğunu gözlemleyebiliriz: Farazi [simulacrum] nesnesinin kazanılmış ve hayatı taklit eden bir suretini inceden inceye oluşturmak yerine, o nesnenin “kavram”ını “üretmek”. Aslında bu en modern ya da modernleştirici edebiyat tarihlerinin, Erich Auerbach’ın Mimesis’i gibi, kendi teorilerinde değilse de eleştirel pratiklerinde yapmaya çalıştıkları şeydir. * Fr. Sociıitıi de consommation: Tüketim -toplumu. (ç.n.) 13 Siyasal Bilinçdışı O halde bu çalışmanın en azından yeni bir eleştirel yöntem tarzının bir taslağı ya da izdüşümü olarak görülebilmesi mümkün müdür? Aslında eleştirel yöntemin pek çok bulgusunu yöntemsel bir el kitabı biçiminde yeniden kalıba dökmek bana gayet uygun görünecektir; ancak böyle bir el kitabının, Marksizme özgü eleştirel “yöntem”e uygun düşmeye devam ettiğine inandığım ideolojik analizi hedeflemesi gerekir. Yukarıda belirtilen nedenlerden ötürü bu kitap, rakip yöntemlerle ister istemez çok daha polemiksel bir ruhla hesaplaşması gereken bir el kitabı değildir. Yine de Siyasal Bilinçdışı’nın geçmişe dönük çerçevesinin taşıdığı kaçınılmaz Hegelci ton, bu türden polemik müdahalelerin Marksist kültürel eleştiri için çok büyük bir öncelik arz etmediği şeklinde bir belirti olarak ele alınmamalıdır. Tam aksine, Marksist kültürel eleştiriciliğin ister istemez Althusser’in Marksist felsefe pratiğinden tam da talep ettiği şey, yani “teori içinde sınıf mücadelesi” olması da gerekir. Ne var ki, bu kitabın yeterince polemiksel olduğunu pekala hissedebilecek Marksist olmayan okur için gereksiz olması gereken şeyi ekleyecek ve anlatı analizinin büyük öncülerine borçlu olduğumu belirteceğim. Bu sayfalarda onlarla olan teorik diyalogum sadece “sahte bilinç”in olumsuz eleştirisinin başka örnekleri olarak görülmemelidir. Sonuç bölümünde bu türden eleştirel jestlerin gizemsizleştirme ve ideolojik maskesizleştirme olarak uygun kullanımlarıyla ilgili sorunu açıkça ele alacak olsam da. Bu arada, Northrop Frye’nin temel katkılarını, A.

J. Greimas’ın bütün Formalist ve göstergebilimsel geleneklere ilişkin yaptığı düzenlemeyi, belirli bir Hıristiyan yorumsamasının mirasını ve özellikle Freud’un rüyaların mantığına ve Claude Levi-Strauss’un “ilksel” hikaye anlatıcılığının ve pensee sauvage’ın’ mantığına ilişkin yaptıkları vazgeçilmez araştırmaları ve hiç kuşkusuz, Modern zamanların en büyük Marksist filozofu olan Georg Lukacs’ın bu alanda sağladığı kusurlu, ancak anıtsal kazanımları anlatı analizi alanında hiçbir çalışmanın görmezlikten gelemeyeceği açıkça anlaşılmış olmalı. Bu farklı ve eşitsiz eser grupları, burada kitabın belirli eleştirel ve yorumsal görev bakış açısından, yani ideoloji, bilinçdışı ve arzu, temsil, tarih ve kültürel üretim sorunsallarını yeniden yapılandırmak için, insan zihninin merkezi işlevi ve kertesi olarak gördüğüm (burada felsefi idealizm kısaltmasıyla kullanılıyor), her şeyi ortaya koyan anlatı çevresinde sorgulanır ve değerlendirilir. Bu bakış açısı, geleneksel diyalektik kod bakımından Darstellung” araştırması olarak yeniden formüllendirilebilir: Şimdiki temsil sorunlarının tamamen farklı sunum ya da esas olarak anlatı, reto- * Fr. Pensee sauvage: Yaban düşünce. (ç.n.) **AL Darsteilung: Gösteri, canlandırma, temsil. (ç.n.) 14 Önsöz rik dil ve zaman içinde yazma hareketi sorunlarıyla kesiştiği, çevrilemez tasarım. Son ama aynı derecede önemli olarak; okur, görünüşte yorumlayıcı edimle ilgili bir kitabın yorumlayıcı geçerlilik meselelerine ve verili bir yorum sayesinde hatalı ya da onaylı olabileceği ölçütlere neden bu kadar az ilgi göstermesi gerektiğini anlaşılmaz bulabilir. Hiçbir yorumun basit bir hatalar veya atlamalar sıralamasıyla ya da bir yanıtlanmamış sorular listesiyle kendi başına safdışı bırakılamayacağını anlamış bulunuyorum. Yorumlama yalıtılmış bir edim değildir, sadece yorumlayıcı pek çok fikrin üzerinde açıktan ya da üstü kapalı biçimde çatıştığı Homerik bir savaş alanında gerçekleşir. Eğer yegane alternatif, pozitivist filolojik doğruluk anlayışı ise, şimdiki halde güçlü yanlış okumaların zayıf yanlış okumalar karşısında kışkırtıcı biçimde kutlanmasını onaylamayı tercih ederim.

Bir Çin atasözünde denildiği gibi, bir balta sapını bir başka sapı kesmek için kullanırsınız: Bizim bağlamımızda ancak daha güçlü bir başka yorum şimdiki bir yorumu devirebilir ve pratikte çürütebilir. Bu nedenle, bu kitabın teorik kısımlarının onun yorumlayıcı pratiği bakımından yargılanması ve sınanması beni memnun edecektir. Ancak bu antitez bile günümüzün bütün kültürel araştırmalarının içerdiği çifte standardın ve formel ikilemin sınırlarını belirler. Siyasal Bilinçdışı da bundan, modeller ile tarih arasındaki, teorik spekülasyon ile metin analizi arasındaki huzursuz öncelik mücadelesinden pek muaf değildir. Bu mücadelede birincisi, ikincisini kendi soyut önermelerini desteklemek için öne sürülen örnekler haline getirmeye çalışırken; ikincisi ısrarla bizatihi teorinin, ciddi pratik eleştiri işi bir kez yoluna girdiğinde kolayca sökülebilecek yöntemsel yapı iskelesinden ibaret olduğunu göstermeye devam eder. Teori ve edebiyat tarihi olarak bu iki eğilimin birbiriyle kesinlikle bağdaşmaz olduğu Batılı akademik düşüncede o kadar sık hissedilmiştir ki, okura, sonuç olarak her ikisini de aşan üçüncü bir konumun varolduğunu hatırlatmaya değer. Bu konum, elbette, Marksizmdir. Marksizm, diyalektik formda teorinin üstünlüğünü onaylar; bu da bizatihi tarihin üstünlüğüne ilişkin bir kabulle birarada ve aynı zamanda gerçekleşir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir