George Crowder – Klasik Anarşizm

Bu çalışmada amacım, anarşizmi bir siyasal teori olarak ciddiyetle eîe almaktır. Böylesi bir proje ise, çok eski fakat ısrarcı bir önyargı ile yüzleşerek başlamalıdır. Genel kanı anarşistlerin düşünsel açıdan şüpheli fanatikler olsalar da toplumsal düzenin şiddet ile yıkılmasını savunan ve tek hedefleri bu olan insanlar oldukları yolundadır. Buna karşı rutin olarak ne şiddetin ne de düzensizliğin anarşist teori ya da pratiğin bir Özelliği olduğu yanıtı verilir. Şiddetle ilgili anarşist ün, büyük ölçüde “eylemle propaganda” dönemi (1880’lerden 1910’a kadar) süresince anarşizm adına yürütülen terörist faaliyetten gelir ama bu eğilim sadece bazı anarşistlerin görüşünü yansıtıyordu. Anarşizmin temel prensiplerine görece daha sadık olan diğerleri, eğitim yoluyla gelişme ve kişisel ahlaki yenilenme adma şiddeti reddettiler. Doğru anlaşılırsa anarşizm toplumsal düzensizlikle özdeşleştirilmemelidir. Anarşistlerin hedefi anlamında” anarşi bir yönetenin veya hükümetin yokluğu anlamına gelir ve bu, 9 GEORGE CROWDER . “anarşinin bir düzenin yokluğu şeklindeki daha tanıdık anlamından ayrı tutulmalıdır.1 Godwin’in sözleriyle, “genellikle anlaşıldığı anlamda anarşi ile iyi tasarlanmış hükümetsiz bir toplum biçimi birbirinden oldukça farklıdır.”2 Zorunlu bir hükümeti olmayan düzenli bir toplum: Bu, anarşizmin başarılı bir tanımı olarak alınabilir. Anarşistler hükümetler tarafından yapılan ve zorla kabul ettirilen yasaları reddederler ama bu, ahlak ve sağduyu kurallarını reddettikleri anlamına gelmez. Anarşist toplum baskıyla -güç ya da güç tehdidi- değil, üyeleri tarafından gönüllü kabul edilen sağduyu ve özellikle ahlak kuralları ile yönetilecektir. Yine de, anarşistler, kasti bir amaç olarak düzensizlik peşinde değilseler de, düzensizliğin, peşinde koştukları amaçların mantıksal sonucu olduğu doğru olamaz mı? Bireysel özgürlüğün engellenmesini savunmalanyla iyi bilinirler. İnsanların dayatma olmaksızın ahlak kurallarını gözetebileceğin! düşünebilir miyiz? Anarşist toplumda düzen kaygısı, baskıcı düzen ile baskıcı olmayan düzeni birbirinden ayıran standart yanıttan daha da derinlere iner.


Anarşizm, bir yandan mutlak özgürlük, diğer yandan sınırlılık talep etmesiyle uygulanamaz, belki de tutarsız görünür. Sonuçta bilinen kötü üne, düşünsel kötü ün eklenir. Anarşistler akademik yorumcular tarafından genellikle politik düşünürler arasında ayrı yaşayan, felsefi açıdan değil de daha çok psikolojik açıdan ilginç olan ve bütün kendilerinden öncekiler ile politik düşünce geleneklerini reddeden eğlenceli ek santrik insanlar olarak tanıtılırlar. Politik söylemin ana akımından ayn olmakla birlikte birbirlerinden de yalıtılmışlardır. Her biri kendi tuhaf sebepleriyle hükümet ile savaş halindedir, her biri kendi ütopik oyuncak atmı sürer. Hükümete karşı olan belirsizce formüle edilmiş nefretleri dışında anarşistlerin çok az ortak yanlan olduğu düşünülür. Bu son nokta anarşizmi ciddiye alanlar arasında bile yaygın olarak kabul görür. Bu Örneğin Anarşizm (Der Anarchismus) (1900) kitabı anarşizm için standart bir başvuru kitabı haline gelen sistemli Alman hukukçusu Paul Eltzbacher’in vardığı sonuçtur.1 Godwin, Proudhon, Bakunin, Kropotkin, Tucker ve Tolstoy’un yazılarını incelerken, Eîtzbacher hepsinde ortak olan tek durumun “Devlet’in inkârı” olduğu ve bunun bile farklı anarşistlerde farklı biçimler aldığı sonucuna varır. Eltzbacher’in yaklaşımı Marie Fleming tarafından, vardığı sonucun, birbirinden oldukça farklı eğilimlerdeki düşünürleri kendi keyfince sınıflandırmasının çıkarımları olduğu temelinde sert bir şekilde eleştirildi.2 Benzer bir doğrultuda, liberal ve sosyalist düşünürlerin geniş bir listesinin, liberalizm veya sosyalizmin Önemli esaslarına yönelmekte başarısız olacağı tartışılabilir. Fleming, Eltzbacher’in “yedi filozofundan sadece Kropotkin’in “anarşizm”in gerçek temsilcisi olduğunu ve bu listede bulunmayan Élisé Reclus’un da diğer bir önemli sözcü olduğunu ileri sürer. Fleming’e göre “anarşizm” tam olarak 1870 sonlarında Avrupa’da ortaya çıkan tarihsel hareket ile sınırlı bir kavramdır. Proudhon ve Bakunin bu hareketin ideolojisinin “anlaşılmasına yardım etmiş” olabilirler fakat bunun temsilcileri değildirler ve diğerlerinin de hem tarihsel hem de kavramsal açıdan Avrupa anarşizmi ile çok az ilgileri vardır. Şu anki tartışma Eltzbacher ve Fleming arasında seyrediyor.

Ben, Fleming gibi, anarşizmin tarihsel kökleriyle ilgileneceğim ama aynı zamanda, Eltzbacher gibi, anarşizmi ayrı bir fikirler bütünü olarak da ele alacağım. Bu yüzden anarşizmin ana temsilcileri arasında, aksi takdirde benzer olacak durumlardan ayıran, paralellikler ve ilişkiler kurmaya çalışacağım. Bu ana temsilcilerin kimler olduğuna gelince, Eltzbacher’in listesinin fazla geniş olduğu ve yedi filozofu için ortak payda ararken tarihsel bağlamı çok az göz önünde bulundurduğu konusunda Fleming’e katılıyorum. Ancak bütün bu düşünürlerin ne kavramsal ne de tarihsel olarak Fleming’in düşündüğü kadar birbirlerine uzak olduklarım kabul etmiyorum. Eltzbacher’in ele aldığı kişilerden dördü arasında ayrıntılı bir benzerlikler ağı hatta tarihsel ilişkiler olduğunu tartışacağım: William Godwin, Pierre-Joseph Proudhon, Mihail Bakunin ve Peter Kropotkin. Bunlar anarşizmin “klasik” geleneği denebilecek şeyin, on dokuzuncu yüzyıldaki hâkim anarşist düşünce tarzının önde gelen temsilcileridirler.1 Bu yazarlara gönderme yaparken onlardan “klasik anarşistler” ya da daha basitçe “anarşistler” olarak söz edeceğim. Temel düşüncem, klasik geleneğin, karmaşıklığının ve tutarlılığının hakkı tam olarak verilememiş bir özgürlük teorisinde -doğa, değer ve insan özgürlüğünün toplumsal koşullarının açıklanması- birleştiğidir. Bu hakkın verilmemesine önemli bir neden» teorinin merkezindeki temel özgürlük düşüncesinin yaygın olarak yanlış anlaşılmasıdır. Fikir ve bu fikrin anarşist düşüncedeki rolü açıkça anlaşıldığında, geç Aydınlanma döneminde ve on dokuzuncu yüzyılda kabul gören arkaplandakı varsayımlar bağlamında tutarlı, makul ve kapsamlı bir toplumsal ve politik teori ortaya çıkar. Klasik anarşist davayı devam eden bir durum olarak yeniden canlandırma niyetinde değilim. Onun, bir zamanlar Batı politik düşüncesinin ana akımına temel olmalarına rağmen artık çoğu teorisyen tarafından terk edilmiş varsayımlara dayandığını göstereceğim. Bununla birlikte bu varsayımlar göz önünde bulundurulduğunda anarşistlerin iddialarının akla uygun, hatta ikna edici olduğunu da göstermeyi umuyorum. Klasik anarşizmin merkezindeki tanımlayıcı argüman özgürlüğün dokunulmaz olduğu, Devlet’in1 özgürlüğü yok ettiği ve bu yüzden ortadan kaldırılması gerektiği ve özgürlükle karakterize edilmiş devletsiz bir toplumun gerçek bir olanak olduğudur. Bu argüman, aralarında üç etki hattının Özellikle Önemli olduğu düşünsel kökenleri belirlenerek açıklanabilir.

Birincisi özgürlüğün aklın nesnel bir yasasına ve ahlaka itaat anlamına geldiğini söyleyen, benim “mükemmelci” özgürlük kavramı diyeceğim şeyi savunan uzun düşünürler serisi, ikincisi Rousseau’nun bu kavramı radikal bir toplumsal eleştirinin merkezi olarak yüceltmesi; üçüncüsü bilimselliğin yükselmesinin getirdiği, doğa yasalarının özünde bulunan ahlaksal doğrunun sonunda evrensel uzlaşmanın nesnesi olacağı yolundaki iyimser inanç. Bu etkilerin hepsi geçmişte göreceli olarak ihmal edildi ve benim bunla gerekliydi.”1 Pratikteki Devrim örneği ve bunu ortaya çıkaran düşünsel havanın arkaplamndaki inançlar, anarşizmi düşünülebilir yapıyordu. Yeni yüzyılda anarşist düşünce, çeşitlilik göstermesine rağmen, ayırt edici bir teorik ve ideolojik geleneğe dönüştü. Bu bölümde bu geleneğin en önemli üç kaynağını tartışacağım. İkinci ve üçüncü kısımlar sırasıyla anarşizmi en uygun şekliyle Devrim ve Aydmlanma’mn ürünü olarak tanımlayan kaynaklar olan, Rousseau’mra ve bilimselliğin anarşizm üzerindeki etkileri ile ilgilidir. Ama başlangıçta anarşistlerin argümanlarının en temel öğesini inceleyeceğim: Özgürlük kavramı. Ayrı düşünülemeyecek ahlak kavramıyla birlikte bu düşünceyi anlamak için eski medeniyetlere kadar giden bir izin peşine düşmeye hazırlıklı olmalıyız. Klasik anarşistler kendilerinden öncekilere karşı (en azından bu açıdan bakıldığında) asi olmanın uzağında, Batı politik düşüncesinin ana akımının mirasçılarıdırlar.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir