Böyle bir havada aklı olan, dışarı adım atmazdı. Hele gerçek bir prens, asla! Central Intelligence Agency’nm özel ve lüks ajanlarından sayılan Soylu Altesleri Prens Malko Liagc, ya da kısma SAS, altındaki arabaya hakim olmaya çalışırken bunları düşürüyordu işle. Prensbourg-Viyana jinıı tanı anlamıyla bir buz pistine dönüşmüş, güçlü Jaguar Mark 10’un karlı ve buzlu zeminde kaymasını engellemek imkansızlaşmıştı. Zaman zaman dondurucu bir rüzgâr esiyordu, öğle vaktini henüz.iki saat geçmiş olmasma rağmen, Malko farlarım yakmak zorunda kalmıştı. Bir köy girişinin karayolları levhasında “Viyana 32 km.” yazısı okunuyordu. — Eğer bir aksilik olmazsa, tam zamanında yetişeceğiz, dedi Malko. Yılın büyük bir kısmım Avusturya’da Liezen Köyü’ndeki şatosunda geçirirdi. Geri kalan zamanını ise New York Eyaleti’nde Poughkcepsie’deki villasında. Maîko’nun sağında oturan Elko Krizantem, sıkıntısını unutmak için elinden geleni yapıyordu. Bu onun zayıf tarafıydı. Direksiyonda kendi olmadı mı, midesi bularurdî. Hareket ettiklerinden bu yana, gözünü bir an olsun ön cama çarpan kar taneciklerinden ayırmamıştı. Güneşli, sıcak havasıyla İstanbul şu an ne denli uzaktı! Aslında İstanbul’dan çok, arkadaşlarım özlüyordu. Ama yine de halinden memnun olması gerekiyordu. Kar fırtınası altında da olsa, Avusturya’da yaşamak, – İstanbul’da ölmekten iyiydi! Gürültüleri yutan kar altında Jaguar gerçekdışı bir dünyada ilerler gibiydi. Şatodan ayrıldıklarından beri tek bir araca rastlamamışlardı. Karşılaştıkları tek kişi ise, Liezen çıkışında az daha ezecekleri belediye başkam olmuştu. Adamın, böyle bir havada çıkmalarına şaştığı, gözlerinden belliydi. II. BÖLÜM Divanın üzerinde sarmaş dolaş olmuş, delice sevişen bir çift vardı. Binanın yirminci katındaki geniş salon son derece loştu, Karşı binadan gelen kızılımsı, zayıf ışık, divandaki vücutları Şöyle böyle aydınlatıyordu. Birden, içlerinden biri doğruldu ve çevik bir hareketle yumuşak halıya atladı. Sarışın, saçları gözlerine düşen genç bir adamdı bu. Altında, üzerine sımsıkı oturmuş bir pantolon vardı. — Susadım, dedi. Masaya gidip bir bardak viski doldurdu ve bir elinde bardağı, diğerinde viski şişesi geri döndü. Divanda yüzükoyun ve bacakları açılmış durumda yatan vücuda baktı. — Ne yakışıklı adamsın, Jerry! dedi yatan. Ses, elli yaşlarında olgun bir erkek sesiydi. Yüzü karanlıkta kalıyordu. Dirseklerinin üzerinde doğrularak kulamparasına baktı. Onun da belden yukarsı çıplaktı. Sonra, derin bir iç çekerek kendini yeniden yüzükoyun divana bıraktı ve başını öteki yana çevirerek: — Haydi gel, diye mırıldandı. Sarışın genç adam bardağı usulca halıya bırakarak sevgilisine yaklaştı. Dudaklarında anlaşılmaz bir gülümsemeyle sırtını okşamaya başladı. Divandaki adam sırtını okşayan eli tutmak için kolunu uzattığında, sarışın genç adam elindeki viski şişesini olanca gücüyle sevgilisinin ensesine indirdi. Korkunç bir gürültü oldu. Parçalanan şişeden etrafa, ezilmiş tahtakurusu kokan viski saçıldı. Yaşlı adam 7 hafifçe titredi, başını kaldırmak istedi, kaldıramadı. Hareketsiz düşt ü kaldı. Jerry, elinde şişenin yansı, tekrar vurmaya hazır biçimde birkaç saniye bekledi. Sonra silahım bir köşeye fırlattı. Yüzünde sert ve kayıtsız bir ifade belirmişti. Hareketsiz yatan bedeni sırtüstü çevirdi. Pantolonunun fermuarını açarak çizgili ipek külotu aşağıya sıyırdı ve aradığını buldu: Beline bağlı ince, deri bir kordon vardı. Kordonu çözdü ve ucundaki sararmış iki anahtarı aldı. Salonu boydan boya geçerek duvardaki büyük tablonun önünde durdu. Tablonun arkasında, küçük kare bir kapak vardı. Anahtarlardan birim usulca anahtar deliğine soktu, çevirdi ve çekti. Hafif bir uğultu oîdu. Duvarın bir bölümünün yana kaymasıyla ortaya küçük bir kasa çıktı. Jerry mandalı çevirerek kapağı açtı. Radyasyona dayanıklı, son derece modern bir kasaydı. Jerry, içindeki madeni evrak çantası m aldı. Çanta, suya ve ateşe dayanacak cinstendi. Kasayı kapamaya gerek bile görmeden çantayı bir koltuğa atıp, anahtarları pantolon cebine koydu ve giyinmeye başladı. Beş dakika sonra, elinde çanta olduğu halde koridora çıktı. Divandaki adam o ana kadar hiç kırmldamamıştı. Jerry asansöre atlayıp garaj katının düğmesine bastı. Sevinçten ıslık çalıyordu. Aynada saçlarını düzeltti. Hayatında bu kadar kolay para kazanmamıştı. Garajda pek az araba vardı. Perşembe akşamı olduğu için binada oturanların çoğu Maryîand ya da Virginia’ya hafta sonu tatiline gitmişti. Jerry hiç duraksamadan garajın dip tarafına doğru yürüdü. İlerde tek kapılı büyükçe bir Cadillac duruyordu. Arabanın sağ kapısını açtı. Direksiyonda bir adam vardı. Bakışlarım genç homoseksüele, sonra çantaya çevirdi. — Bu mu? Sesinden heyecanlı olduğu belliydi. Elli yaşlarında, şapkalı, koyu renk elbiseli, elleri ba8 kimli biriydi. — Evet, bu! Madeni çantayı koltuğa bırakıp cebinden anahtarları çıkardı. Diğeri anahtarları alırken: — Bunun aradığımız çanta olduğundan emin misiniz? — Başka çanta yoktu. — Pekâlâ! Anahtarı sokup kilidi açtı ve çantanın kapağını kaldırdı. İçindekilere bir göz attıktan sonra tekrar kapadı. — Paramı hemen ödeyecek inisiniz? diye sordu Jerry. — Elbette, dedi adam. Ama burada olmaz. Kapıyı açıp kendi tarafından indi. Jerry, Cadillac’m önünden dolaşarak adamın yanına gittiğinde ucunda susturucu bulunan bir namluyla karşılaştı. İlk kurşunu göbeğinin üstüne yedi Jerry. Boğuk bir inilti çıkaıaıak iki kat oldu. Katil hemen yer değiştirerek ikimi kuralım ,.ıy. kulağına sıktı. Yıldırımla vurulmuşa dönen Jerry vere, Cadillac’m önüne yığıldı. Katil bir el de ensesine ateş etti. Jerry nasıl yaşamışsa, öyle ölmüştü. Yani, aptalca. Volodniyar Grinef adındaki katil, elinde madeni çanla, garajı katederken gülümsüyordu. Durum öğrenildiğinde KGB’deki diğer albayların suratlarının alacağı ifadeyi daha şimdiden görür gibiydi. Tabii her şey yolunda giderse… Çünkü madeni çantanın içindeki dosyayı ABD dışına çıkarmak pek kolay olmayacaktı. Hırsızlık olayı ortalığı karıştıracaktı. Böyle bir durumda kendisi havaalanına bile gidemezdi. Neyse ki, her şey planlanmıştı. Aslında elindeki dosyayı elçiliğe teslim ederek diplomatik kuryeyle de gönderebilirdi. Ama Amerikalıların bu durumda bazı önlemler alma ihtimali ya da elçilikteki yoldaşlarının bu başarıya sahip çıkma tehlikesi vardı. Oysa, Volodniyar Grinef ihtiraslı ve kibirli biriydi. Asansöre binmeden önce geri döndü. Cadillac, Jerry’nin cesedini gizliyordu. Bunca bekleyişten sonra her şey kolayca olup bitmişti. Bu iş üzerinde iki yıldır gizli gizli çalışıyordu. Hem de “bağımsız ajan” olarak. İz bırakmamak için kendi elçi- ligindeki KGB Şefi’ne bir kez olsun telefon bile etmemişti. Moskova’daki uzmanlar dosyanın bir kopyasını elde edebilme şansına sahip kişileri belirlemek için tam bir yıl uğraşmışlardı. Sonra da bu kişilerin zayıf tarafları aranmış ve tuzaklar kurulmuştu. Genellikle son derece cimri olan KGB’nin, böylesine dolar harcadığına hiç rastlanmamıştı. Asansör giriş katında yavaşça durdu. Volodniyar Grinef koltuğunda uyuklayan kapıcının önünden geçip sağa döndü. Mavi Buick arabası 500 metre ötedeydi. Direksiyona geçtiğinde birden canı sıkıldı. Jerry’ye Liebeler’in ölüp ölmediğini sormayı unuttuğunu hatırladı. Ama artık çok geçti… Saat ondan sonra Washington her zamanki gibi bomboştu. Pennsylvania Caddesi’nden 17. Sokak’a kadar çıktı, sonra güneye döndü. Beyaz Saray’ın önünden geçerek Connecticut Caddesi’ne ulaştı. Caddenin biraz yukarsında Sheraton Park Otel’de K 508 numaralı dairede kalıyordu. Yoluna devam ederek Lincoln Memorial Parkı’nı geçti, Memorial Bridge’i aşarak Arlington Askeri Mezarlığının solundan oto yola çıktı. On dakika sonra Washington Havaalam’ndaydı. Arabasını parka bırakıp New York’a giden Eastern Airlines’ın eski Convair’lerinden birine kapağı attı. Uçakta bir düzine yolcu ya var, ya yoktu.Onlar da uyukluyorlardı. Uçak hemen havalandı. Kırk beş dakika sonra New York’ta olacaktı. David Liebeler, Jerry’nin kaçışından on beş dakika kadar sonra kendine geldi. Önce hiçbir şey hatırlamadı. Divanda korkunç bir viski kokusu vardı. Aşırı içkiden sızdığını sandı. Fakat başındaki bu dayanılmaz ağrı içkiden olamazdı. Elini ensesine götürdüğünde parmaklarına gelen kan pıhtıları bir anda aklını başına getirdi. Doğrulmaya çalıştı. Başı müthiş dönüyordu. — Jerry! Birden, açık duran kasayı farketti. Tüm vücudu bir * 10 anda kasıldı. Sarsak sarsak yürüyerek duvara kadar gitti. Kasa boştu. Bitkin bir halde divana çöküp başını ellerinin arasına aldı. İnanılacak gibi değildi. Jerry’yi iki yıldır tanıyordu. Aralarındaki ilişki Washington’da herkesin ağzına sakız olduktan sonra karısını Missouri’ye, annesinin yanına göndermek zorunda kalmıştı. Tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Aklına ilk gelen düşünce, pasaportunu, seyahat çeklerini alıp ilk uçağa atlayarak ülkeyi terketmek oldu. Sonra bu düşünceyi kafasından kovdu. Kusurları vardı, ama alçak değildi. Haline acıdı. Ulusal Güvenlik Konseyi’nin önemli kişilerinden ve K.Raporu’nu saklamayı üstlenmiş güvenilir bir üyeydi. Meslek hayatı artık sona ermişti, ama felaketin önlenmesi için ufak da olsa, bir şans vardı. Titrek bir elle telefonu açtı ve nol edilmesi bile vaşa k olan ik i numaradan birini çevirdi. Beyaz Saray’ın bodrum katında, Acil Durumlar Salonu’nun dörl beyaz telefonundan biri çaldı. Beyaz deri koltukta Oturan adam hemen cevap verdi: — Alo? Bu salon Amerika’nın gerçek beynidir: Başkan uykudayken bile, son derece gelişmiş haberalma cihazlarının başında nöbet tutan uzmanlar, çeşitli yerlerden devamlı haber toplarve değerlendirirler. Hava Saldırı Komutanlığı ile olan bağlantıları bir an olsun kesilmez. Federal ve Askeri Gizli Servis Şeflerinin katıldığı Özel Grup5/12 toplantılarının yapıldığı yer de burasıdır. Buranın özel telefon numaralarını bilen kişiler iki elin parmaklarından azdır. Bu sayıyı bile çok görenler vardır. Nöbetçi, David Liebeler’in anlattıklarını kısa notlar alarak dikkatle dinledi. Sonra kayıtsız bir sesle: — Gerekeni yapacağız, dedi. Şu an için evinizden ayrılmayın. Ahizeyi yerine koyduktan sonra başka bir telefonu açtı. Telefonun altındaki cihaza plastik bir kart soktu. Cihaz otomatik olarak hattı bağladı. Numara, CIA’da başkan yardımcılarından biri ve Planlama Servisi sorumlusu olan Frank Thorpe’a aitti. Göıı revi, CIA’nın temel üke olarak benimsediği “Ateşe ateşle karşı koymak” sözüne sadık bir biçimde uygulanacak “planları” hazırlamaktı. Frank Thorpe evinde yoktu. — Kendisine haber veririz, denildi. Beyaz Saray’daki nöbetçi birkaç yere daha telefon etti. Olağanüstü toplantı tanı gece yarısı yapılacaktı. Başkatı’ın uyandırılıp uyaııdırılmaması konusunda kısa bir tartışma Oldu. Sonunda bunun gerekli olmadığı kanısına varildi. Toplantıya katılanlar gerekli önlemleri alabilirlerdi. Kararlaştırılan saatte hepsi salondaydı. Pakistan Büyükelçiliği’ndeki yemekten gelen Frank Thorpe smokinini bile çıkarmamıştı. Beş adam hemen işe koyuldu. Toplantı kısa sürdü. Gerekli’yerlere telefon edildi. NSA, FBI ve CIA’rim araştırma mekanizması derhal devreye sokuldu. En kötü sonuçlar göz önüne alınarak kullanılacak yöntem kararlaştırıldı. İşin güvenilir ajanlara verilmesinde ve gerektiğinde ortadan kaldırılmaları konusunda görüş birliğine varıldı.
Gerard De Villiers – 11 Kennedy Dosyasi
PDF Kitap İndir |