Gerard De Villiers – 37 Budapestede Tuzak

Parlak mavi gözlü kumral kadın, çigan müziğin ritmine uyarak el çırpıyor, Matyas Pince’in ünlü orkestrası da devamlı bahşiş aldığı için her zamankinden daha canlı eserler çalıyordu. İki yıldan bu yana Macaristan’ da bahşiş serbest bırakılmıştı. Büyük masaya yaklaşan kemancı yayının hareketini gittikçe hızlandırdı. Salondaki diğer müşteriler yemek yemeyi bırakmış,onu izliyorlardı. Budapeşte’nineniyi lokantası Matyas Pince bodrum katındaydı ve tahta perdelerle ayrılmış odacıklardan oluşuyordu. Merdivenin karşısındaki masa ise en iyi masaydı. Şimdi orada dört kişi oturuyordu. Bunlardan biri de kumral kadındı. Sol taraftaki masadaysa memur kılıklı dört kişi vardı. Kemancı parçasını bitirdi. Aynı anda kumral dilber sağ tarafında oturan adamın boynuna sarılarak onu dudaklarından öptü. Ancak adam henüz ihtiraslarına gem vuramayacak kadar sarhoş değildi ve tip olarak sosyalist ülkelerdeki yüksek devlet memurlarına benziyordu. Bu kırmızı yanaklı tombul adamın yanında oturan kişi ise sık sık mavi gözlü dilbere kınayıcı bir ifadeyle bakıyordu. Macar İstihbarat Örgütü Şefi Mate Balaz’ın emekliliğine bir yıldan daha az vardı ve tek isteği,bu sürede herhangi bir sorunun çıkmamasıydı. Yanında oturana döndü ve orkestra çalmaya başlayınca lafa girdi: 5 — Yoldaş Suslov, yorgun olmalısınız… Biraz önce kızın öptüğü adam alçak sesle yanıtladı: — Hiç de değil, çok eğleniyorum. Üstelik orkestra da harika. Mate Balaz içini çekti. Sovyet İçişleri Bakanının resmi ziyaretinin bir an evvel bitmesini istiyordu. Ama iki gün daha buradaydı. Valeri îlliç Suslov iç güvenlikle ilgili bazı konularda Sovyet-Macar ilişkilerini artırmak için gelmişti. Bu ziyarete Salgotarjan’daki Kızıl Ordu’nun iki mekanize birliği de katılmıştı. Orkestra melankolik bir çigan parçası çalıyordu. Macar istihbarat şefi düşüncelere daldı. Eğer ikinci kez 1956* benzeri bir olay patlak verirse Sovyetlerle işbirliği yaptığı için kurşuna dizilmesi işten bile değildi. Hayat buydu. Yavaş yavaş Matyas Pince boşaldı. Mate Balaz da misafiri olmasa çoktan yatmıştı, ama konuğu istemeden kalkması söz konusu olamazdı. Sovyet adamınsa gitmeye hiç niyeti yoktu. Yanındaki kadın başını onun omzuna yaslamış, müzik dinliyordu. Mate Balaz kadına lanet okudu. Önceleri emrindeki sekreterlerden birinin bakana ziyareti boyunca tercümanlık yapmaya gönüllü olması çok hoşuna gitmişti. Szüszi Sibrik bir zamanlar Moskova’da çalışmış olduğu için çok iyi Rusça konuşuyordu. Çekici olduğu kadar serbestti de. Kocası ABD’ye yerleşmek için ondan boşanmıştı. Mate Balaz kadını kendine bağlayabilmek için ona italya’dan bir (*) Sovyat baılcıaı altında aıllan Macarların layan tarihi 6 çift ayakkabı getirtmişti. Sovyet bakan masaya yaklaşan kemancıya bir el işareti yaptı, sonra da kemanın telleri arasına 100 forint sıkıştırdı. Adam yerlere kadar eğildi ve son derece ağır bir parça çalarak uzaklaştı. Mate Balaz Szüszi Sibrik’in öbür tarafında oturan ve KGB’nin Budapeşte sorumlusu olan Albay Igor Petroviç Antonov’un bakışlarını yakalamak için öne eğildi. Albay İgor Antonov iriyarı esmer birisiydi. Ayda bir Mate Balaz ile İşçi ve Köylü Partisi’nin merkezi olan Köztasasag’daki bürosunda buluşur, durum değerlendirmesi yaparlardı. Önce iç güvenlik, sonra da İtalya’daki Macar ajanlarının raporları gözden geçirilirdi. Uzun uzadıya notlar alan İgor Antonov oradan doğru Sovyet Elçiliği’nin teleks odasına gider ve edindiği bilgileri KGB Genel Harekât Dairesi’nin 11. Bölümü’ne geçerdi. Zamanının geri kalanını MVA*’ya sızmakla geçirirdi. Mate Balaz ile birlikte çalışıyorlardı, ama Macarın siyasi yumuşaklığından ötürü onu Vorkuta’ya yollamak için can atıyordu. İgor Antonov bekârdı ve sık sık Mate Balaz’ın örgütündeki kadınlarlajdüşüp kalkardı. Bir gün İgor Antonov sinirden kıpkırmızı bir halde Mate Balaz’ın odasına girmişti. Buna sebep yirmi iki yaşındaki bir Macarın Avusturya’ya kaçmayı başararak orada düzenlediği basın toplantısında Rusya’yı suçlamasıydı. İgor Antonov Macar yetkilinin masasını yumruklayarak onu yeteneksizlikle suçlamış ve misilleme yapılmasını istemiş, Mate Balaz da (*) Maca/ İstihbarat Örgütü 7 ^^^^1 ^^^^ H buna karşı çıkınca alenen kü11 el miftj Aynı akşam Volga Oteli’ıu- içki gittiğinde dolgun göğüslü bir kızılla k mış, onu dairesine götürmeyi basan Kadın kendisinden yalnızca üç yüz forini rıhı komik bir ücret istemişti. Ayrılmadan önce kızıl dilber: — Umarım beni iyi bir şekilde hatırlarsın… demişti. ilk üç gün güzel anılarla geçmiş, ama daha sonra dayanılmaz acılar hissetmişti. Doktor bunun çok yaygın bir hastalık olduğunu ve cinsel ilişkiyle bulaştığını söylemişti. Sovyet albayı kadını bulmaya çalışmıştı. Ama Volga Oteli’ne gelen kızların hiçbiri onu tanımıyordu. Mate Balaz’ın yardımcısı, kadını Szolnok’ta bularak geri getirmişti… Albay dimdik oturmuş müzik dinliyordu. Sert yüz hatları az da olsa yumuşamıştı. Mate Balaz gözlerini yan masadaki ikisi Rus, ikisi Macar olan koruma görevlilerine çevirdi. Gidip yatmak isteyen Macar yetkili daha sonra Sovyet bakanla gözgöze gelmek için yana eğildi ve aniden donakaldı. Kadının eli masanın altına uzanmış ve bakanın bacakları arasında kaybolmuştu. Bakan kadına bakınca hayal gördüğünü sandı. Kadının sol eli tıpkı sağ eli gibi masanın altında, ama ters tarafta kayboluyordu.’ O zaman albayın da aynı muameleye tabi tutulduğunu anladı. Sovyet bakanın kendisine baktığını gören Macar kadın: — Güvercinim, kıskanmadın mı? dedi. Bakan artık dayanamıyor, bir an evvel kadına sahip olmak istiyordu. Ama önce peşinden ayrılmayan albaydan kurtulmalıydı. 8 Zaten Antonov kadından yeterince nasibini almıştı. Valeri İlliç Suslov üstünü başını düzeltti ve: — Bu müzikten sıkıldım, gidelim, dedi. Gördüklerinden şaşkına dönen Mate Balaz koruma görevlileriyle birlikte ayağa kalktı. Szüszi Sibrik yarın gününü görecekti. Alkol tüm hataları affettirmezdi. Herkes bakana yol açmak için kenara çekildi. Arkasından da muzaffer bir edayla Szüszi geliyordu. Aralık ayında olmalarına rağmen hava hâlâ ılıktı ve kar yoktu, ama yine de herkes şapka ve manto giymeyi ihmal etmiyordu. Önden çıkan muhafızlar siyah Mercedes’lerine bindiler. Bakanın yanma gelen Mate Balaz: — Yoldaş Suslov, burada sizden ayrılacağım. Kendimi yorgun hissediyorum. Umarım iyi bir gece geçirmişsinizdir. Budapeşte’nin en iyi orkestrası buydu, dedi. — Çok iyiydi. Yarın görüşeceğiz değil mi? — Yarın görüşmek üzere, Yoldaş Suslov. Mate Balaz’ın siyah Lada’sı lokantanın otoparkında bekliyordu. Szüszi kürküne sarındıktan sonra Valeri Suslov’a yaslandı. Peşlerinden dışarı çıkan orkestra sokakta çalmaya devam ediyordu. Tüm cesaretini toplayan bakan albaya döndü ve: — İyi geceler, İgor Petroviç, dedi. Albay Antonov kısa bir süre tereddüt etti, çünkü bakanı Sovyetler Birliği Büyükelçisi’nin evine kadar götürmesi gerekiyordu. Topuklarını birbirine vurdu ve: — İyi geceler, Yoldaş Suslov! dedi. Szüszi’ye ters ters bakarak muhafızların bulunduğu arabaya yaklaştı ve: 9 — Yoldaş bakanın bize ihtiyat • yok, n<h|> yatın, dedi ve M ırcedes’ine bindi. ** Daha arabaya yerleşir yerleşmez Szüszi Sibrik okşamalarına bıraktığı yerden devam etmeye başladı. Şoföre aldırmıyordu bile. Bakan rahatsız olup onu itince Macar kadın adamı şehvetle öptü. — Nerede oturuyorsun? dedi bakan. Şoför büyülenmiş gibi gözünü dikiz aynasından ayırmadan bekliyordu. — Evim Drava Utça yakınlarında. — Çok iyi. Konuşmayı duyan şoför hemen hareket ederek İranyi Sokağı’na saptı. Tuna Nehri, Buda ve Peşte şehirlerinin ortasından geçiyordu. Geniş yol bomboştu, tam karşıda ise Buda şehrindeki büyük malikânelerin ışıkları görülüyordu. Arka tarafta olanların en ufak bir kısmını bile kaçırmayan şoför bir gözünü yoldan ayırmamaya çalışıyordu. Aniden yolda enlemesine durarak tüm trafiği kesmiş bir polis arabası gördü. Valeri Illiç Suslov acı bir frenle kadından uzaklaştı. Şoför arkasına dönerek umursamaz bir sesle: — Polis kontrolü, yoldaş bakan, dedi. Akşamları çalıntı arabaları bulmak için sık sık arama yapılırdı.Şoför yavaşlayıp durdu, iki adam arabaya yaklaştı ve şoför camı açtı. Aniden adamlardan biri büyük kalibreli bir tabancayı şoföre doğrultarak elini camdan içeri soktu ve Macarca: — Dışarı çık! dedi. ıo Gorillerine izin verdiğini unutan bakan onların arabasına bakmak için arkaya döndü. Kafası allak bullaktı. Şoförünün omuz atıp kapısını açtığını gördü. Adam genç bir KGB ajanıydı ve bu gibi durumlar için özel eğitim görmüştü. Şoför kapıyı açarken sağ elini ön koltukların arasına sokarak Tokarev’ini almaya çalıştı. Dışardaki iki kişi önce geriledi, ama içlerinden uzun boylu olam KGB ajanına doğru atılarak kolunu adamın boğazına doladı. Şoför tabancasını kullanmaya fırsat bulamadan bir patlama sesi duyuldu. İlk mermi KGB ajanının başına saplanmıştı, ikincisi boynunu buldu ve beyin parçalarıyla kemikler etrafa saçıldı. KGB ajanını öldüren onun yerini almıştı. Aynı anda ikinci saldırgan kapıyı açmış ve arabaya binmişti. Mercedes hareket etti ve polis arabasının yanından geçerek yoluna devam etti. Valeri İlliç Suslov yardım istercesine Szüszi’ye baktı ve gecenin en büyük darbesini yedi. Çünkü kadının mavi gözleri öfke ve nefretle doluydu. Macar kadın son derece tabii bir hareketle Sovyet bakanın suratına tükürdü. ıı II. BÖLÜM Küçük el fenerinin aydınlattığı alet, on iki kadar yuvarlak veya dörtgen telin çıktığı bir borudan oluşmuştu. Aleti elinde tutan adam, gri saçlı, gri paltolu ve siyah eldivenliydi. Arkasındaki arkadaşıysa, asansörün kapısına yaslanmış merdiveni kolluyordu. Prenses Gate Caddesi’ndeki 61 numaralı bu bina beş katlıydı ve her katında da bir daire vardı. Asansör kapısına yaslanmış olan adam ellerini yağmurluğunun cebinden çıkartmıyordu. Çatık kara kaşları ona ciddi bir hava veriyordu. Arkadaşı aleti kilide dayadı ve ilk teli denedi. Eldivenli olmasına rağmen çok duyarlı parmakları vardı. Sahanlıkta yalnızca madeni hışırtılar duyuluyordu. “Çilingir” teker teker tüm telleri deniyordu. Sonunda durdu ve arkadaşına döndü. — Tamam mı? dedi arkadaşı. — Galiba. — İyi, gidip onu getireyim, dedi ve sessizce merdivende kayboldu. Çilingir el fenerini söndürdü ve cebinden çıkardığı stetoskopla kapıyı dinledi. İçerden hiç ses gelmiyordu. Merdivende duyduğu ses üzerine, çilingir fenerini o tarafa çevirdi. Işık biraz önce giden arkadaşıyla yanındaki sağlık memurunu andı ran siyah çantalı bir adamı aydınlattı. Çilingir işini kaldığı yerden sürdürdü, sonunda kilidi çevirmeyi başardı, ııııııı k»pı 12 anahtarla iki kez kilitlenmişti. Uzman yeniden kilitle uğraşmaya koyuldu ve dil bir kez daha çevrildi. Adam hemen açılmaması için kapıyı tuttu. Diğer eliyle telleri çektikten sonra fenerle herhangi bir iz bırakıp bırakmadığını kontrol etti. İzler mikroskopla bakıldığında görülebilirdi. Diğer ikisi tam arkasında bekliyordu. Siyah yağmurluklu adam kapıyı iterek içeri girdi. Binayı çok iyi biliyordu. Her halinden buraya birçok kez gelip gittiği belliydi. Mermer holü geçti, öteki iki adam da ardından içeri girdi, kapıyı kapattılar ve bir süre kıpırdamadan heyecanla beklediler. Normal olarak binada camlar dışında alarm yoktu, ama yine de hiç belli olmazdı. Adamlar her an alarm çalmasını bekliyorlardı. Ama hepsinden beteri polis merkezine doğrudan bağlı bir uyarı sistemi olmasıydı. Böyle bir durumda kurtulmaları imkânsızdı. Hepsi de profesyoneldi, hem de en mükemmelinden, ama yine de sırtlarından aşağıya ter boşaldığını hissediyorlardı. Şüphe çekmemek için hiçbiri silah almamıştı. Harekâta kumanda eden yağmurluklu adam çilingire yaklaşıp kulağına: — Koridorun sonunda, sağdaki kapı, dedi. Çilingir şefinin peşine takıldı. Koridor iki kişinin yanyana yürüyebileceği kadar geniş değildi. Üçüncüsüyse onlardan iki metre gerideydi. Durdular. Siyah yağmurluklu adam kapıyı açtı, sokaktaki lambalar odayı hafifçe aydınlatıyordu. İçerde alçak ve geniş bir yatak, iki komodin, iki iskemle ve bir televizyon vardı. Çilingir ile şefleri bir hamlede yatağa 13 gittiler. Benedek Ferenszi odasında birileri olduğunu hissettiğinde, yağmurluklu adam üstüne atıldı ve onu ensesinden kavrayarak kafasını yastığa bastırdı. Çilingir ise bacaklarının hareket etmesini önlemek için kalçasına oturdu. Adam boğuk bir şekilde inledi. Üçüncü adam da odaya girmişti. Hemen gece lambasını yakıp siyah çantasını açtı ve içinden on santilitrelik sarı sıvıyla dolu bir şırınga aldı. En önemli an gelmişti. İğnenin plastik muhafazasını çıkartarak yatağa doğru ilerledi. Sol eliyle Benedek Ferenszi’nın bacaklarını örten örtüyü çekti. Adamın bacağının üstüne oturarak sol bileğini yakaladı. Bir süre ayağın üstündeki damarları inceledi ve olağanüstü bir beceriyle deriye en yakın damara iğneyi sapladı. Benedek Ferenszi ırkıldı.Adam işini biliyordu, çünkü böyle bir ortamda damardan iğne yapmak her babayiğidin harcı değildi. Ödeme yol açmamak için sıvıyı ağır ağır zerkediyordu. Yataktaki adamtıtrıyor, kurtulmaya ve bağırmaya uğraşıyor ama boynunu kavramış olan kol yüzünden ancak inleyebiliyordu. Saniyeler geçiyor, Benedek Ferenszi ise sürekli debeleniyordu. Sonunda imdat diye bağırmayı başardı. Kendini yavaş yavaş öldürdüklerini anlamıştı. Siyah yağmurluklu adam Ferenszi’nin ağzını çarşafla tıkadı. Herhangi bir şişliğe veya damar yırtılmasına sebep vermemek için iğneci hızını hiç artırmadı.Çünkü böyle bir şey soruşturmaya neden olurdu, bu da başarısız olmalarına yeterdi. Nihayet şırınga boşalınca iğneyi çekti, akan bir damla kanı mendiliyle sildi. Mendil de- yara kapatıcı özel bir ilaç vardı. Artık iğne yeri 14 kanamıyordu. Şırıngayı çantasına attı ve damarı ovuşturdu. İşi bitmişti. — Kaç, dedi siyah yağmurluklu. Kapıyı arkasından yavaşça kapatan iğneci karanlık koridorda gözden kayboldu. Benedek Ferenszi gitgide daha çok kıpırdıyordu. Siyah yağmurluklu adam saatine baktı, daha beş dakika vardı… Bu süre adeta geçmek bilmedi. Nihayet Benedek Ferenszi’nin hareketleri azaldı ve adamlar onu tutmayı bıraktılar. Benedek Ferenszi yan döndü, gözleri donuklaşmıştı. Adamları tamdıysa bile belli etmedi, hareketleri bilinçsizdi. Pijamasının üstünü yırtmak istercesine göğsünü tırmalıyordu.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir