Gerard De Villiers – 44 Holywood Panteri

Jill Rickbell kızılderilinin beceriksizce tuttuğu şampanya kadehini yavaşça uzaklaştırarak, erkeğe Diraz daha yaklaştı. Altına hiçbir şey giymediği mor ipek pantolonu ve bluzu vücudunun bütün hatlarını ortaya çıkarıyordu. — Gel Zuni! diye içini çekti. Kızılderili arzuyla inledi, ama yaklaşmadı. Alışık olmadığı alkol başını döndürmüştü. Beyazların dünyasından da ürküyordu. Üstelik, yaşadığı yörede hayalini bile kurmaktan çekineceği bu güzel evde, bir uşaktan başka bir şey değildi. Kendini korkusuzca sunan bu beyaz kadınla havuzun sütunları arkasına geçmesi büyük bir hataydı. Jill kurumuş dudaklarını yaladı. Genç kızılderilinin vücudunu gördükçe, içinden tırnaklarını adamın etine gömmek geliyordu. Kısacık yaşamında erkeklerden oluşan zengin bir koleksiyona sahip olmayı başarmıştı, fakat bir kızılderiliyi tanımak fırsatını ilk kez bulacaktı. Üstelik faydalanmak için de fazla vakti yoktu. Müziğin ve konuşmaların gürültüsü, havuza ve bahçeye açılan büyük camlardan kendilerine kadar geliyordu. Hava ılıktı. Kaliforniya’nın en lüks semtlerinden biri olan Beverly Drive’ın cennet ortamında, Jill arzusuna daha fazla karşı koyamayacağını hissetti, ellerim adamın ensesinde birleştirdi. — Dans edelim, diye mırıldandı uzun kızıl 5 saçlarım sallayarak. Masum ifadeli oval yüzü kusursuzdu. Geniş ve dolgun dudakları açgözlülükle aralanmıştı. Kızılderili beceriksizce ona doğru kımıldadı. Kaba bir hareketle genç kadını kendine çekti. Arzudan tir tir titriyordu. Midesine indirdiği son şampanya bütün tutukluğunu geçirmişti. Jill acıyla hafifçe bağırarak Kızılderiliden ayrıldı. Erkeğin kabaca kucaklaması sırasında, tam göbeğinin üzerine taktığı küçük mücevher etine batmıştı. Taşı çıkartarak, kendi cebi olmadığı için Kılızderilinin blucininin cebine sokuşturdu. Erkek siyah, iri gözlerini endişeyle kızın kirpiklerine dikmişti. Jill’in gülümsemesiyle sakinleşti. Jill kızılderilinin elini uzun parmaklarının arasında sıkarak onu çekti. —Burada kalmayalım, diye mırıldandı. Hiç rahat değil. L şeklindeki havuzun etrafından dolaşarak oturma odasının pencerelerinin önünden geçtiler. Jill büyük kapıya göz attı. Bazı çiftler hiç çekinmeden beyaz döşemenin üzerine uzanmışlar, flört ediyorlardı. Kızılderili telaşla önlerindeki manzaraya baktı. İki haftadır Gene Shirak’ın bahçıvanı olduğu halde, Hollywood adetlerine alışamamıştı. Jill onu karanlığa çekti. Ne kadar az görülürlerse, o kadar iyi olurdu. Garaja çıkan ufak kapıyı geçecekleri sırada ev sahibi Gene Shirak Jill’in yerinden sıçramasına neden oldu: — Yollarda fazla oyalanmayın. Yarın sabah Ensinada’da olmanız gerekiyor. 6 Gölgeden çıktı. Pembe gömleği ve beyaz pantolonuyladaha da zayıf duruyordu. Sert ve düz yüzü, soğuk mavi gözleri ve incecik ağzıyla Kirk Douglas’a benziyordu. Bazen, burnunun ucundaki garip ben yüzünden, komik bir ifadeye bürünüyordu. Bakışları Zuni’ninkilerle birleşince iyi niyetle gülümsedi. — iyi eğlen Zuni! dedi. İyi yolculuklar. Çekingenlikle olduğu yerde donup kalan Zuni, aptalca bir şeyler geveledi. Gene Shirak,Jill ve Zuni’nin küçük kapıdan çıkmalarına küçümseyerek baktı. İlkelere aşırı bağlılığı yüzünden Hollyvvood’a hiçbir zaman tam olarak ısınamayacaktı. Bazen Jill Rickbell gibi esrarkeş, azgın, ahlak anlayışı neredeyse hayvanlar tarafından bile ayıplanabilecek bir arkadaşa sahip olduğu için utanıyordu. Fakat her şeyden önce postunu kurtarması gerekiyordu. İçinde bulunduğu ölüm kalım savaşında, JilPe ihtiyacı vardı. Hatta kadının azgınlığına bile muhtaçtı. Kadın arkadaşları arasında verdiği garip görevleri ve bütün isteklerini soru sormadan kabul eden bir tek o vardı. Oturma odasına girdi. Evin önünde siyah Cadillac’lar sıralanmıştı. Gene Shirak misafir ağırlamasını bilirdi. Misafirlerinin korkusuzca içebilmeleri için herkese bir şoför ve araba verirdi. Jill, beyaz Cadillac’ın otomatik kapısını açınca, Zuni kendisini deri koltuğa bıraktı. Araba Jil’in parfümünün kokusuyla dolmuştu. Kadın direksiyona yerleşerek müziği açtı ve hareket etti. Koltuklardan yayılan baş döndürücü kokuyla Zuni’nin arzusu geri gelmişti. Jill’e yaklaşarak elini bacaklarına koydu. Kırmızı ışık yanmıştı. Jill direksiyonu 7 bırakarak dudaklarını kızılderilininkilere bastırdı. Ensinada’yı beklemeye tahammül edemeyecekti. Sonunda kavşağı geçerek, gaza bastı. Kızılderili elleriyle ara sıra inleyen Jill’in vücudunu ovuşturdukça Cadillac caddede bir sağa bir sola gidiyordu. Jill kızılderilinin dudaklarını karnında hissedince bir çığlık atarak kenardaki dolma toprak kısma çarptı. Mutlaka kendisine gelmesi gerekiyordu. Hata yapılmasını bekleyen polisler tarafından, aptalca bir tutuklamanın kurbanı olabilirdi. Bel-Air’e bir atlasalar, problem kalmazdı. Bel-Air’in nazik polisleri Jill için müsamaha gösterirlerdi. Tabii bunu biraz da cömertliğine borçluydu. Cadillac keskin virajları atlayarak beş dakika sonra Belagio’daki villanın önünde durdu. Jill inerek kaputun etrafından dolaştı. Kızılderili aşağıya atlayarak ona doğru yaklaştı, kadını kalçalarından kavrayarak hâlâ sıcak olan kaputun üzerine devirdi. Jill erkeğin ellerinden sıyrılarak kapıyı açtı. Zuni içersinin lüksüyle şaşkına dönmüş bir halde, eşikte durmuş bekliyordu. Dışardan Jill’in tek katlı evi insanı pek etkilemiyordu. Fakat genç kadın içeriyi lükse boğmuştu. Siyah kadifeyle kaplı, yatak kadar büyük bir kanepe odanın tam ortasına yerleştirilmiş, takım aynı renk koltuklarla tamamlanmıştı. Genç kadın kanepenin etrafında dolanıp* ışığı azalttı ve odanın dip tarafına doğru yürüdü. Beklenen anı yaşamaya başlamadan evvel alması gereken tedbirler vardı. Şöminenin yanında ayakta duran kızılderilinin yanından geçerken daha fazla sabredemeyerek uzun parmaklarını erkeğin ensesine doladı. 8 Bu ufacık hareket bir karate darbesinin etkisinden çok daha fazla işe yaradı. Kızılderili dönerek, Jill’i belinden kavradı. Jill erkeğin bütün kaslarının bacaklarına, kalçalarına, göğüslerine gömüldüğünü hissetti. Zuni’nin kokusu parfümüne karıştı. Parmaklan etine dalmak ister gibi, vücudunu ovuşturuyordu. Jill önce sesini çıkarmadı. Fakat kurtulmak istediğinde kızılderilinin daha hırsla sarıldığını hissetti. Birkaç saniye sarhoşlar gibi sallandılar, sonra ikisi birden yere yuvarlandılar. — Biraz sabır Zuni, diye mırıldandı. Hemen geliyorum. İlerlemek için fırsat bulamadı. Zuni kadının kalçalarından kavrayarak siyah kadife kanepenin üzerine fırlattı. Jill beklemesini söyleyecekti, ama dudakları iki kalın dudağın altında ezilmişti. Zuni hiçbir şey dinlemiyordu. Dizi kaba bir hareketle Jill’in bacaklarını birbirinden ayırdı. Kadın zevkle dudaklarını ısırdı. Bu öfkeli ve ilkel arzuya daha önceki sevgililerinde hiç rastlayamamıştı. Fakat girdiği tehlikeyi düşününce, müthiş bir korkuyla bütün arzusu yok oldu. — Dur, yalvarırım dur! Başı yastıklara devrilmiş, odanın sonundaki kapının karanlığına bakıyordu. Sanki bir gürültü duymuştu. Korkudan çılgına dönerek Zuni’nin yüzünü tırmaladı. — Bırak beni, çek git! Fakat Zuni’nin arzusunun yerini öfke almıştı. İpek pantolonu parça parça ederek çıkarttı. Tek hareketiyle ^blucinini aşağıya indirdi. — Hayır! diye bağırdı. Dikkat et! İnsanüstü bir gayret sarfederek onu itip 9 dirseklerinin üzerinde doğrultmayı başardı. Kızılderili kadını kalçalarından tutarak kendine çekti ve bir an için Jill her şeyi unuttu. Yüzünü yastıklara gömerek bağırdı. Kızılderili zevkten tir tir titriyordu. Bu nedenle de Jill’in başını kaldırmasına neden olan hafif kükremeyi duymadı. Jill birden gözlerini açıp karanlığa baktı. Korkudan kalbi sıkışmıştı. Zevki unutarak ağzını açtı. — Sun! Yat! Her şey çok çabuk olup bitti. Güçlü ve sıcak bir kütle halının üzerinden sıçrayarak kızılderilinin üstüne indi. Atlayan, iki yaşında çok değerli bir panterdi. Pençelerini adamın omuzlarına gömerek ensesinden bütün gücüyle ısırdı. Kırılan boynundan korkunç bir çıtırtı çıktı. Hayvan Zuni’yi çekerek yere yuvarlandı. Jill korkudan deliye dönmüştü. Hemen yere atlayarak odasına koştu. Elleri o kadar titriyordu ki, elektroşok değneğini bulmakta bile güçlük çekti. Sun’a karşı en iyi silah bu aletti. Yarım metre uzunluğundaki alet bir parmak hareketiyle korkunç bir elektrik akımı veriyordu. Jill oturma odasına dönerek, kristal avizeyi yaktı. — Sun! Hayvan biraz önce öldürdüğü adamın yanına çökmüştü. Pençeleri hâlâ kan içindeydi. Sarı gözbebeklerini sahibine çevirince Jill korkuya kapıldı. Panterin burnuna doğrulttuğu, aletle ilerleyince, hayvan yavaşça, kükreye kükreye çekildi. Barın önüne gelince durdu ve bir gözü panterde yere diz çökerek tek eliyle kızılderilinin vücudunu çevirdi. Zuni’nin ölü 10 bakışları tavana dikilmişti. Jill başını çevirerek halının üzerine kustu. Bir ölüyü bu kadar yakından hiç görmemişti. Birden oda buz gibi soğuk geldi. Sun ona bakıyordu. Yavaşça kadına doğru ilerledi. Başı öne eğilmiş, kulakları düşmüştü. Yavaşça kükredi ve diliyle sahibinin yüzünü yaladı. Jill inledi ve bir anda kızılderiliyi aklından çıkarttı. Kaplanın tüyleri içini ısıtmıştı. Hayvanın başını öptü. — Çok kıskançsın Sun, değil mi? Benim için deli oluyorsun! diye mırıldandı. Sun neşeyle homurdanarak ön ayaklarım sahibinin omzuna dayadı ve kadını yatırıp üstüne uzandı. Jill hayvanın ağırlığım üzerinde hissedince, başını arkaya attı. — Oh! Sun, diye inledi, Sun yapmamalıydın. Seni öldürecekler! Tüm gücüyle hayvana sarılmıştı. Çalan müzik ne kendi iniltisini, ne de hayvanın zevkle homurdanmasını bastırabildi. Kızılderiliyle başlayan sevişmenin sonunu getirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra hayvan yanından uzaklaşırken, o da sırtüstü yatarak gözlerini kapattı. Uzun süreden beri Sun’un sahibiydi. Henüz bir aylıkken sevgililerinden biri getirmişti onu. Biberonla beslemiş, terbiye etmiş ve gitgide daha da fazla bağlanmıştı. Sun bir kuzu kadar yumuşak, sıkılgan, sevecendi. Bir gün hayvanla oynarken Sun tahrik olmasaydı, ilişkileri normal olarak devam edecekti. Sun ve Jill arasında garip bağlar oluşmuştu. Sun zamanla yırtıcı ve kıskanç bir hale gelmişti. Villaya ne zaman yanında bir erkekle gelse homurdamr adamın üzerine atlayacaktı rmş gibi bir tavır takınırdı. Jill onun dişisiydi. Zaten başkasını da tanımamıştı. Bu iğrenç ilişkinin devamlılığını sağlamak için, Gene Shirak gibi en samimi arkadaşlarından bile sırrını gizlemişti. Söylemeye hem utanıyor, hem de Sun’u kıskanıyordu. Tek sırrı da buydu. Jill Rickbell yirmi altı yaşındaydı. Saf ve aydınlık bakışlı iri gözlerini avının üzerine dikerek “Sevgilim” diye çağırdığında, erkeğin ruhunu Tanrıya, vücudunu da şeytana emanet etmekten başka hiçbir şansı kalmazdı. Sekse olan aşırı düşkünlüğünü! sınırı yoktu. Hayatını biraz daha basitleştirebilmek için, iç çamaşırı kullanmamayı adet haline getirmişti. Sonuç olarak sevgiden yoksun, son derece ahlaksız bir yaşam sürüyor, sadece birkaç duygu için yaşıyordu. Bunlardan biri de panteriydi. * ** Jill bir sıçrayışta yerinden kalktı. Sun’la seviştikten sonra, halının üzerinde uyuyakalmıştı. Bir metre ötesindeki kızılderilinin cesedini görünce korkunç bir titremeyle sarsıldı. Panter şöminenin alevleri önünde uyuyordu. İpek bluzu ve pantolonu siyah kanepenin üzerinde duruyordu. Müzik kesilmişti. Jill cesede bakmaya bile cesaret edemeden sendeleye sendeleye banyoya kadar gitti ve kendini duşun altına attı. Düşünebilmeye ancak saçlarım taradıktan ve parfüm sürdükten sonra başlayabildi. Cesedin önünden geçerken bütün vücudu titredi. Halının üzerine akan kan kurumuştu. Jill saate baktı: Sabahın ikisiydi. Parti bitmiş 12 olmalıydı. Ne olursa olsun Gene Shirak’a haber vermeliydi. Soğuk terler döküyordu. Kalbi sıkışarak panteri ensesinden tuttu ve odasına götürdü. İçinden ağlamak geliyordu. — Sun, dedi alçak sesle, seni seviyorum. Sen benimsin. Kızılderiliyi tamamen aklından çıkarmıştı. Artık adam kurtulması gerektiği bir eşyadan başka bir şey değildi gözünde. Yavaşça kapıyı kapattı ve telefonu aldı. Karşı taraf ahizeyi kaldırmadan evvel uzun bir süre geçti. — Gene? Prodüktörün kızgın sesi kulaklarında çınladı. — Ne istiyorsunuz? Beni yarından evvel aramamanı söylemiştim. Rahat bırak artık. Görünüşe göre onu yolda sanıyordu. Jill kızgınlığını bastırmaya çalıştı. — Hemen benim evime gel, dedi. — Sana mı? Tanrım, sen evde ne yapıyorsun? Sesi o kadar öfkeli ve korku dolu çıkıyordu ki, Jill neredeyse telefonu kapatacaktı. Yalvararak konuşmasına devam etmeye çalıştı: — Gene, çok önemli! Korkunç bir şey oldu. Çabuk gel. Şimdi söyleyemem. Cevap, bir küfür seli halinde geldi. JilPin kalbi sıkışmaya başlamıştı. — Hemen gelmen gerekiyor. Çok rica ediyorum. — Geliyorum, dedi. Telefonu kapatır kapatmaz, Jill bir sigara yakıp titremeye başladı. Gene Shirak’tan çok korkuyordu. Zuni’yi niçin Ensinada’ya götürn mesi ve orada bırakması gerektiğini bilmiyordu. Fakat yine de bunun çok önemli ve tehlikeli olduğunu hissedebiliyordu. Gene öfkeden deliye dönecekti. 14 II. BOLUM Jill zil çalmadan önce, Rolls’un motor sesini duydu. Hemen kapıyı açmaya koştu. Halının üzerine yayılmış olan kanın kokusu yine içini kaldırmaya başlamıştı. Gene Shirak’ın metalik gri Rolls Royce’u CadiUac’ının arkasına park etti. içeriye girmek için Jill’i itmek zorunda kaldı. Masmavi gözleri Jill’e dikilmişti. — Eee? diye sordu sert bir sesle. Jill hiçbir şey söylemeden kapıyı kapattı. Kelimeler boğazına takılmıştı. Gene Shirak biraz şaşırarak etrafına bakındı. Sun odasına kapatılmıştı, salon da düzenliydi. Fakat içersi leş gibi kokuyordu. Gene Shirak kızılderilinin cesedini ancak odanın ortasına geldikten sonra görebildi. Birden öfkenin yerini korku aldı. Yavaşça Jill’e döndü. — Tanrım! Öldü mü? Yerde yatan vücut için sorulabilecek en saçma soruydu. Jill sinirli sinirli ellerini önünde birleştirdi. — Sanırım, diye fısıldadı. Gene ona doğru döndü. Yüzü öfkeden altüst olmuştu. —Onu sen öldürdün, kaçık karı! Allanın belası, canın… Jill’in gözleri yaşla doldu. — Ben değil, diye bağırdı. Sun, Sun öldürdü. Prodüktör anlamayan gözlerle bakıyordu. 15 — Sun mu? Fakat onun bir sineğe bile zararı dokunmaz. Neler oldu? Jill her şeyi anlattı. Konuştukça Gene Shirak’ın yüzünden bütün kanı çekiliyordu. Jill’in üzerine yürüyüp tüm gücüyle tokatladı. — Aptal karı! Sanki şimdiye kadar yeterince herifin koynuna girmemiş gibi ; davranmışsın… — Ama bilmiyordum, diye hıçkırdı Jill. Bekleyecek halim kalmamıştı. Sonra Meksika’ i ya gidecektik… Gene öfkeden deliye dönerek bir tokat daha attı. Artık olayları bile birbirine bağlayamıyordu. — Sersem, beni ne hale getirdiğini bir bilsen! — Fakat o sadece bir uşaktı, diye itiraz etti Jill. Üstelik, ondan kurtulmaya çalışıyordun. Dalaverelerini başka biriyle sürdürürsün. — Uşak ha! diye bağırdı Gene Shirak alayla. Kan çanağına dönmüş gözleriyle, Jill’in omzunun üzerinden kızılderilinin cesedine bakıyordu. Elleri titreyerek kendisine bir içki doldurdu ve bir dikişte midesine yuvarladı. Yüzündeki iğrenir ifadeyle cesedin üzerine eğildi. — Ötekini nereye koydun? diye sordu. — Oraya. Eliyle kapalı kapıyı işaret ediyordu. — Polise haber verdin mi? Gözlerini kocaman kocaman açtı. — Polise mi? Fakat… Gene yiyecekmiş gibi bakıyordu: — Evet ya, polis. Ne zannediyordun yani? ] Adamı boş bir cola şişesi gibi çöpe atacağımızı 16 mı? Jill yalvararak adama yaklaştı: — Peki, sen arayamaz mısın? — Ben mi? Gene Shirak genç kadını ensesinden tutarak sarsmaya başladı: — Adama suni tenefüs yaptırmamı da ister miydin? İki dakika sonra ben buradan gitmiş olacağım. Daha önce de hiç gelmedim, beni duyuyor musun? Polislere adamı buraya benden habersiz getirdiğini söyleyeceksin. Sonra ne dersen de, işte. Yalnız o hayvanla olanları anlatmanı tavsiye etmem. Yoksa onu vurduktan sonra seni de tımarhaneye kapatırlar… — Onu öldürecekler! diye inledi Jill. Birden kan kokusunu daha yakınında hissetmeye başlamıştı. —- Ne zannediyordun ki? Madalya vereceklerini mi? Ya da sıkıldığında eğlensin diye önüne başka kızılderililer atmalarını mı? Onlarla barış imzalayalı çok oldu, kızım!.. Gene onu bırakıp kapıya yaklaştı. Biraz sakinleşmişti. — Polis çağır. Seni yeterince tanıyorlar, fazla canını sıkmazlar. Herifin arkadaşlarıyla uğraşacak olan benim. Adamlar ona gözleri gibi bakıyorlardı. Jill birden kızılderilinin kendi hatası yüzünden öldüğünü söylemek istedi, ama vazgeçti. Şimdi sırası değildi. Gene Shirak’la girişe kadar gidip kapıyı arkasından kapattı. Şimdi kızılderiliye hiç aldırmıyordu. Rolls Royce’un sesi az sonra duyulmaz oldu. Gene Shirak, direksiyon başında, biraz önce gördüklerini düşünmemeye çalışıyordu. 17 Biraz akıllıca davranırsa, fazla mesele çıkmaz, olay kapanırdı. * ** Jill ahizeyi kaldırıp “0 ” tuşuna bastı. Memur karşısına çıkınca da Beverly Hills şerifinin numarasını istedi. Numarayı not ettikten sonra telefonu kapattı. Gene Shirak gittikten sonra korkusu biraz yatışmış, yerini çocukça bir öfkeye bırakmıştı. Sun’u öldüreceklerdi. Her şey çok saçmaydı. Katil insan olsa, jüri ufak bir cezayla yetinirdi. Gözlerini kızılderilinin cesedine dikti. Onu oturma odasında bırakamazdı. Kalkıp Sun’u kapattığı odanın kapısını açarak hayvanı serbest bıraktı. Hayvan neşeyle etrafta dolanıp kızılderilinin cesedini kokladı. Sonra sahibinin ayaklarının dibine uzandı. Jill eğilip Sun’u kucakladı. — Sun, diye inledi, senin ölmeni istemiyorum. Gümüş kutudan bir marijuana sigarası alıp yaktı. Esrar sayesinde biraz sakinleşmişti. Kaygısı ve korkusu dağıldı, gerçekler yok oldu. Sırtını divana dayayarak yere oturdu. Esrardan mümkün olduğu kadar yararlanabilmek için, derin nefesler çekiyordu. Panter karşısında uyukluyordu. Aralarında kızılderilinin cesedi vardı. Bir saat sonra Jill üçüncü sigarasını bitirirken, havalarda uçuyor gibiydi. Bu arada panterini kurtarmak için bir çare bulmuştu. İğrenmesinin önüne geçmeye çalışarak kızılderiliyi üzerinde yattığı halının ortasına getirmeye çalıştı. Sonra cesedi buna sardı. Mutfak dolaplarını arayıp bir yumak sağlam ıs ip buldu. Bu tür işlere alışık olmayan genç kadının halıyı bağlaması yarım saat sürdü. Sonra yaptığı paketi çekmeyi denedi, ama sadece on santim ilerleyebildi. Esrarın etkisi yavaş yavaş yok olmaya başlamıştı ve kendisini halsiz hissediyordu. Tek başına başaramazdı. Tam ümitsizliğe yenik düşecekken aklına bir fikir geldi. — Sun, buraya gel! Hayvanı tasmasından tutarak oyun oynarlarmış gibi halının ucunu gösterdi. Hayvan uysallıkla JilPin yanma çöktü, dişlerini halının ucuna geçirerek çekmeye başladı. Göz açıp kapayıncaya kadar, kızılderili giriş kapısının önüne gelmişti. Durup, sevinçle kükredi. Genellikle Jill, onun halıyla oynamasına hiç izin vermezdi. Genç kadın tedbirli olmaya çalışarak kapıyı açtı. Yolda hiç kimseler yoktu. Hayvanın yardımıyla halıyı arabaya kadar getirmeyi başardı. Fakat sıra kaldırmaya gelince cesedi yerinden bile kıpırdatamadı. Yine ümitsizliğe kapılmıştı. Artık ne geriye dönebiliyor, ne de cesedi ortadan kayırabiliyordu. Polise haber vermekten ve Sun’un öldürülmesine seyirci kalmaktan başka çaresi kalmamıştı. Polislere kızılderiliyi niçin halıya sardığını da anlatmalıydı. Bu işe adamı soğuktan korumak için kalkıştığını anlatmak çok zor olacaktı.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir