Giorgio A. Livraga – Teb – Kadim Misir Uygarligi

İnsanlığın geçmişiyle ilgili konulara ihtiyatla yaklaşmamız gerekir, zira geleceğe ait sayısız belirtilere ve olaylardan mantıksal sonuçlar çıkartabilmemize rağmen, ileride olacakları bilmemize engel olan bir sis perdesi bulunduğu gibi, geçmişteki şekilleri kaplayıp onları bulanık ve anlaşılmaz kılan bir diğer örtünün varolduğunun da bilincindeyiz. Tarih ve arkeoloji bilimlerinin genelde kesin olduğuna inanan bir kimse, bu bilimlerin devinimli ve evrimsel süreçlerini tanımadığı gibi, hem kendi hem de zamanının önyargılarının kaçınılmaz baskısı altındaki araştırmacının, karşısına çıkan değişken kavramları büyüleyici ama son derece yorucu bir uğraşmayla devamlı olarak yorumlaması gerekeceğinden de haberdar değildir. Eski Yunanlılar antik Kem Ülkesine, esrarengiz ve anlaşılmaz şey anlamına gelen “Egypt” (Mısır) adını vermişlerdi. İşte biz bu gizemin içinde, Yedi Kapılı Teb denilen bir Yunan kentinden’ ayırdedebilmek için Yunanlıların Yüz Kapılı Teb adını verdikleri antik kentin bulunduğu bölgeyi seçtik. Bu bile başlı başına bir gizemi içermekte. Yaptıkları eserlerden anladığımız kadarıyla Mısırlılar, kapılan yanyana inşa edecek kadar beceriksiz mimarlar olamazlardı. Eğer sanayi öncesi devirlerdeki insanlann bir yerden bir yere varmak için birkaç kilometre yürümeyi olağan addettiklerini düşünecek olursak, bir kapının bir diğerinden en az 500 metre uzaklıkta bulunması doğaldır. 500’ü 100’le çarparsak çevresi 50.000 metre uzunluğunda bir şehir çıkar karşımıza; bu da gerek modern arkeolojinin, gerekse bölgedeki kuşbakışı gözlemlerin doğrulamayıp aksine yalanladığı bir durumdur. Mısırlıların ve Yunanlıların mecazi olarak tanımladıkları ve rahipler devleti Amon’un başkenti olan bu esrarengiz şehir, bu kadar muazzam boyutlarda olamazdı, nitekim şehrin duvarlarından günümüze kalanlar birkaç önemsiz kalıntıdan başka birşey değildir. Acaba Yunanlılar yüz rakamını “çok” anlamında mı kullanmışlardı?. Bunu belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bazı çağdaş yazarlar bu muazzam yörenin, Nil’in batı yakasını, yani Ölüler Şehrini de içine aldığım ileri sürerler; fakat Batı Dağına bitişik olan Vadinin özellikleri ve surlardan en ufak bir ize rastlanmaması, anlaşılmayanın yarattığı ümitsizlik duygusundan doğan bu hipotezlere inanmamıza olanak veımez. Ancak, dünyanın Güneyden Kuzeye doğru akan yegâne nehrinin katettiği Mısır’ın yakıcı kumları üzerinde yürüyeceksek, anlaşılmaza, gizemliye, esrarengize ve tinsele, ama yine de son derece insani olana kendimizi alıştırmak zorundayız.


KRONOLOJİ “Teb, başka herhangi bir yerden önce vardı; su ve toprak zamanın başlangıcından beri oradaydı ve Dünyanın ve Tanrıların yaradılışı, onun Tanrısı Amon sayesinde Teb’de gerçekleşti.” (U. Ramses devrinden bir papirüs) İbraniler, Çinliler, Mayalar ya da Yunanlılar olsun her millet, kendilerini Dünyanın en eskisi olarak görür. Mısırlılar da bu konuda bir istisna oluşturmazlar ama zamanın ve jeopolitiğin maskelerinin de ötesinde, tüm İnsanlığın ilk örneği olan bir İlahi İnsan’a ve bu însan’ın beşiği olan bir kente -bu durumda Teb şehrine- atıfta bulunulur; tıpkı Rig Veda’da bahsi geçen ve tahta parçalarıyla samandan yapılmış olup onun dokunmasıyla alev alan bir ahırda doğmuş Hindu miti Agni gibi. Binlerce yıldan beri sürüp gelen bu tür öyküler, “Mitoloji” denilen çok geniş bir çerçeve içinde toplanır ki inananlar için bunlar “Kutsal Tarih”i oluşturur; Yahudilerin ve Hıristiyanların Tevrat ve Incil’e inandıkları gibi ama günümüzdeki bilim adamlarının gözünde bu kitapların ve geleneklerin ezoterik metinleri, tarihsel nitelikte gerçeklerden yoksun olup sadece alegorik bir değer taşımaktan ileri gitmez. Ancak, bilgisizliğin kabulü, bilimin kendisi olmasa bile bilime doğru atılmış ilk adımı oluşturur ve böylece daha sağlam bilgi kaynakları aranmaya başlanır. Çoğunluğun inandığının aksine, herhangi bir şeyin tarihini kesin olarak saptamak çok zordur, zira stratigrafi yöntemleri çoğu zaman uygulanamadığı gibi, radyoaktiviteyi ve doğal mıknatıslaşmamn değişimlerini ölçen modern aletler, bazı istisnai haller dışında kesin sonuç vermez. Taşlar ve organik olmayan başka maddeler sözkonusu olduğunda da, kesin tarihin saptanabilmesi ancak kıyaslama yoluyla yapılabilir. Ama bundan 1000 yıl sonra da bugünkü araştırma yöntemleri geçerli olsa ve Gizeb’deki Sfenks’in yaşı, ayakları arasında birkaç yıldan beri yanmakta olan bir ocağa göre saptanmaya kalkışılsa, süpersonik uçak Concorde’la çağdaş olduğu kabul edilir. Bugün bile ejiptologlar, eski Yunanlıların Manetho adını verdikleri ve gerçekten yaşayıp yaşamadığı şüphe götürür bir Mısırlı rahibin saptadığı kronolojiyi, pek az değişiklikle esas almaktadır. Bu rahip, Mısır tarihini, Kem ülkesinde saltanat süren Tanrılardan başlamış olan devamlı bir Teokrasi içindeki hanedanlara, yani hükümdar ailelerindeki değişmelere göre bölmüştü. Böylece, Kral ya da Firavun, Evrensel Düzenin canlı timsali olarak ortaya çıkıyor ve az çok kesintisiz bir süre içinde tanrılaşmış oluyordu; aslında bugün, örneğin XV. Hanedan gibi, çok kısa ömürlü geçiş devreleri olduğunu ve Manetho’nun “yıl” dediği sürenin her zaman 365 gün demek olmadığını, zira Eski Mısır’da en az üç takvim sisteminin aynı anda kullanılarak birbirlerine karıştığım biliyoruz. Kronolojik Tabloya bir örnek olarak alınabilecek Micha-lovvsky ve öğrencilerinin hazırladığı tablo, özet olarak aşağıda gösterilmiştir: TARİH ÖNCESİ İ.Ö. 4000 öncesinden Taş Devrine kadar.

Aşağı Mısır’da El-Fayun, Merindeh-Beni, Salameh ve El-Omari yerleşim alanları. Yukarı Mısır’da Tasi ve Badari. İ.Ö. 4000-3000 arası. Kalkolitik, Neolitik veya Hanedanlar öncesi devir. Güneyde Badana ve Nagada kültürleriyle, kuzeyde Heliopo-lis Kültürüyle ilişkiler. ARKAİK DEVİR İ.Ö. 3100-2686 arası. I. ve II. Hanedanlar. Birinci Hanedan Menes’le başlar; Herodot’un müminlerin anlattıklarından naklettiğine göre Menes, birçok başka harikulade eserin yanısıra Memfis şehrini de kuran büyük bir kraldır. Menes’in bir diğer adı da Narmer’dir ve muhtemelen törenlerde kullanılmış olan ünlü taş palet de ona atfedilmektedir.

Bu döneme, hiçbir zaman bulunamamış olan Tinis şehrinden esinlenerek Tinit Çağı da denir. Firavun Menes’in kartuşu İkinci Hanedan, Memfis’in geliştiği ve ilk basamaklı piramitlerin, yani mezar höyüklerinin inşa edildiği devirdir. Bazı yazarlar bunun bir sonraki devirden önce gerçekleşmemiş olduğuna inanırlar. ESKİ İMPARATORLUK 1.0 2686-2181 arası. III. Hanedandan VI. Hanedana kadar. Bazı yazarlara göre bu , gerçek Memfis Çağıdır ve Sakka-ra’daki Zoser piramidi ile, sonradan tanrılaştırılıp Asklepius ve Seraphs ile birleştirilen mimar, hekim ve sihirbaz Imhotep’in müdahalesi sayesinde (III. Hanedan zamanındaki) Beyaz Şehir kompleksi içindeki büyük eserlerin inşa edildiği devirdir. Sakkara ’daki Zoser piramidi IV. Hanedanda Snefru, Keops, Kefren ve Yunanlıların olarak adlandırdıkları Mikerinos yer alır. Bu son üçünün, bugün kendi isimleriyle anılan piramitleri yaptırmış olduklarına inanılırsa da bunun doğruluğu çok şüphelidir. Firavun Keops’un kartuşu V. Hanedan Sahurre, Miuserre ve Unas’dan oluşur.

Bugün dışı harabe halinde olan ve içinde Pramitler Metni diye bilinen antik bir dinsel tören metnini barındıran piramidin yapımı, bu sonuncu firavuna atfedilir. Sözkonusu metnin hiyeroglifleri tümüyle çevrilebilmiş olmayıp, Yunanlıların Kibaliyon denilen ve sadece bir bölümü ele geçmiş bulunan ünlü özdeyişler ve hükümler kitabım bu metinden almış oldukları söylenir. Mf±TT] Firavun Salıurre’nin kartuşu Firavun Unas’ın kartuşu Teti ve Pepi’nin yeraldığı VI. Hanedanlık, büyük kültürel ve siyasal atılmaların yapıldığı devir olarak kabul edilir. İLK ARA DEVRE l.Ö. 2181-2133 arası. VII. Hanedandan X. Hanedana kadar. Bu dönemde büyük ihtilaller, denizci kavimlerin istilaları ve afetler görülür. Mısır, bir tür Derebeylik ya da Ortaçağ dönemine gömülür. îlk hanedanlar yine Memfıslidir, IX. ve X. hanedanlar ise Yunanlıların Herakleopolis dedikleri şehri kendilerine başkent edinirler.

ORTA İMPARATORLUK l.Ö. 2133-1786 arası. XI. ve XII. Hanedanlar. Bunlardan ilki Mentuhotep’lerin, İkincisi ise Amenemhat ve Sesostrislerinkidir. Teb’in eski tapınağı, imparatorluğun merkezi olarak önem kazanır. Memfis’in harabe haline geldiği söylenmektedir. Seramik ve madencilik ürünleri bol miktarda görülür. Sanayinin gelişmekte olduğu anlaşılmaktadır ancak Büyük Piramit gibi devasa yapıtlar yinelenmez. Papirüs ve oymalarda, belki ilk Tarihsel Hanedanlara, belki de bilmediğimiz başka devirlere ait görkemli bir geçmişin sık sık sözü edilir. İKİNCİ ARA DEVRE İ.Ö. 1786-1650 arası.

XIII. Hanedandan XVI. Hanedana kadar. Bu belirsiz dönem hakkında pek az bilgi bulunmaktadır. XIII. Hanedanda Sebekhotep’ler ve Neferhotep’ler hüküm sürer. XIV. Hanedan Tanınmayan Krallar’m dönemidir. XV. ve XVI. Hanedanlar zamanında, Hiksos’ların yani bir “avam tabakalın egemenliği yaşanır; bunlar geometrik şekillerde seramik ve taştan yapılmış binlerce skarabeden de anlaşıldığı gibi Mısır Kültürüyle özdeşleşmişlerdir. Mısır’ı neden terkettikleri hiçbir zaman açıklığa kavuşmamıştır ve bazı papirüs parçalarında belirtildiğine göre onlardan öylesine nefret edilmiştir ki, ülkeden ayrılmalarından sonra sarayların zemin taşları sırf üstünde onların yürümüş olmaları nedeniyle sökülüp atılmıştır. YENİ İMPARATORLUK İ.Ö. 1650-1085 arası.

XVII. Hanedandan XX. Hanedana kadar. XVII. Hanedan, Kamose ile beraber Teb şehrinde başlar. XVIII. Hanedan çok önemli şahsiyetleri içerir. Bu firavunlar arasında Ahmosis, Amenofis’ler, Tutmosis’ler, Haçepsut, Akhe-naton, Tutankhamon ve Hüremheb yer alır. Ahmosis’in hükümdarlığı, Hiksos istilasıyla kesin olarak sona erer; üç Amenofis arasında en tanınmış olan I. Amenofis, Yeni İmparatorluğu kurar. I. Tutmosis ile II. Tutmosis kaybedilmiş olan tüm toprakları geri alırlar ve Çifte Taç İmparatorluğuna yeni topraklar katarlar. Kraliçe Haçepsut, yasal halefi olan III. Tutmosis’in adına hükümranlığı elinde tutar ve erkek kıyafetine girerek hükümdarlığı sürdürür.

Onun saltanat devri verimli olmuş, Punt ülkesine deniz seferleri düzenlenmiştir; ancak bu konuda uzmanlar anlaşamamakta, büyük bir donanmayla Afrika’nın etrafının dolaşıldığı bu seferin, ticari bir görevden çok cezai nitelikte askeri bir sefere benzediğine inanmaktadırlar.Haçepsut’un hafif ve sağlam gemileriyle, Kızıl Deniz ile Arap Denizini kasıp kavurmakta olan korsanları silip süpürmüş olması muhtemeldir. Mısır’ın unutamadığı istilalara yenilerinin eklenmesini önlemek amacıyla arkalarında dayanıklılığı artırılmış birçok liman kenti bıraktıkları söylenir. Bilindiği kadarıyla, açık denizlerde seyreden ilk Mısır donanmasıdır bu. Dönüşte, günlük gibi birçok egzotik bitki ve hayvanı beraberlerinde getirerek Mısır’da yetiştirmiş ve beslemişlerdir. Teb Teokrasisi, Haçepsut’u ölümüne kadar hükümdar olarak kabul etmiştir. Yerine geçen olağanüstü firavun, büyük İnisiye, bilgin, fatih ve savaşçı III. Tutmosis, Asya’ya tam onyedi sefer düzenlemiştir. IV. Amenofis, mevcut dinden saparak Akhenaton adını alır ve Teb’i terkederek Tel-El-Amarna’da kendisine yeni bir başkent inşa ettirir. Hükümdarlığı süresince Gizemlere karşı savaşım verir ve din savaşlarına sahne olan Mısır bu dönemde zayıflayarak Asya sınırlarında toprak kaybeder. IV. Amenofis iyi bir şairdi ama çok kötü bir hükümdardı ve muhtemelen eşcinseldi. Mısır’da o zamana kadar yetmiş piramit yapılmıştı; söylendiğine göre bu firavun onların pek çoğunu yağmalatmış ve Yaşamın Şifresiyle ilgili olarak piramitlerde yer alan ve bugün kartuş dediğimiz oval çerçeveler içinde yazılmış olan firavun isimleriyle birlikte birçok piramidi de tahrip ettirmişti’.’ Onyedi yıl hüküm sürdü, sonra da ya intihar etti ya da bir kadeh şarapla zehirlenerek öldürüldü.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir