Gül Işık – İspanya – Bir Başka Avrupa

Yıllar önce, görmüş geçirmiş Endülüs’ün 7.arif Sevilla kentinde, mavi yaseminlçrin açtıgı bir sokakta ba�lamışum bu satırları yazmaya. Daracık bir sokaku, ilkin çıkmaz gibi görünüyordu, sonra beklenmedik bir yerinden bir çıkış vcnnişti; yüksek duvarlar ardındaki avlulardan palmiycler, portakal agaçları yükseliyordu. Machado’nun dizeleri dolanınıştı bellc�ime: Çocuklu.�um Sevilla’da limonların çiçeklendiği bir avlu, Kasti/ya toprağında yirmi yıldır genç/iğim. Ispanya’yı dolaşıyordum, kimi yaşayan, kimi tarihe karışmış lspanyollarla, kimi zaman sesli, gerçek, kimi zaman sessiz, düşsel söyleşiler yaparak. İspanya’nın iki bin beş yüz yıllık tarihini bir an için olsun yeniden y�amaya çalışarak, görkemli kentlerin, heybeLli yapıların suskun taşlarını sorgulayarak, dağların, uçsuz bucaksız bozkırların soluğunu dinleyerek, o topraklardan gelip geçmiş uygarlıkları, büyük göçleri, acılı sürgünleri, onulmaz tutkuları, sınırsıt. düşleri, yıkıcı dü�kırıklıklarını, kıtalara sığmayan, okyanuslardan ürkmeyen fetihleri, göz kama�tırıcı zaferleri, ezici bozgunları, çaresiz gerilcmcleri, korkunç bunalım ları, bilimsiz gibi görünen umudu ve umutsut.luğu, o topraldarda yüzyıllar boyu dinmemi� kan ve göt.yaşını düşünerek dolaşıyordum Jspanya’yı. En çok da “birikim”i arıyordum; İber yarımadası denilen o harika imbikıc yüzlerce yıl damılılan uygarlık ve acıdan damla damla olu�n kültürü, o kültürün geçmişte ve bugün, insanların duyuşlarını, davranışlarını nasıl yönlendirdiğini araştırıyordum. 8 ISPANYA:BIRBAŞKAAVRUPA “Tarih,” der Braudel, “çevremizi saran ve bizi uğraşııran bugünün sorunları -hana kaygı ve sıkıntıları.:_ adına geçmiş zamanların sürekli sorgulanmasından başka bir şey değildir”. Ispanya bir eski tutkuydu içimde. Ne denli eski oldu�unu şimdi hatırlayamayacağım, çünkü dönüp gerilere baktığımda onun suskun, gizemli varlığını yaşantıının bir köşesinde hep buluyorum: dizeler, öyküler, düşünceler, besteler, görüntüler … İspanyol ruhunun anlamlı, çarpıcı belirtileri sessiz ve derinde, bir gün topluca keşfedilmeyi ya da birden patlak vermeyi sabırla bcklemişler.


Sanının o zamanlar yeryüzünde başka birçok kişi için de tspanya öyleydi. Korkunç bir Iç Savaş geçirmiş, sonuçta yüzlerce yıllık geleneklerine kimbilir nasıl bir inatla bağlı kalmış, bir diktatörlüğün boğucu örtüsü altında uyuklayan, dışarıya sımsıkı kapalı, koyu Katolik bir ülke görünümündeydi. Daha ötesini aramaya özendirmiyordu, çekmiyordu insanı. Dikkatin b-Mok katcdraller, Rameneo dansları ve bo�a güreşlerinde yoğunlaştığı turistik gezilcr de o basmakalıp görüntünün yetersizfiğini kavramaya yetmiyordu. Garip bir kopukluk vardı sanki İspanya’nın geçmişiyle güncel yaşantısı, “şen Akdeniz ülkesi” mac;kesiyle gamlı gerçeği arasında. Insan onu sezinliyordu da, tam anlayamıyordu. En azından, o zamanlar yaptı�ım gibi, bir başka Avrupa ülkesinin bakış açısı içinde kalındı�ında anlamak kolay de�ildi. Nice yazarı düşündürmüş, sayısız kitaba konu olmuş İspanya’yı tarihsel özgünlüğünUn derin boyutlarıyla algılayabilmek için bir Avrupa ülkesinin yetersiz bir çıkış noktası olduğunu ise çok sonralan farkettim. Ispanya’ya ancak Akdeniz’in öbür ucundan, AT kapılarındaki ülkemin toplumsal-kültürel sorunlarıyla boğuşmanın sağladığı buruk birikirole yaklaştığımda, onu tarihsel varlığının tüm çelişkileri içinde değerlendirebildim. Çünkü Türkiye ve İspanya, Avrupa’yı iki ucundan yakalamış, bir zamanlar eşit güçte dinsel inançlar adına aynı denizde birbirlerine karşı egemenlik savaşı vermiş, yeryüzünün aynı bölgelerini ardlarında paylaşmış, aynı geçmişe sadık kalmış, aynı dönemde, benzer nedenlerle inas etmiş imparator,lukların terekesiyle hesaplaşmak, enkazını kaldırmak zorunda kalmış ülkelerdi. İspanya’ya ciddi olarcik yakla�mamı ise, bir bakıma garip bir rastlantıya borçluyum. Aslında İspanyol işleri böyle akıl sır ermez rastlantılarla örülüdür, “İspanyol ruhunun dchlizlcrinc” dalan herkes bilir bunu. ÖNSÖZ 9 1 984 yılının sonbaharında, öğretim üyeliği yaptığım İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Batı Dilleri ve Edebiyatları Bölümü çerçevesinde, İspanyol Dili ve Edebiyatı öğretimi sağlayacak bir birimin açılması kararlaştırıldı; birimin ilkin kuruluş çalışmalarıyla, sonra yönetimiyle görevlendirildim. Türkiye’de, lspanya’da, Avrupa’nın tümünde ilginç ve hızlı gelişmelerin olduğu bir dönemdi. Ben de o sıralar bir bunalımın içinde, başkalarının, Avrupa toplumlarının kendi bunalımlarından nasıl çıktıklarını inceleme pcşindcydim: Diktatörlük’ten Dcmokrasi’ye, dünyada tam bir yalnızlıktan AT üyeliğine duraksamadan ilerleyen İspanya’yı zmen heyecanla izlemekLeyken, yeni görevim konuya çok yönlü olarak eğilmcmc zemin hazırladı.

Hemen o günlerde başladığım çalışmalan bugüne değin sürdürdüm; dilcğim, değişen bir Avrupa’nın hızla değişen bir ülkesini Loplumsalkühürcl tarihini hiç gö:r.den kaçırmadan, muL.lak özgünlüğünün bilinci içinde izlcmckti. İspanya yakın ve uzak geçmişinden ne tür bir miras devrdlmıştı? Bu mirdsı nasıl yorumluyordu? Dünya sahnesine elinde hangi kozlarla çıkıyordu’! En genel terimler içinde sorun buydu. Yanıtları bulabilmek için elime geçen her inceleme ve söyleşi olanağından yamrlandım; kitaplardaki ve basındaki İspanya’yı izlcdim; değişik yaş, eğitim düzeyi ve görüşte lspanyollarla konuştum, tartıştım. Tanışmak, uzun uzun dinlemek, hatta yazışmak fırsatını bulduğum kimseler arao;ında değerli diplomatlar, üst dü:r.eyde bakanlık yetkilileri, öğretim üyeleri, bcn:r.ersiz dostum Juan Goytisolo ve İspanyol EdebiyaLı Merkezi eski başkanı Jose Maria Merino gibi yazarlar, sanatçılar, sanat ve yazın eleşLirmenleri, Juan Luis Cebrian gibi bir gazeteci ve romancı, Manuel Guticrrez Aragün gibi bir sinema yönetmeni vardı. Onları zaman içinde izlcdim•, bana pek çok şey öğreuiler, yalnız söyledikleriyle değil, sustuklarıyla ve davranışlarıyla da. Ama İspanya’nın dört bir kö}esinde adını hatırlamadı�ım, belki de hiç sormadığım pek çok İspanyol’dan da ilginç şeyler öğrendim, İspanya üstüne ve yaşam üstüne. Bu arada düşünsel ve duygusal varlığıının ne geniş bir parçasını İspanyollara borçlu olduğurnun bilincine vardım; • Kendileriyle yaptığım çeşitli söyleşiler 1986-1990 yıllan arasında Milliyet Sanal, Metis ÇeYiri, Çerçne dergilerinde ve Cumhuriyet gazetesinde yayımlıınmışur. 10 ISPANYA: RIR RAŞKA AVRUPA adları Cervantes, Unamuno, Juan Ram6n Jimcnez, Machado, Becquer, Lorca, Velazquez, Goya, B ui’luel, Ortega y Gasset, Rodrigo, De Falla olan birtakım İspanyollara. Böylelikle o zamana değin kenarda köşede dagınık, rastlantısal gibi duran göstergeler giderek güçlü bir yapının çerçevesinde yerlerini aldı lar, tuıarlı bir “anlamsal evren” oluşturdular. Şimdi artık tck sorun o evrenin genişligi ve karmaşıklığıydı: Bir iç denizi dolaşmaya hazırlanmışken okyanusla yüzyüze kalmıştım, önümde açılıveren ufkun enginligi ve bilinmeyenieric dolu derinliği neredeyse ürkütüyotdu. Ispanya’nın ünlü arınasındaki gibi “plus ultra”, yani “daha ötelere” çağıran bir şeyler vardı o ufukıa.

Daha ötelere ama, nereye’! Kimbilir belki de gerçegin düşiere karıştığı belirsiz bir noktaya. Ve önemli olan ulaşmak değil, yönelmekti. Her neyse, Lorca’nın dedigi gibi, “Böyle geçti beş yıl”, köprüterin altından çok sular ak u. Bugün ne İspanya, ne dünya -ne de kuşkusuz bu satırların yazarı- başlangıçtaki konumunda değiller aruk: Hepimiz degiştik, ama o değişimi kovalamak, ipuçlarını yakalamak, yorumlamaya çalışınaktı aslolan. İspanya’ya, benim ülkeme yaklaşan bazı İspanyolların yaptıkları gibi, saygı ve sevgiyle yaklaştım. Bu eşsiz ülkenin bazı kendine özgü yanlarını kavrayabildimse, son yıllarda yaşadıgı bazı olayları insanlarıyla paylaşabildimse bundandır. Hayat, çoğu kez scvgilerimizi pahalı ödetir bize. Yine de, gerçekleri görmemizi engel lemediği sürece, sevginin pek öyle ağır bir suç olmadığını düşünüyorum. Gerçekten, kendi ülkeme olan sevgim gibi, bu da gerçekleri görmemi engellemedi. Ispanya’ya kişisel eleşlirilcr yöneltmiyorsam, hiç gereği kalmadığındandır: O işi benden çok önce ve benim elimden asla gelmeyecek bir şiddetle başarmış olan birçok İspanyol vardı zaten. Onların bazılannın kimi görüşlerini akıannak yeterli oldu. Ilerki sayfalarda bu çalışmalarım ın ürünlerinden bir öbeği, İspanya’nın ıopluınsal-kiiltürcl tarihinin çeşitli :.ış:.ıınalarını Lanıtınaya yönel ik bir dizi ineeieınemi sunuyoruın. Dilcğiın, bizim açımızdan bir bakıma Avrupa ülkelerinin en ilginci olan ve Avrupa’nın genelde çok az bilinen bir yüzünü sergileyen bu ülkenin bazı yönlerine yanıltıcı olmayan bir ışık tuwbilınck.

Konuya ilişkin bol bol yabancı kaynak bulunmasına karşın, inceleme ve yorumlarımı Batılı gözlemcilerinkindense güvenilir İspanyol ÖNSÜZ ll kaynaklanna dayandırma yı yeğledim. Hau.a sözü sık sık İspanyol ya7.ar ve tarihçilerine bıraktım, böylelikle dilimize bütünüyle çevrilme şansı bulunmayan çeşitli yapıtlardan ve ünlü yorumlardan hiç değilse kısa, ama anlamlı kesitler sunabilmeyi istedim. Ortaya çıkan ürün ” İspanya’ya, İspanyolların tuttukları ışıkta bakan bir Türk’ün gözlem ve düşünceleri” olarak nitelenebilir.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir