H. J. Blackham – Altı Varoluşçu Düşünür (Kierkegaard, Nietzsche, Jaspers, Marcel, Heidegger, Sartre)

Bu kitabın am acı bir eleştiri ya da bir savunm a değil, bir sunum yapm aktır. V aroluşçulara dair, genel düşünceler içeren yeterli sayıda popüler değerlendirm e yapılmıştır. Bu düşünürler arasında bir ayırım yapm a zam anı gelm iştir; onlar bir ekolün savunucuları değildirler ve onların hayli bireysel düşünüşlerine, uyruklarına ve tutum larına dair etkileyici bir unsur da, düşüncelerinde birbirleriyle ilgili oluşlarıdır: Birbirlerini yönlendirmişlerdir; doğal bir aile oluşturm uşlardır; her biri bir diğerine ışık tutm uştur ve bir arada ortak tem alara dair bir içerik geliştirmişlerdir. Bu nedenle, bu kitap bir biitün olarak okunm alıdır. İngilizce bir özet biçim inde bu yazarlara dair bir değerlendirm e kaleme alm ış olm am ın özrü, aralarından çağdaş olanların tam olarak tercüme edilm em iş olm ası, çok sayıda eser verm iş olm aları ve okunm alarının kolay olm ayışıdır. Bu çalışm alar birer giriş ve birer ipucu niteliğini taşıyabilir. S o n den em e eleştirel bir d eğerlen dirm e olm a am acını taşım am aktadır; yoruma açıktır ve kimi yaygın yanlış anlaşılm aları gidermeyi ve hayal iirünü eleştirileri çiiriitmeyi am açlam aktadır. 8 AUl VAROLUŞÇU DÜŞÜNÜR Her ne kadar bu çalışm alar okuyucunun her bir düşünürü bir ekolün savunucusu olarak değil de, kendi değerine göre bireysel olarak ele alm asını gerektirse de, akımı insan düşüncesinin geniş perspektifinden görmeye çalışm ak da hoş görülebilir. Bireyciliğin, Rönesans’ın ya da çağdaş liberalizmin ya da Epikıırosçuluğun ampirik bireyselciliğine olduğu kadar R om a’nın ya da M oskova’nın ya da Platon’un evrensel sistem ine de karşı olan itirazcı ya da stoacı biçimi, modern bir tabirde tekrar doğrulanm ak için ortaya çıkar. Bunlar her tür resmi doktrinden ya da inançtan daha derin olan kalıcı düşünm e ve davranış biçimleridir. Arı birer tür olarak, çeşitli uzlaşm a form larının kaçındığı erişimleri ve eksiklikleri gösterirler; ayrıca, yalnızca arı formların sahip olabileceği dram atik nitelikleri de gösterirler. Eğer bu esaslı bir analiz ise, varoluşçuluk (kim ilerinin düşündüğü gibi) çağım ızın şiddeti ve parçalanm ışlığıyla ilişkili histerik bir irrasyonalizm bulgusu değildir: Tarihin henüz çözüm lemem iş olduğu bir idealler karm aşası içinde, insani deneyimin gerekli aşam alarından birinin çağdaş anlam da dirilişidir. Eğer bu önem sıralam asına sahipse, gerçek bir dikkati de hak etm ektedir. Son olarak, varoluşçuluk hakkında bilgi sahibi olm ak isteyecek denli ilgili genel okuyucunun bu kitapta, gerçekten istediği takdirde anlayam ayacağı hiçbir şey yer alm am aktadır. Zorluklar vardır am a bunlar teknik değildir ve genel okuyucudan çok filozofa sıkıntı verecektir.


H .J.B . Sçnen Kierkegaard (18134855) 1 i Kierkegaard azimle vatandaşlarının H ıristiyan inancına dair iddialarını kışkırtmış ve onların A lm an kültürüne dair kibirlerini A tinalı nüktedanlığının kalıcı hedefi haline getirmiştir. K ararlı m ücadelesinin ciddiyeti, on un norm al insani m utluluktan ve kuşağının yoldaşı olm aktan kopuşunu dam galayarak, onu yalnızlığa ve trajik bir role m ahkûm etm iştir. “Egoist bir biçim de ayrı duran ve göğe yükselen yalnız bir köknar ağacı gibi ayaktavım , gölgem yok, ve yalnızca orm an kum rusu kuruyor dallarım da yuvasını.” Kendi ülkesinde saygı görm eyen bir peygamber mi yoksa yalnızca bir vakıa mı olduğu, bugüne dek onun birçok müridi ve beğeniri ile ne ona ne d e fikirlerine sem pati duym ayan ve sabredem eyen diğer grup arasındaki bir fikir ayrılığıdır ve bu fikir ayrılığı hem nevrozunu hem de am acını yeterli şekilde açıklar. En azından müritleri onu okum uş ve incelem iştir, ve hiç kim senin onu insanoğlunun sıra dışı entelektüel ve edebi gücünden ve de H ıristiyan iç yüzünün samimi bütünlüğünden etkilenm eden okuyam ayacağı rahatlıkla söylenebilir. Fiziksel olarak deform e olm uştu, bir suçluluk duygusuyla sakat kalmıştı, 10 ALTI VAROLUŞÇU DÜŞÜNÜR o “pazar yerindeki dehaydı” : Bu, eninde sonunda patlayacak bir karışım, uç nokralara varan bir yoğunlaşm a ya da dağılm a idi. İlk kitabı Yu-Yu da’nm m utlak ayrıcı yanı, ki bu tüm düşünüşünün anahtarı olm uştur, H egelci uzlaştırma ve sentez ilkesine saldırışının tek ve temel sloganı değildi; bilinçli olarak gerilim, tutku, kurban etm e, bireysellik ihtiyacına dayandırılm ıştı. M utlak yoğunlaşm a ile m utlak dağılm a arasında seçim , kaçınılm az biçim de kesindi: Bir şeyi düşünmeyi ve am açlam ayı öneriyordu ve çağına başkaldırışı dikkatlice tasarlanan, aktif hayatında bütün enerjisiyle, teoloji ve felsefede hâlâ yankı uyandıran etkilere sahip bir sonuca ulaşm ak için çalışan, bir kenara bırakılmış bir adam a, bir kurbana, bir kişiliğe dönüşm üştü; oysa içsel yönelişinde bu dünyadan kopuk, “ tarihi ifadeyle ölümöiil bir hastalıktan, am a şiirsel ifadeyle ölüm ­ süzlük arzusundan hayatını kaybetm iş” bir adam haline gelmişri. Felsefe Parçalan (1844) ve Bilimci Olmayan Smnçlandıncı Notlar (1846) Kierkegaard’m hayatının am acının gelişiminde merkezi eserleridir. Bu iki kitap birlikte, m ümkün olduğunca doğrudan ve yöntemli bir şekilde, yöntem leri dolaylı olan ve felsefesi bir sistem oluşturm ayan bir adam ın felsefi düşünüşünü ortaya koym aktadır. Kendi içlerinde başlıklar, Hegel’in (‘Sistem ’) egem enliği altında m eydana getirilmiş karm aşık sistemin karakteristik ifadeleridir. Varoluşçuluk, S a f Düşüncenirvabsürdlüğüne karşı bir protesto olarak başlam ıştır, düşüncenin değil, Varoluşun içkin hareketlerinin mantığı olan bir m antık.

Tüm zamanların ve tüm varoluşların seyircisine, S a f D üşüncenin spekülasyonlarından kendi koşullandırılm ış düşünüşünün sorunları ve olasılıklarına dek, nasıl yaşanılacağım ve bildiği hayatı yaşam ayı öğrenm ek isteyen, var olan bir birey olarak seslenir. Kierkegaard aşırılıklarını kontrol eden ve ayağı yere basan diyalektik bir ustalıkla, Sokrates’in H egel ile nasıl alay edeceğini hayal eder. H egel’in kıtada böylesine abartıldığı ve yüceltildiği bir dönem de, Hege! karşısındaki gücü kendi yaşama arzusunun şiddetli sancılarından kaynaklanm aktadır. Ö ğrencilik günlerinde, Hıristiyanlığı reddeden Kierkegaard kendini H cgel’e adam ıştı. “Kuşku duyan bir gençliğe, var olan bir şüpheciye, bir düşünce kahramanında sevilesi ve sınırsız, genç bir güvenle dolu bir gençliğe yol açın. Hegel’in pozitif felsefesinde gerçeği, varoluşun gerçeğini arayan bir gençlik: Hegel üzerine aşılması zor’bir nükte yazacak (…) kendini koşullandırmadan, dişil bir adamayla, ama sorununa sanlacak yeterli bir kararlılıkla kendisini teslim etmesine izin verin: Bundan şüphe duymaksızın bir hicivciye dönüşecektir. Gençlik varolan bir şüphecidir. Şüpheyle dört dönerek ve hayatı S©REN KİERKEGAARD 1 1 için bir dayanak noktası bulmaksızın gerçeğe uzanır — onun içinde var olabilmek için. O negatiftir ve Hegel’in felsefesi pozitiftir – o halde, Hegel’de sığınılacak bir liman aradığına ne şüphe! Ne var ki, aranan gerçeklik içinde var olunacak bir şeyse, var olan birey için saf düşünce felsefesi bir kâbustur. Saf düşüncenin rehberliği altında varolmak, Danimarka’nın bir kurşunkalem ucundan daha büyük gösterilmediği kiiçiîk bir Avrupa haritası yardımıyla Danimarka’da seyahat etmeye benzer — aslında bundan bile daha imkânsızdır. Gençliğin Hegel’e duyduğu hayranlık, merak ve sınırsız güven, Hegel üzerindeki hicvin ta kendisidir.” (Bilimsel Olmayan Soııuçlandıncı Notlar) Spekülatif felsefeye dair hayal kırıklığı ve sürekli umutsuzluğu onu Hıristiyan inancı sorusuna geri götürm üş ve dikkat dağıtıcı, aldatıcı, bütünüyle felsefi düşünüş ve yaşayış için yıkıcı olan nesnel bir sistem-kurmaya dair yerleşik düşmanlığını keşfetmiştir; zira böyle bir düşünüş ve yaşayış bireysel varoluşun gerçek sorunlarından hayat boyu kaçışı sağlar. Kierkegaard Hıristiyanlığı reddederek inanç ve akıl arasındaki tutarsızlığı algılamış. spekülatif felsefeyi reddederek bu algılayışı korum uş ve kendi konum unu bunun üzerine inşa etmiştir. İnanç ve akıl, yani Hıristiyanlık ve kültür arasındaki kalıcı yarığın zorla fark edilmesi sayesinde, Hıristiyanlığın anlam ını yenilemeyi hayatının gayesi haline getirm iştir.

H ıristiyan vahyinin asim le edildiği, olası ve kabul edilebilir kılındığı, bir m irasa dönüştürüldüğü, tam bir dünya görüşü içinde tarihin geri kalanı ile uzlaştırıldığı bir ortam da, çaresiz bir saçm alık, kalıcı bir saldırı olm ayan, bir seçim dayatm ayan gerçek bir Hıristiyanlık da var olam azdı. Bu noktada Hıristiyan düşüncesinde süregelen bir eğilim yeniden kendini gösterm ektedir. D aim a, inancın ve aklın azlaştırılm asına, Hıristiyan inançlarının felsefileştirilm esine, doğal teoloji ağacına vahiy aşılanm asına yönelik bir çaba vardır – A quinolu Aziz T om m aso, Ficino ya da HegePinki gibi farklı sistem lerde açık bir .şekilde görülebileceği gibi. A kla ve d eneyime tüm üyle yabancı olduğundan, asim ilasyon yetisi olm adığından, düşüncenin önünde bir sınırlam a ve bir engel oluşturduğundan, H ıristiyan inançları er ya da geç yadırganacaktır – bir Pomponazzi, bir Luther, bir Pascal, bir Kierkegaard’ın çalışm alarında farklı şekillerde görüldüğü gibi. Böylesi bir düşünce akım ı septik akıl ve dini vicdan arasındaki gerilim den kaynaklanabilir, am a aynı zam anda H ıristiyan dogm ası ve laik kültür arasındaki m evcut gerilimi de yansıtm aktadır.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir