Martin Heidegger – Nietzsche’nin Tanrı Öldü Sözü ve Dünya Resimleri Çağı

Aşağıdaki inceleme, günün birinde Hiççiliğin özü üzerine soru sormanın olanaklı olabileceği yere giden yolu göstermeyi deniyor. Bu inceleme bir düşünmeden çıkıyor, bu düşünme Nietzsche’nin Batı metafiziği tarihindeki çıkış noktasına, ilk kez açıklık getirmekle işe başlar. Bu yol gösterme Batı metafiziğinin belki de son evresi olan bir evresine açıklık kazandıracaktır. Bu evrede, metafizik, Nietzsche aracılığıyla, bir anlamda kendini kendi öz-olanaklarmdan yoksun bıraktığından, onun öteki olanakları da artık görülmez olur. Nietzsche’nin altüst etmesinden sonra metafiziğe kendi özsüzlüğüne, düzensizliğine saplanmaktan başka bir yol kalmaz. Bu tersine çevirmede, duyuüstü, duyulur olanın kararsız bir ürününe dönüştürülür. Ancak, duyulur olan, antitezinin bu biçimde değerden düşürülmesi ile kendi özünü yadsır. Duyuüstünün bu biçimde yerinden edilmesi, saf duyusal olanı, bunun sonucu olarak da ikisi arasındaki ayrımı ortadan kaldırdı. Duyuüstünün ortadan kaldırılması, duyusal olan (aisteton) ile duyusal olmayan (noeton) ayrımı ilgisinde, bir “ne o ; ne o’’ önermesinde sonuca bağlandı. Duyuüstünün bırakılması anlamsızlıkta doruğa ulaştı. Bununla birlikte, o, boş bir anlam verme aracılığı ile anlamsızlıktan kaçın11 NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI mak için körü körüne çabalamalarm düşünülmemiş, alt edilmez ön kabulü olarak kaldı. Aşağıdaki yazıda metafizik, bir düşünürün öğretisi olarak değil, bütününde varolanın hakikati olarak düşünüldü. Metafizikte her filozofun, belli bir zamanda, kendine özgü felsefi çıkış noktası vardır. Bunun için de, bu .metafizik, onun adıyla adlandırılabilir.


Ama bu, burada düşünülen özü bakımından metafiziğin her defasında, kültürel yaratmanın kamusal alanındaki bir kişilik olarak düşünür tarafından yapıldığı, metafiziğin onun malı olduğu anlamına gelmez. Metafiziğin her evresinde, belli bir zamanda, yolun bir parçası görülür, Varlığın yazgısı hakikatin apansız çığırında, varolan üzerinde kendi yolunu açıp temizler. Nietzsche Batı tarihinin akışını metafizik bakımından, Hiççiliğin serimlenmesi, yükselmesi olarak anladı. Nietzsche1- nin metafiziği aracılığı ile enine boyuna düşünmek, şu andaki insanlığın durumunu, yerini düşünmektir. İnsanlığın yazgısı üzerine, onun hakikati bakımından henüz pek az şey bilinmektedir. Bununla birlikte, yinelenen boş bir bildiri olarak kalmayacaksa, bu türden her düşünme, genellikle düşünme olarak geçerli olanı bırakıp öteye geçer. Bu öteye geçme kolay bir sınır aşma, bir üstün gelme olmadığı gibi doğrudan bir yenme de değildir. Bizim Nietzsche’nin metafiziğini anlamamız, onun etiğini, bilgi kuramını, estetiğini, en önemlisi de metafiziğini dikkate almamız anlamına gelmez şimdi. Nietzsche’-nin metafiziğini anlamamız, olsa olsa, onu bir düşünür olarak ciddiye almaya çalışmamız anlamına gelir. Ancak düşünmek, Nietszche için de varolanı varolan olarak göz önüne getirmek demektir. Her metafizik düşünce genelde onto-lojidir, böyle değilse, hiçbir şeydir. (*) Buradaki düşünme çabasında söz konusu olan, düşüncenin atacağı yalın, gösterişsiz adımı hazırlamaktır. Hazırlayıcı düşünme, bir kımıldanma alanının aydınlatılmasına bağlıdır. Bu alanın içinde Varlığın kendisi, insanı, onun özü bakımından, bir başlangıç ilişkisinin içine alabilir. Bu tür bir düşünmenin özü hazırlayıcı olmaktır.

Bu özlü, özlü olduğu için de her yerde, her bakımdan hazırlayıcı düşünme gösterişsiz bir yolda ilerler. Beceriksiz de olsa, 12 NİETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ el yordamı ile de ilerlese burada bütün düşünce paylaşımlarının çok önemli bir yardımı vardır. Bu birlikte düşünme, kendinin belki de, ne yaprağı ne de meyveyi gören, hasat nedir bilmeyen bir ekincinin, usul usul yürüttüğü, doğruluğu yarar ya da saygınlıkla açıklanamayan bir tohumlama çalışması olduğunu kanıtlar. Hatta onlar tarlanın hazırlanmasına hizmet etmeden önce tohumlamaya hizmet eder. Bu düzenlemede önce toprak sürülür. Tarlayı tarıma açma sorunudur bu. Metafiziğin ülkesinin kaçınılmaz egemenliği altında tarla bilinmeyende durmak zorunda kalmıştır. Tarlanın önce sezilmesi, sonra bulunması daha sonra da işlenmesi sorunudur bu. Sorun tarlaya bir adım atmaktır. Tarlaya giden ama hâlâ bilinmeyen birçok yol vardır. Buna karşılık, her düşünen ancak bir tek yol belirleyebilir; bu da onun kendi yoludur. O, sonunda bu yolu kendi yolu olarak tutuncaya, bu tek yolda neyin yaşanacağını söyleyinceye dek kendi yolunda gidip gelmelidir. Yine de bu yol hiç bir zaman ona ait değildir. Belki de “Sein und Zeit” [Varlık ve Zaman] adı, böyle bir yolun, yol-imlerinden biridir. Metafizik kendi soyundan geldiği kabul edilen bilimlere özce sıkı sıkıya bağlı olmasına uygun olarak -bu iç içe geçme metafiziğin kendisince talep edildiği gibi daima yeni bağlar da gözetilir- hazırlayıcı düşünme, ara sıra, bilimlerin çerçevesi içinde devinmek zorundadır.

Çünkü bilimler ister bile bile, ister sahip oldukları geçerlilik ile etkililiğin türünden ötürü, sürekli olarak, kuşkuyu davet edecek tarzda, bilgi ile bilinebilirin temel biçimlerini verdiklerini ileri sürerler. Bilim, önceden belirlenen teknik özü ile bu teknik özün seçik niteliğine ne ölçüde belirgin biçimde zorlanırsa, tekniğin sahip çıktığı bilginin olanağının tarzı, sınırları, doğruluğu üzerine sorular o kertede kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açığa çıkar. Bilimlerin oltasındaki bir düşünce eğitimi, hazırlayıcı düşünme ile bu düşünmenin yerine getirilmesinin bir parçasıdır. Bu düşünce eğitiminin araştırma ile bilgilenme ile kanştırılmayacağı uygun biçimini bulmak güçtür. Bu düşünme ilkin, her zaman, kendine özgü yerleşim yerini bulmak zonandaysa, bu 13 tasarı tehlikede kalır. Bilimlerin ortasında düşünme; onları küçümsemeksizin yanlarından geçip gitmek demektir. Batı tarihinin yazgısının, halkımızdan da Batı’dan da hangi olanakları gizlediğini bilmiyoruz. Bu olanakların dış biçimlenmeleri, onların talep edilmesi ilk başta gerekli de değil. Önemli olan, yalnızca, düşünmedeki öğrenenlerin birlikte öğrenmeleri, aynı zamanda, kendi tarzlarında, birlikte öğrenenlerin yolunda kalmaları, doğru zamanda orada olmalarıdır. Aşağıdaki açıklama, erimini de, amacını da “Sein und Zeif’dan çıkan bir düşünmenin alanında tutacaktır. Bu düşünme kesintisiz olarak bir olgudan başlar. Bu olgu şudur: Batı düşünmesinin tarihinde, varolan Varlıkla ilişkili olarak düşünülmekte, ancak Varlığın hakikati düşünülmeden kalmaktadır. Batı düşünmesi Varlığın hakikatini düşünmenin olanaklı bir yaşantı olduğunu yadsımakla kalmaz, metafizik kılığındaki bu düşünme, bu yadsıma olgusunu, bile isteye olmasa bile, gizler de. Bunun için, hazırlayıcı düşünme kendini zorunlu olarak tarihsel bilinç alanında tutar. Bu düşünme için tarih, çağların ard arda gelmesi değil, yazgının hesaplanamayan tarzları içinde, değişen dolaysızlıktan çıkarak düşünmeye yaklaşan, onu ilgilendiren aynının, tek yakınlığıdır.

Sorun şimdi Nietzsche’nin metafiziğini düşünmektir. Onun düşüncesi kendini, Hiççilik adı altında görür. Hiççilik, Nietzsche’nin bildiği, geçen yüzyılda egemen olan, şimdiki yüzyılı da belirleyen, tarihsel bir akımın adlarından biridir. Nietszche bu akımın yorumunu kısa bir tümcede topladı: “Tann öldü”. “Tanrı öldü” sözünün tanrıtanımaz Nietzsche’nin bir kanısını dile getirdiği, bundan ötürü olsa olsa kişisel, kişisel olduğu için de tek yanlı bir kanı olduğu kabul edilerek, günümüzde her yerde, çok sayıda insanın tapınaklara gittiğinin, Hıristiyanlığın belirlediği bir yazgıya boyun eğmeden çıkarak çekilere katlandığının gösterilmesi ile, bu kişisel, tek yanlı kanının kolayca çürütülebileceği sanılabilir. Gelgelelim Nietzsche’nin sözü edilen anlatımının, bir düşünürün yolunu yitirmiş bir görüşü olup olmadığı sorusu açık kalır. Onun hakkında, el altında doğru bir söz vardır “Nietzsche en sonunda delirmişti”. Nietzsche’nin NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ ve DÜNYA RESİMLERİ ÇAĞI 14 NIETZSCHE’NİN TANRI ÖLDÜ SÖZÜ burada, metafiziğin belirlediği Batı tarihinde zaten her zaman üstü kapalı biçimde dile getirilen bir söz söyleyip söylemediği de sorulmalı. Acele bir yargı vermemek için, ilkin “Tanrı öldü” sözünü Nietszche’nin anladığı gibi anlamayı denemeliyiz. Dolayısıyla, bu amaçla, bu bereketli sözde hemen dikkatimizi çeken bütün olgunlaşmamış kanıları bir yana bıraksak iyi olur. Aşağıdaki inceleme, Nietzsche’nin sözünü birkaç Özlü bakımdan açıklamaya çalışıyor. Bir kez daha uyaralım; Nietzsche’nin sözü, Batı tarihinin iki bin yıldır süregelen yazgısını dile getirir. Biz bütün hazırlıksız toplananlar, Nietszche’nin bu sözü üzerine bir konuşmayla bu yazgıyı değiştirmeyi ya da onun hakkında yeterli bilgi edinmeyi düşünemeyiz. Yine, şimdi önemli olan tek şey, düşünmeden çıkarak bir öğüt almak, öğüdün yolu üzerinde düşünmeyi öğrenmektir. • Elbette her yorumlama izleğini metinden çıkarmakla kalmamalı, ölçüyü aşmadan, onun izleğinden çıkarak, metne, birtakım dip notlar da düşmelidir.

Uzman olmayanlar bu ekleri, metinden edindiklerine oranla, hep bir yorumlama olarak algılar. Bu ekler keyfi olduğundan, bunların kusurlu olduğunu ileri sürerler, haklı olarak. Buna karşılık, doğru bir yorumlama, hiçbir zaman, metni, yazarının anladığından daha iyi anlamaz. Doğru bir yorumlama, bu metni elbette başka türlü anlar. Ancak bu başka, yorumlanan metin üzerine düşünmede, aynı ile buluşan bir başka olmalıdır

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir