Gayri meşru işler dünyanın her tarafında olduğu gibi ülkemizde de vardı. Fakat şu son otuz yılda organize edildikleri gibi değil, üç-beş kişinin biraraya gelerek çevirdikleri dalavereler veya küçük kaçakçılıklar yapılırdı. Ve bu tür işleri gerçekleştirenler o zaman kendilerine “Gangster” derlerdi… Halbuki onlar Amerika ve Avrupa gangsterleri yanında sütten çıkmış kaşık kadar saf ve temizdiler. Bir de semt kabadayıları vardı. Mahallelerinde yapılan yanlışlara ve ahlaksızlıklara karşı çıkarlardı. Yıllar birbirini kovalarken Türkiye’de birçok şey gibi, kanunsuz işler yapanlar da değişmeye başladı ve belli isimler almışlardı artık. Külhanbeyi, Kabadayı derken, Marlon Brando ‘nun Al Pacino ile çevirdiği ilk “BABA” filmi Türkiye’ye gelince Babalar türemeye başladı. Neredeyse Đstanbul’un her semtinde bir Baba vardı. Đçlerinde babalığın hakkını verenler olduğu gibi duba diyebileceklerimiz çoğunluktaydı. Mafya kelimesi 1970’li yıllarda teröre silah sağlayan ve silahı uyuşturucu ile finanse edenlere söylenirdi. 1980’li yıllara geldiğimizde 12 Eylül askeri müdahale ve arkasından demokrasiye geçiş diyebileceğimiz 1983 yılında yapılan seçimlerle iktidara gelen ANAP dönemi ülkemize Amerika’dan o kadar çok ve yeni üçkağıtçılık getirdi ki, Türk insanı neyin ne olduğunu ve hangi konuda ne kadar kazıklar yemiş olduğunu yıllar sonra öğrendi. Bugün halen ANAP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık yapmış Mesut Yılmaz ile bakanların bir çoğu Yüce Divanda yargılanmaktadır. Türkiye’mizin hiçbir ülkeye benzemediğini bu kitapta bir daha görecek ve “bu kadar da olur mu” diyeceksiniz. Dünyanın hangi ülkesinde para basar gibi para getiren ve yılda trilyonlarca vergi ödeyen TÜPRAŞ, POAŞ, Petrol Ofisi, Gübre Sanayii ve TÜGSAŞ, PETKĐM, Et Balık Kurumu, Sümerbank ve daha birçok kuruluş yok pahasına satıldı veya satılmaya çalışılmaktadır. Bu 50. kitabım olması nedeniyle gönlüm isterdi ki çok daha iç açıcı şeyler yazıp sizleri karamsarlığa itmeyeyim. Fakat unutmamamız gerekir ki, Atalarımız üç kıtaya hükmederken bizlerin bulunduğu bir avuç toprak dahi elimizden alınmak istenmektedir. Zaman zaman yapılan belli operasyonlar öylesine büyütülüyor ki, yazılı ve görsel medya günlerce onu işlerken, birileri deveyi hamuduyla yutuyor da farkında olmuyoruz. Alaattin Çakıcı ve Sedat Peker olayına gelince; bu iki kişiye medya yer verdiği kadar, 60 milyar dolar bankaları hortumlayanlara, eroin, otopark, arazi, fuhuş ve benzeri mafya örgütlerinin neden üzerine giderek, onları hergün Türk kamuoyuna teşhir etmediler? Ülkemizde “düşene bir tekme de sen vur” taktiği uygulanmaktadır. Bugün Alaat-tin Çakıcı ve Sedat Peker için söylemediğini, yazmadığını bırakmayanlar yarın herhangi bir ortamda bunlardan birisiyle karşılaştığında nasıl bir tutum içine gireceklerini tahmin edebiliyorum. Đtalya’da “Temiz Eller Operasyonu” yapıldı. Türkiye’de de bizim seçilmiş ve atanmışlarımız böyle bir operasyonu gerçekleştirebilirlerse bu ülkenin insanları onları ilahlaştırır. Fakat ülkem yetkilileri suç işleyenleri; “Bu benim akrabam, bu falanın yakını” diye ayrımcılık yaptığı sürece veya rüşvet alarak onları korudukları sürece daha çok mafya mensubu yetişir bu ülkede. Son yıllarda hemen hemen bütün televizyon kanallarında maryaya özendirici diziler var. Gerçek yaşamı yeterince tanımayan gençlerimiz bu dizilerde ne görürse gerçek sanıp heves etmektedirler. Özellikle de büyük şehirlerimizin varoşlarında yaşamakta olanlar, bizde köşeyi böylesine çabuk döneriz hayali ile erkekler çete kurup bir şeyler yapmaya çalışıyorlar veya mafyanın ayak işlerine bulaşıp harcanıp giderken, güzelliğine güvenip de; daha kısa yoldan her şeye sahip olmak isteyen genç kızların tamamına yakını, pavyon ve bar müdavimlerine yem olmaktan öteye gidememektedirler. Bu tür diziler yerine, ulusumuzun değerlerini öne çıkaran dizilerin reyting alamaz korkusuyla çekilmemesine ne demeli? Türkiye’de her şeyin mafyası olduğu gibi bu tür dizilerin veya belli kişilerin öne çıkarılması için yılda birkaç milyar doları geçen reklam pastasını kontrolünde tutan güçlerinde büyük bir rolü olduğu yaptığım araştırmalarda söylenmektedir. Hatta bir adım daha ileri giderek bu dizilerden ve yapılan programlardan, elde edilen gelirin TV yöneticileriyle paylaşıldığı söylenenler arasında. Ben bu konuyla ilgili zaman zaman bir araya geldiğim televizyon yöneticilerine duyumlarımı söylediğimde “Böyle bir şey söz konusu olamaz” diyorlarsa da yıllardan beri Türkiye’ nin bütün ulusal kanallarında oynayan diziler veya diğer programların yapımcıları neden aynı insanlar?.. Bunlardan başka eli yüzü düzgün dizi çekebilecek kimse yok mu bu ülkede?.. Eğer bu işin mafyası yoksa neden sağlam içerikli ve ülkeye bir şeyler verebilecek diziler teklif edilince ya reddediliyor veya sumen altında uyutulmaya bırakılıyor?.. Bir yetkili çıkıp da bu konuyu acaba neden araştırmıyor?.. Serbest ekonomi kisvesi altında bu işin de mafyasının oluşmasına bilinçli olarak mı göz yumulmaktadır?.. Adam x bir televizyonun dizilerini veya yapılacak belli programlan seçmeyle yetkili birisi olarak çalıştığı televizyondan üç kuruş maaş aldığı halde en azından üçbin dolar kira veriyor veya birkaç yüzbin dolarlık evi var. Bindikleri arabalar ve diğer harcamalarını da hesaba kattığımızda “bu değirmenin suyu nereden geliyor?” dememek için ya geri zekalı olmamız lazım veya onların suç ortağı. Çünkü dünyada “en sağlam ortaklığın suç ortaklığı” olduğunu bir kitabımda yazdıktan sonra birçok kimse “doğrudur” demişti.. Yazdığım her kitapla yeni yeni düşmanlar kazandığımın farkındayım. Bu can bu bedende olduğu sürece ben düşüncelerime sansür kelepçesi vurmadan doğru olduğuna inandığım herşeyi yazmaktan geri durmayacağım. Özellikle bu kitabımın kendileriyle ilgili kimsenin bir şey yazamayacağını sananların canını sıkacağını biliyorum. Çünkü o tür insanlar Türkiye Cumhuriyetini ellerinden gelse “Muz Cumhuriyeti” yapacaklar. Daha düne kadar her türlü yolsuzluğu, uğursuzluğu ve namussuzluğu yapanlar, bugün karşımıza anlı şanlı namuslu, çalışkan ve insanlara ahlak dersi veren kimseler olarak çıkmaktadırlar. Bu güçleri ve güveni kontrolleri altına almış oldukları görsel ve yazılı medyadan almaktadırlar. Gerçekleri bilmeyen halkımız da onları kendilerine lanse edilen yönleriyle tanıyıp onlara saygı ve sevgi duymaktadırlar. Bugün devletin belli makamlarında oturan yetkililer her ne kadar ülkede Mafya yoktur diyorlarsa da, bu elinizdeki kitap aksini f$ ispat etmektedir. Ve yine devletin Organize Suçlar Şubesini kurup orada yıllarca müdürlük yapan Adil Serdar Saçan Türkiye’de mafyanın varlığını bütün yönleriyle anlatmakta. Eğer teröre karşı halkımızı bilinçlendirebilmişsek neden maryaya karşı da bu güzelim insanlarımızı bilinçlendirmiyoruz?.. MAFYA HER YERDE Siz bir sahil kenarında olan bir çaybahçesinde çayınızı yudumlarken veya küçük bir balık lokantasında çocuklarınızla balık yerken, o mekanın arka tarafında birilerinin karşılıklı güç gösterisi yaparak hesaplaşmakta olduğunu nereden bileceksiniz? Bu tür yerlerin siyasi güçle veya silah tehdidiyle ihale kisvesi altında beş on yıllığına yok pahasına kamudan kiralandığı ve daha sonra haftada milyarları bulan getirişi olunca da ister istemez o çaybah-çesine, lokantaya birileri çıkıp ortak olmak ister. Tabii ki diğeri de pastayı paylaşmak istemeyince silahlar konuşmaya başlar. Eğer şehrin varoşlarında oturuyorsanız, çoktan arazi mafyasıyla tanışmışsmızdır. Eve giderken ekmek almanız gerekirse fırıncı mafyasının standartlarına uymak zorunda olan bir fırından ekmeğinizi alacaksımzdır. Yemeğinizi yediniz ve televizyonunuzun karşısına kuruldunuz ve karşınızda Mafya Cumhuriyetini buluyorsunuz. Müzik eğlence programlarının, sanat dünyasının önemli isimleriyle eğleniyor. Haberlere sıra gelince aynı isimlerin yeraltı dünyasıyla ilişkilerini sergileyen haberlerin resmi geçidini seyrediyorsunuz. Sıkılıp kanal mı değiştirdiniz, karşınıza yeşil sahalar çıkıyor, tabii yine babalar. Tekrar kanal değiştirdiniz, bu defa da yeraltı dünyasını tiye alan dizi veya komedilerle karşılaşıyorsunuz. Hatta reklam aralarında bile kurtuluş yok, karşınızda yine yeraltı dünyasının raconunu ve babalarını buluyorsunuz. Bu haberlerden ya da başka yüzden diyelim ki canınıza tak etti hastalandınız, yatağa düştünüz, hastanelerde kimi doktorların çıkışında sizi refakatçi olarak görünen ilaç mafyasının adamı karşılıyor. Đlaç mafyasının parasını ödemek için alacaklı olduğunuz senetleri mi tahsil etmek istiyorsunuz? O zaman tek bir seçenek kalıyor, mahkemelerden önce çek senet mafyası yüzde 50 komisyonla işi kimseye sezdirmeden kolayca hallediyorlar. Görülen tablo o ki, Türkiye’de Yeraltı Cumhuriyeti yıllardır faaliyetlerine aralıksız devam ediyor. Önümüzdeki yıllarda da bu gidişle yeraltı Cumhuriyetinin elemanlarının sayısı gün geçtikçe artacağa benziyor. Birileri bütün bu yazılanları abarttığımızı sanacak. Halbuki gazetelerin üçüncü sayfalarını eğer biraz daha dikkatli okursanız, yazdıklarımın fazlasını görürsünüz. Bugünün babalar dünyasını anlamak için geçmişten bugüne doğru hep birlikte yolculuğa çıkalım. Ancak böylelikle olayları çok daha net kavrayabiliriz.
Hakan Turk – Mafya Imparatorlugu
PDF Kitap İndir |