Hakan Turk – Susurluk Labirenti

3 Kasım 1996 günü Balıkesir’in ayranıyla meşhur Susurluk Đlçesi’nde olan o meş’um trafik kazası olalı 7 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen halen Türkiye’nin gündeminden düşmedi. Susurluk olayını herkes kendi çıkarları doğrultusunda kullanmayı çok iyi becerdi. Gözden kaçan ise Susurluk olayının bir kaza olmayıp çok profesyonelce organize edilmiş bir cinayet olduğudur. Bu kitabın satır aralarını dikkatlice okuyup, olayların birbiriyle olabilecek bağlantılarını eğer bir tarafa not edecek olursanız, sonuçta farklı bir resim göreceksiniz. Bütün bu yazılanlar bir hayal ürünü olmayıp, tamamen belgelere ve anlatımlara dayanılarak ortaya çıkmıştır. Susurluk’taki o meş’um gecenin ardından “Temiz Toplum” kampanyası, Amerika’ya yapılan terör saldırılan sonrası bambaşka bir boyut kazandı. Terör ve akabinde başlayan savaş, Susurluk’la özdeşleşen “derin” ilişkilerin yeniden “değer” kazanacağının işaretlerini verdi. 3 Kasım 1996 tarihi temiz toplum beklentilerinin ateşleyicisi olmuş, kamuoyu desteğiyle de artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına inanılmaya başlanmıştı. Siyaset temizlenecek, devlet şeffaflaşacak, demokrasinin önündeki bütün engeller kalkacaktı. Ancak böyle olmadığını görmek için çok beklemeye gerek kalmadı. Yazılı ve görsel medya bütün gücüyle Susurluk konusunun alevini söndürmemek için tankerle benzin püskürtürken, bankaların içi boşaltılıyor, devlet bir gecede milyarlarca dolar zarara uğratılıyor, beyaz enerjiden – Buffalo operasyonuna kadar bu arada kimlerin neleri yaptığı artık ortaya saçılınca bizim allı şallı medyamız, Susurluk’tan artan yerleri olursa bu konulara da yer vermekteydiler. Đnsanlarımız öylesine yozlaştırıldı ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini bilemeyenler, dünyanın bir ucunda yaşayan manken ve benzeri mesleklerde olanları çok daha iyi bilerek her gün gazete ve TV’lerde boy göstermekteler. 8 HAKANTURK FRANSA, ĐNGĐLTERE, AMERĐKA, RUSYA ĐŞGAL ETTĐĞĐ ÜLKEDE NE YAPAR? Fransa’da, daha önce Amerika Birleşik Devletleri’nde gündeme gelen, daha da birkaç ülkede gelmekte ve gelecek olan sözde Ermeni soykırımı yasa tasarıları, içerden ve dışardan Türk düşmanlarının yürütmekte olduğu Türkiye’nin tasfiyesi, hattâ ve hattâ Türk adının tarihten silinmesi planının son perdesi oynanırken, buna, uluslararası bir kılıf uydurma hazırlıklarıdır. Kimse çıkıp ta bu milleti uyutmasın: Yok, Fransa’da seçim varmış da, Ermeni seçmenin oyunu almak içinmişmiş! Bre insaf! Koskoca Fransa 300.000 oy için böyle bir saçmalık yapar mı? Daha önce ABD için de içimizdeki ayarlı takımından birileri benzer lâflar etmişti.


Ama artık Türk Milleti’ni uyutmak zorlaşıyor. Onun için de baskılar artıyor. Çare, elbette her yapılan alçaklığa son dakikada yarım ağız tepki göstermek, “kınamak” değildir. Gülerler adama. Yıllardır, daha kimse bize sataşmadan, bizim kendi dâvalarımızı dünya kamuoyunda sürekli gündeme getir-memiz, Türkiye’de Ermenilerin yaptığı sayısız hunharlıklar, katliamlar için yapanların cezalandırılmasını (ki çoğu hayatta, başka ülkelerde idiler), soyundan sopundan tazminat alınmasını istememiz gerekirdi. Daha yakın yıllarda Fransa’da, çeşitli ülkelerde elçilerimizi öldürenleri barındıran, üstelik de utanmadan ikide bir bize insan hakları dersi vermeye kalkışan bu uygarlık, insanlık fukarası Batı ülkelerine yıllardır niye dayatmadık? Yoksa, dayatması gereken yetkililerin, Türkiye’nin çıkarları, ve de onuru, hem de Türk’ün geleceği gibi bir kaygıları mı yoktu? Nasıl olsun ki, 50 yıldır çoğu, “küçük Amerikan” (yâni Amerika mandacısı), Avrupa Birliği bahanesi ile Türk’ü eritme yanlısı, “yeni dünya düzenci”, ingiliz Muhipleri Cemiyeti’nin devamı, ucu, ipleri dışarıda gizli cemiyetlerin, lami cimi yok, Batı’nm 5. kolunun, üyeleri değil miydi? Türkiye, Azerbaycan, Musul – Kerkük, Batı Trakya, Bosna, Kosova’daki Türklerin haklarım koruyacaklarına, ne yaptılar? Belki unutmayanlar, belki bilenler vardır, Van’da 500.000 kişilik Ermeni kasabası kurmaya kalktılar. Camileri Ortodoks kiliselerine çevirip Güney Kıbrıs Rum papazlarının bile davet edildiği âyinlere açmaya kalkıştılar. Bu milletin parasıyla ve devlet eliyle, iki taşı kalmamış Ermeni kiliselerini yeniden inşa edip sürekli âyinlere Susurluk Labirenti 9 açtılar. (Kayseri’de Ermeni bulamayıp dışarıdan yüzlerce Ermeni’yi bu iş için taşıdılar), bin yıllık Türk yer isimlerini, çoğu da tarihi olmayan uydurma Yunan, Roma adlarına çevirdiler. Bunları hep “gezmen (turist) gelecek, para kazanacaksınız” diye milleti kandırarak yaptılar. “Vatan elden gitmiş, gezmen gelmiş kaç para eder?” demediler, demezlerdi. Allah korusun, düşman yurdumuzu resmen işgal etseydi ne yapacaktı? Elbette her işgal ettiği ülkede yaptığını, Türk’e daha da fazlasını, yapacaktı. Nelerdir bunlar? Hiç şaşmaz.

Fransız’ı, Đngiliz’i, Amerikalısı, Rus’u her işgal ettiği ülkede şunları yapmıştır: Yer isimlerini yabancı isimlerle değiştirmek. Eğitimi ülkenin kendi dili yerine yabancı dille yaptırmak, sonunda ülkenin resmi dilini Fransızca (Đngilizce, Rusça; sömürgeciye göre değişir) kılmak; ulusal harsını, kimliğini hızla yok etmek. Uyum içinde yaşamış olan azınlıkları, ya da etnik grupları, önce çoğunluğa karşı kışkırtmak, sonra da çoğunluğunun tepesine kilit noktalara, idari mevkilere getirmek; onlar aracılığıyla ulusal birliği, bütünlüğü, kimliği yok etmek. Topraklara el koymak; tek ürün yetiştirip alıp götürmek; sonunda böylece o milleti aç bırakmak; yerli ahaliyi vaktiyle kendinin olan topraklarda köle gibi çalıştırmak. Arazisi büyük askeri üsler kurup sürekli bulundurduğu kuvvetleri, çıkardığı iç karışıklıkları desteklemede kullanmak; ulus ile komşuları arasında düşmanlık yaratmak; oralara ülkedeki üslerden harekât düzenlemek. Ülke ile tarihi ve kültürel bağları bulunan başka ülkeler arasında olması gereken her türlü münasebeti baltalamak. Halkı fakirleştirip elindeki toprak ve gayrimenkulları yok pahasına sattırmak; (hatta bunu yaparken yabancının emlakçı şirketlerini kullanmak; aracının alacağı yüzdeyi bile yerliye bırakmamak). Yabancıları getirip ülkenin topraklarına yerleştirmek (Đngilizlerin Kıbrıs’ta Rusların Kazakistan’da, Amerika’nın Havai’de yaptığı gibi); sonunda ülkenin insanını azınlık durumuna düşürmek. Ülkenin kendi tarihi, kültürel mirasının âbidelerini yıkmak veya yıkılmaya mahkum etmek, ama bir yandan da istilacı/sömürgecinin kendi kültürüne yakın gördüğü arkeolojik kalıntıları ön plana çıkarmak. lO HAKANTÜRK Bu meşum listedekilerin ne kadarı Türkiye’de son 50 yılda gerçekleşti, ve ne kadarı hızla gerçekleştirilme yolunda, okuyucu karar versin. Kimlerin, nasıl yaptığını da artık söylemeye gerek yok. Türkiye’de Susurluk kazası ile simgeleşen, devletin gerektiği zaman kendini koruma refleksinin bütün dünyada yeniden önem kazandığı bir döneme denk gelmişti. Đkiz kuleler bombalanmış ve Amerika terörün kökünü kazımak için, devlet başkanlarına suikast dahil her türlü eyleme izin vermişti. Đllegal destek derler bu tür işin adına… Amerika’nın başlattığı savaşa verilen destek bir anlamda terörle illegal yollardan mücadeleye de destek anlamına geliyor… Daha da Türkçe ifade etmek gerekirse, devlet(lerin) kendisi için tehlikeli gördüğü kişi ve gruplarla her türlü yöntemi kullanarak mücadelesinin desteklenmesi anlamına geliyor bu tavır. Temiz toplum, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar savaşla birlikte öncelik sırasını “güvenlik” kavramına terk etti.

Bugün dünyanın içinde bulunduğu konjonktür vicdanen olmasa bile siyaseten Susurluk için de büyük avantaj sağladı. Eğer Susurluk bağlantılı bu yargılanan kişiler Amerika, Đngiltere, Fransa, Almanya ve daha birçok ülkede bırakın ceza almayı kahraman dahi ilan edilirlerdi. Susurluk kazasıyla ortaya çıktığı söylenen devlet içindeki çete iddialarının da aslında konjonktürel olduğunu görmek için üstün zekalı olmaya gerek yok. Bir dönem PKK veya Ermeni terörü ile mücadele konusunda devletin aldığı gizli karar ve uygulamalar devlet politikası iken, bir süre sonra bu tür eylemleri, gerçekleştirenlerin şahsında odak-laştırılan “derin devlet ilişkilerinin” gün yüzüne çıkarılarak yargılanması da başlı başına bir politikadır… Bu sadece bizde yaşanan bir olgu da değil… Amerika’nın son yıllardaki iki büyük savaşının (Körfez ve Afganistan savaşları) Cumhuriyetçilerin iktidarlarına rastlaması, değişen dengelerle üretilen politikaların da bir göstergesi aslında… Amerika’daki silah lobisi ve Pentagon’un, askeri güç indirimine gidilmesi, askeri harcamaların kısıtlanması gibi konulardaki tavırları nedeniyle Demokratların iktidarından rahatsız oldukları biliniyordu. Đkiz kuleler eyleminin Usame bin Ladin’i aşan boyutları olduğu da, pek çok Batılı Stratejist ve uzman tarafından dile getirilmişti. CumhuriyetçileSusurluk Labirenti 11 rin iktidarda olması, Pentagon’un rahatsızlığı ve önce terör ardından Afganistan’la sınırlı kalmayacak gibi görünen büyük bir savaş… Bunun da Türkçe ifadesi, tıpkı bizde olduğu gibi dünyada da zaman zaman konsept değişikliği (güç çatışması) yaşanabiliyor ve gizli politikalar kimi zaman “açık”, kimi zaman da “gizli” değişime uğrayabiliyor. Çünkü trend yeniden değişti. “Derin ve gizli ilişkiler” artık kamuoyu önünde sergileniyor. Silahlar, eylemler, suikastlar gizliliğe gerek kalmadan “dünyanın güvenliği” gerekçesiyle kabul görüyor… Elinizdeki bu kitabımı yazarken zaman zaman ülkeme olan sevgim ve bağlılığım öne çıksa da objektif olarak davranmama rağmen bu ülkede vatanseverlik belli bir kesim tarafından “suç” olarak görüldüğünden ben suçumu kabul ediyorum…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir