1998 ilkbaharında İstanbul Beyazıt Meydanı, ilginç bir ittifak tablosuna sahne oldu. ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi), EMEP (Emeğin Partisi), Dev-Sol, DYP, RP, BBP. MHP, Hizbullah, Refah Partisi, DYP, İBDA-C aynı eylemde buluştular. Konu türbandı. Cumhuriyet Devrimi’yle boy ölçüşmeye kalkışan irtica, türban bayrağıyla alanlara çıkmıştı; Erbakan’ın, Tansu Çiller’in, Muhsin Yazıcıoğlu’nun partisiyle birlikte Neo Liberal Sol’un çeşitli parti ve örgütlerini de kucaklıyordu. Eylem Birliği O güne kadar irticanın ve Neo Liberal Sol’un siyasal temsilcileri birçok zeminde ve toplantıda bir araya gelmişlerdi. Kürt “Barış” konferansları, “İnsan hakları” mücadelesi bu iki kesimin buluştuğu zeminlerdi. Ayrıca, Cumhuriyet’e meydan okuyarak Şeriat gösterileri yapan Ankara’nın Sincan İlçesi Belediye Başkanı Bekir Yıldız tutuklandığında; MGK’nın 28 Şubat kararlarından sonra Refahyol iktidarının yıkılması üzerine; RP’nin kapatılması sürecinde, Tayyip Erdoğan ceza alınca, Neo Sol eylemli olarak irticanın yanında oldu. “Ne Şeriat ne darbe” sloganlarıyla toplantılar düzenledi, meydanlara çıktı. Neo Sol’un yönetimindeki İnsan Hakları Derneği ve Neo Sol’un diğer örgütleri, irtica cephesinin “insan hakları” örgütü olan Mazlum-Der’le güya “fikir özgürlüğü” eylemleri yaptılar. Şeriatçı Nurettin Şirin tutuklanınca onu “fikir suçlusu” makamına oturtarak giriştikleri faaliyet bunun ilginç bir örneğidir. İHD’nin Ekim 1996’daki kongresi, “Şeriatla mücadele edilmesini” isteyen bir önergeyi alkışlar arasında reddetti. 500 üzerindeki delegeden sadece 30 delege Şeriat’la mücadele edilmesini istiyordu. Geçtiğimiz Haziran ayında, Şeriatçılarla neosolcular İzmir’de ortak bir “Düşünce Suçları Sanat Galerisi” açarak, türban, sarık gibi dini giysiler için özgürlük istediler; Nur tarikatının lideri Saidi Nursi ile Marx’ın resimlerini yan yana astılar. http://genclikcephesi.blogspot.com Yayına Hazırlayan: http://genclikcephesi.blogspot.com 1 Neosol, süreç içinde irtica ile ilişkilerini gündelik beraberlik düzeyine yükseltti. Öyle ki, geçtiğimiz aylarda İzmir’in Balçova ilçesinde Fazilet Partisi örgütü açıldı; ÖDP, açılışa çelenk gönderen tek partiydi. Nitelik Değişikliği Beyazıt meydanında sergilenen ittifak aşamasına, işte buralardan geçilerek gelindi. Eylem belirleyicidir. Ne yaptığımız, ne düşündüğümüzden her zaman daha büyük önem taşır. Dolayısıyla niteliklerini anlayabilmek için, sadece insanların değil, partilerin ve akımların da eylemlerine bakmalıyız. Neosol, irtica ile ittifakı artık meydanlara taşıyacak kadar içine sindirmiştir. Sol’un tarihinden programından ve amaçlarından tamamen koptuğunu, yani nitelik değiştirip sol olmaktan çıktığını, hiçbir eleştiriden çekinmeden ortaya koymaktadır. Refahyol, Refah Partisi, Erbakan ve Çiller’e Sol’dan Savunma Fikir düzlemine gelince, ÖDP organı “V Özgürlük” dergisinin 15 Eylül 1998 tarihli sayısında çıkan, “12 Eylül’den 28 Şubat’a değişen ne?” başlıklı yazı, Neo Sol’un irtica konusundaki konumunu ortaya koyan, dolayısıyla olayın boyutunu görmemizi sağlayan değerli bir belgedir. Dergi şunları yazdı: “Son 35 yılda üç askeri müdahale yaşayan Türkiye dördüncüsünü algılamakta hala zorluk çekiyor; 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980’e ilişkin kimsenin kuşkusu yok! Ancak 28 Şubat 1997 konusunda kafaların karışıklığı bir türlü aşılamadı. Kendisini solcu gören bazı çevreler de dâhil olmak üzere toplumun oldukça geniş bir kesimi,28 Şubat sürecini bu ülkenin demokratikleşme çabalarının bir parçası, demokratikleşme sürecinin bir adımı olarak görmeye devam ediyor, “Aslında 28 Şubat’tan sonra olanlar alt alta dizilirse -daha olacaklar bir yana- önceki üç müdahaleden sonra olanlara benzer bir tablo karşımıza çıkmıyor mu? “Hükümet istifa etmek zorunda kaldı, “Devrilen hükümetin büyük ortağı ve ülkenin en büyük partisi kapatıldı ve lideri ile önde gelen bazı kişileri siyasi yasaklı duruma getirildi, “Büyük ortağın lideri ile küçük ortağın lideri mahkemelerde yargılanmaya başladı” Devrimle Karşı Devrim Arasına Konan Eşit İşareti Birinci olarak, dikkat edilirse ÖDP organı, hem 27 Mayıs 1960 hareketiyle, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleri arasına eşit işareti koyuyor, hem de bunu herkesin ortak görüşüymüş gibi sunuyor. Oysa bu değerlendirme Süleyman Demirel, Tansu Çillerler, Muhsin Yazıcıoğlu, Necmettin Erbakan gibi sağcı liderlere aittir. Dergi, “kimsenin kuşkusu yok” derken bu liderleri kastediyor, yani itibar ettiği kamuoyu onların kamuoyudur. İkinci olarak dergi, 28 Şubat’ın da, tıpkı 27 Mayıs gibi 12 Eylül ve 12 Mart niteliğinde bir hareket olduğunu söylüyor ve ancak “kendini solcu gören bazı çevrelerin” bu “gerçeği” http://genclikcephesi.blogspot.com 2 göremediğinden yakınıyor. Sağcılar ise 28 Şubat’ı elbette anlamışlar, aynen ÖDP gibi değerlendirmişlerdir. Tarihsel Gerçekler Zemininde Durum 27 Mayıs ve 28 Şubat konusundaki bu ÖDP değerlendirmesinin gerçeklik zemininde hiçbir karşılığı yoktur. 12 Mart ve 12 Eylül, 27 Mayıs’ın zıddıdır. Her iki askeri darbe 27 Mayıs’ın getirdiği Anayasa’yı ortadan kaldırmak için yapılmıştır. Darbeciler, yani Sunay-Tağmaç’lar ve Kenan Evrenler, bunu açık açık söylemişlerdir. Esasen görmezden gelmek olanaksızdır, 27 Mayıs, Amerikancı Demokrat Parti’yi biçmişti, 12 Mart ve 12 Eylül Sol’u biçti; 27 Mayıs, özgür düşünceli bir gençlik kuşağının siyaset sahnesine çıkmasını sağlamıştı, 12 Mart ve 12 Eylül özelikle gençlik hareketinin belini kırdı; 27 Mayıs, antiemperyalist halk hareketinin canlanış tarihidir, 12 Mart ve 12 Eylül ise Türkiye’yi Amerika’nın kriz bölgelerine müdahale gücü haline getirdi; 27 Mayıs Saidi Nursi’nin sakalını öpenlerin iktidarını yıkmıştı, 12 Eylül tarikatların önünü açıp Türk-İslam sentezini devletin resmi ideolojisi yaptı; 12 Mart ve 12 Eylül, 27 Mayıs in astıklarının heykellerini dikti ve “onların intikamını alıyoruz” naralarıyla Deniz Gezmiş’leri astı. 27 Mayıs’la açılan on yıllık tarih içinde TİP, DİSK ve Dev-Genç vardır, büyük 68 gençlik hareketi vardır; sosyalizmin canlanışı vardır. En kısa tanımıyla 27 Mayıs, Türkiye’nin yüz kusur yıllık Milli Demokratik Devrim sürecinin, Cumhuriyet Devrimi’nden sonraki en büyük atılımıdır. 28 Şubat’a gelince, Türkiye’nin 12 Mart ve 12 Eylül sürecinden çıkma çabası olarak tanımlanabilir. 28 Şubat MGK kararlan özetle, irticanın bir numaralı tehdit olduğunu tespit ederek “Cumhuriyet Devrimi kanunları uygulansın” demiştir. 28 Şubat’ın devamı olan, 29 Nisan 1997’de açıklanmış Mili Askeri Stratejik Konsept (MASK) ve 31 Ekim 1997 tarihli Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ise, irtica konusundaki tespiti tekrarlayarak ırkçı milliyetçiliği ve Fethullah Gülen tarikatçılığını tehdit kapsamı içine almıştır. Sonuç olarak 28 Şubat’ın hedefleri, Sol’un elli yıldır uğrunda mücadele ettiği hedefleridir. 28 Şubat, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle pratik zemininde karşılaştırıldığında hemen söylenebilecek olan ise şudur: 12 Eylül TÖB-DER’i, DİSK’i, TİKP’yi kapattı, 28 Şubat Türk-İş’ten, DİSK’ten destek istiyor. Cumhuriyet Devrimi’nin Karşısında 27 Mayıs ve 28 Şubat’ı reddeden tutum, tutarlı olarak irticayı ve emperyalizmi savunacaktır. Nitekim ÖDP’nin dergisi 28 Şubat’ın yıktığı Refahyol hükümetini savunuyor; Şeriat Partisi Refah’a “Ülkenin en büyük partisi” diye sahip çıkıyor; Refah Partisi’nin kapatılmasını eleştiriyor, Cumhuriyet Devrimi’ne karşı suç işleyen Necmettin Erbakan ve Tansu Çiller hakkında açılan davaları doğru bulmuyor. Siyasal pratik zemininde olduğu gibi ideolojik bakımdan da Cumhuriyet Devrimi güçlerinin karşısında ve Batıcı-Şeriatçı cephede mevzileniyor. http://genclikcephesi.blogspot.com 3 Neo Liberal Sol’un Şeriat’la Birleşme Sözlüğü Her yeni siyasal konumlanışın, kendine uygun kavramlar ürettiğini ve eski kavramları ihtiyacına uygun hale getirip dönüştürdüğünü biliyoruz. Neo Sol, irtica ile ittifak süreci içinde, kendi özel sözlüğünü oluşturdu. Birçok kavramı Batılı emperyalist ideologlardan aynen aktarırken, bazı eski kavramları irtica ile ittifakının gerektirdiği biçimlere soktu. Bu sözlüğün önemli kavramlarını incelemek Neo Sol’un ideolojisini anlamak bakımından yararlı olacaktır. “Özgürlükçü Laiklik” Neosolcu akım, laikliğin başına bir “özgürlükçü” sözcüğü ekledi. ÖDP liderlerinin en çok kullandığı kavramlardan biri. Böylece kendileri, “Despotik laiklik”ten ayrılıklarını söylüyorlar. “Despotik laiklik” bu sözlükte, Mustafa Kemal’in ve Cumhuriyet Devrimi’nin laiklik anlayışının adı oluyor. Neosol, Kemalizm’e, kendi ifadeleriyle, dine müdahale ettiği; “çeşitlilik ve çok kimlikliği” yani tarikatları ve cemaatleri baskı altına aldığı, tekkeleri, zaviyeleri, Kur’an kurslarını ve diğer dinci örgütleri kapattığı; Öğretimin Birliği Kanununu ve diğer Devrim Kanunları’nı çıkarttığı için karşı çıkıyor. Neo Solcu akımın bütün bunları savunurken unuttuğu “küçük” bir nokta var, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde laiklik, devrimlerin ürünü olmuş, Hıristiyan ve Müslüman Şeriatı’nın ezilmesiyle hayat bulmuştur. Aslında “özgürlükçü laiklik”, laikliğin zıddıdır. Nitekim neosolcular, aynı zamanda sınırsız din ve vicdan özgürlüğü” istiyorlar. Sınırsız din ve vicdan özgürlüğü ise biliyoruz ki, Şeriat demektir; sadece Şeriat rejiminde vardır. “Tarikatlara ve Cemaatlere Özgürlük” Neosol, bu sloganı siyasal mücadelesinin başköşesinde tutuyor. ÖDP Başkanı Ufuk Uras, bu yöndeki taleplerini Fethullah Gülen’in Samanyolu televizyonunda dile getirdi. Zaten, kuruluş günlerinde ÖDP’nin, “Kendini ifade edemeyen dini cemaatlerin partisi olacağı” belirtilmişti. “Özgürlükçü laikliğin” anlamı böylece daha net ortaya çıkıyor. Özgürlük, Ortaçağ kurumlan için istenmektedir. “Popüler İslam” Neo Sol, Graham Fuller, Paul Henze gibi CIA ideologlarından çok şey öğrendi. Nitekim “popüler İslam” kavramının mucidi Graham Fuller’dir. Amaç, özellikle Fethullahçılığı “demokrasi” kavramının içine yerleştirerek korumak; ulusal devleti yıkmak için tarikatları ve cemaatleri güçlendirmektir. Neo Solcular ise, tarikatları savunurken, bu kavram sayesinde İslam’ın siyasi olanına karşı çıkar gibi görünüyorlar. Fethullahçılıkla bu yoldan bağ kuruyorlar; tarikatlara özgürlüğü bu örtü altında istiyorlar. http://genclikcephesi.blogspot.com 4 Oysa siyasi olmayan hiçbir din olmadığı gibi, Fethullahçılık en siyasi İslam’dır. Amerika’nın bölge çapındaki hegemonya mücadelesinin ayaklarından biridir. “Laiklik, Devlet ile Din İşlerinin Ayrılmasıdır” Neosolculuk, “Dinin cemaatlere bırakılmasını” bu tanım üzerinden istiyor; “İsteyen istediği yere cami açsın, imam tutsun, Kur’an kursu kursun, cem evi açsın, ne yaparsa yapsın” diyor. Bu tanımın Adnan Menderes’lerin, Süleyman Demirel’cilerin, Turgut Özal’ların laiklik tanımından farkı yoktur. Özeti, din topluma, laiklik devlete! Çünkü gerici düzen sadece şiddet araçlarıyla ayakta tutulamaz, aynı zamanda ideolojik ve kültürel yollarla beyinler egemenlik altına alınmalıdır. “Sivil Kemalizm ” Neo Sol, Kemalizm’in kendisine karşı, “sivil bir Kemalizm” istiyor. Tıpkı, laikliğin kendisine karşı çıkıp “özgürlükçüsünü” araması gibi. Şeriata karşı olmayan bir laikliği Erbakan ve Fethullah Gülen de sonuna kadar savunuyor. Devrimci olmayan Kemalizm’i ise dünyada benimsemeyecek gerici yoktur herhalde. Oysa, hiçbir şekilde sivil olmayacak bir şey varsa o da devrimdir. Devrim, sonuç olarak bir sınıfsal hareketin, silahlı yaptırım gücünü, yani iktidarı ele geçirmesi, sivil olmaktan çıkması demektir. “Sol Fethullahçılık” Neo Sol’un yeni Partisi ÖDP, 22 Ocak 1996’da kurulduktan hemen sonra, Genel Başkanının ağzından programını, “Sol Fethullahçılık yapacağız” diye açıkladı. Böylece Fethullahçılığın sağ olanı yanında, artık sol olanı da beliriyor, dolayısıyla tarikat, mücadelede yeni bir ayak kazanıyordu. “Ne Şeriat ne darbe” “Ne takke ne postal” “Ne paşa ne hoca ne koca” Neo Sol bu sloganları, 28 Şubat’tan sonra Cumhuriyet Devrimi mevzilerine giren Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı mücadelesinde üretti. Bunları meydanlarda bağırdı, bildirilerde yazdı, afiş yapıp duvarlara astı. Neo Sol, görünüşe göre aynı zamanda Şeriat’a da karşı çıkıyordu. Ama irtica cephesi bu tavırlardan hiç rahatsız olmadı; aksine memnun olduklarını her fırsatta belli ettiler; Fethullahçı Zaman başta olmak üzere Şeriatçı gazeteler, Neosol’a övgü dolu yazılar yayınladılar; Şeriatçıların sözcülüğüne soyunan Hasan Celal Güzel, ÖDP’nin bu sloganla yaptığı, mitinge destek verdi; Tansu Çiller ise, İstanbul Sultanahmet meydanında “Ne darbe ne Şeriat” sloganıyla bir miting yaptı. Herkes biliyordu ki, Neo Sol’un sloganına “Ne Şeriat” veya “Ne takke” ekini yapmasının sebebi, Cumhuriyet Devrimi’nin yeni atağı karşısında sergilemek zorunda kaldığı ikiyüzlülüktür. Kaldı ki, irtica ile mücadele eden kuvvetleri “darbeci” gibi gösterdikten veya “postala” diye küçümsedikten sonra cephenin kime karşı kurulduğunu gizlemek mümkün değildir. http://genclikcephesi.blogspot.com 5 “Sakalıma, saçıma, başörtüme, hayatıma dokunma” “Tektipleşmeye hayır, üniversiteye özgürlük” Bunlar Neo Sol’un üniversitedeki “türbana özgürlük” eylemlerinde kullandığı sloganlar. İBDA-C ve Hizbullah gibi örgütlerle birlikte atıldı. Sloganlar, esas olarak “Ne Şeriat ne darbe” sloganından türetiliyor ve Cumhuriyet Devrimi’yle mücadele ediyor. “Militarizme karşı mücadele” Neo Sol, militarizm kavramını yaşanan devrimci süreçlerden soyutluyor ve genel asker düşmanlığı yapıyor. Oysa sınıflar üstü bir militarizm tanımı yoktur. Böyle bakıldığında Lenin’in devrim yapan silahlı kuvvetlerini de, Mustafa Kemal’in devrimci ordusunu da, 27 Mayıs hareketi içindeki silahlı güçleri de “militarizm” sepetine koymak mümkündür. Tarihte böyle yapanlar Padişah Vahdettinler’in yanında yer almışlardır. Amerikan emperyalizminin bölgeye yönelik planlarına karşı koyan ve irticanın üzerine yürüyen bugünkü Ordu’ya karşı savaş açılmaktadır. “Kurtulamayış Savaşı” Neo Solcu sözlükte Türkiye halkının 1920’lerdeki Kurtuluş Savaşı’nın adı, “Kurtulamayış Savaşı”dır. Emperyalizmin yanına geçen Neo Sol, emperyalizme karşı dövüşenlere karşı büyük nefret besliyor. Kemalizm ise, gene bu akıma göre “Türkiye’nin en tutucu ve statükocu ideolojisi”dir. Bu suçlamanın gerekçesi, kendi ifadeleriyle, Kemalizm’in “düzen kurmuş” olmasıdır. Düzen kurmayan bir devrim türü varmış gibi.
Hasan Yalcin – Neoliberal Sol Ve Irtica
PDF Kitap İndir |