Hekimoğlu Ismail – Menan Cinleri

Akşamın alaca karanlığında, yanık otlar üstünde ve kayalık bir vadide, Cinlerin Menan Padişahı, kabilesine dedi ki: — Bir zamanlar, buralar orman idi. Đnsanlar, insanlardan değil, yılandan, çıyandan ve kurtlardan korkardı. Geyikler dolaşır, bülbüller şarkı söyler, çiçekler gülerdi. Ağaçlar yağmurla yıkanır, rüzgârla saçları taranır, dereler çağlardı. O günler çok gerilerde kaldı… Balta girmeyen ormanların yerini şimdi bozkırlar aldı. Şimdi balta sapı bulmak bile zor… — Đyi ama dedeciğim, bunları niçin anlatıyorsun? ?— Evet, sen, bunları zor anlarsın. Yine de anlamaya çalış yavrum. Çünkü tecrübesizlik dertlere yol açar. Sonra bütün cinlere döndü: ?— Ey Menan Cinleri, dikkat edin. Orman kesenlerin çocukları, bugün birbirini kesiyor. Đnsanlar kahvede, okulda veya bir meydanda toplanıyor, yine insanlar gelip, bunları öldürüyor. Artık şeytana, cine hattâ mikroba gerek kalmadı. Kurşun yiyen insanlar çam gibi yıkılıyor. Kaçanlar gizlenince, geride insan ölüleri ve yaralıları kalıyor. Yine de «insanca yaşarlar» mış… Benim de buna aklım ermiyor… — Dedeciğim sen, herşeyi biliyorsun, hem de aklım ermiyor, diyorsun.


— Đnsanlar, çok ilerledi ve bizi geçtiler. Gökte uçuyorlar, denizin dibinde gidiyorlar ve yerde de birbirleI rini yiyorlar. Son haberlere göre gökte ve denizde de sa-vagıyorlarmış. Böylece bize iş kalmadı ve işsizlik bütün acılığı ile artıyor. Bilmem ki ne yapmalı? — Yâni, insanları çarpmaya gitmeyecek miyiz? — Gereksiz… Onlar, medenî araçlarla birbirlerine çarpıyor ve çarpışıyorlar. Bu yüzden çoğu çarpık yaşıyor. Biz de işsiz kaldık işte. Fakat üzülmeyin. Eskiden insanlar, cin hikâyesi söyler, eğlenirlerdi. Şimdi biz de insan hikâyeleri, hattâ inanılmaz şeyler anlatabilir, insan masalları söyler, böylece eğlenebiliriz. Meselâ insanlar, medeniyet denilen çok güzel bir şey bulmuş, çok güzel bir dünya kurmuşlar. Fakat bu güzel dünyada durmadan savaşıyorlar. Đşte şimdi bu masalı sizlere anlatacağım. Dahası var: Dünya güzel, yaşamak güzel derler, her sene binlerce kişi intihar eder. Bu masalı da benden dinleyeceksiniz.

Ümit ederim korkmazsınız. Korkmazsınız deyince aklıma geldi. Eskiden insanlar, cinlerden korkardı, şimdi cinler insanlardan korkuyor, ne garip şey değil mi? Bir gün musluğu sökülmüş çeşmenin başında… Bir gün dalı kırılmış ağacın altında… Bir gün sahipsiz bir vatanda… Bir gün ağlayan bir ananın yanında… Bir gün de tatil bekleyen polisin, jandarmanın civarında sizlere insanlık masalları anlatacağım. Şimdilik bütün cinlere öğüdüm şudur: Đnsanlığını yitiren insanlardan kaçının. Ne zaman ki insan olanlar, birbirlerine destek olur, insanlığını yitirenleri, kanunların zincirine bağlarsa, o zaman biz de şehirlere ineriz. Đnsanların hayat düzenlerinde arızalar çıkarırız. Tâ ki kendilerini her şeye hakim sanmasınlar ve Allah’ı unutmasınlar. Hastalıklar, insanlara ilâç aratır. Dertler dünyanın 6 geçiciliğini gösterir. Evet evet insan, şu dünyayı bir misafirhane bilmelidir. Đşte bizim asıl vazifemiz budur. Kısa kesiyorum ki, sözün sonu, baş tarafını unutturmasın. Bütün cinler sabaha kadar serbesttir. Tekrar ediyorum, insanlardan uzak kalın ve insanlar gibi tehlikeli oyunlar oynamayın. Ey Menan Cinleri, hepinize neşeli zamanlar… MENAN CĐNLERĐ: 2 Menan Cinleri gündüzle gecenin birleşme noktasında, zıtlar âlemine indiler.

Hem içki kokan, hem Kur’an okunan bir apartmana girdiler. Dikenler içinde gülü yaratan Allah’a hamd ettiler. Kapıları açmadan, rüya gibi, ibadet edilen daireye geçtiler. Torunlardan biri: — Sağ ol be Menan Dede, bizi ne güzel bir eve getirdin. Duvarlarda dinî levhalar… Perdeler kapalı. Her taraf tertemiz ve namaz kılan, Kur’an okuyan bir müslüman… — Torunlar dikkat edin, siz insan değilsiniz. Her şeyin hem dışını, hem de içini görürsünüz. — Offf Menan Dede, tüylerim diken diken oldu. — Neden? — Çünkü bu güzel hal, çirkin gerçeklerin üzerine çekilmiş bir perde olmasın… Menan Dede, göğsünü kabarttı, heybetli bir görüntü alıp gürledi: — Torunlaaar, öyle ise perdeyi açıyorum. Đşte şu mübarek müslümanın kininden bir damla… Gururundan da bir damla aldım. Şöhret, makam sevgisi ve menH faat duygularından da birer damla alalım. Bakınız, hepinizin gözü önünde bunları karıştırıp, önünüze koyuyorum. Bu damlayı seyredin. Torunların yüzüne dikkatle baktı. Hepsi sakindi.

Kimsede telaş yoktu. Menan Dede, sağ elini damlanın üzerinde dolaştırdı ve çekti. O damla birdenbire başka bir âleme pencere oldu. O müslüman sanki secdeden yavaş yavaş kalktı. Kendisini tenkid eden din kardeşine kin ateşinden bir parça fırlattı. Adam oturduğu koltuktan aşağı düştü. «Yandım» diye bağırdı ve yakanı da söyledi. Fakat kimse inanmadı ve yanık yerini de gösteremedi. O müslüman, vicdanında hafif bir rahatsızlık duydu. Aklını imdada çağırdı. Akü: — Böyle kimselerin kendine de, milletine de faydası yok. Balonunu patlattığına iyi ettin. Adam olsunlar… Aynı adam, bu sefer şöhretine gölge düşürene iftira çelmesi taktı. Adam uzanıverdi. «Hayır düşmedi» dedi.

Hemen ilâve etti. «Düşürülmüş cüzdanı almak için böyls bir numara yaptı.» Đkinci iftirasını da mantık kılıfına sokup, herkesi kendisine inandırdı. Düşürdüğü adamın sayesinde yükseldiğini sandı. Koltuğa biraz daha yaklaştı. O müslüman demet demet paraların üzerine basıp, koltuğa çıktı. «Otursam alçalırım» diye ayakta durdu. Önünde eğilen başların üzerinde yükseldi. Onun eski taraftarları, bilinmeyen bir yöne gidiyordu. O da başlar üzerindeydi. Etrafına bakındı, eski dostlarından kimse kalmamıştı. Yeni dostları ne isti/ordu? Başını kaldırdı, ömrünün sonunu gördü. Dünyariin bittiğini, bir-uçuruma geldiğini zannetti. O an, birdenbire o bir damla, bir deniz oldu. Kabardı, coştu.

Kin dalgalan ile gurur kayaları çarpıştı. Şöhret rüzgârı ile’makam sarayının çatısı uçtu. Menfaat kılıcı, hâkimiyetin boynunu kesti. «Eyvah!» diye haykırırken yine akıl imdada yetişti. «Đnsanların ekserisi bozuktur, bunlara merhamet edilmez» dedi. Rahatladı, etrafına bakındı, HĐZMET’in viran olan haline ağladı. Suçlu aradı. Gözyaşını silecek tek dostu kalmamıştı. Dost diye yanına gelenler de onun oyununu, ona oynuyordu. Yuvarlak dünya dönüyordu, aynı oyunu tekrar ediyordu. * * * — Menan Dede, ben bu oyunu sevmedim, gidelim. — Gidelim torunlar, gidelim. Kulaklara küpe olsun diye bir gerçeği belirtelim: Đslâmiyet, kötü huylarımızı iyiye döndürmek için gelmiştir. Sürünen müslümanlar ise, kötü huylarını koruyup, Đslâmiyet’i kendi sularında akıtmak istiyorlar. Bunun için sular kirli akıyor torunlar, gidelim.

Gidelim de, gerçek müslı’im anları bulup, onlarla birlik olalım. MENAN CĐNLERĐ: 3 Galata Köprüsü’nün ortasında durup etrafı seyretmeye başladın mı, Đstanbul bir efsane şehrine benzer. Efsane şehrine Menan Cinleri ne kadar yaraşır değil mi? Geldiler, köprünün korkuluklarına kondular. Dal kırılsa kuş düşmez kabilinden, çekinmediler. Bu yer, çok hoşlarına gitti. Küçüklerden biri Menan Dede’-ye sordu: — Dede, sen bizi boş yere buralara getirmezsin. Yi9 ne, insanlığın hamuru ıstırap mayasıyla mı yogm! .• cak? — Torun, bu cennet gibi dünyayı başlarına cehen nem eden insanların kendisidir. Dünya sarayının teşn fatçısı olan Peygambere tabi olmayanın bahtına bu güzel köprüden aşağıya düşmek, düşer. — Offf Dede! Ben böyle şeyleri istemiyorum. — Ben de istemiyorum amma bak geliyor işte… Hepsi batıya doğru baktılar. Güneş ufkun üstündeydi. Cinlerden biri gülerek: — Dede güneşin batmasını mı kastettin? Menan Dede, başını salladı: — Seni akıllı yaramaz seni… Evet güneş batacak amma, iki güneş birden batacak… Menan Cinleri dikkat kesildiler. Genç kız onlara iyice yaklaştı. Ayağında spor ayakkabı ve blucin pantolon… Sırtında gömlek, gözlerinde renkli gözlük, saçları düzgün taranmış.

Sakin ve güzel. Yanakları hafif kızarmış. Gelip geçen arabalardan ona bakan çok. O da çok rahat, hiçbir şeyle meşgul olmuyor. Köprüyü baştan başa yürüyerek geçecek ve böylece gezecekmiş gibi bir hali var. Menan Reisi çocuklara seslendi: — Hazır olun, bu kızın iç dünyasına girip düşünce ve hayallerine şahit olacağız. Durdu: — Tamam mı? Herkesin susması ve dikkatle Reise bakmaları «evet» manasına geldiğinden: — Açıl hayaller âlemi, açıl. Ve açıldı kapı. * * * — Dünyam yıkıldı, dünyayı istemem. Sevgimin ateşine yandım, sevmek istemem. 10 ölümden önce insanın hayatı bir film gibi hayalinden geçermiş: Genç kızın yaşadığı hayat da film şeridi gibi gözlerinin önünden geçiyordu: Çocukken, güzel bahçelerinde koşarken, herkes ona «en güzel sensin» der, tutmak ve sevmek isterlerdi. Babası daireden özel arabasıyla gelir, annesi en süslü tu-valetiyle onu karşılardı. Köşk gibi ev, şen insanlar, radyoda bir saz semaisi… Bazan bir batı müziği… Uşaklar, hizmetçiler… Sonra aile toplantıları. Yemeler, içmeler, gülmeler, kahkahalar… Đlkokula ilk kayıt olduğu gün… Karneleri pekiyi’lerle dolu. Bitmeyen başarı.

Sonra liseyi bitirmesi. Kendisine hayran olan, konuşmak için can atan, gösteriş yapan delikanlılar. Ve üniversiteyi kazanma… Đstanbul’a geliş. Yurtta kalış. Dersler, eğlenceler, şakalaşmalar, gezmeler. Yine başarıdan başarıya… Son sınıfa gelip birincilikle fakülteyi bitirme günlerinde, bir yuva kurmaya karar vermek. Bir delikanlıya «Ona!» inanmak, evliliğe hazırlık devresinde, bir eğlence gecesinde, satılmak… Satılmak kelimesine gelince ürperdi. Rengi sarardı. Arkasından kıpkırmızı oldu. «Ne olacak be, bunlar da arkadaşımız. Zevk, eğlence, para her şey bol, iste ve eğlen.» diyen bir ses… Đçkinin tesiri geçince, onu buldu. Dünün hesabını sorarken o: «Bırak güzelim bu lâfları. Eğleniyoruz, yaşıyoruz, hepsi bu kadar. Nikâh falan geçmişin örf ve âdetleridir.

Geçmişte kaldı. Yuva dersen, bütün evler bizim.» Đnsanları seviyordu. Herkese iyilik etmek istiyordu. Avrupa hayatına hayrandı. Akla önem veriyordu. — Fakat dünyam yıkıldı. Niçin ve kimin için yaşayacağım? Bir kadeh gibi elden ele dolaşmak. Bir kail deh gibi başkalarının değersiz bir eğlence âleti ola Đşte o kadehi ben kırıyorum. Dedi, ani bir hareketle kendisini köprüden aşağı fır lattı. Çığlık çığlığa aşağıya indi. Sesi uzaklaştı ve bir kaya parçası gibi Halic’in sularına gömüldü. — Offf Dede, filmin sonu böyle bitmemeliydi. — Böyle ağacın böyle meyvesi o]ur Torun. Nasıl ki bir noktadan sonsuz doğru çıkarsa, bir akıldan da sonsuz fikir çıkar.

Bunların çoğu birbirine zıttır. Hepsi menfaate bağlıdır. Zevkler ve eğlenceler de menfaatin birer şubesidir. Pek çok genç, eğlence denen nesneyi zehirli bal gibi yer ve evvelâ manen, sonra da maddeten ölür. Ölenlerden birini gördünüz. Öbürü ölümden korkarak yaşayacak, ölümü hatırlamamak için içecek ve kumar oynayacak. Binbir kez ölecek, son ölüşünde cehenneme gidecek. Etrafına bakındı: — Din dışı hayat! Hayatı zehir eden hayat! Avrupa şeytanına tabi olmak, sonra da şeytana lanet okumak, ne biçim akıl? Kadehler dolusu cin içmek, sonra da «cin çarpmış» demek ,ne biçim anlayış. Biz kimseyi çarpmıyoruz ki, kendi günahları, kendilerini çarpıyor, kabahat bize atılıyor. Ufka baktı: — Modern ailede gözyaşı var. Ağlamayın, çocuğunuz tahsil yapıyor. Her işin başı tahsil… — Dede, ben sevmedim bu oyunu gidelim ne olur? — Gidelim Torun, gidelim. Đnsanlar bizi çarpmaya başladı, gidelim. Güzel Boğaziçi, güzel kızı yedi. Bu dev’e bu kız… Gidelim Torun… 12 MENAN CĐNLERĐ: 4 Dünya vardı, fakat hiç kimsenin gönlüne göre bir dünya yoktu.

Herkes yaşadığı dünyadan şikâyetçiydi. Menan Cinleri de bu dünyayı sevmiyordu. Amma bu dünyadan ayrılmalarına da imkân yoktu. Ekseriya geceleyin dünyaya inen Menan Cinleri, bu sefer güneş ışıkları ile beraber Ankara-Đstanbul yolunun yakınma indiler. Akın akın gidip gelen bir sürü arabayı seyrettiler. Đnsanların telaşına bir mana veremediler. Menan Dede zihinlerden geçen şeyleri bilmiş gibi konuştu: — Eğer parayı yeryüzünden kaldırmak mümkün olsa bu insanlar oradan oraya koşturmaz, bulundukları yerde kalırlardı. — Đyi amma Menan Dede, insanlar her işini para ile görüyor. Para olmazsa perişan olurlar. — Elbette torun, para ile.alakalı her şey kalkmalı ki, yine bir ahenk devam edebilsin. Torunlar bu cevaba çok güldüler. Biri: — Menan Dede, anlaşılıyor ki insanların da cin olmasını istiyorsun. Nasıl ki bizim para ile ve paraya bağlı şeylerle ilgimiz yoksa, insanların da bizim gibi bir hayat yaşamasını arzu ediyorsun. Amma ben böyle bir şey istemem.

— Ben de istemem. Sohbet olsun diye bunları söyledim. Oradan kalkıp büyük bir hastaneye gittiler. Bekleme salonunun yakınındaki bir odada doktorlar koro halinde şarkı söylüyordu. Bir ud da onlara eşlik ediyordu. Doğrusu şarkı söylemekte çok başarılı idiler. Bir hem13 şire güzelliğini teşhir edercesine gelip geçti. Bekleme salonuna bir göz atınca iki kat olanlar, inleyenler, rengi sararanlar elinde zarf, film gibi şeyler tutanlar çoktu. Kimsenin kimseye bir diyeceği yoktu. Menan Cinleri bekleme salonunu geçip koridorlarda dolaşmaya başladılar. Bir odada elliellibeş yaşlarında bir hasta birisine hararetli hararetli bir şeyler anlatıyordu. Menan Cinleri hemen bu odaya daldılar. Hasta: — Kardeşim dünya o kadar bozulmuş ki, çocuklarım… Gerçekten çocuklarım… Benim, üç çocuğum, bana ne dediler biliyor musun? Baba sen hayatını yaşadın, artık ölebilirsin, ölmende yarar görüyoruz. Çünkü sen ölürsen biz daha iyi yaşarız, dediler. Evvelâ canım sıkıldı.

Hepsini azarlayacaktım. Fakat daha biçimsiz bir hal ortaya çıkmasın diye konuyu değiştirdim. Çocuklar, şakayı bırakın, dedim. Onların cevabı ise beynime bir balyoz gibi indi. Kendimi kaybetmişim. Gözümü hastanede açtım, ne dediler biliyor musun? Hayır baba, bu işin şakası makası yok. Gayet mantıklı konuşuyoruz. Hayatını yaşadın. Artık bu işe paydos demelisin. Biz de senden kalan mirası ve emekli maaşını alıp altımızda lüks arabalar gönlümüze göre yaşamalıyız. Şimdiden sana güle güle, dediler. Hasta başını önüne eğdi, yumruklarını sıktı. Dizine hafif hafif birkaç defa vurdu. Kaşlarını iyice çattı, dişlerini sikti: — Bir sigara ver. Karşıdaki adam hemen bir sigara çıkarıp yaktı, yanmış sigarayı uzattı.

Diğeri sigarayı ağzına koyup dışarıya hiç duman vermemecesine içine çeke çeke içti. Başım kaldırıp arkadaşına baktı: — Neden bu sigaranın içine zehir koymadın? Çocuklarıma niye yardımcı olmadın? Diğeri güldü: 14 — Bırak bunları, unutmaya çalış. Herkesin çeşit çeşit derdi var. Senin de payına bu dert düşmüş. Sıhhatini koru. Daha kötü durumlara düşme. — Bırak öğüdü. En sevmediğim şey öğüt dinlemektir. Menan Dede, torunlarına döndü: — Torunlar, zaman makinesini otuz sene geriye çevirin. Bakalım bu hasta gençlik yıllarında ne diyordu. Birden bire bir başka âlemin kapıları açıldı. 175 santim boyunda, yüksek tahsil mezunu, lâcivert elbise giymiş, güzel bir kıravat takmış, başında fötr şapka bulunan bir genç, kendisi gibi yakışıklı olan yanındaki kıza şunları anlatıyordu: — Ben din min gibi hurafe şeylere inanmam. Đlim doğru yolu, en iyi hayatı göstermektedir. Đnsan aklı dine gerek bırakmamıştır. Seninle kuracağımız yuvada bilgimizle, aklımızla mesut olacağız.

Ümit ederim hurafe şeyleri yuvamıza sokup huzurumuzu bozmazsın. Meselâ bir kaç kadeh içki, sonra bir caz müziği ve birbirimizin kollarında dans etmek, hayatın tadını çıkarmak ne güzel değil mi? Zaten hayat bu dünyadan ibarettir. Öyleyse hayatımızı yaşayalım. Genç kız, delikanlının kolunu sikti: — Hayalimi görür gibi anlattın. Hep aynı şeyleri düşünüyoruz. Ne kadar da uyum içindeyiz. Biz bu ülkeye medeniyet getiren gençleriz. Hayatımızı Avrupa uygarlığına göre düzenleyeceğiz. Ankara büyük bir Paris olacak. O büyük medeniyetin temellerini attığımız için ne kadar mesutuz. Küçük Cin: — Menan Dede, bu filmi burada keselim mi? — Torunlar, biz bu filmi bütünü ile biliyoruz. Amma biriniz çok kısa özetlesin. Herkes de duyup işitsin. Belki gerekli olur. 15 — Menan Dede, ben anlatayım.

—: Anlat torun. — Büfeye dizilen kokusuz içkiler, masada duran kâğıtlar, duvarda Avrupa resimleri, süslü bir yatak odası, şahane misafir salonları, müzik seti, plaklar ve gardroplar dolusu elbiseler, belki otuz çift ayakkabı, çocukların okula gitmesi, sınıf geçmeler, doğum günlerinin, yaş günlerinin, evlilik günlerinin kutlanması, millî bayramlarda halkevlerine gidişler, tanışmalar, gülüşmeler, servet elde etmek, eşyaları değiştirmek, yüksek kimselerle konuşmak, telefonlar, arabalar, Avrupa’ya seyahat, modayı takip, nihayet yaşlanmak, emekli olmak. Emekli baba bir ömür boyu: «Herkes kendi hayatını yaşasın.» derdi. Đşte çocuklar kendi hayatlarını yaşarken, babalarına ve annelerine hayat hakkı tanımıyorlar. Bu dikenleri kendileri yetiştirdiler. Şimdi kendileri rahatsız oluyorlar. Ne acaip şey. Menan Dede: — Sana kocaman bir aferin, çok güzel anlattın torun. Şimdi hastaya dönelim. — Ölemiyorum kardeşim, zorla değil ya, ölemiyorum. Amma intikamımı alacağım. Bütün malımı huzur evlerine bağışlayacağım. Ben de gidip huzurevinde kalacağım. Şu anda bana hayat verecek tek şey bu intikamdır.

Artık çocuklarımla aramdaki perdeyi kapatacağım. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başladı. — Yok, çocuğum yok! Hayat yok, dünya yok!… Bu haykırışlar üzerine bir hemşire elindeki enjektörle odadan içeri, daldı. Misafirin de yardımıyla hastaya bir iğne yaptı. Kısa zaman sonra hasta derin bir uykuya daldı. «Artık gidebiliriz» diye Cinler oradan ayrıldı…

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir