Hikmet Kıvılcımlı – Turkcenin Ureme Yolari

Aydın genç kuşağımız bir çıkmazın uçurumuna düşürülmüştür. Her Türk’ün açıkça anlayacağı sözcükler kullanıldığında, gençlerin, ağızlarının tadı kaçırılmışça ekşidiğini görüyorsunuz. Öteyandan, uyduruk yazı diline başvursanız, her saat başı hangi gelişigüzel uyduru ile karşılaşacağınızı bilmediğiniz için, anlaşma güçleşiyor. Almanya’da YAPRAK Dergisini çıkaran gençlerden biri, bir dostumuza yazdığı mektupta durumdan şöyle yakınıyor “Acı olan durum şu ki, dili konuşma dilimize uygun olan bir yazı, içindeki fikirler ne olursa olsun “GERİCİ” yazı diye, daha okunmadan damgalanabiliyor. Genç ve kültürcü yazarlarımız, yazılarının sadece okunması için, bilhassa diğer yazarlarımız tarafından, tenkid ettiğiniz dili kullanmaya zorlanıyorlar.” Bir dil, oturaklı terimleriyle, (Locution Verbiale) denilen söz gelimleri ile düşünceyi geliştirir. Dilin gelişimi için: Düşünce Yaratıcılığı ne denli gerekli ise; Yaratıcı Düşünce için de, İşlek Dil en az o denli gereklidir. Bir Toplumda, Düşünceyi yoketmek mi istiyorsunuz? O Toplumun dilini bozuk plâğa çevirin; ortada ne akıl kalır, ne fikir. Tarihsel gelişim üzerine sağlam bir fikre sahip olanların; nereden geldiğini pek iyi görebildiği GERİCİLİK temsilcisi bir habis ruh, Türkçeyi toplum yapımızla ilişiksiz bir çorbaya çevirmekle, bilgini halka, aydınları birbirine ve toptan herkesi Yaratıcı İnsan Münasebetlerine ve Emeğine düşman etmiş, Yabancılaştırmıştır. Hangi bahane ile harekete geçildiğini biliyoruz: Gelişen her dil gibi Türkçe de iki zıt gidiş tutturmuş bulunuyor. 1 – Türkçe içinden, birçok sözcük ve deyimler atılıyor. Buna dilin “arınması” deniyor. Bu olumsuz, eksi gidiştir. 2 – Türkçeye, birçok yerli, yabancı sözcükler ve deyimler sokuluyor. Buna Türkçenin zenginleştirilmesi adı veriliyor.


Bu olumlu, artı gidiştir. Bunlar her dilde az çok olağandır. Ama, Türkçeye gelince, arıtma işinde de, zenginleştirme işinde de, belirli, objektif, dilin kendi yapı Disiplininden gelmiş Prensiplerimiz yok. Her eli kalem tutan aydın, kendini UZMAN yerine koyduğunu bile düşünmeksizin, beğenisine, sağ duyusuna göre davranıyor. Türkçemiz, önüne gelenin, sırf yakıştırmayla sözcük uydurabildiği bir dil olmuştur. Türkçenin gelişimi, olağanüstü başıboş ve başıbozuk bırakılmıştır. Başıboşluk, hürriyet değil, prensipsizliktir. Başı bozukluk, Medenilik (sivillik) değil, disiplinsizlikrir. Oysa, Türkçenin de bir gelişim prensibi ve disiplini vardır. Her canlı varlık gibi, Dilimiz de, başıboşluğa ve başıbozukluğa karşı kahramanca savaşmaktadır. Yazık ki, savaş hem emek ve zaman israfı oluyor, hem kuşaklar, Toplumu geliştirici güçler arasına “nifak tohumları” sokuyor, hem de, ekmek ve sudan daha çok açlığını duyduğumuz Düşünce Gücümüzü araçsız, dolayısile kısır bırakıyor. “Dilimizin Kurtuluş Savaşı”na katılmak için, anlamını kitabın üçüncü bölünmünde açıklayacağımız, dil uyduruculuğuna ve kaydırıcılığına gerek yoktur. Türkçeyi kendi yapı prensipleri dışında zenginleştirmeye ve arıtmaya kalkıştıkça, ya taklitçiliğe, ya da tahrifçiliğe düşüyoruz. Türkçenin bugünkü en önemli konusu, kendisinde işleyen arınma ve zenginleşme prensip ve koşullarını baltalamamaktır. Türkçenin arınması, kuşdiline çevrilmesi değil, Türklerin birbiriyle daha kolay, daha doğru ve güzel, Düşünce-Duygu-Dilek değişdokuşu yapabilmelerini sağlamak demektir.

Dilimiz, Karstan Edirneye değin uzanan topraklarda Türkçe konuşanlan alışverişten alıkoyan sözcük ve deyimlerden arınmalıdır. Orta zekâ ve bilgide olan herkesin kolayca anladığı ve belirlice kullandığı sözcük ve deyimler, ŞECERE’sine bakılıp, “Türkçe değildir” diye yazı dili dışına sürülürse, ne denlj İlericilik adına davranırsak davranalım, yapılan en Gerici, DİL ŞOVENLİĞİ – IRKÇILIĞI olur. Bilmeden de olsa, Türklerin birbirleriyle konuşma ve düşünüşme yollarını tıkamak, Türk milletinin birliğine saldırmak, Türkiye Halkının konuşma hürriyetini ve düşünme hakkını kısıtlamak, elinden almaktır. Bu bakımdan, en çok halkçı geçinen “solcu”ların, halkça anlaşılmayacak sözcüklere dadanmaları, bindikleri dalı kesen, “aşağıdan yukarı” gibi sloganlarla da bağdaşmayan, aşırı bir tuhaflıktır. Dilimizde yıllardanberi süren kargaşalık, büyüme ve normal gelişme semptomları sayılamaz. Bütün kargaşalıkların başı, dilimizin olanaklarını bilinçlice işletemeyişimizden geliyor. Dilimizin gelişmesi üzerine, her nekadar teorik bir tartışma son derecede gerekli ise de, bu araştırmamızın başlıca konusu öncelikle, dilimizin olanaklarının, onun kurallarına uygun olarak işletilmesidir. Teori ile ilgili görüşlerimizi, Birinci ve İkinci Bölümdeki Pratik araştırma ve tekliflerimizden sonra, Üçüncü Bölümde bulacaksınız. Türkçenin olanakları ise, yabancı sözcükleri öğütüşü ile, kendi sözcüklerini üretişinde toplanabilir. Türkçenin başka dillerden aktarılan sözcükleri ÖĞÜTÜ M aygıtları pek az dile nasip olacak sadelikte ve değerdedir. Türkçenin kendi köklerinden yeni sözcükler yaparken işlettiği ÜRETİM avadanlıkları da, en ileri dillerinkinden aşağı kalmaz. Bu araştırmamızda belirli amacımız, dil araştırıcılarımızın gözlerinden kaçmış gözüken ve üzerinde durulduğuna hiçbir yerde raslamadığımız Türkçe ÜRETİM ve ÖĞÜTÜ M aygıt (alet), avadanlıklarına (cihazlarına) ve işleyişlerine kısaca işaret etmektir. İncelememiz üç bölüme ayrılıyor : 1 – Türkçenin Üreme Aygıtı, 2 – Türkçenin Türeme Avadanlığı ve Örnek çeşitleri, 3 – Genel Düşünce ve Uygulamalar. Birinci ve ikinci Bölümler daha çok TEKNİK araştırmalar olduğundan, okuyucu için yoruculuğu da göz önüne alarak can sıkmamak için, şemalaştırılmış özetle yetinmeyi tercih ettik. Her okurun konuyla ilgisi derecesinde o şemalar üzerinde serbestçe işleyebilmesine yer bıraktık.

Üçüncü Bölümde, o teknik araştırmalardan çıkan TEORİK, TARİHSEL ve PRATİK bir kaç sonuca değindik. Çok yer tutacağı için, sıra sıra örnek çeşitlerini ayrıntıları ile veren eylem (fiil) levhalarını kitaba koymadık. İlericilik adına yapılan yanlışlıklara karşı çıkışımızdan, Türkçenin sadeleşmesi ve tutarlı bir dil olmasından yana bulunmadığımız anlamının çıkarılamıyacağı, özellikle araştırmamızdan açıkça bellidir. Araştırmamızın bölümlerine girmeden, hazırlıkta yardımını esirgemeyen bilim adamı ve arkadaşlarımıza teşekkürü bir borç biliriz. KONU VE KARŞILAŞTIRMA Araştırma konumuz, Türkçe sözcüklerin üreyip türeme yolları, kuralları ve biçimleridir. Hemen söyleyelim ki, araştırmamızın içine, Güneş-Dil Teorisi kadar dahiyane de olsa, hiçbir sübjektif çaba, yaratış, yorum girmiyecektir. Yalnız ve ancak dilimizin kendi öz ve yaşayan gelişiminde gerçekten varola gelmiş bulunan ÜREME AYGITLARI ile, TÜREME AVADANLIKLARI, tıpkı bir fizik gibi, hep Objektif eleman ve münasebetleri ile ele alınacaktır. Araştırma yordamımızı ve yolumuzu en iyi aydınlatacak şey, başka dillerde bulunan üreme ve türeme aygıt ve avadanlıklarından alınacak canlı örneklerdir. Çeşitli dillerden alınan bu örneklere araştırmada gerektiğince yer verilmiştir. Ama bu diller arasında Arapça, özellikle BÂB’larının üreme ve türemedeki büyük elverişliliği dolayısile başlıca örnek olarak alınacaktır. Batıya esrikçe yüzümüzü çevirdiğimizden bu yana, Arap dilinin de, büyük diller arasında tuttuğu önemli yer unutulmuş genç kuşaklarca da hiç öğrenilmemiş olabilir. Gerçek şudur ki yeryüzü kadim medeniyeterinin sanuncusu olan İslâmlık, dilini o zamana dek gelip geçmiş medeniyetlerin ana kaynağında, Irak ve Mısır Medeniyetlerinde işlenmiş buldu. Bu da, Arapçanın olağanüstü olgun ve karşılaştırmaya elverişli bir örnek oluşunun nedenlerinden sayılabilir. Osmanlıca ile biraz alışverişi. bulunan her Türk’ün bileceği gibi, Arapçanın pek imrenilmeye değer BÂB’ları ile “EMSİLE-İ MUHTELİFE” adlı iki dil üreme ve türeme cihazı vardır.

Biz bunlardan birincisine Üreme Aygıtı, ikincisine de Türeme Avadanlığı adını veriyoruz.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir