Immanuel Kant – Pratik Usun Eleştirisi

Kant’ın düşüncelerini, bütün ayrıntılarıyla sergilemek, yorucu, direnici, kılı kırk yararcasına irdeleyici bir çalışmayı gerektirdiği gibi, bu alanda yeterli bir bilgi birikimini de varsayar. Avrupa düşüncesini yüz elli yılı aşkın bir süredir derinlemesine, genişlemesi etkileyen, birçok felsefe öğretisinin doğmasına yol açan bir bilgeyi anlamak da, anlatmak da kolay değildir. Kant, Avrupa felsefesinde, bir doruktur. Bu doruğa çıkmak için niceleri emek tüketmiş, niceleri yarı yolda kalmış, niceleri de felsefe sorunlarını açıklığa kavuşturayım derken içinden çıkılmaz karışıklığa yuvarlamıştır. Kant’ın düşünceleri, uzaktan bakılınca, güçlü bir çevrintiyi andırır, ona yaklaşmak pek kolay değildir, yaklaşmayı göze alanların da çok iyi yüzme bilmeleri gerekir. Onun üzerinde durduğu sorunlar, batı uygarlığının belli bir kesimini yüzyıllar boyunca uğraştırmış, çağına göre değişik çözüm biçimlerini gerektirmiş, değişik yorumları gündeme getirmiştir. Bu durum, Kant’ın, boyuna düşünen, kullandığı kavramlarının içine dolduran, bu kavramlara kendi öğretisine göre çetin anlamlar veren bir bilge olmasından kaynaklanır. Kant, felsefeye yalnızca yalın kavramlarla girmemiş, çağının deney bilimlerinden, matematikten, doğa gözlemlerinden elden geldiğince yararlanmış, görüşlerini sağlam bir tabana oturtmuştur. Bu görüşler, çağının felsefe anlayışına, felsefe öğretilerine 9 Pratik Usun Eleştirisi • Immanuel Kant karşı bir savaş açma niteliği taşıdığı gibi, sorunları eleştirinin süzgecinden geçirmenin bir yöntem gereği olduğunu da vurgulamıştır. Kant’ın başlıca özelliği, ele aldığı sorunu bütün boyutlarıyla, karşıtlıklarıyla, çelişkileriyle inceleyip, kendince en tutarlı sonuca varmak, bunda da en büyük görevi eleştiriye yüklemektir. Bu eleştiri bir kavram oyunculuğu değil, bilimsel bir yöntem niteliğindedir. Bu nedenle onu, ancak dizgeli düşünen bir kimse anlayabilir, sergilediği sorunların önemini, düşünce tarihi içinde gündeme getirilen çözümlerini bilen, onların gelişim çizgisini eksiksiz tanıyan bir kimse önemseyebilir. Bizim, bu kısa yazıda Kant’ı anlatma gibi bir tutumumuz söz konusu değildir, bu elimizden gelecek bir iş de sayılmamalı. Yapmak istediğimiz, şöyle gücümüzün yettiğince bir tanıtma, onun felsefe tarihindeki yerini yetkili uzmanlara bırakmadır. Kant, 22 Nisan 1724’te Almanya’nın Königsberg ilinde doğmuş, 12 Şubat 1804’te orada ölmüştür.


Dar gelirli bir zanaatçının oğludur. Ailesinin geleneklerine, göreneklerine, inançlarına çok bağlılığı yüzünden, çocukluk yıllarında dinin ağır basan bir etkinliği olmuştur. Kant 1732’de Collegium Fridericianum’a verildi, din ilkelerine dayalı bir öğrenim döneminden sonra 1740’ta Königsberg Üniversitesi’ne girerek, Wolff un görüşlerini benimseyen Marlin Knutzeri’in öğrencisi oldu. Orada felsefenin yanı sıra doğa bilimleri okudu. Bu öğrenim döneminde, felsefe alanındaki düşüncelerinin gelecekteki yolunu çizecek olan, ilk birikimlerini elde etti. Nitekim, 1747’de Gedanken von der wahren Schaetzung der lebendigen Kräfte (Canlı Güçlerin Doğru Değerlendirilmesi Üstüne Düşünceler) adlı çalışmasıyla yükseköğrenimini bitirdi. Günlük geçimini sağlamak için, bir süre özel öğretmen olarak çalıştı. 1755’te, Königsberg Üniversitesi’nde uzmanlık sınavını kazandıktan sonra, aylığı öğrencilerle ödenmek koşuluyla, öğretim üyeliğine başladı. Bu süre 10 Kajıl Üstüne içinde Allgemeine Naturgeschichte und Theorie des Himmels (Genel Doğa Tarihi ve Gök Kuramı) adlı çalışmasını yayımladı. Kant, ilk çalışmasında, Descartes ile Leibniz gibi bilgelerin fizik güçlerin matematik ilkelerine göre anlatımı konusuna değgin görüşlerini inceleyerek, kendi düşüncelerini ortaya attı. İkinci çalışmasında da evrenin oluşumunu mekanik kurallara bağlayarak açıklama girişiminde bulundu. Kant, bu çalışmasında, Laplace ın geliştireceği bilimsel kuramın temellerini atmıştır. 1770’te yayımladığı De mundi sensibilis atque intelligibilis et principiis (Duyu Dünyası ile Düşünce Dünyasının Biçim ve İlkeleri Üstüne) yapıtıyla Königsberg Üniversitesinde metafizikmantık ordinaryüsü olarak görevlendirildi. Aşağı yukarı 011 bir yıl yoğun bir çalışma ortamına giren Kant, 1781’de felsefe alanında kendisine büyük bir ün, görkemli bir yer sağlayan en önemli yapıtı, Kritik der reinen Vernunft (Salt Usun Eleştirisi) yayımlandı. Daha sonra, 1788’de Kritik der praktischen Vernunft (Pratik Usun Eleştirisi), 1790’da Kritik der Urteilskraft (Yargıgücünün Eleştirisi) yayımlandı.

Bu üç yapıt, onun felsefesinde, üç gelişim aşamasını gösteren birer binektaşıdır, onun dizgesi bu üç çalışmasıyla bütünlüğe ulaşmıştır. Bu üç yapıttan önce, onların çıkış yılları arasında, daha sonra yayımlanan öteki çalışmaları felsefesinin kapsadığı genel alanın ayrıntı bölümleri niteliğinde olmakla birlikte, ele aldığı sorunlara, belli bir açıdan bakışını da sergiler. Sorunların çokluğu, değişikliği dizgesinde egemen bütünlüğün sınırları içindedir. Kimi felsefe tarihçileri, Kant’ın bu çalışmalarında ele aldığı sorunlara dayanarak, onun düşüncelerindeki gelişimi Eleştiri öncesi-Eleştiri sonrası diye ikiye ayırır. Kant’ın çalışmaları, başlangıçta, Leibniz-Wolff felsefesinin sınır çizgileri içindedir. Kant, bu iki bilgenin görüşlerini yeniden ele alarak, eleştirel bir açıdan incelemiş, onlara kendi anla1 1 Pratik Usun Eleştirisi • Immanuel Kant yışına göre bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Onun felsefesini, bununla başlatanların birleştikleri başlıca konu da budur. Kant’ın yapıtları incelendiğinde, onun gökbilim, matematik, fizik, coğrafya gibi değişik alanlarla ilgilendiği, tarihi insan düşüncesinin gelişimi açısından açıklamaya çalıştığı, bilgiyi felsefenin odak sorunu durumuna getirdiği görülür. Kant’ın yapıtlarında temel ölçü us, odak sorun bilgi olmasına karşın oldukça geniş bir ilgi alanı vardır. Bu alanın içeriğini oluşturan insan, özgürlük, nedensellik, varlıkbilim, tinbilim ahlak, estetik, evren, ödev, mantık, metafizik, tanrı, güzel, iyi, yüce, doğruluk, gerçeklik, ölümsüzlük bg. sorunlardır. Bu sorunlara aranan çözümün temel ilkesi de ustur. Kant felsefesinde, kendisinin de “Hume beni dogmatik uykularımdan uyandırdığı” dediği İngiliz bilgesiyle Montaigne, Hutcheson, JJ. Rousseau, Shatesbury gibi kendinden önce gelen düşünürlerin etkileri vardır, bunu yeri geldiğince söyler. Ancak bu etkilenme, onlara düşünmeden bağlanma, onların izini sürme anlamına gelmez.

Kant için odak sorun bilgidir, onun kaynağıdır. Ancak o, bu soruna us ilkelerine dayalı bir yöntem sorunuyla yaklaşır. Burada biri duyularla sağlanan, biri önsel olarak anlıkta bulunan iki bilgi türü arasındaki temel bağlantının önemi vurgulanır, onun sınırları, kaynağı araştırılır. Bu araştırmada, Kant için duyarlık (Sinnlichkeit), anlık (Verstand), us (Vernunft) gibi üç temel yeti öncü durumdadır. Bu bağlantının temeli, bu iki bilgi türü arasındaki ilişkiyi oluşturan, duyularla ilgisi olmayan salt öğeler dir. İşte Kant’ın felsefesindeki yeniliğin odağını kuran bu salt öğelerin deney-öncesi oluşu, önsel (a priori) bir nitelik taşıyışıdır. Bu öğeler deneyden gelmemiştir, üstelik deneyle ilgili bilgilerin de temel koşullarıdır. Deneyle sağlanan bilgi bu koşullarla biçimlenir, daha açıkçası duyularla gelen izlenimler bu ko72 Kaııl Üstüne şullar altında biçimlenerek bilgi özelliği kazanır. Bu önsel temel öğeler de uzay ile zamandır. Bunlar olmadan, bir duyu bilgisinin varlığı söz konusu değildir. Ancak uzay ile zaman da birer kavram değil, birer görüdür (Anschauung). Kant’a göre deney kavramın içeriğini oluşturur, bu nedenle “görüsüz kavram boş”tur. Matematik uzayla, kuramsal mekanik zamanla ilgilidir. Nitekim bu iki bilimin kesinliği de uzay ile zaman gibi önsel ilkelere dayanma sonucudur. Kant, bu odak sorununu, Salt Usun Eleştirisi nin Aşkın Estetik (Transzendentale Aesthetik) bölümünde ele almış, bütün ayrıntılarına işlemiş, onlara son biçimini vermiştir.

Kant’a göre “bütün bilgiler deneyle başlar, ancak bu bütün bilgilerin kaynağı deneydir anlamına gelmez”. Çünkü deneyle sağlanan verilerin uzay-zaman koşullarına biçimlenmesi gerekir. Bilginin duyarlık, anlık, us gibi temel yetilerin dışında yargılar, kavramlar, usavurmalar başlıkları altında toplanan üç temel öğesi vardır. Kant, burada, yargıyı öne almış, kesin bilgiye varmada onun önemini vurgulamıştır. Yargılar önsel, deneysonrası diye ikiye ayrılır. Bunlardan önsel olanlar çözümsel, deney-sonrası (aposteriori) bir yandan çözümsel, bir yandan da bireşimseldır. Çözümsel yargılar kavramları açıklamaya, onların tanımında içerilen niteliği aydınlatmaya yarar. Bireşimsel yargılar ise kavramların dışına taşarak, onlara, yeni bir nesne katmayı sağlar, yeni bir bilgi verme olanağı oluşturur. Ancak bilgi sorununun çözümünde kesin sonuca varmak için yargıların incelenmesi, en ufak ayrıntılarına değin gün ışığına çıkarılması kaçınılmazdır. Bu yapılınca, bir nesnenin tanımında bulunanla, ona dışından eklenen (çözümselle bireşimsel olan) açıklığa kavuşur. Sözgelişi “Nesne yer kaplar,” dendiğinde “yer kaplama”nın nesnenin tanımında olduğu, nesneyi tanımlamak için kullanılması gerektiği görülür. İşte nesnenin tanımında ol13 Pratik Usun Eleştirisi • Immanuel Karıl ması onun çözümsel nitelik taşıdığını gösterir. Oysa “Nesne ağırdır” dendiğinde ‘ağır’ niteliği nesnenin tanımında değil, dışındadır, nesneyi tanımlamaya değil, başka bir varlığa göre nitelemeye yarar, bu nedenle de bireşimseldir. Kant, bu konuda daha geniş kapsamlı sorunları gündeme getirerek matematik, fizik, metafizik alana geçer. Ona göre salt tanımlardan çıkarılamayan bütün matematik önermeler bireşimseldir.

Sözgelişi “İki nokta arasındaki en kısa yol doğrudur” önermesinde “yol” ile “nokta” kavramları “doğru” kavramının tanımı içinde değil, dışındadır. Bunun deneyle karşıtını saptama olanağı yoktur, işte bu özelliği yüzünden bu önerme önsel bireşimseldir. Öte yandan, bilginin gerçekleşmesinde, yargılar, kavramlar, salt görüler yeterli değildir, bunların dışına çıkarak nesnelerle ilgi kurmak gerekir. Kimi bireşimsel yargıların önsel olması da, işte böyle, düşünce-duyu verilerinin ötesinde kalan bir öğe taşımasından dolayıdır. Bütün deney bilgilerinin temelini kuran, deneyden gelmeyen bu bilgi öğesidir. Bilginin oluşmasında, birlikte çalışması, uyum içinde bulunması gereken iki yetiden biri etkin anlık, öteki de edilgin duyarlıktır. Kavramın içeriğini duyulur olan oluşturup doldurur, duyulur olanın sağladığı veri de görüdür, bu nedenle “görüşüz kavramlar boş, kavramsız görüler kördür”.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir