Jean Paul Sartre – Aydınlar Üzerine

Salt kendilerine yöneltilen suçlamalara bakılacak olsa, aydınların çok büyük suçlular olmaları gerekir. Üstelik, bu suçlam aların her yerde aynı olması da dikkati çekiyor. Mesela Japonya’da, Batılılar için İngilizce’ye çevrilmiş Japon gazete ve dergilerinde okuduğum pek çok m akaleden, Meiji dönem inden sonra aydınlarla politik iktidarın arasının açıldığı sonucuna vardım; sanki iktidar savaştan sonra ve özellikle 1945-1950 arasında aydınların eline geçmişti ve pek çok kötülüğün sorum lusu aydınlardı. Aynı dönem de bizim basına bir göz atacak olsanız, Fransa’da da aydınların hüküm sürm üş olduğunu ve bütün felaketlerin onların eseri olduğunu sanırsınız: sizde de bizde de, askeri felaketin (biz bizim kine zafer diyoruz, siz sizinkine bozgun diyorsunuz) ardından, toplum Soğuk Savaş adına yeni bir militarizm dönem ine girmiş. Aydınlar bu süreçten hiçbir şey anlam am ışlardır. Tıpkı bizdeki gibi burada da aynı şiddet dolu ve birbirini tutm az nedenler yüzünden m ahkûm ediliyorlar. Siz onların kültürü korum ak ve aktarm ak için var olduklarını, dolayısıyla özünde m uhafazakâr olduklarım , am a görev ve rolleri konusunda yanılgıya düştüklerini, eleştirel ve olumsuz bir tavır içine girdiklerini, sürekli iktidara saldırarak, ülkelerinin tarihinde kötülükten başka bir şey göremez hale geldiklerini söylüyorsunuz. Sonuç olarak, onlar her konuda yanılm ışlardır, çok önemli durum larda hal­ kı aldatm aya kalkışm ış olmasalar, bu o kadar vahim olmayabilirdi. Halkı aldatmak! Bu şu dem ektir: halkı kendi çıkarlarına sırt çevirir hale getirm ek. Acaba aydınların elinde hüküm etle aşık atacak belli bir güç m ü vardır? Hayır, eylem ve görevlerini tanım layan kültür koruyuculuğundan saptıkları andan itibaren, düpedüz güçsüzleşm ekle suçlanıyorlar: kim dinler ki onları? Zaten onlar doğa olarak zayıftır. Üretken değildirler ve kendilerine ancak yaşam larını sürdürecek kadar bir ücret ödenir, ki bu da gerek sivil toplum , gerekse politik toplum içinde kendilerini savunm a olanaklarını ellerinden alır. Elleri kolları bağlanır ve ne yana bakacaklarını bilemez hale gelirler. Ekonom ik ve sosyal bir güce sahip olm adıklarından, kendilerini her şey hakkında yargıda bulunm aya çağrılı bir seçkinler sınıfı sanırlar, oysa hiç de öyle değildirler. Ahlakçılıkları ve idealizmleri de buradan ileri gelir (şim diden uzak bir gelecekte yaşıyorlarmış gibi düşünürler ve bizim zamanımızı geleceğin soyut bakış açısından yargılarlar). Dogmatizmlerini de unutm ayalım ; ne yapılması gerektiğine karar verm ek için, sarsılmaz, ama soyut ilkelere başvururlar.


Burada hedef, elbette Marksizm; bu da yeni bir çelişkiye düşm ek anlam ına geliyor, çünkü M arksizm ilke olarak ahlakçılığa karşı. Aydınlara mal edildiğinden, bu çelişki hiç de rahatsız etm iyor. H er şekilde, onlara karşı politikacıların gerçekçiliği ortaya atılacaktır: Aydınlar işlevlerine, varoluş nedenlerine ihanet eder ve “reddetm ekten başka bir şey bilm eyen anlayış”la özdeşleşirken, politikacılar, bizde de, sizde de, alçakgönüllülükle savaşın harabeye çevirdiği ülkeyi onarmışlar, bunu yaparken de, özellikle geleneklere ve bazı durum larda Batı dünyasındaki yeni pratiklere (ve kurum lara) bağlı, ölçülü bir görgücülük örneği sunm uşlardır. Bu açıdan, Avrupa’da Japonya’da olduğundan da ileri gidilmiştir; siz aydınları zorunlu bir kötülük olarak görüyorsunuz; kültürün korunm a­ sı, aktarılm ası, zenginleştirilm esi için onlara ihtiyaç var; aralarından birkaç çürük elm a daim a çıkacaktır, bunların zararlı etkisiyle m ücadele etm ek yeterlidir. Bizdeyse, aydınlar için ölüm ilanları verilm ekte: Amerikan var i düşüncelerin etkisiyle, her şeyi bildiğini iddia eden bu adam ların ortadan kalkacağı ileri sürülüyor. Bilimde kaydedilen ilerlem eler sayesinde, bu evrenselcilerin yerini sıkı sıkıya uzm anlaşm ış araştırm a ekipleri alacakmış. Çelişkilerine karşın, b ütün bu eleştirilerde ortak bir nokta bulm ak m üm kün mü? Evet; hepsi de temel bir suçlam adan kaynaklanır gibidir: aydın, kendisini ilgüendi’rmeyen şeylere burnunu sokan ve küresel insan ve toplum kavram ı adına -bugün olanaksız, dolayısıyla soyut ve yanlış bir kavram, çünkü büyüm ekte olan toplum lar kendilerini yaşam biçim lerinin, sosyal işlevlerin, som ut sorunların uç boyutlardaki çeşitliliğiyle tanım lam aktadırlar- kabullenilm iş gerçeklerin ve bundan kaynaklanan davranışların tüm ünü sorgulam a iddiasında olan biridir. Ama aydının üstüne vazife olmayan şeylere karışan biri olduğu doğrudur. Hem de o kadar doğrudur ki, bizde kişiler için kullanılan “entelektüel” sözcüğü, Dreyfus olayı sırasında, halkın ağzında olumsuz bir anlam a bürünüverm iştir. Dreyfus’a karşı olanlara göre yüzbaşı Dreyfus’un aklanm ası da, m ahkûm edilm esi de askeri m ahkem elerin, sonuç olarak G enelkurm ayın işiydi: Dreyfus yanlıları ise, sanığın suçsuzluğuna inanm akla, hadlerini aşmış oluyorlardı. O halde, aydınların tüm ü de köken olarak zihinsel çalışmalarıyla (pozitif bilimler, uygulam alı bilimler, tıp, edebiyat, vb.) belli bir ün kazanmış, kendi alanlarından çıkarak, küresel ve dogm atik bir insan kavram ı (belirsiz ya da belirgin, ahlakçı ya da M arksist) adına, toplum u ve kurulu düzeni eleştirm ek için bu ünü kötüye kullanan çeşitli insanlar topluluğu gibi görünüyor. Eğer, bu genel aydın kavram ına bir örnek verm em istenirse, ben atom silahlarını m ükem m elleştirm ek için atom un parçalanm ası üstünde çalışan bilim adam ­ larına “aydın” denilem eyeceğini söyleyeceğim: onlar bilim adamıdır, işte o kadar. Ama yapılm asına göz yum dukları bu silahların yıkıcı gücü karşısında dehşete kapılan bilginler bir araya gelerek kam uoyunu atom bom basının kullanılm asına karşı uyaran bir m anifesto im zaladıklarında artık birer aydındırlar. G erçekten de: 1.

Yetki sınırlarını aşm ışlardır: bir bomba imal etm ek başka bir şeydir, onun kullanılm asını yargılam ak başka şey; 2. K am uoyunu sarsm ak için, kendilerine bahşedilen ün ve yetkiyi kötüye kullanarak, bilim sel donanımlarıyla, geliştirdikleri silah konusunda bambaşka ilkelerden hareket ederek edindikleri politik değerlendirm eleri ayıran aşılmaz uçurum u m askelem iş olurlar; 3. Aslında bom banın kullanılm asını teknik hatalar saptadıkları için değil, am a insan yaşam ını en yüce değer olarak kabul eden son derece tartışm a götürür bir değerler sistem i adına kınam aktadırlar. Bu tem el suçlam alar ne gibi bir değer taşım aktadır? Bunlar bir gerçekliğe mi tekabül etm ektedir? Önce aydın kim dir, öğrenm eye çalışmadan buna karar verebilm e durum unda olamayız.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir