Kemal Tahir – Sağırdere

Pelvan Vahit, sesini kısarak ikinci defa seslendi: – Mustafa dedim, namussuz … – Dur efendi … – Duru neymiş? . Biraz da biz bakalım … – Hüst… -Kulaksızın Mustafa elini aşağıya dogru salladı-: Sen nasıl bakabilirmişsin yahu? Agam Murat’ın Feride oynamakta … – Hep mi Feride oynamakta bir saattir7 . – Hııı . – Tüh … Gelininiz olacak kahpe, tüm oyuncuymuş … Kulaksızın Mustafa, gülüyor gibi burnunu çekti. Perdenin aralıgından, yalnız ocagın önü görünüyordu. Bu yüzden, oyuna ikişer ikişer kalkan kızları seyredebilmek için, beklemek lazımdı. Mustafa’nın agabeyisi Murat’ın alacagı Feride çoktan oturmuş, oyuna Pelvan Vahit’in iki aydır ardına düştügü Güldane kalkmıştı . “Pelvan’ın hakkını yemekteyiz ama, suç bizim degil … lki dolansana kahpe … Ocagın önünde bunca topuk vurmak neyin nesi7 . Bu kahpenin oyun arkadaşı Ayşe’yse, biz nasıl bırakıp savuşalım yahu! .


” Güldane yavaş yavaş yer degiştirdi. Karşısında oynayan kızın 9 önce eli göründü. “Şart olsun Ayşe … Tamam … Bizimki oyuna kalktı, gördün mü sonunda … KalkLı ne güzel ! . ” Mustafa soğuğu moğuğu unmmuşm. Ayşe’nin böyle, gümüş yüzüğü olup olmadığını düşünüyor, yanağını pervaza var gücüyle dayıyordu. Tef çalanlar, “Genç Osman” havasını bırakıp, “Tren Yolu” türküsüne başladılar. Pelvan Vahit, karın üstünde eşelenerek sordu: – Havayı çevirdiler Mustafa! __ Hep Feride mi bu oynayan? . – iyi bildin. – iyi bildikse … Oynasın bakalım! . Başı gözü örtülü değil mi, kahpenin? . Töbe löbe … -Değil … Bunlara ateş basmış sogugun gözünde … Tere batmışlar ki, gömgök. Örtüleri çoktan attılar. Saçlan el gibi sallanmak. – Bize bakmak olmaz öyleyse … – Hiç olmaz … Karı kısmı tüm rezil arkadaş … Göbek almak bunlarda, göğüs titretmesi bunlarda … Kulaksızın Mustafa uflayarak içini çekli. Güldane’yle oyuna kalkan Ayşe değildi . Pelvan Vahit dişleri birbirine vurarak sordu: – Bir şey mi dedin arkadaş? – Dediğim şu … Bir cıgara yak. Bir de bana ver. Ellerim donmuş … – Benimkiler donmadı mı hay Mustafa … – Hele da,,-ran! . Sen pelvansın … – Soğuğa pelvanlık sökmez. Bırak şimdi cıgarayı … Feride oturmadı mı? – Yok. – Darılma ama arkadaş, sizin gelin köçekmiş iyice … – Köçek evet… Böyle topuk vurmayı Çankırı’nın şehir karıları hak edemez.

IO Sağırı/ere – Murat Ağan duymalı ki bu lafları … – Duymakla? . Biz kötülüğe mi söylemekteyiz. Gerçeğini söylemekteyiz. Bu yukarı mahallenin ferfenesi, düğünden zorlu arkadaş … Çifte lamba yakmışlar orospular. Düğün gibi giyinmişler. Şal kuşaklar çıkmış sandıklardan. Üçeteklerin yabanlıkları çıkmış … Helva tenceresini görsen bulgur kazanı sanırsın. 13u ferfeneye mahalleden topladıkları ekin, üç panganot etmiş … Üç panganot yemekle mi tükenir. – Yukarı mahallenin karısı , verimkar olduğu için, kızların ferfene yemeğinden ekini , tiftiği esirgemez eskiden beri … Benim Güldane yok mu görünürde? – Yok … – Senin Ayşe? . – Ayşe’nin lafını etme Pelvan! . Allah Allah … Bize de yakınlık vermez, oyunlara da … El adamının kızları nasıl oynamakta … Sen de kalk iki dolan a çengi … -Mustafa elini dizine vurdu-: Ulan aman! . Tuuu … Pencerenin önünden biri geçmiş, perdenin aralığı kapanmıştı. – Nedir Mustafa? Güldane mi? – Güldane evet. – Aman atla … Hopla oğlum … Hopla gel. Mustafa üstüne bastığı direkten sarkarak kendisini karın üstüne sessiz bıraktı.

Arkadaşına omuz verdi. Pelvan Vahit, birinci kat döşemelerinin yarımşar metre dışarı uzanmış direklerinden birini tutup kendisini kolayca yukarı çekti. – Çıktın mı Pelvan … Aman yavaş … -Vahit söğmeye başlayınca güldü-: Nasıl Güldane’nin oyunu? – Bırak yahu? Sen nerden baktındı arkadaş? . – Perdenin aralığından … II – Haniya? . Kapanmış yahu … Tüm kapanmış … – Yok be … El kadar açıktı . – Kapanmış namussuz … – Gürültü etme, dedim. Sezdirdin kapattılar. Bahtına küs Pelvan … Hadi atla da gidelim ağır ağır. -Kollarını açıp kapayarak ısınmaya çalıştı-: Soğuk yaman … Dondum … – Ağaya bak! . Güzelce baktı oyunlara … Şimdi gidelimmiş … Ayıptır. – Öyleyse … Camı tıklar da “Perdeyi az biraz aralayıverin oh bayanlar!” deyiver. – Vay vay … Senin can-kardeşliği öğüdün bu mu? – Benim öğüdüm gitmek. “ille bakacağım” dersen … Çek bıçağı … Camın altından sok, perdeyi arala … Pelvan Vahit, bu sözü ikiletmedi. Kuşağına sokulu bıçağı kınından çıkardı. Bir zaman uğraştı: – Ulan oğlum … Yetişmedi namussuz bıçak.

– Yetişmedi mi? Eskinin pala bıçağı zamanı olsa yetiştirirdin. Bıçak yetişmeyince, hiç yolu yok. Atla gidelim … – Höst. Bıçak yetişmedi , dedik. Kulaksızın Mustafa’dan akıl gelsin … – Akıl. Kanın camı. Az biraz arala … Sür yavaşça yukarı … – Tamam … Pelvan Vahit, ıslanıp şişmiş çerçeveyi zorla araladı . Elini içeri uzatmaya kalmadan, sedirde �turan kız, sırtına dokunulmuş gibi hopladı: – Dondum ana … Neyin nesi … Perdeyi açıp Vahit’in karaltısını görünce bağırdı : – Vay başıma … Bakan var! . – Kim kız? Nasıl bakan? . – Yetiş Meryem Abla … I2 Sa[ıırılere – Ver şurdan yanmış odunu … – Su yetiştir bacım … – Hay gözü çıkası. Kül getirin kül . Kızgın kül… Pelvan Vahit önce bıçağını düşürdü, sonra kendisi atladı. Mustafa gülüyordu: – N’oldu Pelvan? – Bırak dinini seversen … – Koluna vurdular da bıçağını mı düşürdüler. Yuf senin pelvanlığına, yuf. – Bırak … Ayağım kaydı.

Tekerleneyazdım ki, paldır küldür. Bıçağını alıp karları zipkasına sildi, kınına soktu. Ellerini beline koyup pencereye baktı: – Yahu nedir? Senin Ayşe kızgın kül istedi, benim Güldane yanmış odun … Bizi bunca yaktıkları yetmemiş mi bu kahpele­ . 7 rın . – Demek, senin Güldane yanar odunu yetiştirebilse … Mustafa lafını yanda kesip “Höst … ” diyerek geri sıçradı. Yukardan önce bir tas su, sonra bir çanak kızgın kül dökmüşlerdi. Suyu da. külü de Pelvan Vahit yemişti: – Hele orospular hele … -Çömelip atacak bir şey bulmak için çalındı-: Ulan ben size kül atmayı sormaz mıyım … Ulan ben size … – Bırak Vahit! . Bırak gidelim … Bunlar, bundan böyle. adamı oyunlarına baktırmazlar. – Kaldır “Gidelim” lafını. -Gene elleri belinde, kapanan pencereye baktı-: Islak it gibi, kuyruğu omuzlayıp gidecek delikanlı mıyız arkadaş, biz? . – Ya? – Deli gönül ne demekte? Çık yukarı … Atla içeri … Geçir helva kazanını kafalarına … Şart olsun, ben bunu yapardım ya, Murat Ağamın alacağı Feride olmasa . – iyi bildin Pelvan, Feride olmasa … -Mustafa çenelerini çatırdatarak esnedi-: Vakit epeyce Pelvan … Delikanlılar odadan dağıldı dağılacak. -Saatını çıkardı, yıldız alacasına tutup seçmeye çalıştı-: Vay babam … Yediye geliyor ağa … 1 On var.

– Olmakla7. Bu yılın son ferfenesi bu … Önümüz mart . Mart ayı, düğün ayı. Bunları bir arada bulamayız bir daha . Bunca soğuğu yedik. Erkekliğimizi göstermemiş hiç olmaz. – Peki7 . – Dama çıkacağız arkadaş … Ocağı kapatacağız. içerisi tilki inine dönsün. Bunlara, bu helvayı ağız tadıyle yedirirsem adam değilim. – Yaz geç … – Gel dedim. Gel arkamdan … Arkadaş değilsin gelmezsen … – Hüs … Dinle bak. Mustafa, kolundan çekerek arkadaşını çömelmeye zorladı. Kulak verdiler. Aşağı Mahalle’den birkaç kişi geliyordu.

Mustafa ürkek ürkek sordu: – Kim ola arkadaş? . Bu saatta? – Bilmem. – Bu saatta Çerkeş yoluna doğru kim bunlar? Odada orman askeri var mıydı bu gece? – Görmedim. – Hele gel. -Mustafa Pelvan’ı evin gölgesine çekti-: Rezillik bu bizim işlerimiz, töbe rezillik. -Kulak verdi-: Sesi alamadım. Köylü mü, asker mi? Pelvan Vahit kafasını kaldırıp baktı: – Tüfek müfek yok. Kafalarını sarmışlar. l) Saatler hep alaturkadır. 14 – Sakın Murat Ağam mı? Aman Vahit… Gelenlerden b\_ri yüksek sesle konuşmaya başlayınca, Pelvan Vahit, elini bıçağına atarak kalkmaya davrandı: – Candarma Nail bu … Sesini aldım. Karıların önünde yiğitlenmeye kalkarsa, şan olsun, vuruşuruz. – Hüs … Geri dur! . Vuruşmak da neymiş … Bir kabilenin adamısınız! Hüs, dedim. Yanındaki Murat Ağamsa … Hem de Murat Ağam … Candarma Nail he zamanki gibi kısa kısa güldü: – Boşuna geldik bu soğukta buraya Murat Ağa … Hani kimse yok. – Ben iyi yerden haber aldım.

Bu yana doğru gelmişler. – “lyi yerden haber aldım” derken … Su rezil topala inanmayacaksın, derim. Beni bu temeline tükürdüğüm Yamören’de kimse dinlemez. Bu yana geldiler de hani nerdeler? – Sen böyle bağırırsan elbet yakalayamayız. Anlaşmamız nasıldı?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir