Louis Charler Royer – Insan Harasi

Yalnız Mayans’ta iki piliç bulduk. Fena sayılmaz değil mi Kont Hazretleri? Uzun boylu, kızıl saçlı ve mavi gözlü Doktor Heinrich Würzer, haşmetli burnunun üzerindeki çerçeveli gözlüğünü titreterek güldü. Muhatabı kurmay Albay, kişnemeye benzeyen bir gülüşle mukabele ettikten sonra : — Evet, dedi. Bu gidişle Venüs Köyü Paris’ten beter olacak. İki adam; Visbaden’in meşhur Belvü Otelinin taraçasmda kahvaltı ediyorlardı. 1943 senesinin ilk baharında Ren Nehri kıyıları henüz serin olmakla- beraber, bu iki subay sofralarını taracada kurdurmuslardı. * Albay, ayaklarını hasır bir sandalyaya dayamış, purosunu içiyordu. Würzer, ise taraçada yürümeğe başladı, sonra sabah rüzgârının verdiği tatlı bir serinlik içinde bulunan bahçeye indi. Doktor böylece yürüyerek otelin mutfağına kadar geldi. Mutfak kapısından, elinde kova, bir genç kız çıkıyordu. Su dolu kovanın ağırlığına rağmen geniş adımlarla yürüyor, rüzgârın savurduğu etekliği bacaklarına yapışıyordu. Birden şiddetini arttıran rüzgâr etekliği havalandırdı ve doktor hiç tesadüf etmediği güzellikte iki bacak gördü. Seslendi. — Küçük! Bana bak. Kız durdu, elindeki kovayı yere koydu ve subaya dönerek : 6 ;— Efendim, diye cevap verdi.


Beni mi çağırdınız? : J Güzel yüzünde hayret ve çekingenlik alâmetleri vardı. ‘ — Evet, buraya gel. Korkma yavrum, korkacak ‘ir şey yok. Genç kız yanma geldi. Utanmış, yere bakıyordu. — Bana bak. Kaç yaşındasın? — On sekiz, efendim. Başını kaldırdı. Vücudu dikleşmiş, dolgun göğsü meydana çıkmıştı. Würzer kıllı elini kızın omuzuna koydu. Sonra –sert ve yuvarlak kollarına dokundu ve emretti. — Kovayı bırak, benimle gel. Avını bileğinden tutarak taraçaya getirdi. Uyuklar gibi duran Albay, onları görünce: — Bir kız daha mı buldunuz Würzer? diye sordu. — Evet azizim.

Hem de nefis bir parça. Albayın çelik mavisi gözleri parlamıştı. ~ —- Haklısınız, dedi. Güzel kız, üstelik sıhhatli görünüyor. — Şimdi anlarız. Geliyor musunuz Albayım? Subay ayağa kalkarak doktor ve genç kızı takip etti. Salonun kapısına geldikleri zaman kız çıplak ayak] arını itina ile sildi. Würzer kapıyı kapadıktan sonra kıza : — Soyun yavrum, dedi. Genç kız müteredditti. Yalvaran gözlerile etrafa bakıyordu. — Çabuk olsana? Hizmetçi kız önlüğünü çıkardı, bluzunun düğmelerini çözdü, etekliğini indirdi. — Gömleğini de çıkar! ” Utanan kız, yüzünü kolu ile örttü. Albay yanma gelerek onun gömleğini çıkardı. Bu sırada topuzu çözülmüş, kumral saçları omuzlarına dökülmüştü. Albay • — Güzel saçları var, diye fısıldadı.

Sıhhatli mi acaba? — Görürüz. Şu divana uzan yavrum. Korkma, sana ilişecek değilim. Ben doktorum, anlıyor musun, doktor. Muayene bir kaç dakika sürdü. Bu sırada yavaş yavaş konuşuyor ve: — Adın ne yavrum? Kardeşlerin var mı? Kaç senedir burada çalışıyorsun? diye soruyordu. Bu müşfik sesten teselli bulan kızılı korkusu geçmişti. Muayene bitince sordu: * —- Hasta değilim ya Doktor? ‘ î • ‘.— Hayır kızım, aslan gibisin. Üstelik de bakiresin. • Sonra emretti: —Şimdi git patronunu buraya çağır. Kız, korkulu bir sesle; — Otel müdürünü mü? diye sordu. Onunla konuşamam ki. Würzer güldü : — Ya kiminle konuşabilirsin? — Ancak ahçı başı ile. Bu muhavere Albayın hoşuna gitmişti: — Bir dakika Würzer, dedi.

İşin kolayı var. Bir düğmeye bastı. Zil sesine gelen garson, aşçı yamağını çırılçıplak görünce şaşkınlığından elindeki tepsiyi düşürüyordu. Albay ona: — Otel müdürüne söyle, buraya gelsin, dedi. Beş dakika sonra müdür odaya giriyordu. Şaşkınlığı garsonunki kadar bariz olmamakla beraber, ondan aşağı değildi. Buna rağmen sert bir baş hareketi ile iki subayı selâmladı ve bekledi. Albay: — Müdür Bey, ‘diye söze başladı, bu kızı alıp götüreceğiz. Elindeki kamçı ile, aşçı yamağını işaret etti. Kız, yarı çıplak, odanın ortasında duruyordu. Müdür kulaklarına kadar kızardı, Harp zamanında bir kurmay subaya itaatsizlik etmek istemiyordu, amma mesele o kadar basit değildi. Hem kim bilir, bu iki subay otelini kontrole gelmiş olabilirlerdi. Hürrfîette kusur etmemeğe çalışarak: — Muhterem Albayım, dedi. Belvü Oteli bütün Almanyada şöhret kazanmıştır. Şimdiye kadar hiç bir hizmetçi, bu kızm yaptığı küstahlığı yapmağa cesaret edememiştir.

Müsaadenizle ona derhal yol vereceğim. Doktor : —. Lüzumu yok azizim, diye cevap verdi. Nasıl olsa alıp götüreceğiz. Albay, bir baş işaretile bu sözleri tasdik.etti. Müdür, iki subaya hayretle bakıyordu. Biraz daha kızardı ve sert bir tavırla: — Böyle bir hâdiseye ilk defa şahit oluyorum. dedi. Otelimde…’ . Albay, sözünü kesti. — Emri gösterin Würzer. Doktor üniformasının cebinden cüzdanını çıkardı ve içinden çektiği bir kâğıdı müdüre uzattı. Kâğıdın altındaki mühürü gören adam derhal topuklarını bitiştirmiş ve hazırol vaziyeti almıştı. Kekeliyerek : — Affedersiniz efendim, dedi bilmiyordum… Beni affetmenizi istirham ediyorum.

Albay küstah bir tavırla zavallı adamı süzüyordu : — Aşçı yamağını baştan çıkaracağımızı mı sanmıştınız? dedi. Krz fena değil amma, ben bu işi yapacak insan değilim. Hafızanız çok zayıf-Müdür Bey. Halbuki sizin meslekte iyi bir hafıza ister. On sene oluyor. Evet, 1933 de idi, zevcemle birlikte bu otelde kalmıştık Bakın, – kasketini çıkardı, az saçJı başı meydana çıktı – şimdi beni tanıdınız mı? Albay Kont Gunther von Kolz değil miyim? Müdür, muhteşem göbeğine rağmen yerlere kadar eğildi : — Tanıdım Kont Hazretleri. Beni affetmenizi rica ediyorum. Bu konuşma esnasında giyinen hizmetçi kız kapıya doğru yürüyordu. Würzer onu gördü ve : — Hey küçük, diye seslendi. Kaçma. Adın ne senin? Tekrar korkmağa başlayan kız : — Liezel, diye cevap verdi. Müdür söze karıştı: 10 — Asıl ismi Elizabet Shaff’tır efendim. — Ailesi Wisbaden’de mi oturuyor? — Mayans’da efendim. Bir dul annesi vardır. ^- Adresi? Müdür, adresi yazdığı kartı uzatarak: — Buyurun efendim, dedi.

Albay : — Alâ, dedi. Kızın hesabını görün ve derhal buraya getirin. Anlaşıldı mı? — Emredersiniz Albayım. Gel kızım. Müdür ve kız gittikten sonra Doktor gülmeğe başladı-: — Bir de utanmadan ulvî bir gaye uğruna çalıştığımızı söylüyoruz. Kont : — Kunatçarski villasına kadın temin ediyormuşuz gibi geliyor bana, dedi. Doktor gözlerini açtı : — Kunatçarski mi? O da nesi? Ru-syada mı bu villâ? Evet azizim. Leningrad’dan biraz ileride. Ben ateşemiliter olduğum zamanlar Leningrad’ın ismi. Sen Petersburg idi. Hey gidi günler hey! Yirmi altı yaşında idim. Bir üniformam vardı,. görseniz bayılırdınız. Şimdikilerden, bambaşka bir §ey. Bembeyazdı, altın yaldızlarla süslü idi.

— Düşman için mükemmel bir hedef. — Ne düşmanı? O zamanlar düşman filân yoktu ki. Çar, harp olacağına inanmaz, sadece karısı ve 11 çocuklarile meşgul olurdu. Würzer, manalı bir gülümseyişle sordu: — Bahsettiğiniz villâ bir av köşkü olsa gerek, Herhalde Çar Nikola orada metreslerile buluşurdu. — Nikola mı? Zavallı adam. Çariee’den başka bir kadınla yatmış olduğunu hiç zannetmem. Hayır azizim, villâ onun değildi, bir akrabasına aitti. İsmi lâzım değil, kendisi bir Grand-dük’tü. Adamın ismini unuttum amma, köşkünü unutmağa imkân var mı? Köşkte nefis kadınlar vardı, hele içlerinden bir tanesi. Saçları simsiyahtı. Villâya kadın temin eden İroff ismindeki adam onu bir kömürcü ailesinin içinden bulup çıkartmış. Bu sebepten dolayı ona Kara Elsa derlerdi. Çok zeki bir kadındı. Hiç unutmam, bir gün Grand-dük ile bahse tutuşmuşlar. İddiaya göre Dük kaç kupa şampanya içerse, kadın da o kadar erkekle yatacaktı.

Kırkıncı kadehte Grand-dük sızıp masanın altına yuvarlandı; fakat yorulmak bilmeyen Elsa, yatakta yeni erkekler bekliyordu. İroff, bulduğu kadın ile iftihar ederdi, hakkı da vardı hani., Acaip ve sadık bir oğlandı; iki kızını villâya getirmiş, üçüncüsünü de getirmek için on dört yaşma basmasını bekliyordu. Doktor sordu: — Kadınların hepsi Rus muydu? — Hayır, Grand-dük çeşni değiştirmesini severdi; hareminde her milletten kadın vardı. Avrupanm her tarafından toplanmış fahişelerden :{ıürekkep bir Babil kulesi gibi. İroff bizzat bana anlatmıştı; yirmi senede villâdan yüz altmış yedi kadın gelmiş, geç- 12 mis. Hesaplarını tutarmış, her kadının yaşmi ve mil* letini de kaydedermiş. Bunlardan otuz dokuzu Rus, yirmi yedisi Fransız, onbiri İtalyan, on beşi Avusturyalı, on dokuzu bilmem nereli ve elli beşi Alman. Rekor bizde imiş, ne dersiniz? Bu sözlere alman Doktor itiraz etti: — O kadınlarla bizim aradığımız kızlar arasında dağlar kadar fark var. Biz bunları askerlerimizi eğlendirmek için toplamıyoruz ki. Canı sıkılan Albay, muhatabının sözünü keserek : — Malûm, dedi. Lâkin Grand-dükün adamı da sizin gibi güzel ve sıhhatli kızlar arıyordu. Sorarım size, kızların ahlâki cephesi ile alâkadar oluyor musunuz? .— İçlerinde bakireler de var. — Kaçta kaçı bakire? Müşkül vaziyette kalan Würzer : — Bu husus beni alâkadar etmez, diye cevap verdi.

İsterse çocuk doğurmuş bile olsunlar, bana vız gelir. Amma, ne derseniz deyin,: yaptığımız iş İroffun mesleğine benzemiyor. Emin olun azizim, bu kızları muayene etmek üzere soyduğum zaman hiç bir fenalık düşünmüyorum. Yon Kolz, kişnemeye benzer gülüşü ile: — Hem dedi, mezbahaya koyun ‘göndermektense, haraya damızlık göndermek daha hayırlı. Doktor, etrafına korku ile baktı: — Dikkat edin, aziz Kont, Söylediklerinizi duyarlarsa… Von Kolz omuz silkti. sonra yavaş sesle: — Gördüğüm ikinci harp bu Würzer, dedi. Sizin de öyle, değil mi? — Evet albayım. Heil Hitler! Kont Von Kolz bir aksiseda gibi cevap verdi: — Heil Hitler! Liezel Shaff yanlarına geldi. Saçlarını taramış ve ayakkaplarım giymişti. Doktor ona : — Yavrum, dedi. Şoförün yanma otur ve bize evinin yolunu göster. — Annemin evinin mi? — Evet kızım. Köy kızının pembe yanakları kızardı. Madam Shaff’m fakir evi bu gibi müstesna misafirleri ağırlamağa müsait değildi. ‘Otomobil, yolda rastladığı arabaları geride bırakarak süf’atle ilerliyordu.

Böylece Ren nehrinin öteki kıyısına geçtiler. Genç kız her sokağın başında yol gösteriyor, şoför de ses çıkartmadan ona itaat ediyordu. Nihavet Mayans’m eski mahallesinde fakir bir eve geldileı. Kont mırıldandı : — Çamurda bir zambak! Karanlık ve pis merdivenden ikinci kata çıktılar. Liezel bir kapıya vurdu ve seslendi : — Aç anne, ben geldim! Gençliğinde güzel olduğu anlaşılan bir kadın onlara kapıyı açtı. İki subayın arasında duran kızını görünce korkusundan elindeki süpürgeyi düşürdü. 14 — Aman yaraobim! Başıma neler geleeekY Doktor cevaben : • — Merak etmeyin madam, dedi. Hayırlı haberler getirdik. Girebilir miyiz? Davet beklemeden içeri girdiler. Bir oda ile mutbakdan ibaret daire fakir fakat tertemizdi. Şeref köşesinde, demir salip nişanı takmış bir asker resmi bulunuyordu. Kadın, subaylara yer gösterdi. Kendisi kızı gibi ayakta duruyordu. Doktor söze başladı : •— İşte madam, Liezel’inizi almağa geldik. — Niçin alacaksınız? Niçin? Fena bir şey mi yaptı? – .

— Müsterih olun, , fena Jşirşey yapmadı. Kazınızın uslu ve güzel olduğunu gördük. Onu evlendireceğiz. Madam Shaff gülmeğe başladı. Korkusu geçmişti. — Çok iyi insanlarsınız, amma bunun için size ihtiyaç yok ki. Birdenbire aklına gelmiş gibi sordu : — Yoksa?. Yoksa Hans mı gelecek? — Kimin nesi bu Hans? — Liezel’in nişanlısı. Fransa’da asker. Doktor başını salladı: — Hayır Madam. Hans’ı buraya getirtemeyiz. O ancak düşmanlarımızı ezdiğimiz vakit gelecek. Gelse bile kızınızla evlenemez. Liezel’i çok şerefli bir vazife için götürüyoruz. Madam Shaff hayretle sordu : ” —’Ne gibi bir vazife? — Topuz gibi bir oğlan çocuk doğurmak] Kadın yine korkmağa başladı.

Vaziyeti kavrıyarmyor, sadece kızını alıp götüreceklerini ve bir yabancının koynuna vereceklerini anlıyordu. Çekinerek sordu: — Oğlanın babası kim olacak? — Henüz bilmiyorum Madam. — Onu Liezel mi intihap edecek? — Hayır Madam. Onu Führer’imiz seçecek. Ayağa kalkan subaylar Führeri selâmladılar. Kadınlar da onlar gibi : — Heil Hitler! dedi. sonra : . —• İyi amma anlamıyorum, diye devam etti. Ben basit bir köylüyüm, kızım da öyle Führer bizi tanımaz ki. Niçin kızıma koca bulmak için uğraşıyor? Bulaşık kokan bu evde canı sıkılan Kont, vaziyeti kısaca izah etti: güzel ve Sıhhatli kızlar Almanyalım en şirin bir köyünde toplanacaklardı. Diğer taraftan en yakışıklı ve cesur askerler de seçilerek aynı köye gönderilecek ve orada kızlarla buluşacaklardı. Askerler hoşlarına giden kızları alacak ve böylece güzel çocuklar doğacaktı. Anne şüphe ile sordu : — Bari kızları nikâhlıyacaklar mı? — Herhalde. Mühim olan husus, çocuk doğmasıdır. ; – —- Aman yarabbim! Ya oradaki kızlar ne olacak? Kocalarını kendileri mi seçecekler.

? — Hayır, intihap hakkı erkeklere aittir. — Demek Liezol’im istemediği bir erkekle yat- 16 mağa mecbur olacak. Madam Shaff hiddetleniyor ve askerlere karşı duyduğu saygıya rağmen,’ bu iğrenç teklif onu çileden çıkarıyordu, — Askerler kızları nasıl seçecekler? diye sordu, Onları tanımazlar ki. Onlarla konuşmamışlar, belki görmemişlerdir bile… Albay soğuk bir tavırla : — Kızları çırçıplak görecekler, diye cevap verdi. Güzel çocuk yapmak için bu kadarı yeter . — tyi amma köyünüz kerhane mi? • Madam Shaff gibi bir kadının ağzından bu ağır lâfı duymak, onun hiddetini anlamağa kâfi idi. Hırsla : — Kızım bakiredir, diye bağırdı. Oraya gitmiyecek. Doktor, cebinden emri çıkardı : — Okumak bilir misiniz? — Evet. — Okuyun öyle ise. Kâğıdın altındaki imzaya dahakin. Kadın kâğıdı okudu.-Sonra hıçkırıklarla sarsıldı. Liezel annesine sarılmış, öpüyordu. Albav ayağa kalkarak : — Bize müsade madam, dedi.

Hepimiz gibi siz de emirlere itaat edin. Kızınıza bir bilet vereceğiz. Bununla hemen Berline gidecek, bir günde Berlin’de olmazsa, jandarmalar gelip götürürler. Anlaşıldı mı? Kızınız Belvü otelinde aldığı aylık size ödenecek. Şu halde maddi bakımdan hiçbir kaybınız yok. Liezeî’e gelince : Buradaki gibi ahçı yamaklığı yapmayıp hatitìrK f*rt«” yaşayacak. Alnmftya’nmi em güzel, bîr yerine gidiyor. Onu hiç merak etmeyim Madam. »Kent -merdivenlerden merkerie,Wùrz,qr Jaıekırıklaröt-sarsılan taİ£hsiz,*ajafte.ye yakıştı ve tatlı bir seste : ‘ ‘• : ” ‘ -, ‘ – n – — Torununuzla ‘iftihar edeceksiniz Madam, dedi,. O bir kahramanın oğlu olacak. rAnnesinei -sarilan Liezel: – — ‘Anneciğim, dîyor’dû-Benı .kartramari-‘iSI?ettıiyoıum. yalnız Hans’jmı istiyoruföf ‘ *J ” r . r > ! ‘ Teğmen Werner Hora merdivenleri çıktı, kapıda kartını gösterdikten sonra büyük holdeki Kalabalığa karıştı:’Konser .

rnünasebetilej Bear-ünden,, -gelmiş olan o^kestefffiş^^ıtziRüllefr’Ea! ıöâr©ied*ceği Wagner-.fest v’alia-yüksek Alman, şahsiyetleri ile Fr-ansız. müzikseverlerim Ohaillût’sarayına toplamıştı. Horn. ^ salona girerek kendi’rü-tbesindeki subaylara ayrılan koltuklardan birine oturdu. Madalyalarla süslü üniforması herkesin dikkatini çekiyordu. Ayni zamanda büyük bir bestekâr olan orkestra şefi Spitzmüller alkışlarla karşılandı. Kısa boylu, şişman ve gözlüklü bir adam olan şef, orkestrayı idare etmeğe -başlayınca -kendinden geçiyor ve bütün “.an’atim oı-ta-ya’ döküyordu; Bazan bir şeytan, bazan-‘â’ş-ıkla-rın-en ‘müşfıği otovordu. Sihirli değneğİTrfehJlftâğmefer’: yüfceliyorî gibı idi. Şu şahane müzik-Wer-her HbxrPvttlg&àesìm yaşarttı. Parçanın sonunda “cılgınea; “aiMşfemiak için verinden dsğruidu, Sonram saloftda-tı hole doğru bir j<km başladı. — * . – • – F. 8 Şimdi Werner, sarayın koridorunda sigarasını iciyor.

Hâlâ üslad bestekârın nağmelerinin tesiri altında idi; kemanların iniltileri kulaklarında çınlıyor, sigara dumanları sanki Venüsberg perilerinin hayallerini resmediyordu. Birden bir ses duydu: — – Selâm sabah yok mu teğmenim? Aniden hazırol vaziyetine geçti. Fakat muhatabını görünce yüzü güldü: — Affedersiniz Komutanım. Görmemiştim. Yaptığı şakayı pek beğenen âmiri gülerek: — Rahat! diye emretti. Sonra : — Yavrum, dedi. Ben sera çoktanberi gözlüyordum. Musikinin sana bu kadar tesir edeceğini bilmezdim. Ne haldi o? Ayağa kalkmış alkışlıyor ve mütemadiyen (Bravo!) diye bağırıyordun. Führer’imiz bile sana daha fazla heyecan veremezdi. Teğmenin kızardığım görünce elini um uzuna koydu ve ; – ‘••••i- r \’r —Üzülme yavrum , dedi. Heyecanlı-gençleri çok severini; PârisHe-misin?

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir