M. Orhan Bugrahan – Cinar Agaci

Adamın biri, ırmak kenarında kuru dal kesiyormuş. Odunları şehre götürüp satıyor, böylece ailesinin geçimini sağlıyormuş. Oduncu bir gün, yine kuru dal kesmeye gitmiş. Gün boyu çalışmaktan yorulmuş ve ırmağın kenarına uzanarak dinlenmek istemiş. Bir süre sonra uykuya dalmış, uyurken elindeki baltayı suya düşürmüş. Rüyasında, sudan kocaman bir devin çıktığını görmüş. Bu, iyi kalpli bir devmiş. Suyun içinde, uzaktan köylüye gülümsemiş. Kendisinden korkmamasını söylemiş. Oduncu yarı korkulu, yarı sevinçli bir şekilde uyanmış, ırmağın serin sularıyla yüzünü yıkamış. O sırada baltanın elinde olmadığını fark etmiş. Bir oduncunun en önemli aracı baltasıyla ipiymiş. Balta olmayınca ipi ne yapsın? Oduncu sinirinden ağlamaya başlamış. Oduncu ağlarken suyun içinden rüyada gördüğü dev çıkmasın mı? Oduncu korku içinde kaçmaya başlamış. Dev peşinden bağırmış: – Oduncu kaçma! Benden sana zarar gelmez! Bana niçin ağladığını anlatırsan sana yardımcı olabilirim, demiş.


Bu sözleri duyan oduncu bir an duraklamış. İçinden: – Belki de bu dev adam, suya düşen baltamı bulabilir! Denemekte yarar var, demiş. Geri dönmüş ve ırmağın kenarına kadar gelmiş. – Ben bu ırmağın kıyısındaki ağaçlardan kuru dal toplarım. Onları şehirde satar, geçimimi sağlarım. Fakat uyurken elimdeki baltayı suya düşürmüşüm. Onun için ağlıyorum, baltayı bulup bana verirsen çok sevinirim, demiş. Dev adam: – Ondan kolay ne var? Şimdi baltayı bulup sana getireceğim, demiş. Devin böyle söylemesi ile suya dalması bir olmuş. Bir süre sonra sudan, altından yapılmış bir balta çıkarmış. – Ey oduncu, senin kaybettiğin balta bu mu, diye sormuş. Oduncu: – Hayır, benim baltam altından değildi, demiş. Dev, tekrar suya dalmış, bir süre sonra bir balta daha çıkarmış. Bu balta da gümüştenmiş. Tekrar oduncuya sormuş.

– Oduncu kardeş, senin kaybettiğin balta, bu balta mı, demiş. Oduncu yine: – Hayır, bu benim baltam değil. Bu gümüş bir balta, demiş. Dev adam tekrar suya dalmış. Bir süre sonra yine elinde demir bir baltayla sudan çıkmış. Oduncu: – Evet, işte bu, benim baltam, demiş. Baltayı bulduğu için yüzü gülmüş. Dev adama: – Baltamı bulduğun için sana çok teşekkür ederim! Sen çok iyi kalpli bir devsin, demiş. Oduncu baltasını alıp oradan ayrılıyormuş. Altın ve gümüş baltaları da ırmağın kıyısına bırakmış. Çünkü o baltalar, oduncunun değilmiş. Onları haksız bir şekilde sahiplenemezmiş. Dev: – Sen çok iyi kalpli ve doğru sözlü bir insansın! Hakkın olmayan şeyi almıyorsun. İstesen bu baltaların sahibi olduğunu iddia edebilirdin. Doğru söylediğin için mükâfat olarak bu altın ve gümüş baltayı da sana hediye ediyorum, demiş.

Oduncu: – Ama benim olmayan şeyleri nasıl alabilirim? Ben onları hak edecek bir şey yapmadım! Hayır, onları alamam, demiş. Dev, ısrar etmiş: – Bunlar, doğru sözlü olmanın karşılığıdır. Üstelik bunları ben sana armağan ediyorum. Aslında bunları seni denemek için vermiştim, sen açgözlülük göstermedin. Hakkın olmayan şeyleri almak istemedin. Lütfen, giderken bunları da yanına al, demiş. Oduncu, odunlarla birlikte altın ve gümüş baltayı da sırtına sarmış. Güneş vurunca baltalar, odunlar arasında parıl parıl parlıyormuş. Yolda oduncuyu görenler bu işe akıl sır erdirememişler. Odunların parladığını da ilk defa görüyorlarmış. Adamcağız evine dönmüş. Akşamleyin arkadaşlarını da evine toplamış. Onlara başından geçenleri anlatmış. Anlattıkları, arkadaşlarının çok ilgisini çekmiş. Bu sırada bazı arkadaşlarında kıskançlık duyguları belirmeye başlamış.

Kıskanç arkadaşlarından biri, içinden: – Hımm, yarın ben de gidip baltayı suya düşüreyim. Bakalım ne ile karşılaşacağım? Kim bilir, belki de bir altın balta alıp gelirim, demiş. Çaylar içilmiş, konuşmalar bitmiş ve oduncunun arkadaşları evlerine dönmüşler. Ertesi gün kıskanç olan kişi ırmağın kenarına gitmiş. Uyur numarası yaparak kıyıya uzanmış, elindeki baltayı suya düşürmüş. Bir süre sonra da ağlamaya başlamış. Dev, hemen suyun içinde belirmiş: – Oduncu kardeş, niye ağlıyorsun? Bir derdin mi var? Derdini söyle de derman olmaya çalışalım, demiş. Oduncu: – Az önce dinlenmek için şuraya uzanmıştım. Uyurken elimdeki baltayı suya düşürmüşüm. Ben şimdi ne yapacağım? Odunları satarak ekmek parası kazanıyordum, demiş. Dev: – Üzülme, ben şimdi senin baltanı sudan alıp gelirim, demiş. Dev, hemen suya dalmış, dalmasıyla çıkması bir olmuş. Elinde altından bir balta varmış: – Oduncu kardeş, bu balta senin baltan mı, diye sormuş. Oduncu, çok sevinmiş: – Hah işte, bu benim baltam, demiş. Aslında dev oduncuyu denemek için altın baltayı sudan çıkarmış.

Oduncu, onu hemen sahiplenince sahtekârlığı ortaya çıkmış. Dev: – Senin yaptığın davranış doğru değil, sen sahtekâr bir adamsın! Diğer oduncuyu kıskandığın ve bu şekilde zengin olmaya çalıştığın için yalan söyledin. Ben, doğru sözlü adamları severim, yalancılardan hiç hoşlanmam. Şimdi hemen burayı terk et! Bir daha gözüme görünme, demiş. Altın baltayı ona vermemiş, diğer baltayı da sudan çıkarmamış. Adam, yaptığından çok utanmış. Arkadaşını kıskanmakla hatalı davrandığını anlamış. Arkasına bakmadan ırmağın kıyısından uzaklaşmış. Kaybettiği baltanın değeri önemli değilmiş fakat arkadaşını kıskanıp böyle bir ders alması çok önemliymiş. KURT İLE ATLAR Kurdun birinin yolu bir köye düşmüş, köyün etrafında dolanmış fakat yiyecek bir hayvan bulamamış. Bir ekin tarlasından geçmiş. Tarla boydan boya arpa doluymuş. Kurt ne yapsın arpayı, yiyemez ki… Bırakıp gitmiş. Tarladan çıktıktan kısa bir süre sonra bir at sürüsüne rastlamış. Önce atlardan birine saldırmaya çalışmış fakat kurdun niyetini sezen atlar, kurda tekme savurmaya başlamışlar.

Eğer tekmelerden biri isabet etse kurt yere serilirmiş. Zorla güzellik olmayacağını anlayan kurt, atları konuşarak ikna etmeyi düşünmüş: – At kardeşler, bırakın tekme atmayı! Benden size zarar gelmez. Ben de sizi arıyordum, elbette size söyleyeceklerim var. Şurada bir arpa tarlası buldum ama arpaları yemedim. Size sakladım, sizin dişlerinizin gıcırtısına bayılırım. Haydi, siz yiyin, ben de seyredeyim. Daha sonra ormana doğru birlikte yürüyüş yaparız, sizi ailemle tanıştırırım, demiş. Atlar bu sözlere kanmamışlar. İçlerinden tecrübeli olanı: – Daha önce de böyle tatlı dilli kurtlarla karşılaştık, canlarımızı zor kurtardık. Bizi yakalayıp yemek için ellerinden geleni yaptılar. Birlik olalım, yoksa bu kurtlar çoğalır ve bizi yemeye kalkışırlar, demiş. Atlar, hep birlikte köye doğru yürümeye başlamışlar. Kurt da arkalarından geliyormuş. – Nereye gidiyorsunuz arkadaşlar? Daha tam olarak tanışmadık bile! Konuşup dertleşelim, tanışalım. Atlarla biz kurtlar akraba sayılırız, demiş.

Atlar, hem ilerliyor hem de kurda cevap vermeye çalışıyorlarmış. İçlerinden biri: – Yahu, siz kurtları bilmez miyiz? Sen arpa yiyebilseydin karnını doyurmadan durur muydun? Arpayı yiyemiyorsun fakat gözün bizde. Tatlı dilinle bizi kandırıp yemeyi planlıyorsun. Ama sen şimdiye kadar nal da yememişsin, iyi bir nal yeseydin bir daha hiçbir zaman acıkmazdın. İyilik etme süsü vererek bizi aldatmaya çalışıyorsun. Biz senin huyunu biliriz, demiş. Kurt, atları diliyle aldatamayacağını anlamış ve atlara saldırmaya çalışmış. Fakat nereden geldiğini anlayamadığı nallı ayak darbesiyle kendini yerde bulmuş. Uzun süre baygın vaziyette yatmış, kendine gelince ormana doğru yavaş yavaş gitmiş. Atlar da köyün yolunu tutmuş.

.

PDF Kitap İndir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir